Varlıklar ve mallar

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Malum, şimdi "mal varlığı" tartışıyoruz.

Hani zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler ya, bizimkisi de o hesap.

Burada söylenmeyen bir vaka da var tabii:

Züğürt, ortada bir kısım zengin olduğu için züğürttür!

Neyse işte, tersi de geçerli...
 


Şu sıralar AKP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Turgut Altınok'un mal varlığını konuşuyoruz.

Mal varlığı demişken, biliyorsunuz yüzlerce ev var, araziler var...

Arazilerin toplamı, bir sürü küçük ülkenin ve ada devletinin yüzölçümünden büyükmüş.

Altınok, "Babadan kalma" diyor.

E tabii vatandaş da oturmuş araştırmış, bu Altınoklar 9 kardeşmiş.

Hepsine Turgut Bey kadar arazi düşmüşse, babanın sadece toprak varlığı çok milyon metrekare arazi ediyor.

Herkesin kafasında aynı çılgın soru:

Haydi, geçtim yüzlerce evi, daireyi falan, bu kadar toprak nereden geldi?

Hayır, Turgut Bey'in rahmetli pederinin pancar fabrikasında bekçi olduğunu söyleyen var, tam bilemiyorum şimdi ben merhumun neyle iştigal ettiğini.

Dev bir mal varlığını bekçilikle yapmış olamaz, zaten erken yaşta vefat etmiş...

O halde nereden çıktı o kadar arazi?

Yoksa Turgut Bey'in rahmetli babası Hacı Mehmet Bey efsanevi kayıp beylik Duşakabinoğulları'nın son beyi miydi?

Zira o kadar arazi ancak Anadolu beyliklerinde olur!..

Zaten bu Ankara'da bir işler var.

Bir önceki AKP'li belediye başkanı ve Jurasic Park Lordu Melih Gökçek'in durumunu biliyorsunuz.

Açıklamalarına bakarsanız, hiç mal varlığı, parası falan yok neredeyse.

Oğlunun televizyonu var deniyor ama Melih Gökçek, zamanında katıldığı bir canlı yayında onu da reddetmiş, "Oğlum sadece yayın yönetmeni" demişti.

Zaten Osman Gökçek her türlü medya kuruluşuna anında yayın yönetmeni olabilecek kadar parlak bir habercilik kariyerine ve koku alma duygusuna sahiptir!

Lakin AKP'nin özgül ağırlığı Bülent Arınç bunların Ankara'yı parsellediğini öne sürmüş, öyle böyle değil, esasen emdiklerini ima etmiş, daha sonra açıklamalarını yarıda kesmişti.

Yani Gökçek familyasının mal varlığı da bir muamma olarak duruyor Ankara çukurunda.

Geriye Gökçek'in bir dinozorları, bir de sevimli yavrusu kaldı yadigar...

Bu mal varlığı mevzuları açıldığında hep aklıma gelir, kendime konduramasam da sonunda itiraf ederim: Mallık bizde, varlık onlarda!

Dahası da var...

Bu AKP acayip bir parti. Bundan yıllar önce, biliyorsunuz, bakanların çocuklarından para sayma makineleri; ayakkabı kutularından, çikolata paketlerinden dolarlar falan fırlamıştı.

Reza Zarrab hepsini maaşa bağlamış gibi görünüyordu. Milyonluk saatler havada uçuşuyordu...

Bütün bunları aklayan AKP, şimdi 2019 senesine ait bir görüntü paylaşıyor, para sayıldığını söylüyor.

CHP'nin İstanbul il binasını satın alırken ödenen paranın görüntüleri bunlar.

Adamlar bina aldıkları şahsın avukatının ofisinde ödeme yapıyor.

Ve Tayyip Erdoğan yerel seçim kampanyasını bu görüntüler üzerine kuruyor!

Vallahi şapka çıkarılır!

Görüntülerle ve ses kayıtlarıyla Reza Zarrab'la ilişkisi sabitlenen, üzerine bir de Bakara suresiyle makara yaptığı ortaya çıkan Egemen Bağış mesela, şimdi Türkiye'nin Prag Büyükelçiliği binasından, çenesini öne çıkarmış halde, o muhteşem sırıtışıyla izliyordur bütün bu olan biteni...

Düşünsenize, muhalefetteki herhangi bir isim Egemen Bağış gibi kutu kutu dövizi cukkalayıp, üstüne bir de Kur'an sureleriyle makara geçseydi ne olurdu?

Aklıma acayip "duygulu" senaryolar geliyor.

Muhalefete hücumda kusur etmeyen lakin Egemen'e ötmeyen İslam bülbülleri zihnimde uçuşuyor...

Ve Makara Sefiri Egemen, ektirilmiş lepiska saçları ve muhteşem sırıtışıyla, dünyanın en güzel kentlerinden biri olan Prag'dan hepimize öpücük yolluyor...

(Parantez açıp özür dileyeyim: Egemen Bağış bu iktidarın insan malzemesine mükemmel bir örnektir, o yüzden tekrar aklınıza getirdim, kusura bakmayın.)

Mal varlığı denince aklımıza hemen Tayyip Erdoğan'ın evlilik yüzüğünü gösterdiği sahneler de geliyor, değil mi?

Evet, kameralara bir alyans göstermişti ama, yaygın kanaatin aksine, o alyans kendi yüzüğü değil, parti seçim kampanyasına bağışlanan bir yüzüktü.

Ve o esnada Tayyip Bey 1994'te Kasımpaşa'da bir, Maltepe'de bir daire sahibiydi, yani yüzüklerin efendisi olmaya giden yolun daha çok başındaydı.

Bu süreçte, iş hayatına sucukçuda çalışarak başlayan bir babanın önce belediye başkanı, sonra başbakan olup oğluna, "Oğlum paraları sıfırla" talimatı verdiği uğraklardan geçtik.

Ve oğlunun düğününde takılan takılar gemicik, gemicikler filo oldu, falan...

Ucunu takip edemediğimiz bir servet biriktirme süreci...

Ne olduysa oldu.

Zihin fırtınası Tayyipoğlu Bilal Bey, artık tek okla milyon dolar sıfırlayabiliyordu.

Şimdi cümleten kendisini daha fazla geliştirdiğinden endişe duyuyoruz...

Ya, böyle...

Aynı süreçte, malumunuz, yine bir familya olarak Mehmet Cengizgiller yetişti.

Cengiz'in telefonda her birimiz hakkında yaptığı erotik konuşmalara öfkelendik ama o hiç bozuntuya vermeden memleketin bütün taahhüt işlerini aldı.

Koca Etibank, işletmeleri ve madenleriyle beraber ona devredildi, dahası da verildi...

Velhasıl o erotik konuşmalar yokmuş gibi yaparak, telefonda ne dediyse layıkıyla yerine getirdi.

Anlayacağınız, iktidar mensupları ve şen ortakları çok zeki olmalılar.

Zira biz, tüm bir memleket olarak dibe vururken, cümbür cemaat yoksullaşırken, onların tamamı büyük servetler biriktiriyor.

Ya da ortada organize işler var.

Bence ikincisi: Yani organize işler var...

AKP-MHP şen ortaklar ittifakı, pek zekice olduğunu söyleyemeyeceğim pis bir oyun oynuyor.

Bu ülkenin dününü, bugününü ve yarınını zerre dikkate almadan; salt kütlelerini konsolide edip iktidarda kalmak ve bu pis çarkı döndürebilmek için tüm bir toplumu, hadi geçtim toplumu, doğayı da ateşe sürüklüyorlar.

Onlara cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar ayrıcalık ve servet biriktiren sözde "ulema", yani tarikatların servete boğulan şeyhleri, mollaları eşlik ediyor.

Ve kandırdıkları, tabii üç kuruşluk sadakayla kendi sistemlerine dahil ettikleri cahil yığınlar...

Elbette hiçbiri zeki değil...

Çürüyen, dibe vuran, ateşe düşmeye hazır bir toplumsal yapıda; ekolojik olarak mahvolmanın eşiğindeki topraklarda; Duşakabinoğlu Altınok Bey kadar arazin, Melih Gökçek kadar dinozorun, Şehzade Bilal Efendi kadar sıfırın olsa ne olur?

Şu üç günlük dünyada bu kadar büyük servet peşinde ömür telef etmek bir çeşit hastalık değil midir?

Ne diyeyim? Varlıklarla malların birbirine karıştığı bir acayip dönem işte. Ve hep beraber gidiyoruz bir kıyamete...

Seçimde oy vererek bu gidişatı değiştirebilir miyiz peki?

Hiç sanmıyorum...

Ama siz yine de sandığa gidip oyunuzu verin.

Sonra uzun süre hiçbir seçimin olmadığı korkunç bir saldırıyla karşı karşıya kalacaksınız.

İmkanımız olursa, o zaman ne yapacağımızı konuşuruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU