Britanya'nın bir "bağlılık yeminine" ihtiyacı var mı?

Hamas'ın İsrail'e saldırısı Birleşik Krallık sokaklarında bir dizi çirkin çatışmaya yol açtı. Bu tür "kültür savaşı" çatışmaları, hoşnutsuz üçüncü kuşak yurttaşları gerektiği gibi entegre edemediğimizin bir kanıtı mı?

14 Ekim'de Birleşik Krallık'ın başkenti Londra'da Filistin'i desteklemek için yürüyüş düzenlenmişti (Reuters)

Fotoğraflar geçen hafta Gazze ve çevresinde kaydedilen saf dehşetin yanında hiçbir şey ama yine de şoke edici ve öyle de olmalılar çünkü Ortadoğu'nun tartışmalı topraklarında değil, tam da burada, Birleşik Krallık'ta (BK) yaşanan çatışmaları gösteriyor.

İki kadın, Hamas tarafından rehin alındığına inanılan kayıp İsraillilerin zor durumunu duyuran posterleri yırtıp atarken görüntülendi. Sırtında İsrail bayrağı olan yalnız bir adam, Hamas saldırısını takip eden gece Londra'daki İsrail büyükelçiliğinin önünde Filistin yanlısı bir mitinge daldı ve "pislik" ve "gitmen gerekiyor" çığlıkları eşliğinde kendisiyle alay edildi.

Kendilerini daha az doğrudan tehdit edici sahnelerle ilgili habersiz seyirciler olarak bulan ben de dahil birçok kişi olacaktır: Yeşil, kırmızı ve siyah Filistin bayraklarıyla süslenmiş, korna çalan arabalardan oluşan konvoylar; şimdi yorgun ama coşkulu alemcilerin ellerinden sarkan benzer bayraklara sahip yürüyüşlerin kalıntıları ya da Whitehall'da, daha sessiz ama devasa bir İsrail destekçileri topluluğu, mavi ve beyaz bir orman.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ortadoğu'daki çatışmanın son acımasız aşamasının yankıları sadece Londra sokaklarında da görülmedi. Üniversite ve sanayi şehirleri de benzer şekilde duygusal, bağlılık gösterilerine tanık olurken, daha çok fildişi kulelerle özdeşleşen akademisyenler sosyal medya siperlerinden birbirleriyle kavga etti.

Bir bakıma siz de "Neden olmasın" diyebilirsiniz. Burası kozmopolit bir ülke, birçok kökenden insana ev sahipliği yapıyor, ifade özgürlüğünün hüküm sürdüğü (sınırlar dahilinde, ki bu sınırlara birazdan geleceğiz) bir yer. Bunda bu kadar yanlış olan ne?

Fakat bu o kadar basit değil. Londra'da ve başka yerlerdeki gösterilerin çoğu barışçıl geçerken, vahşi ve tehditkar bir tarafı da vardı. Gördüğüm ilk korna konvoyunu, kutlamadan başka bir şey olarak yorumlamak zordu. Bazı eylemlerde, İsraillilerin devletlerinin sona ermesi için bir çağrı olarak gördüğü "nehirden denize, Filistin özgür olacak" diye bağıranlar vardı. Avustralya'daki bir eylemde protestocuların "Yahudileri gazlayın" sloganları attığı duyuldu.

Ses tonları bir spor zaferini kutlayan taraftarlara benziyordu fakat içerik elbette korkunç derecede farklıydı. Bu bir sevinçti, sadece Gazze'nin hapishane benzeri sınırlarından kitlesel kaçışa değil, aynı zamanda akabinde Hamas savaşçıları tarafından gerçekleştirilen soğukkanlı öldürme çılgınlığına duyulan bir sevinç. Bazıları daha sonra destekledikleri şeyin Hamas'ın gerçekleştirdiği vahşeti değil, Filistin devletinin davası olduğunda ısrar etti ama bu ayrımı kenardan gözlemlemek zordu.

Bu tür sevinç gösterileri ve sloganlardan ne anlamak gerek? Sheffield ve Rotherham belediye binalarından İsrail bayrağını yırtan protestoculara ne demeli? Ya da Yahudi çocuklara okul ceketlerini veya ayırt edici başka eşyalarını sokaklarda giymemeleri tavsiyesine?

Uzaktaki bir çatışma bir şekilde BK sokaklarına ne ilk ne son kez sıçrıyor. İsrail'in 9 yıl önceki son Gazze istilası büyük çaplı protestolara yol açmıştı. Bir yıldan biraz fazla süre önce Leicester'da Güney Asya kökenli Müslümanlar ve Hindular arasında, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin izlediği politikalarla bağlantılı olduğu söylenen çatışmalar yaşanmıştı.

Sih ayrılıkçılığı nedeniyle Kanada ve Hindistan arasında diplomatik bir anlaşmazlığa neden olan gerilimlerin aynısı BK'de de fokurduyor. Keşmir üzerinden Hindistan ve Pakistan arasında periyodik olarak yaşanan alevlenmeler, burada ilgili diyasporalar arasında yankısını buluyor. Ve 2009'da, Sri Lanka'daki iç savaşta ateşkesi kolaylaştırmak üzere etkisini kullanması için BK hükümetine baskı yapmak amacıyla onbinlerce Tamil tarafından düzenlenen ve kısmen başarılı olan protestolar parlamento yakınlarında trafiği iki aydan fazla süre felç etmişti.

