Bölgemizde yaygın ve dile getirilmeyen bir unsur olarak korku

Güçlü bir üçüncü taraf mevcut olmadığı ve korkan iki tarafı tek başına rahatlatacak olası bir çözümü dayatma gücüne sahip olmadığı sürece, korku ve diğerlerini korkutarak korkulardan kurtulma çabası büyük olasılıkla bölgede bir yaklaşım haline gelecektir

Fotoğraf: Menahem Kahana/AFP

Gazze'deki trajik gerçekliğin arka planında onlarca yıldır süren işgal, baskı, toprak mücadelesi ve zulmün yanı sıra, işgal ve direnişin neden olduğu ve koşullandırdığı diğer unsurlar da yatıyor.

Bu unsurlar arasında yer alan korku, yalnızca en büyük sahnesi olan Gazze'de değil, Ortadoğu'nun birçok ülke ve bölgesinde de sıkıntılı durumun ve ağırlaşmasının anahtarlarından biri.

Bunu söylerken, korku kelimesinin olup biteni anlamak için nadiren kullanıldığı ve diğer çatışma terimlerinin sahip olduğu analitik öneme sahip olmadığı bilinmeli.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gerçek şu ki, savaşan taraflar arasında ortak bir nokta olan korkuyu görmezden gelme durumu, tüm taraflardaki eril, ulusal ve dini kültürler tarafından destekleniyor.

Korkan taraf korkusunu belli etmiyor ve kendisini tek kurban olarak sunduğunda bile bu imajı güç imajıyla birleştirmesi gerekiyor.

Örneğin Filistinliler, kendilerini öldüren ve öldürmeye devam eden İsrail askeri makinesinden korksalar bile, direniş konusunda ısrar ederek Araplardan, Müslümanlardan ve müttefiklerinden gelen destekle sahip oldukları gücü vurguluyorlar.

Hak sahibi olmaları ve bunun için mücadele etmeleri onlar açısından zaferlerini garantilemeye yeterli.

Holokost ve pogrom anılarının yükünü taşıyan İsrailliler de düşman olarak gördükleri bir çevreden korksalar dahi, güçlü orduları, uluslararası ittifakları ve hak sahibi oldukları iddiaları nedeniyle zaferin kendilerinin olacağından eminler.

Ortadoğu'da yaşayan herkes, bu grupların paylaştığı korkunun anlamını ve her birinin savaşlar, sınır dışı etme ve yerinden etme eylemleriyle dolu neredeyse destansı bir tarihe sahip olduğunu bilir.

Ancak diğer yandan siyasi düşünce, korkuyu göstermekten kaçınma ve onu sözlü güç iddialarıyla değiştirmenin de boyutunu gösteriyor.

İsrailliler kadar Filistinlilerin de korkma hakkı var. 1948'den itibaren çevrelerinde devletlerin kurulduğu veya bağımsız olduğu bir ortamda devlet sahibi olma imkânını kaybetmiş olan Filistinliler, daha önce güçlü olduğu düşünülen Arap ordularını birçok yenilgiye uğratan vahşi ve teknolojik açıdan gelişmiş bir ordunun eylemlerinden gerçekten korkuyorlar.

Bu orduya şimdi bir de onları korkutan ve topraklarını kemiren ek bir silahlı kuvvet haline gelen yerleşimciler eklendi.

Güvenlik konusunda takıntılı İsraillilerin, Filistinlilerin en ufak bir meydan okumasına karşılık olarak ne kadar kolaylıkla şiddete başvurduklarını, tepkilerinin toplu cezalandırmaya ne kadar kolay evrildiğini hatırladığımızda, bu korkunun bazı yönlerini fark ederiz.

Buna karşılık, modern Filistin tarihi, özellikle önce kamplarda, ardından Filistin'e komşu ülkelerde yine demografik kaygılar yaşıyor olabilecek gruplar arasında ikamet etmek zorunda kalanlar için sınır dışı edilme, sığınma, zorlu yaşam ve çalışma koşulları başta olmak üzere korku nedenleriyle doludur.

Avrupa'da yaşadıkları acı tecrübelerin peşlerini bırakmadığı ve bunların tekrarlanması kaygısının uykularını kaçırdığı İsrailliler ise kendilerini bölgelerinde farklı ve sevilmeyen bir azınlık olarak görüyorlar.

Birçoğu açık ya da örtülü olarak barışın ve normalleşmenin nefret ve reddedilmeye karşı yeterli bir garanti olmadığını söyleyen bir mantıkla hareket ediyor.

Mısır ile 1978 yılına uzanan anlaşma yalnızca "soğuk bir barış" sağladı ve aynı şey Ürdün ile 30 yıl önce yapılan başka bir anlaşma için de söylenebilir.

Hiçbir şey korkuyu, kimliklere bağlılığın artması ve bunun gerektirdiği geçmişin ortaya çıkarılması kadar çoğaltamaz.

Son on yılların Müslümanları daha Müslüman, Yahudileri ise daha Yahudi hale getirdiğini biliyoruz.

Köprüler kurmak her zamankinden daha zor hale geldi ve bu durum hükümetler arasında yukarıdan aşağıya dayatılan diplomatik uzlaşmalarla kolaylaştırılamaz.
 


Maşrık (Levant) bölgesinde, özellikle Müslüman-Hıristiyan bir arada yaşamanın kuluçka merkezi olarak tanımlanan Lübnan modelinin çökmüş olması nedeniyle, korkanı korkusundan koruyacak tek bir model bulunmuyor.

Son dönemde bir kısmı mezhepsel ve etnik savaşlara dönüşen halk devrimlerine, milyonluk mülteci dalgalarına tanık olduk.

IŞİD ortaya çıktı ve Ezidiler ile IŞİD'in yönetimi altında yaşayan diğer kesimlerin yaşadıkları herkes tarafından biliniyor.

Kürtlerin uzun süredir yaşadıkları ve sınırları aşan zulüm ve haksızlık sorunu çözümsüz kalmaya devam ederken, Lübnan'daki Hıristiyanlar arasında federalizm veya bölünme çağrıları güçleniyor ve yoğunlaşıyor.

Kapalı kimlikler çağına en güvenli geçişi sağlayan İran devriminin burada oynadığı önemli rolü gözden kaçırmak zor.

Barışla en çok ilişkilendirilen iki isim olan Enver Sedat ve İzak Rabin, ülkelerindeki radikaller tarafından öldürüldüler.

İsraillilerin birden fazla kez doğrudan hakaret ettiği Yaser Arafat'a gelince, onun ölümünün ardından Hamas Gazze'yi ele geçirdi ve kurduğu Otoriteyi oradan uzaklaştırdı.

İsrail'in güvenlik takıntısının ve Filistinlilerin geri dönüşünü, tek bir devletin kuruluşunu kategorik olarak reddetmelerinin açıklaması korkudur.

Özellikle de Cezayirlileri Fransa'dan, Angolalıları Portekiz'den ayıran coğrafi mesafe gibi, onları Filistinlilerden ayıran bir coğrafi mesafe olmadığı göz önüne alındığında.

Bu nedenle İsrailliler nihayetinde barış macerasına atılmak konusunda herhangi bir isteklilik göstermiyorlar ve böylece barış da bir anlamda bir macera olarak kalıyor.

Öte yandan haklarına sempati duyan İsrailliler, devletlerinin davranışlarını ve politikasını etkileyemeyecek kadar zayıf olduklarından, Filistinliler için bir güvence değiller.

Barış kampı ve onunla birlikte işgal altındaki topraklardan çekilme ilkesi aktif ve güçlü iken, bu kamp dağıldı ve zayıfladı.

Esasen İsrail ve Oslo'yu tanımayan Hamas Gazze'yi ele geçirmeden önce, İsrail’in 2000 ve 2005'te Lübnan ve Gazze'den çekilmesi, çekilmenin barış getirmediğini söyleyenlere argüman sağlamıştı.

Korkan kişi, diğer korkana güven vermek yerine, bunu yaparak korkusunu ortadan kaldıracağı yanılsaması ile onu korkutur.

Aksa Tufanı ve İsrail'in toplu cezalandırmasının yüzlerce kez katladığı şey de budur.

Güçlü bir üçüncü taraf mevcut olmadığı ve korkan iki tarafı tek başına rahatlatacak olası bir çözümü dayatma gücüne sahip olmadığı sürece, korku ve diğerlerini korkutarak korkulardan kurtulma çabası büyük olasılıkla bölgemizde bir yaklaşım haline gelecektir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU