Nobel ödüllü moleküler biyolog ölümsüzlük üzerine soruları yanıtladı

Yaşlanmayı tersine çevirmek mümkün mü?

İnsanların yaşam süresi son 150 yılda iki katına çıktı (Unsplash)

Ölümsüzlük arayışı, insanlık tarihi kadar eski bir çaba.

Bilim dünyası yaşlanmaya neyin yol açtığını ve bunun nasıl yavaşlatılıp tersine çevrilebileceğini araştırırken, son dönemlerdeki çalışmalar yaşlanmayı hücre düzeyinde tersine çevirmeye odaklanıyor. 2022'deki bir çalışmada hücresel yeniden programlama denen yöntemle farelerin pankreas, karaciğer, dalak ve kanında gençleşme belirtileri gözlemlenmişti.

Ayrıca farklı türleri de inceleyen bilim insanları, hücrelerini ilk haline döndürerek yeni bir hayata başlayabilen "ölümsüz denizanaları"nın gizemini çözmeyi başarmıştı

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu konuyla ilgili etik soru işaretleri de tartışmalarda kendine yer buluyor. Örneğin ölümsüzlüğün başarılması halinde bunun herkesin ulaşabileceği bir şey olup olmayacağı sorgulanırken, insanlığın yaşama bakışını nasıl değiştireceği gibi temel bir soruyu da beraberinde getiriyor.

Why We Die: The New Science of Aging and the Quest for Immortality (Neden Ölüyoruz: Yaşlanmanın Yeni Bilimi ve Ölümsüzlük Arayışı) adlı yeni kitabında uzun ömre dair teorileri ve bunun karşısındaki kısıtlamaları yazan Venkatraman "Venki" Ramakrishnan, sonsuza kadar yaşama girişimlerinin toplumsal, siyasi ve etik maliyetleri hakkında da kritik sorular ortaya atıyor.

Nobel ödüllü moleküler biyolog Ramakrishnan, CNN'in yaşlanma, ölüm ve ölümsüzlük üzerine sorularını cevapladı. 

Yaşlanma nedir?

Yaşlanmayı, hücrelerin içindeki moleküllerde meydana gelen kimyasal hasarın birikmesi diye tanımlayan Ramakrishnan, bu sürecin anne karnındayken başladığını belirtiyor. 

Moleküler biyolog, insan vücudunun DNA ve üretilen düşük kaliteli proteinlerdeki yaşa bağlı hasarı düzelttiğini fakat zaman içinde bu hasarların, onarma becerisinin önüne geçmeye başladığını söylüyor.

Ölümün kritik bir sistemin işlemeyi bıraktığında gerçekleştiğini ifade eden Ramakrishnan şöyle diyor: 

Birinin öldüğünü söylediğimizde, onun bir birey olarak öldüğünü kastederiz. Aslında öldüğümüzde büyük bir kısmımız (organlarımız gibi) hayatta kalır. Bu nedenle kazalarda hayatını kaybedenlerin organları nakil için bağışlanabiliyor.

Yaşam süresi önünde bir kısıtlama var mı?

Yaşam süresiyle ilgili kısıtlamaları evrim üzerinden açıklayan bilim insanı, başka bir canlı tarafından yenerek, açlıktan veya bir sele kapılarak ölme olasılığı daha yüksek olan küçük hayvanların daha kısa ömürlü olduğunu söylüyor: 

Evrimin, sizi daha uzun süre hayatta tutmak için gereken hasarı onarmak adına kaynakları boşa harcaması mantıklı bir şey değil. Evrim bunun yerine hızlı büyümeyi ve çabuk olgunlaşmayı seçer; böylece üreyebilir ve genlerinizi aktarabilirsiniz.

Yaşam süresinin, evrimin genleri aktarma şansını en üst düzeye çıkarmasıyla ilgili olduğunu ifade eden Ramakrishnan, "Fakat bu, biyolojiyi değiştirerek bu yaşlanma süreçlerine müdahale edemeyeceğimiz ve belki de yaşamlarımızı uzatamayacağımız anlamına gelmiyor" diyor. 

Birçok yaşlanma bilimcisi gibi ben de bunun mümkün olduğuna inanıyorum. Öte yandan bu tür müdahalelerin uygulanabilirliğiyle ilgili onların iyimserliğini paylaşmıyorum.

Yaşlanma saati tersine dönebilir mi?

Klonlomanın yaşlanma saatini tersine çevirmek için bir imkan sunabileceğini söyleyen moleküler biyolog, bu alandaki zorlukların yarattığı kısıtlamalara da dikkat çekiyor. 

Meşhur koyun Dolly'nin normal yaşının yarısında hastalanıp öldüğünü fakat diğer klonlanmış koyunların normal yaşam sürelerini tamamladığını aktaran Ramakrishnan, "Bu durum bazılarını yaşlanma saatini sıfırlamanın daha geniş çapta mümkün olabileceğine ikna etti" diyor.

Yetişkin hücreleri kandırarak embriyonik hale getirmek ve yeniden büyümeye başlatmak başarıya ulaşsa da pratik zorluklar klonlamayı çok verimsiz hale getiriyor. Pek çok hücre kaldıramayacağı kadar çok hasar biriktiriyor  ve bu da tek bir hayvanı büyütmek için muazzam sayıda deney yapılmasını gerektiriyor.

Genetik, yaşam süresini ne kadar etkiliyor?

72 yaşındaki bilim insanının genetiğin uzun ömür üzerinde oynadığı rolden bahsederken örnek gösterdiği 1996 tarihli bir araştırmaya göre genler, yaşam süresine yaklaşık yüzde 25 oranında etki ediyor. "Yine de araştırmacılar, tek bir gendeki mutasyonun belirli bir solucan türünün ömrünü iki katına çıkarabildiğini buldu" diyen Ramakrishnan şöyle ekliyor:

Genetiğin bir bileşen olduğu ortada ancak etkileri ve sonuçları karmaşık.

Kanser, yaşlanma karşıtı araştırmalar hakkında ne söylüyor?

Kanser ve yaşlanma arasında karmaşık bir ilişki olduğunu belirten Ramakrishnan, yaşamın ilk dönemlerinde büyümeyi sağlayan hücrelerin yaşlandıkça demans ve kanser riskini artırabildiğini söylüyor. 

Yaşamın erken dönemlerinde kanserden kaçınmak için tasarlanmış gibi görünen hücresel onarım sistemleri, daha sonra yaşlanmaya neden oluyor.

Moleküler biyolog, hücrelerin kansere yol açabilecek kırılmaları algılayabildiğini ve bunu engellemek için kendini öldürebileceğini veya bölünmeyi bırakarak yaşlanma denen evreye geçebileceğini ifade ediyor. 

Milyonlarca hücre bu şekilde yok edilse bile, bu eylemler tüm organizmayı korur. Fakat yaşlanan hücrelerin birikmesi yaşlanmamızın yollarından biri.

Yaşlanmanın tersine çevrilmesi toplumsal ölçekte ne anlama geliyor?

Halihazırda daha yoksul kesimlerin daha kısa hayatlar yaşadığına dikkat çeken Ramakrishnan, varlıklı kişilerin yaşlanmayı engelleyecek yöntemlere para akıttığını da ifade ediyor. 

Bilim insanı bu çabaların başarıya ulaşması halinde buna ilk erişeceklerin de en zenginler olacağını düşünüyor. 

Zengin ülkeler muhtemelen daha yoksul ülkelerden önce erişiecek. Dolayısıyla hem ülkeler içinde hem de küresel açıdan, bu tür ilerlemeler eşitsizlikleri artırma potansiyeline sahip.



Independent Türkçe, CNN, Mirage News, Science Daily, National Library of Medicine

Derleyen: Büşra Ağaç

DAHA FAZLA HABER OKU