AK Parti bu gömleği de değiştirebilir mi?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geçen hafta yapılan yerel seçimler, AK Parti için sonun başlangıcı da olabilir yeniden dirilmenin de.

Eğer bugüne kadar elde ettiği siyasi birikimle sosyolojiyi bir araya getirebilirse bu onun için yeni bir başlangıç olabilir.

Kişisel olarak zor bir ihtimal olarak görsem de bu açmazdan birkaç şartla kurtulabileceğini düşünüyorum.

Eğer AK Parti şu an onu oluşturan temel varlık şartlarını; iletişim stratejisini, yeni bürokratik oligarşiyi, halktan kopuk siyaset etme tarzını, aday belirleme yol ve yöntemini ve birlikte yürüdüğü stratejistlerini, neo-Kemalist ideolojisini tamamen değiştirebilirse, yani kendi kendisini kapatıp yeniden inşa ederse bu krizi atlatabilir.

Bu da ancak radikal bazı kararlar almakla mümkündür ve bunun da Sayın Erdoğan'ın tarzı olmadığını biliyoruz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İlkokul mezunu kamuoyu araştırmacıları, kendi mahallesinden başka hiçbir yerde esamesi okunmayan acemi gazeteciler, ideolojisiz, davasız ve fikirsiz aktörler, her konunun uzmanı akademisyenler, hiçbir kutsalı olmayan dijital fenomenler ve çıkarcı stratejistlerden aldığı tavsiyelerin onu bir uçurumun eşiğine getirdiğini görmediği sürece de kendi kendisi üzerinde düşünemeyecek ve bu durum giderek onu güneşin altındaki buz gibi eritip yok edecektir.

Bir başka sorun daha var ki bunun da aşılmasının çok mümkün olmadığını düşünüyorum, seçim yenilgisinden sonra hala sosyal medya mecraları üzerinden partinin dizayn edilmeye çalışılmasına herhangi bir yetkilinin yüksek sesle "ne münasebet" deyip bir itirazda bulunmaya cesaret edememesidir.

Zira sosyal medya üzerinden yürütülen operasyonlardan sonuç elde edildiği için, artık iş çığırından çıkmıştır.

Binaenaleyh AK Parti, son 10 yıldır en çok "tezviratlara" kulak asarak icraatlar yapmakta ve ne yazık ki Sayın Erdoğan da ufak tefek jurnallere itibar ederek ciddi kararlar almaktadır.

İşin en ciddi boyutunun da burası olduğunu ve bu mekanizmayı kuran "çetenin" seçimden sonra kendini saklamak için de son derece profesyonel bir çalışma içinde olduklarını bizzat görüyorum ki bunların talimatlandırdığı piyonların seçim yenilgisi için dile getirdikleri bahanelerden de bunu anlamak mümkündür.

Seçim yenilgisinde izlenen siyasete değil de ekonomiye ve adaylara özellikle işaret edilmesi de bundandır.

Oysa bu tablonun asıl nedeni bunlar değildir. Muhtemelen birçok nedeni var ama en dikkat çekici iki nedeni vardır:

Bunların birisi, az önce arz etmeye çalıştığım ekibin inşa ettiği kalın duvarlı bariyerlerdir ki bu aynı zamanda Sayın Erdoğan'ın yakın çevresi ile parti genel merkezinin siyaset yapma işini siyasi kişilerin elinden alıp bazı kifayetsiz sahte stratejist ve yeni yetme gazetecilere ihale etmiş olmasıdır.

İkincisi de sahip olduğu ütopyayı canlı tutma ve onu büyütme konusunda girdiği açmazlardır.

Muhafazakar kitleyi kendi iç dinamiklerinden farklı bir değişim rotasına sürükleyen ideolojik tercihler ve tarihsel mirastan duyulan mahcubiyet ve utangaçlıktır.

Önce şuradan başlayalım;

AK Parti hangi dinamiklerle iktidar oldu ve temel karakteristiği neydi?

Kısaca belirtmek gerekirse AK Parti, halkın kendi iç dinamikleri ile inşa ettiği bir ütopyanın büyük emeklerle siyasete taşınmasıdır.

Mütedeyyin vatandaşların yönetimde belirleyici bir aktör olmasına duydukları özlemin sonucunda iktidar olmuştur.

Doğal/organik bir sosyolojinin yıllarca peşinden koştuğu bir rüyanın kurumsallaşmış haliydi.

Bundan dolayı da ona hayat veren asıl damarlar muhafazakarlık/dindarlık ve halkla iç içe olmaktır.

Bu illiyet rabıtasının doğal sonucu olarak da izlediği veya izleyeceği tüm politikalarında bizzat halkla birlikte karar verdi ve vermeye devam etti.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bila istisna tüm mitinglerinde söylediği "Beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısı da bu anlamda sadece coşmaya matuf bir eğlence değildir.

O halde denilebilir ki AK Partinin en bariz karakteristiği son derece kadim ve köklü bir siyasal ideolojiye yaslanmış olmasıdır.

Konu derin ve karmaşık, bir başka yazının konusu olacak kadar da mühim. Ama biz şimdi asıl meseleye dönelim.

AK Parti, imparatorluğun/Osmanlı'nın yıkılmasına giden süreci organize eden ve daha sonra da o mirası müstemlekelere peşkeş çeken ve yönetimi işgal eden cuntacı/ittihatçılara itiraz eden bir avuç vatanseverin canıyla ve kanıyla inşa ettiği bir hayalin, bir rüyanın mücessem halidir.

Bu iki konu, yani halkla birlikte yürümeye ve halkın tarihsel mirasının şekillendirdiği kalkınma coşkusunu temsil etmeye devam ettiği sürece var olacak ve bundan vazgeçtiği anda da eriyip yok olacaktır.

Bu erime bugün gerçekleşmiş değil, 10 yıla yakın bir süredir devam ediyor.

Son birkaç seçimdir düşüş eğiliminde olan halk desteğinin arkasında ne var sorusu temelde ele alınmadığı sürece temeldeki çürümeyi görmek mümkün olmaz.

Bana göre iki konuda büyük açmazlar yaşanmaktadır:

Birincisi, partinin hiçbir politikası ve projesi siyasi aktörler tarafından topluma anlatılmıyor.

Siyasetçinin, hakaret işitmek dışında toplumla doğrudan temas sağlayacak hiçbir rolü ve pozisyonu kalmadı.

Mesela bugün yaşanan sorunları niçin AK Partili bir yetkili bize anlayacağımız bir dilde ve detaylı bir şekilde anlatmıyor?

Niçin biz bu konuyu gazetecilerden veya araştırmacılardan hep dinliyoruz?

İnsanların rey tercihlerini belirleyen faktörlerin neler olduğunu muhalif bir akademisyenden dinleme imkanımız var mı?

Ne yazık ki hemen hemen her konuda AK Parti adına sadece birkaç TV yorumcusu  ve akademisyen arz-ı endam edip duruyorlar.

Bu utanç verici duruma toplumun daha fazla tahammül etmesi mümkün değildi.

Ki bu durum aynı zamanda siyasi aktörlerin silikleşmesi ve siyasi iddialarının da zayıflaması anlamına geliyor.

AK Parti adına onun politikalarını savunmak için her kim ki TV yorumcularını, gazetecileri veya tüccar anketçileri kamuoyu önüne çıkarıyorsa işte AK Parti'yi çürüten de odur.

Bu durum parti içindeki yetkili ama bilgisi az olan aktörlere büyük bir konfor sağlıyor olabilir ama siyaseti çürüten zehirli bir virüsü de içinde taşımaktadır.

Zira hiç kimse bir siyasetçinin iddiasını veya tezlerini onun kadar ikna edici bir şekilde topluma anlatamaz.

Bu iklim aynı zamanda güçlü siyasi aktörlerin temayüz etmesini de engellemektedir.

Eğer AK Parti, kendisinin politikalarını ve projelerini savunamayan aktörler ile yoluna devam edecekse zaten başka konuşacak bir konu kalmamıştır.


İkinci kritik mesele de bahse konu mirasın korunamamasıdır.

Yani tarihsel ve kültürel hazinemizi korumaktan çekinmek veya utanmaya başlamaktır.

Geleneklerimizi çağdaş bir organizasyona dönüştürerek yolumuza devam etme konusundaki kararlılığımızdan vazgeçmek en bozguncu değişimdir.

Ütopyasını kaybeden bir siyasi hareket asla büyüyemez. İnsanlara umut vaat edemez. Kitleleri heyecanlandıramaz.

Peki AK Parti ütopyasını nasıl kaybetti?

Bence karşı mahalleye yaranmaya çalışarak kendi kendisini buharlaştırdı.

Ulusalcılık ideolojisini güçlendirdiği oranda kendi kitlesini de dönüştürüp kendi kendisinden uzaklaştırdı.

Bu erimeyi durduracak tek strateji, karşı mahallenin söylemlerinden ve ithamlarından etkilenmeden yoluna kararlılıkla devam etmektir.

Çok uzun zamandan beridir karşı mahalleye yaranmak adına kendinden çok taviz verdi ama sonuç değişmedi ve bundan sonra da değişmeyecek, hangi hizmeti yaparsa yapsın onların gönlüne giremeyecektir.

Karşı mahallenin idol isimlerinden birisi zaten şu sözlerle dile getirmişti:

Ben Erdoğan'ın hizmetlerine hayranım ama ona olan muhalefetim hizmet eksenli değildir, tek istediğim onun benimle oturup bir kutu bira içebilmesidir, bunu da asla yapmayacağı için benim itirazım bu konuyadır.
 


Kendi ideolojik köklerinden "kurtulmak adına" karşı mahalleye şirin gözükmenin bir getirisi olmadığı gibi, onu da bir hayli kendi kitlesinden kopardı maalesef.

Toplum tarihi bize göstermektedir ki bu ülkede nesillere ulusalcı-Kemalist bir ideoloji aşılayan muhafazakar siyasi hareketler bizzat kendi sonlarını hazırlamışlardır.

Çünkü bu ülkedeki en kadim sorunlarının ana kaynağı ulusalcı Kemalizm'dir.

Bugün insanları ulusalcı Kemalist olmaya zorlayan baskının yaslandığı mantıksal zincir bile bizi sorunun derinliklerine rahatlıkla götürür.

Bu mantıksal vetire siyasi bir sonuçtan çok ontolojik bir temel olarak kendisini dayatmaktadır.

Zira bu ideoloji örgüsü, halkın yaslanmış olduğu kültürel ve tarihsel mirası, kanlı çete DEAŞ'ı çağrıştırma vurgusu eşliğinde "siyasal İslamcılık" olarak adlandırıp boğmaya çalışmaktadır.

Dahası halkın sahip olduğu bu idealin veya ütopyanın aynı zamanda FETÖ terör/casus çetesi tarafından da benzer bir şekilde "cihatçı/İrancı" olarak kategorize edilip toplumsal bir dinamik olmaktan çıkarılmaya çalışıldığına şahit oluyoruz.

AK Parti siyaseti, milletin iradesinin özgürleştirilmesi ve her türlü vesayetten kurtarılması adına yola çıktı ve bu konuda da çok önemli adımlar attı ama şu an geldiği yer, "milletin evinde" siyasetçilere parmak sallayan ve onların fikirlerini "devlet adına" kaydeden rejim komiserlerinin egemen olduğu bir yapıya dönüştü.

Kışladaki cuntacılığı bitirdi ama "milletin evinde" sivil bir cunta inşa etti maalesef.
Toplumun gönlündeki kalkınma coşkusunu, tarihindeki feraset mirasını, zihnindeki iman selini ve aklındaki demokrasi hayranlığını kurumsal bir politika haline getirmeyi hedeflediği yolundan bugün artık çıkmak üzeredir.

Bu yoldan çıkmaması için de yapması gereken tek şey kendi kendisini komple yenilemesidir.

Mevcutlarla veya eski olan aktörlerle değil, yep yeni bir ekiple hem de.

Günümüzde otomotiv sektöründeki değişimin temel yaklaşımıyla konuyu açıklamak gerekirse; bugün elektrikli otomotiv üretiminde dünyada söz sahibi olmak isteyen tüm üretici firmalar, (ki yerli üretim TOGG da aynısını yapmakta) fosil yakıtlı araçların üretim sürecinde bulunmuş veya onların dizaynıyla uğraşmış hiçbir mühendis ve kalifiye eleman çalıştırmıyorlar.

Zira oradan zihinlerde kalma bazı tortuların veya kodların yeni teknolojiye de transfer edilmesi sonucu gerçek bir yenilikçi üretimin sekteye uğrama ihtimali dikkate alınmaktadır.


Ez cümle AK Parti bugün içine girmiş olduğu düşüş trendinden ancak kendi ideolojik ve siyasal tezlerine tekrar sığınarak kurtulabilir.

Eski kodlarına dönmek gibi beylik bir ifadenin hiçbir anlamı yok, çünkü bu toplum artık o toplum değildir ve doğal olarak toplumu geriye saramazsınız, bu yeni topluma hitap edecek ve aynı zamanda da ufuk açıcı vaatler ile yeniden seslenmek gerekir.

Ancak inşa ettiği bu yapıyla ve elinde tuttuğu bu kadroyla ne geçmişteki topluma ne şimdiki insanlara ve ne de gelecek nesillere hitap edecek bir durumda değildir. Yeni bir gömlek değişimine ihtiyaç vardır.

Benim gibi kırsalda büyümüş olanlar, halk arasında yılanların iki sebebe binaen "gömlek değiştirdiğine" inanıldığına şahit olmuşlardır.

Bunlardan birisi onun kendi bedenindeki şifayı/devayı diğer canlılara sunmak ikincisi de kendi bünyesinin ve kapasitesinin büyümesine imkan tanımaktır.

Çünkü derisini oluşturan pullar esnek yapılar değildir ve yılanlar da ancak üzerini kaplayan pulları ile sınırlanmış olan hacim kadar büyüyebilirler.

Büyümeye devam edebilmeleri için kabuk değiştirmeleri zorunludur. Halkın deyimi ile gömleğini yırtıp atarlar.

AK Parti de cumhurbaşkanlığı seçiminde büyümesinin zirvesini gördü, bunu devam ettirmek için artık kabuk değiştirmek zorundadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU