Erdoğan'ın pragmatizmi Araplar arasındaki popülerliğiyle çatışıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Arap dünyasındaki popülerliği, Mısır'da 2013 yılında Müslüman Kardeşler iktidarının düşmesi, Libya ve Suriye'de 10 yıldır süren iç savaş nedeniyle azaldı

Gözlemciler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde taraftar toplama konusunda iyi olduğunu düşünüyorlar (AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başbakan olduğu 2011 Eylül'ünde Kahire'yi ziyaret etti.

Burada Arap Birliği Genel Merkezi'nden ayrılırken binanın önünde toplanan bir grup Mısırlı ellerinde Türk bayraklarıyla Erdoğan'ı 'hoş geldiniz' diyerek alkışladı.

Erdoğan, o sıralar İsrail'e meydan okuyan ve Türkiye ekonomisini refaha taşıyan, siyasal İslamcılıkla demokrasiyi birleştiren bir yönetim modeli getiren bir lider olarak görülüyordu. 

Erdoğan'ın o dönem Gazze kuşatmasını kırmak için bir grup insan hakları aktivistin yola çıktığı Özgürlük Filosu gemilerinden biri olan Mavi Marmara olayıyla başlayan birçok nedenden ötürü Arap dünyasında büyük bir popülarite kazandı.

Çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu 500'den fazla aktivistin olduğu Mavi Marmara, 31 Mayıs 2010 tarihinde İsrailli deniz komandoları tarafından saldırıya uğradı. Saldırıda 10 sivil hayatını kaybetti.

Özgürlük Filosu, Gazze Şeridi'ndeki ablukayı kırmak için çıktığı bu görevde başarısız oldu. Hemen sonrasında Ankara-Tel Aviv ilişkileri gerildi.

Türkiye, Birleşmiş Milletlerin (BM) olayla ilgili hazırladığı raporun ardından İsrail'in diplomatik temsilciliğini maslahatgüzar seviyesine indirdi.

Bu da pratik olarak İsrailli diplomatların sınır dışı edilmesi anlamına geliyordu.

Arap ülkelerinde 2011 yılında patlak veren Arap Baharı devrimleri, Arap dünyasında Erdoğan'ın yıldızının parlamasında yeni bir ivme oldu.

Türkiye'nin ideolojik grupların önderliğinde demokrasiye ulaşmak için takip edilebilecek bir model haline gelmesi, Batılı düşünce kuruluşlarını ve hatta bazı yerel siyasi güçleri, Müslüman Kardeşlerin (İhvan-ı Müslimin) 2012 yılında Mısır'da iktidara gelmesini desteklemeye iten faktörün başında yer aldı.

Erdoğan ve Arap bölgesindeki siyasal İslamcı gruplar arasında son on yıl içinde özellikle de bu 10 yılın ilk yarısında Erdoğan'ın popülaritesini artıran bir destek ve karşılıklı çıkar ilişkisi kuruldu.

Erdoğan'ın Arap Baharı devrimlerini desteklemek için Tunus, Kahire ve Trablus'a yaptığı ziyaretler, elde ettiği bu popülariteyi pekiştirmeyi amaçlıyordu.

Erdoğan'ın Filistinlilere bir süredir verdiği sadık destekten ötürü Gazze'deki çocuklara Tayyip adı verilir oldu.

Erdoğan'ın popülaritesinde artış 

Pew Araştırma Merkezi tarafından 2012 yılı sonlarında yapılan bir ankete göre Erdoğan bölgedeki en popüler lider olurken anket, Erdoğan'ın Araplar arasında büyük bir saygı gördüğünü gösterdi.

Arap Barometresi ağı tarafından BBC News Arapça servisi için 2018'in sonlarından 2019 baharına kadar yapılan ve sonuçları 2019 haziranında açıklanan ankete göre ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönem yapılan yerel seçimlerde kendisi ve lideri olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) için siyasi açıdan belirleyici bir unsur olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı ezici ve şaşırtıcı bir yenilgiyle kaybetmesine rağmen Arap dünyasında, özellikle Cezayir, Filistin toprakları, Ürdün ve Sudan'da oldukça iyi bir imaja sahipken onları daha az popülerliğe sahip olduğu Fas, Tunus, Yemen ve Irak izledi.

Demokrasileri Savunma Vakfı Türkiye Programı Direktörü ve CHP eski Milletvekili Aykan Erdemir, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada, Erdoğan'ın gücünü artırma arayışıyla demokratik kurumları şiddetle eleştirirken Türkiye'yi bir İslami demokrasi modeli olarak sunduğunu, ancak durumun kısa sürede tersine döndüğünü söyledi.

Erdoğan'ın başbakanlık yaptığı ilk yıllarda büyük bir ekonomik ilerleme kaydettiğini ve ülkenin geliri arttıkça popülaritesinin de arttığını vurgulayan Erdemir, "Ancak Erdoğan'ı eleştirenler ve hatta destekçilerinden bazıları, onun gerçek ve hayali düşmanlarıyla savaşa kendini fazlasıyla kaptırıp, imparatorluk hayallerine daldığını ve işleyen bir demokrasinin ihtiyacı olan kurumlara zarar vermeye başladığını söylüyorlar" ifadelerini kullandı.

Gözlemciler, Erdoğan'ın hırslarının kısmen son on yıl içinde Arap ülkelerinde yaşanan kaos nedeniyle sınırlarının ötesine geçtiğini, fakat aynı zamanda o dönem İran, Sünni Arap bir liderliğin olmaması nedeniyle Levant (Akdeniz'in doğusu) üzerinden bir Arap-Şii ekseni oluştururken "padişahın" eski Osmanlı topraklarıyla ilgili hayalleri ve siyasal İslamcı partilerin öne çıkmasını sağlayan Arap Baharı isyanları, Erdoğan'ın Sünni lider eksikliğini giderme hırsıyla iç içe geçti.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Üyesi Aslı Aydıntaşbaş, Türkiye'nin bölgedeki Müslüman Kardeşler şubelerini ve Arap Baharı devrimlerini desteklediğini, bölge ülkelerinin iç politikalarını açıkça kınadığını, Suriye'deki ve Irak'taki askeri operasyonlarını artırdığını ve Doğu Akdeniz'de bölgenin büyük ülkelerinin yer aldığı bir bloğa karşı gambot diplomasisi (tehdit diplomasi) yürüttüğünü söyledi. 

Sihirli kelime: Din

Rice Üniversitesi James A. Baker Kamu Politikası Enstitüsü'nden Dr. Kadir Yıldırım ise Erdoğan'ın, bir yandan bağımsız dış politikasına ve başarılı ekonomik ve dini yönetimine odaklanırken diğer yandan seçimlere dayalı demokrasi imajını koruyarak bölgedeki taraftarları kendine çekmeyi başardığını belirtti.

James A. Baker Kamu Politikası Enstitüsü tarafından yapılan bir anketin sonuçlarına göre dinin, Erdoğan'ın popülaritesinde önemli bir rol oynadığını ekleyen Dr. Yıldırım, şunları söyledi:

"Dini söylemi siyasi söylemle harmanlayan politikacılar, geleneksel dini otoritelerden ve devletin din görevlilerinden daha fazla destek alıyorlar ve halk tarafından daha güvenilir olarak görülüyorlar. Erdoğan, bu konuda gerçek bir usta. Dindar liderlerin daha büyük siyasi rol üstlenmesini destekleyen ve kendilerini dindar olarak tanımlayan insanlardan yüksek düzeyde destek alması da bunu kanıtlıyor. Erdoğan sadece bir siyasetçi değil, aynı zamanda dindar bir kişi olarak görülüyor. Dini konularda kendinden emin bir şekilde konuşabiliyor."

Araplar arasında popülarite elde etmesini sağlayan konularla diğer konular arasında çelişen tutumlarına rağmen kendisini Müslümanların savunucusu olarak sunmak için dini söylemleri kullanmaya devam eden Erdoğan, geçtiğimiz haziran ayında İsveç'i ülkede Kuran-ı Kerim'in yakılmasına izin verdiği için sert bir dille eleştirmişti.

Erdoğan, televizyon ekranlarından yaptığı açıklamada, "Müslümanların kutsallarına hakaret etmenin düşünce hürriyeti olmadığını Batılı kibir abidelerine eninde sonunda öğreteceğiz" ifadelerini kullandı.

Ancak bu açıklamanın üzerinden henüz iki haftadan kısa bir süre geçmişti ki Erdoğan, Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta yapılan NATO zirvede İsveç'in NATO'ya katılımını desteklemeyi kabul etti.

Oysa Ankara, Stockholm'ün NATO'ya katılımını engelliyor ve onu Ankara'nın terör örgütü olarak gördüğü PKK üyelerini ülkede barındırmakla suçluyordu.

Erdoğan'ın İsveç'in üyeliğiyle ilgili tutumunu değiştirmesinin nedeni, ABD'nin F-16 savaş uçağı anlaşmasını onaylayacağı taahhüdü gibi NATO'daki müttefiklerinden aldığı tavizlerdi. Erdoğan, maksimum fayda elde etmek için fırsatlardan yararlanmıştı.

İsveç, Türkiye'nin muhalefeti bastırmayı amaçlayan operasyonlar ve binlerce kişinin tutuklanmasının yanı sıra komşu ülkelere yönelik düşmanca politikaları sonrası dondurulan Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakerelerini canlandırma, AB ile Türkiye arasındaki gümrük birliğini geliştirme ve vize serbestliği sağlama çabalarını destekleme sözü verdi.

Sadece bu kadarla kalmayan Erdoğan, ülkesinin terör yüzünden sıkıntılar çektiğini gösterebildi ve İsveç'i terörle mücadelede kendisiyle iş birliği yapma sözü vermeye zorladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uygur Türkleri meselesinde de kendisiyle çeliştiği açıklamalarda bulundu. Erdoğan, Uygur Türkleri meselesiyle ilgili daha önce yaptığı açıklamalarında Pekin'i sert bir dille eleştirirken Türkiye Dışişleri Bakanlığı, Türkçe konuşan Müslüman Uygur azınlığa yönelik zulmü 'insanlık için büyük bir utanç' olarak nitelendirdi. Fakat Erdoğan, 2019 temmuzunda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Pekin'deki Büyük Halk Sarayı'nda yaptığı görüşmede (Çin devlet televizyonuna göre) ‘Sincanlılar refah içinde mutlu' diyerek Pekin'e yönelik tutumundan geri adım attı.

İngiliz gazetesi The Sunday Telegraph, daha sonra Erdoğan'ın Türkiye topraklarındaki Uygur Müslümanlarının üçüncü bir ülke üzerinden sınır dışı edilmesinde Çin ile iş birliği yaptığını yazdı.

Gazete, Çin'e sınır dışı edilmek için Tacikistan'a gönderilmeden önce Türkiye'de hapishanelerde tutulan ve aralarında elli yaşın üzerindeki kadınların da olduğu bazı Uygur ailelerin tanıklıklarını aktardı.

Erdoğan'ın pragmatizmi

Gözlemciler, Erdoğan için Uygur meselesinin, kendisini bölgede Müslümanların halifesi olarak sunmaya ve nerede olurlarsa olsunlar onları savunmaya çalıştığına ilişkin siyasi bir kart olduğunu söyledi.

Erdoğan, o dönem başbakan olduğu 2009 yılında, Uygurların yaşadıklarını ‘bir çeşit soykırım' olarak nitelendirmişti. Ancak, Türkiye'nin tökezleyen ekonomisi ve Avrupa ile ilişkilerinin kötüleşmesi, Türkiye'yi Çin'e yaklaştırınca, Ankara'nın Pekin'e olan ekonomik bağımlılığının artması sonucunda Erdoğan'ın pragmatizmi devreye girdi ve tutumu hızlı bir şekilde değişti.

Çinli şirketler, Pekin'in devasa Kuşak ve Yol Girişimi'nin önemli bir parçası olarak Türkiye'nin altyapısını geliştirmek için milyarlarca dolar yatırım yaptı. 

Türkiye'nin ülkenin kuzeyinin büyük bir bölümünü kontrol ettiği Suriye'de ise Erdoğan, ülkesinin sınırlarını Suriyeli mültecilere açarken, mültecileri Avrupa üzerindeki yükü azaltmak üzere yapılan bir anlaşma çerçevesinde Avrupa Birliği'nden milyarlarca euro aldı.

Bugün ise Erdoğan ‘bir milyon mültecinin Suriye'nin kuzeyine gönüllü olarak dönüşünden' bahsederken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın açıklamasına göre Türk makamları binlerce ‘yasa dışı göçmenin' sınır dışı edildiği bir operasyon yürütüyor.

Tunuslu yazar Asya el-Atrus, yaptığı özel açıklamada, "Bununla ilgili hiçbir ankete güvenmediğimizden şu anda Erdoğan'ın Arap dünyasında popüler olduğunu söylemek objektif bir yaklaşım olmaz. Ancak Arap Baharı sonrasında siyasal İslamcıların öne çıktığı dönemde Erdoğan'ın Müslüman Kardeşler'i desteklemesi ve sahiplenmesi nedeniyle politikalarını destekleyenlerin ve savunanların olduğu, eleştirenlerin ise özellikle Suriye'deki müdahaleleri ve Suriye'nin kuzeyinin bir kısmını kontrol etmesinin yanı sıra Libya'daki askeri varlığı ve Osmanlı İmparatorluğu'nu canlandırma arzusuyla yaptığı müdahaleleri ve bölgesel nüfuzunu reddeden solcular ve laikler olduğu söylenebilir" yorumunu yaptı. 

Öte yandan Batılı gözlemciler, Arap kamuoyunun Erdoğan'ın artan sert güce olan düşkünlüğünü ve sadece İsrail'e değil ABD'ye de meydan okumasını da takdirle karşıladığına inanıyorlar.

İngiliz gazeteci yazar David Gardner'a göre Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülkeye konuşlandırılmasının yanı sıra silahlı insansız hava araçlarını (SİHA), milisleri ve paralı askerleri de kullanarak Libya'daki iç savaşın gidişatını değiştirmeyi başardı, Azerbaycan'ın tartışmalı bölgeleri Ermenistan'dan geri almasına yardım etti ve Ankara'nın, ABD'nin müttefiki olan Kürt güçleri kovmak istediği Suriye'nin kuzey bölgelerinde kontrolünü pekiştirdi. 

 

NATO Zirvesi

Erdoğan'ın İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin tutumu, pragmatizm ile ilkeli olma arasındaki çelişkiyi ortaya koydu / Fotoğraf: Getty Images

 

Gerileme 2013'te başladı

Erdoğan'ın popülaritesi, kısmen 2013 yılında Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarının düşmesi ve hem Libya hem de Suriye'de on yıldır devam eden iç savaş nedeniyle azaldı.

Erdoğan, özellikle iktidarlarının düşmesinden sonra kendilerine gösterdiği destek ve Arap ülkelerinin yönetimlerinin onlara düşmanca yaklaşımı nedeniyle siyasal İslamcılar arasında geniş bir popülarite elde etti.

Fakat Erdoğan, niyetleri ve Türkiye'nin nüfuzunu genişletmeyi ve bölge ülkelerinin egemenliği pahasına Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden kurmayı istediğine ilişkin şüpheler nedeniyle liberaller ve diğer gruplar arasında yeterince popüler olamadı.


Arap liberallerin 2013 yılında Erdoğan'dan uzaklaşmasının en güçlü neden, Gezi olayları sırasında Erdoğan'ın politikalarına karşı çıkan protestocuların düzenlediği gösterilerin güç kullanılarak bastırılması oldu. 

Mısırlı siyasetçi Halid Davud, o sıra basına yaptığı açıklamada, "Erdoğan'ı artık mevcut demokrasi modelini devam ettirmek isteyen ılımlı bir İslamcı olarak görmüyoruz. İnsanlar Erdoğan'ı sadece Müslüman Kardeşlerin bir destekçisi olarak görüyorlar. İster Mısır'da ister Tunus'ta olsun, din adına bir diktatörlüğü yeniden inşa etmeye yönelik benzer girişimlerle karşı karşıya olduğumuzu hissediyorduk. Şimdi aynı şeyi Türkiye'de de görebiliyoruz" ifadelerini kullandı.

Tunus Halk Cephesi Sözcüsü Hamma Hammami, Erdoğan'ı eski Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali gibi bir 'diktatör' olarak nitelendirerek, Erdoğan'ın 'Mısır ve Tunus'taki liderlerden hiçbir farkı olmadığını' söyledi. 

Erdoğan, Katar'daki Dünya Kupası açılış töreni sırasında herkesle uzlaşı diplomasisini benimseyerek Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile tokalaşıp Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan'a doğru cesur adımlar atarak aralarındaki anlaşmazlıkları çözmeyi istediğini gösterdi. 

Tunuslu yazar Atrus, Erdoğan'ın son dönemde Müslüman Kardeşler kartının elinden gitmesi ve Suriye, Mısır, Fas, Libya, Sudan, ardından Tunus ve Cezayir'de popülaritesinin gerilemesi nedeniyle pragmatik bir politika benimsediğini değerlendirdi.

Düşmanca söylemleri bir kenara bırakıp Riyad ile köprüleri yeniden kurduğunu söylediği Erdoğan'ın bundan sonra fırtınalara ve krizlere daha çok boyun eğmeye, sıfır sorun politikası izlemeye, Körfez ülkeleriyle ilişkileri normalleştirmeye ve Müslüman Kardeşlerin dokunulmazlığını kaldırma arayışlarına başladığını belirtti.

Atrus'a göre Erdoğan, diplomasi silahını kullanma ve ülkesinin çıkarlarını gözetme konusunda manevra yapabildiğini gösterdi. Erdoğan'ın sloganının 'ne daimi bir dost ne de daimi bir düşman' olduğunu söyleyen Atrus, Erdoğan'ın NATO zirvesi sırasında, Türk vatandaşlarına vize kolaylığı sağlanması ve Biden'ın Türkiye'ye F-16 satışıyla ilgili anlaşmaya yeşil ışık yakması gibi önemli kazanımlar elde ettikten sonra İsveç'in NATO üyeliğine karşı çıkmaktan vazgeçtiğini ve bir yandan Rusya ile müttefiklik bağını koparmamaya özen gösterirken diğer yandan Moskova ile Kiev arasında arabulucu rolünü oynamayı istediğini dile getirdiğini kaydetti. 

Atrus, sözlerini şöyle tamamladı:

"Erdoğan, düşman sayısını sıfıra indirmesini sağlayan bir siyasi deneyime ve uzmanlığa sahip. Bugün (Suriye Devlet Başkanı Beşşar) Esad ile köprüler kurmanın peşinde ve bunu da yapacaktır."

Erdoğan'ın çelişkileri, politikalarında tamamen pragmatizme inanmasından kaynaklanıyor. Ankara, bu politikanın bir sonucu olarak kendisine uygulanan bölgesel tecrit ve tökezleyen ekonominin yarattığı iç sorunlar karşısında jeopolitik rekabetin yoğun olduğu Ortadoğu'daki yeni gerçeklik nedeniyle rotasını değiştirdi. Türkiye, geçtiğimiz yıl boyunca Mısır ile uzlaşmaya ve İsrail, BAE ve Suudi Arabistan ile ilişkileri yeniden kurmaya çalıştı.

Ankara, aktif diplomatik ve istihbarat temaslarıyla, Yunanistan da dahil olmak üzere bölge ülkeleriyle arasında artan anlaşmazlıkları yatıştırmaya çalıştı. 

ECFR üyeleri Jolene Barney Hexa ve Hugh Lovatt, Türkiye'nin 'çok kutuplu' bir bölgede Katar'dan başka ortağı olmadığından bir güç olamayacağını, ancak Batı'ya bağımlı bir devlet olmayı da istemediğini söylediler. Hexa ve Lovatt'a göre Ankara'nın Ortadoğu'daki ana hedefi, ekonomisini iyileştiren ve güvenlik çıkarlarını mümkün olduğunca koruyan bir jeopolitik dengeleme sürecine girmek.

Erdoğan, bunu yaparken, bölgedeki siyasal İslamcı müttefiklerinin desteğinde bir düşüş yaşanması ve bunun da popülaritesini daha fazla etkilemesi bekleniyor.

Erdoğan, Mısır'la barışmak için, Müslüman Kardeşlerin aranan üyelerinin Mısır yargısına iade edilmesi gibi çeşitli adımlar attı. Demokrasileri Savunma Vakfı Türkiye Programı Direktörü ve CHP eski Milletvekili Aykan Erdemir, Müslüman Kardeşlere atıfla, Erdoğan'ın Türk milliyetçilerini çekmek adına bazı siyasal İslamcı müttefiklerinden uzaklaştığını söyledi. 

Erdemir, şunları söyledi:

"Bu değişimin de gösterdiği gibi, Erdoğan kendi çıkarları söz konusu olduğunda hem müttefik seçiminde hem de İslamcı ideoloji yorumunda son derece esnek olduğunu kanıtladı. Erdoğan'ın artık şahsi çıkarlarına hizmet etmediklerini hissetmesi halinde Müslüman Kardeşlerden bazı müttefiklerini terk etmesi kimse için şaşırtmaz."
 

 

Independent Arabia 

DAHA FAZLA HABER OKU