50'li yaşlarımda nihayet DEHB tanısı aldım ve hayatım değişti

Onlarca yıl boyunca odaklanmakta neden zorlandığımın cevabını bulmak uzun ve zorlu bir yoldu. Ancak küresel ilaç kıtlığı, yeni bulduğum huzuru halihazırda tehdit ediyor

Bana verilen Elvanse adlı ilaç işe yaradı. Resim yapmak için kariyerime ara bile verdim (Lucy SM Johnston)

Kaos her zaman benim suçum olmasa da kesinlikle beni takip ediyor. Kendimi bildim bileli böyle. Fakat artık kaosun bir adı var: dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB). Nihayet 52 yaşında, hayatımın ileri dönemlerinde aldığım bir tanı ve ilk kez düzgünce odaklanmamı sağlayan bir ilacım var. Bunun hayatımı değiştirdiğini söylemek fazla dramatik kaçmaz.

Ancak buraya giden yol hiç de kolay değildi; aslında uzun, zorlu ve yaban hayvanlarıyla doluydu. Evet, doğru okudunuz. İzin verin açıklayayım:

İyileşmeye giden kişisel yolum, uzman bir zihin sağlığı hemşiresiyle yaptığım ve hemşirenin görüşmeyi "Merak etmeyin, size yardımcı olacağız" sözleriyle bitirdiği kapsamlı bir telefon triyajıyla başladı. Omuzlarım hemen hafiflemişti.

Yıllar sonra beynimin teklemesini nihayet anlayabilecek miydim? Yıllarca kendimden şüphe ettikten ve kendimi suçladıktan sonra (anksiyete, depresyon ve kendini hırpalayan içsel bir gürültüden oluşan bitmek bilmeyen, güçten düşüren bir sisle dolu kişisel bir yolculuk) nihayet cevapları alabilir miydim?

Başkalarının beni gördüğü merceğe o kadar alışmıştım ki bunu bütün utancıyla benimsemiştim: Dağınık, düzensiz, önemli görevleri (arka kapıyı kilitlemek gibi; sürekli dikkati dağılan zihnim sağ olsun) tamamlayıp tamamlamadığını hatırlayamayan biri olarak aslında "kaotik kişi" olmayabileceğim bir dünya hayal edemiyordum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Diğer herkesin neden benden çok daha iyi başa çıkıyormuş gibi görüntüğünü hiçbir zaman anlayamamıştım.

Okuldaki karnelerim sinir bozucu bir şekilde tutarlıydı: "dikkatsiz", "hayalperest ama büyük potansiyel vaat ediyor". Bu sonuncusu ayakkabımın içindeki sivri taştı. İşler ve deli gibi farklı sektörler (sanat, bankacılık, teknoloji) arasında pinpon topu gidip geldim ama nasıl olduysa hiçbir zaman gerçekten benim için biçilmiş kaftanı bulamadım. Fazlasıyla sıklıkla, basamakları tırmanmadan cayıyordum. Reddedilmekten o kadar korkuyordum ki tutkularımın (yazı, resim, fotoğraf) peşinden gidecek özgüvene de sahip değildim.

Bir şeyleri düzeltmek için çok uğraştım. Aynı çamaşır yığınının yerini değiştirmeyi başaramadıktan sonra her gün 10 dakika erken kalktım. Sisifos gibi hissediyordum. Saçma geliyordu. Aile hekimim antidepresan yazmıştı ama işe yaramadı. Başka bir şey "ters" ya da "farklı" geliyordu; sevdiğim şeyleri bile tamamlamak için nadiren azim gösteriyordum; tutkuyla başladığım projeler ilk kusur ya da can sıkıntısı belirtisinde terk ediliyordu.

Bunun DEHB'le açıklanıp çözülebileceği ihtimali hayatımı değiştirdi (tabii ki hoş karşılanmayan alternatif, sadece biraz b*ktan biri olduğumdu).

Ancak Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi'nin (NHS) zihin sağlığı hizmetleri kırılma noktasının ötesinde gerilmişken, yanılsama içinde değildim ve tanı konmasının yıllar sürebileceğinin farkındaydım. Özele gitmek bir seçenek değildi ve o ilk aramadan sonra umutlarım suya düşmüştü. Yardım için aylarca beklediğimi ve giderek daha ümitsiz hissettiğimi hayal ettim. Bu yüzden aynı hemşire, feci halde ihtiyaç duyduğum yardımı alacağımı (bir psikiyatristin beni sadece birkaç ay içinde göreceğini) söylediğinde şaşkına döndüm. Neşelendim.

Sevk mektubu hiç gelmedi. Beni sistemde kaybettiler. Nihayet başka bir randevu aldığımda, ana yolu kapatarak düzenli yolculuğumu imkansız hale getiren bir boru patlaması ve gaz sızıntısı bile zamanında varmamı engelleyemedi.

Ancak yeni randevuya gittiğimde bile (ve doğru yerde, doğru zamanda olduğumu saplantılı bir şekilde kontrol etmeme rağmen) bana onların sisteminde olmadığım söylendi.

İnanamadım. Bana gönderdikleri mektubu sallayarak "Bunu bana neden yapıyorsunuz?" dedim ve ardından gözyaşlarına boğuldum. Gaslight'a (kişinin, kendi hafızasını ve algısını sorgulamasına yol açan bir çeşit psikolojik manipülasyon yöntemi -çn.) maruz kalıyormuş gibi hissettim. Ama zihin sağlığı biriminde de sinir krizi geçiremiyorsanız, nerede geçireceksiniz?
 


Klinik müdürü bana bir bardak su vererek oturttu ve bunun bir daha yaşanmayacağını bizzat sağlayacağına söz vermekle kalmadı, aynı zamanda Kutsal Kase (bir psikiyatristle görüşme) için iki hafta sonrasına yeniden randevu alınacağını da söyledi. 

Yeniden planlanan değerlendirme günü bile sakin başlamadı. Çıkmaya hazırlanırken oturma odasından duyduğum çılgınca tırmalamanın köpek, kedi ve sincaptan oluşan kalabalık bir güruh olduğu ortaya çıktı. Onları ayırmayı başarsam da zavallı, korkmuş kemirgeni dışarı çıkaracak zamanım yoktu, bu yüzden onu tül perdelerimin kıvrımlarına asılmış halde bırakarak "Açmayın: İçeride sincap var!" yazan bir not bantladım. Çocuklara uyarı mesajları gönderdim.

Nihayet aceleyle kliniğe gittim ve evdeki katliam düşüncelerini aklımdan çıkardım. Resepsiyona, evimi tahrip eden bir sincap olduğu için beni çok çabuk görecek birine ihtiyacım olduğunu açıkladım; yani işleri hızlandırabilirlerse minnettar olacaktım. Onlara telefonumdaki fotoğrafı gösterince halüsinasyon görmediğim için rahatlamış gibi duruyorlardı.

Sonra nihayet değerlendirmem yapıldı. Psikiyatrist, 90 dakikalık uzun bir süreç boyunca DEHB'li olmayabileceğime; sadece kusurlu olabileceğime ya da yeterince çaba göstermediğime dair kalan tüm şüphelerimi çürüttü. Teşhisimi almıştım.

Ama bununla birlikte beklemediğim duygular da geldi: daha kolay, daha akıcı bir hayat yolunu kaybetmekten dolayı yas; boşa harcadığım, kaçırdığım veya değerlendiremediğim tüm fırsatlar için pişmanlık ve üzüntü. Psikiyatrist bana ilaç yazdığında ağladım.

Eve döndüğümde sincap kapalı pencere ve kapılara rağmen uğursuz bir şekilde ortadan kaybolmuştu. Nihayetinde geniş bir kanepenin kuytu köşelerinde keşfedildikten sonra kitaplığın güvenli alanına doğru fırladı ve bir süpürgenin nazikçe dürtmesiyle tahliye edilene kadar orada kaldı.

Şimdi geriye dönüp baktığımda bunu, çaresizce aradığım netliğin metaforu olarak görüyorum. Can havliyle cevapları kovalayışım. Koşuşturan beynimdeki düşüncelerin çılgınca çarpışması, tamamen... iyi olmayabileceğim paniği.

Teşhisim tüm bu şüphe ve korkuya son verdi. Bazıları etiketlere karşı çıkıyor, diğerleriyse "çok fazla" yetişkine DEHB teşhisi konduğunu iddia ediyor; sanki nasıl bir his olduğunu bilen biri bunu seçermiş gibi.

Bana verilen Elvanse adlı ilaç işe yaradı. Resim yapmak için kariyerime ara bile verdim. Hayatımda ilk kez takıntılı bir şekilde saatlerce konsantre olabildim; bu hayal bile edilemeyecek kadar çığır açıcı bir gelişmeydi. Kendimi bildim bileli ilk kez "aklı başında" hissediyordum.

Ta ki bugüne; hayatımı değiştiren ilaçta dünya çapında kıtlık yaşanana kadar. Ve bununla birlikte kaosa geri dönüş: ilaçları tayınlama telaşı ve daha fazlası için çılgınca bir arayış.

Pozitif kalmak için sık sık çaresiz sincabın telefonumdaki fotoğrafına bakıyorum; içeride sıkışmış, yaşamak için tutunmuş, kapana kısılmış. Ve onun tam da nasıl hissettiğini bildiğimi fark ediyorum.

Lucy Johnston yazar, sanatçı ve fotoğrafçıdır



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Ağaç

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU