Biden, Amerika'yla İsrail arasındaki aşk ilişkisine son mu verdi?

Netanyahu'nun Gazze'deki acımasız saldırganlığı ve küresel kaygıları küçümsemesi karşısında ABD'nin İsrail'le özel ilişkisi kopma noktasına geldi. Ancak bundan sonra olacaklar Ortadoğu siyasetinin yapısını daha iyiye çevirebilir

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Tel Aviv'de ABD Başkanı Joe Biden'ı karşılıyor (AP)

Geçmiş tecrübelerin verdiği bilgiyle geriye dönüp bakıldığında, pazartesi günü kabul edilen BM Güvenlik Konseyi kararı, en azından ocaktan bu yana süren ABD politikasının acı verici bir şekilde kademeli olarak gözden geçirilmesinin mantıklı sonucundan başka bir şey değildi. Bu onu daha az önemli bir dönüm noktası yapmaz.

2728 sayılı kararın neredeyse her kelimesi ABD'nin tutumunun ne kadar değiştiğini ve bir zamanlar ABD (ve müttefiki İsrail) için kabul edilemez olan şeylerin şimdi ABD tarafından ne ölçüde kabul edildiğini gösteriyor. Bunlar arasında, başlangıçta sadece Ramazan ayı için olsa da "derhal ateşkes" talebi, ateşkesin "koşulsuz" olması (yani ayrı bir talebin konusu olan rehinelerin serbest bırakılmasıyla bağlantılı olmaması) yer alıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hamas'tan hiç bahsedilmiyor ve kararda rehinelerin/tutukluların her iki tarafça da serbest bırakılacağı ima ediliyor. İkinci bir madde "insani yardım akışının genişletilmesi ve Gazze Şeridi'nin tamamında sivillerin korunmasının güçlendirilmesi yönündeki acil ihtiyacı vurgular" ki bu da İsrail'in doğrudan eleştirilmesi anlamına geliyor.

ABD'nin karar tasarısı için oy kullanmak yerine çekimser kaldığı doğru ancak diğer 14 oyun (bu arada Birleşik Krallık'ın oyu da dahil) tamamının lehte olmasıyla bu, İsrail'in Gazze'deki askeri operasyonlarına başlamasından bu yana acil ve koşulsuz ateşkes çağrısı yapan ilk karar tasarısı oldu. ABD diğer oyların ne yönde olacağını biliyor olmalı ve çekimser oy kullanması da esasen buna rıza göstermesi anlamına geliyordu. Bu haliyle, ABD'nin İsrail'e neredeyse 50 yıldır uluslararası forumlarda az ya da çok sağlam bir şekilde verdiği diplomatik destekte kesin bir kırılma oldu.

Bunun ne kadar istisnai bir durum olduğunun teyidi İsrail'in hızlı ve aleni tepkisiyle geldi. Bu tepkiler arasında Washington'a yapılacak üst düzey bir ziyaretin son dakikada iptal edilmesi ve Başbakan Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan ve ABD'yi savaş çabalarına ve kalan 134 İsrailli rehinenin serbest bırakılmasını sağlamaya yönelik çalışmalara zarar vermekle suçlayan bir açıklama vardı.

ABD-İsrail ilişkilerinin ve özellikle de Başkan Biden'la Netanyahu arasındaki ilişkilerin, 7 Ekim'deki Hamas cinayetlerinin ardından ABD tarafından sağlanan koşulsuz destekten bu yana giderek soğuduğu doğru. Washington'ın Netanyahu'nun "Hamas'ı yok etme" planlarına başından beri belli bir ihtiyatla baktığı da doğru; Biden ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın açıklamaları, Filistinli kayıplar arttıkça ve Gazze'ye giden gıda ve tıbbi malzeme azaldıkça daha acil ve aleni hale geldi. Son olarak İsrail'e, savaştaki tutumunun kendi davasına zarar verme riski taşıdığı uyarısı yapıldı.

ABD'nin dünya üzerindeki en sağlam ittifaklarından birinin nasıl olup da bugünkü kırılma noktasına ulaştığına dair çeşitli teoriler var. Bir görüşe göre Netanyahu, Biden'ın Gazze'nin küllerinden bir Filistin devletinin doğmasını öngören "iki devletli çözümü" yeniden canlandırma planlarını engellemek amacıyla işleri bilerek bu noktaya getirdi. Ya da Netanyahu savaş bittiğinde koalisyonunun muhtemel çöküşünü ve kendisinin görevden alınmasını geciktirmek için askeri operasyonlara devam etmek istiyor.

ABD tarafındaysa Washington'ın, BM'de karşılaştığı ve aksi durumda sadık müttefikleri olanlardan da gelen giderek artan tepkilerden ve bunun sonucunda yaşadığı diplomatik soyutlanmadan dolayı utanç duyduğu kesin. İsrail'le ilgili BM oylamalarında ABD'ye çoğu zaman uyan Birleşik Krallık bile Gazze konusunda mesafesini korudu ve ABD'nin veto kullandığı son oylamaların hepsinde çekimser kaldı.

Birleşik Devletler'de İsrail'e verilen halk desteği de eskisi gibi değil gibi görünüyor. Ayrıca bu yıl başkanlık seçimleri var. ABD'li seçmenler yabancı savaşlarla ilişkilendirilmekten giderek daha fazla hoşlanmıyor (Donald Trump'ın lehine olabilecek bir faktör) ve ABD'de küçük ama büyüyen bir Müslüman azınlık var. Bunların da çoğu son derece önemli salıncak eyalet Michigan'da yaşıyor.

ABD'nin BM'deki tutumunun evriminin ardında ne yatarsa yatsın, ki Biden'ın seçim hesaplarının bununla çok ilgisi olabilir, ABD'nin Netanyahu'yla diplomatik ilişkilerini kesmesinin Gazze'nin çok ötesinde etkileri olabilir. Hatta, hem Hamas'ın hem de İsrail'in uluslararası kamuoyunu hiçe sayması göz önüne alındığında, Gazze savaşı neredeyse her şeyden daha az etkilenebilir. Değişebilecek olan daha ziyade büyük resim, yani bir bütün olarak bölgenin dinamikleri.

Başka bir deyişle, Birleşik Devletler artık Ortadoğu'da İsrail'le neredeyse koşulsuz bir ittifaka bağlı kalmazsa ne olabilir?

Bu elbette kısmen mevcut kopuşun ne kadarının Netanyahu'dan kaynaklandığına ya da daha uzun ve derin bir eğilimin parçası olduğuna bağlı. İlk başbakanlık dönemi 1996'da başlayan Netanyahu, Bill Clinton'dan bu yana hemen hemen her ABD başkanını şu ya da bu zamanda kesinlikle üzdü ve onun gidişiyle çok az kişi gözyaşı dökecektir. Onlarca yıldır ABD'nin Ortadoğu politikasının merkezindeki iki devletli çözüme karşı amansız muhalefeti bunun bir nedeni; bir diğeriyse gençliğinin, eğitim hayatının ve kariyerinin ilk yıllarının bir kısmını orada geçirmiş olması nedeniyle ABD'yi neredeyse çok iyi tanıyor olması.

ABD şu senaryoyu düşünerek duraklayıp Netanyahu'nun halefiyle yeni bir başlangıç yapmaya karar vermiş olabilir: Gazze operasyonu sona erdiğinde Netanyahu, Hamas'ın ekimdeki cinayetlerini kolaylaştıran güvenlik zaaflarının ve İsrail'in rehinelerinin serbest bırakılmasını sağlamadaki başarısızlığın ya da gecikmenin siyasi bedelini ödemek zorunda kalırsa... Ancak İsrail'de kurulacak yeni hükümetin bütün önceliğinin ulusal güvenlik olacağı ve bir Filistin devletine Netanyahu'dan bile daha soğuk bakabileceği düşünüldüğünde bu muhtemelen kolay olmayacaktır. Dindar muhafazakarların artan nüfuzu ve 7 Ekim saldırılarının mirası, Netanyahu olmasa bile İsrail'i uzun yıllar boyunca ABD ve Avrupalı liderler için çok zor bir müttefik haline getirebilir.

Bu da Washington'ın İsrail'le ilişkilerindeki değişimin Netanyahu'nun gidişinden sonra da devam edebileceği ve hatta norm haline gelebileceği ihtimalini doğuruyor. Böyle bir hamle muhtemelen İsrail için geçmişte olduğu gibi varoluşsal bir tehdit oluşturmayacaktır. İsrail muhtemelen kendini savunmak için her zamankinden daha donanımlı ve komşularının çoğu İsrail'in varlığını bir zamanlar olduğundan daha fazla kabul ediyor.

Hamas'la yaşanan çatışmanın çoğunlukla Gazze'nin çok ötesine yayılmaması dikkat çekici. Mısır, Türkiye, İran ve vekilleri çoğunlukla mesafelerini korudular. Suudi Arabistan, İsrail'in Gazze'ye saldırısına rağmen normalleşmeyi sürdürüyor ve İsrail'le Körfez ülkeleri arasındaki İbrahim Anlaşmaları (Trump başkanlığının büyük ölçüde gözden kaçan bir başarısı) hâlâ ayakta. Dahası, Filistinliler hâlâ kelimenin anlamını dolduran bir liderliğe sahip değil.

ABD'nin mevcut desteği olmasaydı, İsrail bölgedeki yerini eninde sonunda bölgesel bir anlaşmayla güvence altına alınmış bir Filistin devletini kabul etmesine yol açacak şekilde bulabilir miydi? ABD'nin bölgeden çekilmesi, İsrail'i komşularıyla daha önce hiç yapmak zorunda kalmadığı gibi istikrarlı ilişkiler kurmaya zorlayabilir mi?

Peki yeni bir ABD yönetimi Ortadoğu'daki angajmanını azaltmayı düşünebilir mi? Rusya ve/veya Çin'in ABD'nin bıraktığı boşluğun bir kısmını doldurabileceğine dair korkular göz önüne alındığında, ikinci bir Trump başkanlığı durumunda bunu hayal etmek ikinci bir Biden döneminden daha kolay. Peki ABD'nin kalması için ne sebep var? George W. Bush'un başlattığı politikalar sayesinde artık enerji konusunda bölgeye bağımlı değil ve güvenlik öncelikleri Pasifik'e kayıyor. Enerjiye aç yeni güç olan Çin'in ilerleyişini engellemek için Körfez'de askeri varlığını sürdürmek isteyebilir.

Aynı zamanda İsrail'le daha sıradan bir ilişki, ABD'yi bölgedeki diğer ülkeler için halihazırda olduğundan daha uygun bir ortak haline getirebilir. Uluslararası bir ortak kanı, ülke içi seçim kaygıları ve belki de bir parça ahlakın ABD'yi zorladığı bir politika değişikliği, uzun vadede Ortadoğu'daki ilişkilerin yapısını olumlu yönde değiştirebilir.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU