Husi isyancılarla çatışma küresel bir çatışmaya yol açacak mı?

ABD ve BK (Boris Johnson'ın önerdiği gibi) Yemen'e asker göndermeye hazır mıdır? Uzun süreli bir hava harekatı İran destekli Husileri felç etmeye yetecek mi? Ortadoğu'nun yeni sıcak noktasında cevaplanması gereken pek çok zor soru var

Rishi Sunak, alınan önlemin "sınırlı, gerekli ve orantılı... meşru müdafaa" olduğunu söyledi (Reuters)

ABD ve Birleşik Krallık'ın (BK) hava saldırıları, Husilere Kızıldeniz gemilerine saldırılarının ciddi sonuçları olacağı yönünde defalarca yapılan uyarıların ardından geldi. Bu uyarıların hiçbir etkisi olmadı ve milisler son iki ayda 27 gemiyi hedef aldı.

Sonuç olarak, dünyanın en işlek nakliye yollarından biri aşırı tehlikeli bir alan haline geldi. Küresel ticaret kasımdan aralığa yüzde 1,3 azaldı. Yükün yüzde 30'undan fazlası Güney Afrika kıyılarına yönlendirildi ve bunun sonucunda fiyatlar yükseldi. Asya'dan Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika'ya taşıma maliyetleri iki kattan fazla arttı.

Husiler, Körfez'de Batılı savaş gemileri filosu bulunmasına rağmen cezasız bir şekilde hareket ediyor gibi görünüyordu. ABD, Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yoğun diplomatik çabalar sürerken, Ortadoğu'daki çatışmanın yayılmasına yol açacağı endişesiyle askeri saldırı düzenlemekten kaçınmaya devam etti. Ayrıca bir saldırının Yemen'deki kırılgan ateşkesi bozacağı endişesi de vardı,  Suudi liderliğindeki koalisyonun Yemen'de yürüttüğü harekatı sona erdirmesinden bu yana yürürlükte olan bir ateşkes.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak Salı günü Husiler, son derece sofistike bir operasyonla Amerikan ve Britanya donanma gemilerinin yanı sıra ticari trafiği hedef alan gemisavar seyir ve balistik füzelerle birlikte 21 saldırı drone'uyla, o zamana kadarki en büyük yaylım ateşini başlattı.

Saldırı, Tip 45 muhribi HMS Diamond'ın kendisine doğru ilerleyen 7 drone'u düşürmesiyle bertaraf edildi. ABD, Gazze'deki savaşın başlamasından bu yana İran bağlantılı milisler tarafından Suriye ve Irak'taki üslerine yapılan her kara saldırısına güç kullanarak karşılık vermişti ve Biden yönetimi içinde Husilere de benzer bir karşılık verilmesi için baskı artıyordu.

Husilerin başlıca destekçisi İran'ın Umman Körfezi'nde ABD bağlantılı bir petrol tankerine el koyması askeri harekatı daha da hızlandırdı. Tahran bunun geçen yıl ABD'de bir tankerden İran petrolüne el konmasına yanıt olarak yapıldığını açıkladı. Ancak baskının zamanlaması Washington ve Londra'da İran ve "direniş ekseni"ndeki müttefiklerinin Batı'nın kararlılığına karşı bir başka sınavı olarak görüldü.

Washington'da (Londra'yla istişare halinde) saldırının gerçekleştirilmesi kararı alındıktan sonra, halihazırda yürürlükte olan acil durum planları devreye sokuldu. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, prostat kanseri tedavisi gördüğü Walter Reed Tıp Merkezi'nden güvenli bağlantı yoluyla toplantılara katıldı. ABD'li yetkililere göre Joe Biden, Husi saldırısını kınayan bir BM kararının kabul edilmesinin ardından saldırının gerçekleşmesine onay verdi.

ABD ve BK, 16 yerde 60 hedefe yapılan saldırıların nokta atışı ve belirli askeri tesislere yönelik olduğunu açıkladı. Rishi Sunak, gerçekleştirilen eylemin "sınırlı, gerekli ve orantılı... meşru müdafaa" olduğunu söyledi ve ekledi: 

Biz her zaman seyrüsefer özgürlüğünü ve ticaretin serbest akışını savunacağız.

Gerçekte Washington ve Londra'nın yapabileceği çok az şey vardı. BK'nin eski ulusal güvenlik danışmanı Lord Ricketts'ın da belirttiği gibi:

Husiler haftalardır yapılan uyarıları göz ardı etti. Bardağı taşıran son damlaysa birkaç gece önce deniz görev gücüne yönelik çok karmaşık ve tehlikeli saldırı oldu. Sanırım o noktada bunun devam etmesine izin veremezlerdi.

Çatışma başladığına göre bir sonraki aşama ne olacak?

"Görev sapması" riski her zaman vardır. Britanya ordusunun eski genelkurmay başkanı General Sir Richard Dannatt'ın dediği gibi: 

Bunun hesaplı, istihbarata dayalı ve Kızıldeniz'deki sorunu ortadan kaldırmak için yeterince nokta atışı ve hızlı olacağını ve böylece İsrail-Gazze çatışmasını mümkün olduğunca sınırlı tutmaya geri dönülebileceğini ummak gerek. Tehlike bunun sürüncemede kalması ve dünya genelinde başka bir çatışma alanı haline gelmesi.

Bu bir saldırı dizisinin Husileri daha fazla tehlikeli maceracılıktan vazgeçireceği umudu pek gerçekleşecek gibi görünmüyor. Yüksek Siyasi Konsey'leri, "tüm Amerikan-Britanya çıkarlarının meşru hedefler haline geldiğini" ilan ederek gemileri hedef almayı sürdürme sözü verdi.

Grubun ana komutanlarından Tuğgeneral Yahya Saree şunları söyledi: 

Yemen halkımıza yönelik suç teşkil eden saldırganlığın tüm sorumluluğu düşman Amerika ve Britanya'da. Bu saldırganlık cevapsız kalmayacak. Yemen silahlı güçleri tehdit kaynaklarını ve tüm düşman hedefleri vurmakta tereddüt etmeyecek.

Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon 2015'te (Batı uçakları ve füzelerini kullanarak, ABD'nin istihbarat desteğiyle) bombardımana başladığında bize kısa sürede tatmin edici bir sonuç alınacağı ve bir yılda zafer kazanılacağı söylenmişti. Suudiler 5 yıl sonra harekatı ateşkesle sonlandırdığında Husiler her zamankinden daha güçlüydü ve Yemen'de daha fazla toprak ele geçirmişlerdi.

Londra'daki Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü'nün (RUSI) hazırladığı bir rapor, "Batı'nın Husilerin kabiliyetlerini etkili bir şekilde azaltmasının zor olabileceği" uyarısında bulundu. Yemen'de ABD askeri ataşesi olarak görev yapmış eski Pentagon yetkilisi Adam Clements, Husilerin "Suudilerle savaşma, malzemelerini gizleme ve riskleri azaltmada yılların deneyimine sahip olduğuna" dikkat çekerek şunları ekledi: 

Yaşananlarda [kendilerini] Batı'nın saldırı savaşlarının kurbanları olarak gösterecekler.

Batı'nın Irak ve Afganistan'daki son savaşlarının hayaleti hâlâ çok güçlü ve özellikle bu yıl her iki ülkede de seçimler yaklaşırken, ABD ve BK'nin uzun süreli askeri angajman için ne kadar iştahlı olacağı merak konusu. Böyle bir çatışmaya dahil olmanın bariz risklerinin yanı sıra, Yemen'de uzun süreli bir görev, Ukrayna çatışmasının maliyetini zaten üstlenmiş olan Batı ekonomilerine daha fazla zarar vermek anlamına gelecektir.

Husilere karşı uzun süreli bir hava harekatı yeterli olur mu?

Suudiler ve BAE, Yemen'e asker göndermiş ve birkaç görevde yer almıştı. İlk başarıların ardından kayıplar artmaya başlayınca sonunda geri çekilmişlerdi.

ABD ve BK sahaya asker göndermeye hazır mı? The Independent Mart 2019'da, Johnson Dışişleri Bakanı'yken bir aşamada Britanya birliklerinin Yemen'e gönderilmesini desteklediğini ortaya çıkarmıştı.

Plan, Kraliyet Deniz Piyadeleri'nin stratejik bir ödül olan liman kenti Hudeyde'yi ele geçirmesiydi. O dönemde Dışişleri Bakanlığı'nda müsteşar olan Tobias Ellwood, Johnson'ın teşvikiyle planı iki yıl önce hazırladığını ve amacının bölgede barışı sağlamak ve insani yardım akışını güvence altına almak olduğunu bana söylemişti.

Servis şefleri (ardından dönemin ulusal güvenlik danışmanı Sör Mark Sedwill ve bir dizi komutan) 3 Komando Tugayı'nın konuşlandırılmasını desteklemişti. Ellwood, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin de destek verdiğini söyledi. Ancak dönemin başbakanı Theresa May, kamuoyundaki "başka bir Irak" algısından endişe duyduğunu söyleyerek görevi veto etmişti.

Irak savaşında yaşanan öfke ve keskin bölünmeler halihazırda Yemen'deki saldırılarda mevcut değil gibi görünüyor, en azından BK'de. Başbakan tarafından operasyon hakkında bilgilendirilen Sör Keir Starmer, İşçi Partisi'nin operasyonu desteklediğini söyledi ancak "ilk fırsatta" parlamentoda bir açıklama yapılması çağrısında da bulundu.

İşçi Partisi liderliğindeki selefi Jeremy Corbyn, X (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı açıklamada "BK ve ABD yönetimlerinin Yemen'de gerçekleştirdiği askeri harekatın, yalnızca daha fazla ölüm ve acıya yol açacak pervasız bir gerginliği artırma eylemi olduğunu" söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: 

Parlamentoya danışılmamış olması bile son derece utanç verici. Ne zaman hatalarımızdan ders çıkarıp savaşın çözüm olmadığını anlayacağız?

Soldaki diğer sesler de saldırıyı protesto ediyor ancak (şu ana kadar) fazla etki yaratmış gibi görünmüyorlar.

ABD'de birçoğu Biden'ın Ukrayna politikasını giderek daha fazla eleştiren Cumhuriyetçi politikacılar, Yemen konusunda Başkan'a desteklerini dile getirdi. Senato azınlık lideri Mitch McConnell şunları söyledi: 

ABD ve koalisyon güçlerinin, Kızıldeniz'deki uluslararası ticareti şiddet kullanarak aksatan ve Amerikan gemilerine saldıran İran destekli Husi teröristlere yönelik operasyonlarını memnuniyetle karşılıyorum. Başkan Biden'ın bu İran vekillerine karşı askeri güç kullanma kararı gecikmiş bir karardır.

Başka yerlerdeyse tablo daha karmaşık. Avustralya, Bahreyn, Kanada, Hollanda, Danimarka, Almanya, Yeni Zelanda ve Güney Kore askeri operasyona destek verdi. Yirmi yıl önce 2003'te Irak'ın işgaline destek vermeyi reddettiği için ABD'de "peynir yiyen teslimiyetçi maymunlar" diye alay edilen Fransa, "Husilerin bölgede tırmanan gerilimde son derece ağır sorumluluk taşıdığını" açıkça ifade etti.

ABD liderliğindeki koalisyonun bir parçası olmasa da Fransa'nın Körfez'de konuşlanmış kendi savaş gemisi bulunuyor. Ancak Kızıldeniz bölgesindeki Fransız komutan Tuğamiral Emmanuel Slaars, kuvvetlerinin ABD ve BK'yle istihbarat paylaştığını doğruladı.

Batı'nın desteği ABD ve BK'nin Afganistan savaşında aldığı desteğe benziyor. Sebep ve sonuçlara ilişkin bir anlayış mevcuttu: Usame bin Ladin'in Afganistan'da planladığı 11 Eylül saldırılarının ardından Taliban onu teslim etmeyi reddederek kendilerinin devrilmesine yol açmıştı. Husiler gemilere saldırmaktan vazgeçmeleri için yapılan pek çok uyarıyı göz ardı etti, dolayısıyla seyrüseferi korumak için harekete geçilmesi gerekiyordu.

Bu durum, Londra ve Washington'ın Saddam Hüseyin'in sözümona kitle imha silahları cephaneliğine ilişkin iddialarına yönelik yaygın bir uluslararası kuşkunun olduğu ve çok az Batılı ortağın işgale katıldığı Irak savaşı öncesindeki durumdan belirgin bir şekilde farklıydı.

Rusya ve Çin, BM'nin Kızıldeniz kararına ilişkin oylamada çekimser kaldı. Kremlin'in Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Yemen'e yönelik hava saldırılarının "Anglosaksonların BM Güvenlik Konseyi kararlarını saptırmalarının bir başka örneği" olduğunu, "uluslararası hukuku tamamen hiçe saydıklarını" ve "bölgedeki gerginliği tırmandırdıklarını" iddia etti.

Çin cuma günü tüm taraflara çatışmanın genişlemesini önleme çağrısında bulunarak Kızıldeniz'deki gerilimin tırmanmasından endişe duyduğunu söyledi. ABD ya da BK'ye yönelik açık bir kınama yapılmadı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, "İlgili tarafları sakin olmaya ve çatışmanın genişlemesini önlemek için itidalli davranmaya çağırıyoruz" dedi.

ABD ve BK'yi özellikle endişelendiren Ortadoğu ve İslam dünyasındaki tepkiler. Her iki ülkenin de İsrail'in Gazze'de şimdiye kadar yaklaşık 22 bin kişinin canını alan ve sokak protestolarına da konu olan saldırısını kınamakta başarısız olduğu geniş kesimlerce düşünülüyor.

Bir dizi Arap ve Müslüman ülke Afganistan'da ABD liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'ne (ISAF) katılmıştı. Yemen'de Batılı bir askeri koalisyona katılacaklarına dair bir işaret yok.

Suudi Arabistan, Yemen operasyonundan güçlükle kurtuldu ve toprakları Husi füzelerinin menzilinde. Suudiler İran'la yeni bir çatışmanın içine çekilmek istemiyor. Krallık, "Kızıldeniz bölgesinde seyrüsefer özgürlüğü uluslararası bir talep olduğundan bölgenin güvenlik ve istikrarının korunmasının önemini" kabul etmekle birlikte, durumu "büyük bir endişeyle" izlediğini söyleyerek "gerilimin tırmanmasından kaçınılması" gerektiğini vurgulamak istedi.

Sünni liderlik için Suudi Arabistan'la yarışan Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ve BK'nin "Kızıldeniz'i kan gölüne çevirmeye çalıştığını" belirterek, "bu eylemlerin orantısız güç kullanımı olduğunu" ve "İsrail'in de Filistin'de bu orantısız güç kullanımına başvurduğunu" söyledi.

Batı'nın güçlü müttefiki Umman, "dost ülkeler"in askeri eyleme başvurmasını kınadı. Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi saldırının ülkesinin tavsiyelerine aykırı olduğunu ve son derece tehlikeli bir durumu daha da körükleyeceğini söyledi. Bir diğer müttefik Ürdün ise Batı'nın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "ve onun aşırılık yanlısı bakanlarının bizi dünya barışını tehdit eden bölgesel bir savaşa sürüklemesine" izin verme riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Washington ve Londra, İran'a yaklaşımlarında dikkatli davranıyor. Hizbullah da dahil  bir dizi iyi silahlanmış vekil milise sahip olan Ortadoğu'nun en büyük Şii gücüyle doğrudan bir çatışma halinde bölge ve ötesindeki barış paramparça olacaktır.

Hava saldırılarını duyuran Başkan Biden, İran'ın adını anmamaya özen gösterdi. Sunak da İran'ı doğrudan suçlamaktan kaçınsa da BK Savunma Bakanı Grant Shapps önceki günlerde şunu söyledi: 

Hiç şüpheniz olmasın, İran, Kızıldeniz'de olup bitenleri yönlendiriyor, onlara [Husilere] sadece bu saldırıları gerçekleştirecek teçhizatı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda çoğu zaman bu saldırıların gerçekleşmesine imkan tanıyacak göz ve kulakları da sağlıyor.

Daha geniş çaplı bir bölgesel savaşı önlemek hâlâ Biden yönetiminin açık politikası. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, hava saldırıları planlanırken bile bu amacı gerçekleştirmek üzere Ortadoğu turundaydı. Washington, Gazze'deki savaşı sona erdirme planlarını belirlemek için İran'la temasa geçti.

Yemen'e yönelik saldırıların ardından İran hükümeti şu açıklamayı yaptı: 

Bu sabah Birleşik Devletler ve BK tarafından Yemen'in çeşitli şehirlerine düzenlenen askeri saldırıları şiddetle kınıyoruz. Bunu Yemen'in egemenliği ve toprak bütünlüğünün açık bir ihlali ve uluslararası yasa, yönetmelik ve hakların ihlali olarak görüyoruz. Bu saldırılar sadece bölgedeki güvensizlik ve istikrarsızlığa katkıda bulunacaktır.

İran herhangi bir askeri eylem tehdidinde bulunmadı. Ancak Tahran'ın Husilere verdiği desteği azaltacağına ya da Husilerin füze ve drone kullanımını engellemeye çalışacağına dair bir kanıt da yok.

İran'la ile on yılı aşkın süredir müzakerelerde bulunan üst düzey bir ABD yetkilisi şunları söyledi: 

İran Devrim Muhafızları Ordusu'nun Husileri silahlandırdığını biliyoruz. İran, Husilere istihbarat da sağlıyor. Ancak aynı zamanda bölgedeki gerilimi azaltmaya çalışıyoruz ve İran'la agresif bir şekilde karşı karşıya gelmek buna yardımcı olmayacaktır. İlerlememiz gereken zor yol bu. Elbette tuzakların farkındayız ama içinde yaşadığımız dünya bu.

Amerikalı ve Britanyalı yetkililer Gazze'de ateşkesin sağlanmasının ve bir Filistin devletinin temellerinin atılmasının bu gerilimleri önemli ölçüde yatıştıracağını ve Husilerin saldırılarının Gazze'de yaşananların intikamı olduğunu iddia etmelerini zorlaştıracağını kabul ediyor.

Ancak özellikle bir Filistin devleti yönünde ilerleme kaydedilmesi ihtimali şimdilik uzak görünüyor. Öte yandan ABD ve BK'nin Kızıldeniz'i güvence altına almak için Husilere yönelik saldırılarını sürdürmeleri gerekebilir.

Bu da istenmeyen sonuçlar yasası riskini beraberinde getiriyor: Hem Washington hem de Londra'nın kaçınmak istediklerini vurguladıkları daha geniş çaplı bir yangın.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU