Putin ve Batı demokrasilerinin kumarhaneleri

Temelleri "ulus devlet" üzerine atılmış her ülke ve her sistem, kendine uygun olan entariyi giymek zorundadır. Öyle ki bazen eski bir entari giymek, başkalarının entarilerini giymekten evladır

Rusya’da başkanlık seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Merkez Seçim Komisyonu'nda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ekranda çıkan görüntüsü, 21 Mart 2024 / Fotoğraf: AFP

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, oyların yüzde 99,99'unu değilse de yüzde 87'sini alarak hiç de kötü olmayan bir sonuçla bir kez daha altı yıl boyunca Rusya Devlet Başkanlığı koltuğunda oturmaya hak kazandı.

Eğer iktidarı herhangi bir engelle karşılaşmazsa, Rusya'nın bir "ulus devlet" olarak kurulduğu günden bu yana en uzun süre iktidarda kalan Rus lideri olacak. 

Bundan çeyrek asır önce utangaç ve alçakgönüllü eski bir KGB ajanı olan Putin, ilgi odağı haline geldiğinde hiç kimse onun Rus tarihinde bir yer edineceğini düşünemezdi.

Hatta Rusya'da kısa bir süre başbakanlık yapan Yegor Gaydar, "Vladimir Putin Kremlin'e kurşun geçirmez bir arabayla geldi. Araba durduğunda içinden boş bir takım elbise çıktı" diye Putin'i tiye alan bir espri dahi yapmıştı.

Ancak bugün bu "içi boş takım elbise" dünyanın en büyük ülkesi olan Rusya'da rakibi olmayan bir hükümdara dönüşmekle kalmadı, aynı zamanda kendisini 21'inci yüzyılın yöneticilerinin rol modeli haline getirdi. 

Rus gazetesi Kommersant, eski Devlet Başkanı Boris Yeltsin yönetimindeyken ülkenin başına gelenler ve ortaya çıkan kaos halinin ardından Rusya'nın güçlü bir adama ihtiyaç duyduğunu ve Putin'i bulduğu için şanslı olduğunu yazarken "Bugün tüm dünya ülkelerinin Putin gibi güçlü bir adama ihtiyacı var" ifadesine yer verdi.

"Güçlü adam" denklemi bugün uluslararası siyasi araştırmalarda da yerini almış durumda. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de kendisini güçlü bir adam olarak görüyor.

Şi, Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) tüzüğünü değiştirerek ömrünün sonuna kadar iktidarda kalmayı hedefliyor.

Bugün Avrupa'nın demokratik ülkeleri bile güçlü bir lidere ihtiyaç duyulduğundan söz ediyor. Son iki yıldır Afrika'daki altı ülke, güçlü adamlar tarafından yönetildi.

Aynı durum, (eski Küba Devlet Başkanı Fulgencio) Batista'dan (eski Arjantin Devlet Başkanı Juan) Peron'a kadar güçlü adamların beşiği olan Latin Amerika için de geçerli.

Brezilya'da Luiz Inacio Lula da Silva yönetimi gibi güçlü adam olgusunun demokrasi kisvesine bürünmüş örneklerini görebiliyoruz.

Rusya'nın ve Çin'in propaganda servisleri, başarısız olan demokrasi modelinin karşısına ‘güçlü adam' yönetim modelini koydu.

ÇKP'nin yayın organı Halkın Günlüğü gazetesi, Batı demokrasisinin ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlarla baş edemediğini yazdı.

ABD Başkanı Joe Biden Moskova, Pekin ve Batı'daki takipçileri açısından çağımızda demokrasinin yaşlı yüzünü temsil ediyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Batı demokrasilerinin geri kalanına gelince, onların da durumu pek iyi sayılmaz.

İngiltere'de Başbakan Rishi Sunak "yapay bir solunum cihazı" aracılığıyla çalışmaya devam ediyor.

Almanya'da Başbakan Olaf Scholz, çelişkili bir koalisyona dayanan mayınlı bir bölgede ölümle dans ediyor.

Fransa ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, "ne olursa olsun hoş karşılanırız" ilkesi temelinde meselenin kaza ve kadere bırakıldığı bir durumda hayatını sürdürüyor.

Güçlü adam modelini destekleyenlere göre çağımızda Batı tipi demokrasi artık yok, zira modern dünyada odaklanılması ve ciddi şekilde yönetilmesi gereken zorluklarla karşı karşıyayız.

Londra Heathrow Havaalanı'nın genişletilmesi için 50 yıldır demokratik çerçevede tartışmalar, araştırmalar, müzakereler ve çalışmalar yapılırken, Çin'deki güçlü adam ülkede 200 tane modern havaalanı inşa edilmesi kararı aldı. Çin Halk Cumhuriyeti, son 30 yılda tüm demokratik ülkelerden daha fazla demiryolu inşa etti.

Kore Halk Cumhuriyeti'nde nükleer silahlarda dahil ürettiği silahların miktarı, Fransa'nın ürettiği silah miktarının iki katı.

Rusya'nın Ukrayna savaşında kullanmak üzere ürettiği füzeleri NATO üyesi ülkelerin hiçbiri üretemiyor.

Batı, şu an bu alandaki açığını Pakistan ve Hindistan gibi başka kaynaklardan kapatmanın yollarını arıyor.

Hindistan ise bir başka "güçlü adam" olan Başbakan Narendra Modi sayesinde ülke tarihindeki en hızlı ekonomik büyümeyi yakalamayı başardı.

Hindistan şimdi yükselişe, küresel güç olma aşamasına ulaşmaya hazırlanıyor.

Avrupa Birliği'nde (AB) Macaristan ve Slovakya'nın da aralarında bulunduğu bazı üye ülkeler güçlü adam modeliyle bağımsızlıklarının önemli bir kısmını korumayı ve AB'deki zengin ortaklarından birtakım tavizler almayı başardılar.

Üçüncü dünya ülkelerinde ise demokrasilerin toplumun yoksul kesimlerine ne derece iyi hayat şartları sunabileceği konusunda soru işaretleri ortaya çıkarken eski Gine başkanı Lansana Conte'nin "Şu an demokratik bir hükümet sistemimiz var ve bu iyi bir şey. Peki sırada ne var? Bu bizim derin yaralarımızı nasıl iyileştirilebilir? Açlığımız, yoksulluğumuz, hastalıklarımız, ülkedeki okur-yazar sayısının azlığı, çökmekte olan ekonomimiz ve daha binlerce sorunu ne yapacağız?" şeklindeki sözleri kulaklarda yankılanıyor.

Teorisyenlerin bakış açısına göre liberal demokrasilerdeki güçlü adam, başta insan hakları aktivistleri ve çevre aktivistleri olmak üzere baskı grupları aracılığıyla yönetimi kendine hayran bir azınlığa teslim eden entelektüel muhaliflerin ve eşcinsellerin esiri olmuş durumda.

Demokrasilerde yolsuzluk dört bir yana yayılırken, AB temsilcilerinin rüşvet alması skandalı ve milyarlarca dolar değerindeki koronavirüs (Kovid-19) aşısının satın alınmasına ilişkin tartışmalı işlemler bu yolsuzluklara sadece birer örnek teşkil ediyor.

Aynı demokrasilerde "borsa" adı verilen kumarhanelerdeki kârlar, yapıcı ve faydalı çalışmalardan elde edilen kaynaklardan elde edilen kârların çok üzerinde.

Bu demokrasilerde en öne çıkan siyasi figürleri de satın almak mümkün. Almanya, Fransa ve Avusturya'dan birer başbakan ve Avrupa demokrasilerinden 100'den fazla bakan ve parlamenter, bir zamanlar Rus enerji şirketi Gazprom'da çalışıyordu.

Çin merkezli şirketler, aralarında Henry Kissinger'ın da bulunduğu, Batı'nın önde gelen isimlerini danışman olarak işe almıştı. Lenin, bir iş adamının boynundaki ilmiği bile satabileceğini söyler.

Demokrasi, beraberinde kapitalizmi de getirir. Bununla birlikte demokrasiyi eleştirmek de artık demode sayılır.

Japonya'daki askeri yöneticiler ve Prusya'daki demir şansölyeler demokrasinin olmadığı kapitalizmler yaratmıştı ve akıbetlerini de biliyoruz.

Benito Mussolini ve Adolf Hitler de aynı yaklaşımı izlediler ve akıbetleri hiç iyi olmadı.

İspanya'da Francisco Franco, Portekiz'de António de Oliveira Salazar gibi diktatörler arasındaki en yumuşak örnekler bile aynı başarısızlığa uğradı.

Kapitalist demokrasiyi eleştiren ilk düşünürlerden biri olan Fransız filozof Voltaire, bir yazısında şöyle diyor:

Kutsal bir yer olan Londra Kraliyet Borsası'na girdiğinizde, orada her milletin insanlığın yararı için toplanmış temsilcilerini bulursunuz. Yahudisinin, Müslümanının ve Hıristiyanının sanki aynı dinin mensuplarıymış gibi birbirleriyle iş yaptıklarını, ancak iflas edene kafir dediklerini görürsünüz.


Ancak burada Voltaire'in Rusya Çariçesi II. Katerina'nın (Büyük Katerina) danışmanı olduğunu, bu görev için ondan para aldığını ve Londra Kraliyet Borsası'ndan hisse satın aldığını hatırlatmakta fayda var.

Demokrasiye ve kapitalizme meydan okuyan güçlü adamın savunucuları Batı felsefesini takip ederken Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, çocuklarını eğitim almaları için ABD'ye gönderiyor.
 


Putin ve zengin çevresi, paralarını Batı'nın bankalarında tutuyor. Batı Avrupa'da ABD'de ve Kanada'da hisseler ve mülkler satın alarak yozlaşmış ve ölmekte olan ‘Batı kumarhanelerinin' potansiyelinden yararlanmaya çalışıyorlar.

İran İslam Cumhuriyeti rejimi gibi üçüncü dünya ülkelerinden "güçlü cüceler" de aynı yaklaşımı izliyor.

Batı demokrasisini kınıyorlar, ama eğitim, tedavi, kara para aklama ve eğlence için başka bir yeri değil, Batı'yı tercih ediyorlar. 

Şu an 1,5 milyon Çinli öğrenci, liderlerinin "çağ dışı ve ölümün eşiğinde" olarak niteledikleri Batı demokrasilerindeki üniversitelerde eğitim görüyor.

Çin'in en büyük uluslararası yatırımlarını ABD, Kanada, Tayvan ve AB ülkelerine yapıyor. 

Ne gariptir ki, güçlü adamın şekillenmesinde kapitalist demokrasinin önemli bir etkisi olmuştur. Kapitalizm olmadan ne Batı ve Rusya teknolojisi ihraç edebilir ne de Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Rusya, petrol ve doğal gaz üretiminde ikinci sıraya yerleşebilirdi.

Daha da önemlisi Rusya, tarımsal üretim sayesinde açlık sınırını geçmeyi başardı.

Çin de ekonomik mucizesini Batı'nın kapitalist sistemine borçlu.

Çin, ancak bu sayede Batı demokrasilerinin yanı sıra Japonya ve Tayvan'dan teknoloji ve mal ihraç etti ve böylece ekonomisi büyüdü.

Eğer Çin, Batı demokrasilerindeki pazarlara erişemezse Pekin'in güçlü adam modeli de hayatta kalamaz.

Üçüncü dünya ülkeleri için güçlü adam propagandası aslında "ölümcül bir zehirden" ibarettir.

Bu ülkelerin birçoğu, bağımsızlıktan sonra güçlü adam modeline dayalı bir sistemle ayakta kalsa da bireysel ve toplumsal özgürlüğün olmadığı yoksul ülkeler olmaya devam ediyorlar.

Bu örnekte güçlü adam modeli, yalnızca devletin baskıcı ve yozlaşmış kurumlarının gücünü artırıyor.

Bunun en öne çıkan örneği İran rejimidir. İran rejimindeki güçlü adam, her zamankinden daha güçlü hale gelirken İran toplumu daha da fakirleşip sefil duruma düşmüştür.

Geçen iki bin yıllık dünya tarihi, diğer ülkelere bir yönetim şekli dayatmaya çalışmanın başarısızlığa mahkum olduğunu göstermiştir.

Temelleri "ulus devlet" üzerine atılmış her ülke ve her sistem, kendine uygun olan entariyi giymek zorundadır.

Öyle ki bazen eski bir entari giymek, başkalarının entarilerini giymekten evladır.

Tüm kapitalist demokrasilerin tek kalıptan çıktığını düşünmek yanıltıcı olur. Tıpkı güçlü adam modeline dayalı tüm sistemlerin birbirine benzer olduğunu düşünmenin hatalı olacağı gibi.

Gerçek şu ki, söz konusu iki sistem birbirinin karşısında yer alırken kapitalist demokrasi modeli diğerine göre daha başarılı oldu.

Asıl önemli olan nokta, bu modelin farklı ülkelerdeki tarihi, kültürel ve sosyal koşullarda nasıl uygulandığıdır.

Şarku'l Avsat'ın Merkezi New York'ta bulunan Freedom House adlı insan hakları kuruluşu tarafından yayınlanan rapordan aktardığına göre dünyada demokrasi geriliyor.

Ben de kısmen böyle bir gerileme olduğunu düşünüyorum. Ülkeler tarihlerinde doğrudan değil, dolambaçlı yollardan ve uzun bir süre zarfında ilerleme kaydedeler.

Dünyada otoriter rejimlere ya da güçlü adam modeline dayalı rejimlere doğru bir eğilim söz konusu değil.

Şu an kapitalist demokrasiye karşı yürütülen savaş, fanatizm, kıskançlık ve köklü cehaletten beslendiğinden başarılı olmuş gibi görünüyor.

Bu zaman diliminde İranlılar, özellikle de anayasal monarşi talep edenler, güçlü adam modelinin karşısındaki cephede yer almalılar.

Çünkü İran, Batılı kapitalist demokrasiyi kendi ihtiyaçları doğrultusunda uygulayabilen ve kültürel kimliğini bununla tanımlamaya çalışan ilk ülkelerden biriydi.

İran'ın anayasal monarşisinin amacı güçlü bir toplumdan doğan güçlü bir hükümet kurmakken, Kuzey Kore, Çin ve Rusya gibi ülkelerin örneği ise zayıf bir topluma güçlü adam modelini dayatmaktır.

 

 

*Independent Farsça'da yayınlanan bu makalenin çevirisi  Independent Türkçe için Independent Arabi'dan çevrilmiştir.

DAHA FAZLA HABER OKU