Bu da başkalarının çatışmalarının küçük bir şekilde de olsa BK topraklarında yaşanmaya başladığında neler olabileceğinin bir başka yönü. Mesele sadece sokaklarda şiddetli çatışmaların yaşanması riski, insani maliyetler, polislik faaliyetlerinin maliyetleri ve bir grubun düşmanlarının BK makamları tarafından kayırıldığını düşünmesi halinde ortaya çıkabilecek kızgınlıklar değil. Aynı zamanda, özellikle büyük ya da sesi gür çıkan bir azınlık nüfusunun BK politikası üzerinde kurmak isteyebileceği ya da kurabileceği etki.

BK ve özellikle Londra, üstü kapalı bir şekilde çeşitlilikleri olduğu söylenen durumla gurur duyabilir ve herkesin bazı ülkelerde olduğundan daha başarılı bir şekilde birbiriyle kaynaştığı çoğunlukla doğru. Fakat ABD'nin yapmayı başardığını düşünmekten hoşlandığı "eritme kazanını" yapmayı başaramadık. Aslında, ikinci ve hatta üçüncü nesle kadar varlığını sürdüren, bazen bu süreçte şekil değiştiren ya da şiddetlenen bir dizi sömürge dönemi çatışmasını ithal ettik.

Bu bakımdan geçen hafta yaşanan gösteriler, İçişleri Bakanı'nın "çok kültürlülüğün" başarısız olduğu argümanını desteklemekten başka bir işe yaramıyor. BK kısmen de olsa yeni nesil Britanyalılar yetiştirdi. İsrail-Filistin gibi devam eden anlaşmazlıklar var. Asıl soru, bunun sadece yurt içindeki kamu düzeni üzerinde değil, BK'nin yurt dışındaki politikaları üzerinde de ne gibi etkisi olabileceği.

BK genel olarak İsrail devletinin sadık bir destekçisi ve bu destek bu hafta tam anlamıyla kendini gösterdi. İsrail bayrağı sadece ülkenin dört bir yanındaki belediye binalarında değil, Downing Caddesi'nde de dalgalandı. Başbakan, Londra'nın kuzeyindeki bir sinagoga gitti. Her üç ana partinin liderleri de yoğun desteklerini dile getirdi.

Fakat nüfusun bir bölümü (ki demografi bunu nüfusun giderek büyüyen bir bölümü haline getiriyor) Müslüman ve bu görüşü paylaşmaları pek olası değil. Kabineye giren ilk Müslüman kadın olan Barones Warsi, 2014'te halihazırda gündemde olan konu nedeniyle İsrail'in Gazze'ye yönelik tutumunu ve BK'nin buna verdiği desteği "ahlaki açıdan savunulamaz" diye niteleyerek istifa etmişti.

BK'nin artan etnik ve dini çeşitliliği, sadece parlamento ve hükümetin yapısına değil, politikaya da nasıl yansıyacak? Bu durum değişebilir mi? Ve eğer değişmezse, nüfusun bazı kesimleri (daha da fazla) hoşnutsuz mu olacak?

Geçen hafta Filistin davasını destekleyenlerin bazıları tarafından kullanılan ilginç bir argüman, İsrail-Filistin politikası ve Ukrayna politikası arasında bir çelişki olduğunu düşündüklerinin altını çizdi. Nasıl olur da BK, ulusal egemenlik ve bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürme arayışlarında "ne pahasına olursa olsun" Ukraynalıları destekleme sözü verirken, Filistinlileri eşdeğer bir davada desteklemez? Ukrayna'nın halihazırda bağımsız bir devlet olduğu, Filistin'in ise öyle olmadığı yönündeki itirazlar inandırıcı değil çünkü BK'nin İsrail'in bir devlet olarak kurulmasında tarihsel bakımdan kilit bir rol oynadığı (haklı olarak) düşünülüyor.

Bir dereceye kadar, resmi ulusal bağlılığı işaret etmek için hükümet binalarına yabancı bayraklar çeken, birbiri ardına gelen Britanya hükümetleri, kimlik politikasının bu yönünün bir kısmını kendi üzerlerine çekmiş oldu. Belki de sadece bayrak diplomasisini değil, bu tür çatışmaları mesafeli tutan bir ulusal kimliğin nasıl daha iyi oluşturulacağını yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir.

Her Amerikalı okul çocuğunun tekrar ettiği kelimeler, kavramsal bakımdan aynı kelimelerle olmasa da, bağlılık taahüdüyle bir model teşkil edebilir:

Amerika Birleşik Devletleri Bayrağı ve temsil ettiği Cumhuriyet, Bir Millet, Tanrı’nın gözetimi altında, Bölünemez.

Bir zamanlar BK böylesine yalın bir sadakat beyanının istenmediği kadar gereksiz de olduğunda ısrar ederdi. Ama hâlâ öyle mi?



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Gökçe Uçak

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU