Bağdat - IKBY hattındaki krizi Federal Mahkeme düzeltebilecek mi?

Siyasi uzlaşılar bozulmuş durumda

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yaşayan vatandaşlar maaşlar ve diğer ödemeler konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle sorunlar yaşıyor / Fotoğraf: AFP

Irak’ta Federal Yüksek Mahkeme, federal hükümet ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasındaki anlaşmazlıklara dahil olduğundan bu yana taraflar arasındaki ilişkiyi düzenleyen siyasi anlaşmaların anayasa metinlerine üstünlük sağlayacak derecede eksiklikleri ortaya çıkmaya başladı. Bağdat ve Kürdistan bölgesi hükümetleri ve her iki tarafı temsil eden siyasi güçler, sorunları anlaşmalarla çözmenin kanser hastasına verilen ağrı kesici gibi olduğunu hiçbir zaman kabul etmek istemediler. Dolayısıyla Federal Mahkeme kararları, Bağdat ve Kürdistan’daki siyasi taraflara yaptıkları anlaşmaların krizleri çözmek yerine biriktirdiğini hatırlatıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Federal Mahkeme’nin federal hükümete ve bölgesel hükümete Kürdistan Bölgesi çalışanlarının maaşlarını ödeme yükümlülüğü getirme ve bölgesel hükümetin tüm petrol ve petrol dışı gelirlerini federal hükümete (devlet hazinesi) devretme konusundaki son kararı, iki taraf arasındaki gerginliğin en önemli sorunlarını çözdü. Bu karar ise sıklıkla Bağdat hükümetini maaş kesintisi politikasının ‘bölgeyi aç bırakmayı’ amaçladığı yönünde suçlamak için kullanıldı. Federal hükümet maaş konusunu her zaman petrol ithalatının federal finans kurumlarına ulaştırılmamasına bağladı. Bu tartışma ve karşılıklı suçlamalar arasında mağdur, maaşlardaki gecikme nedeniyle Federal Mahkeme’ye şikâyette bulunmaya sevk edilen Kürdistan bölgesi vatandaşıydı.

Anayasa, tahkim için değil protesto için kullanılıyor ve ‘yalan amaçlı bir hakikat kelimesi’ haline geldi.

456.jpeg
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani (ortada) hükümet, Irak Silahlı Kuvvetleri (sağda) ve IŞİD’le mücadeleye yönelik Uluslararası Koalisyon’dan üst düzey yetkililerin 27 Ocak’ta toplantı düzenledi / Fotoğraf: AFP

 

Anayasanın yokluğu ve anlaşmaların varlığı

Federal hükümet ile Irak Kürdistan Bölgesel Hükümeti arasındaki her durumda veya krizde, tek kuvvetle anayasaya başvuruluyor. Ancak bu sadece politikacıların sözlerinde mevcut, krizlere çözüm bulmak için değil. Gerçek şu ki anayasa, tahkim için değil protesto için kullanılıyor ve ‘yalan amaçlı bir hakikat kelimesi’ haline geldi. Bir yanda Bağdat ve Erbil hükümetleri, diğer yanda Kürt ve Arap siyasi liderler arasındaki kriz ilişkisi, her zaman anayasanın üstünlüğü ilkesini yok eden bir kürsü oldu.

Anayasal metinler, Bağdat hükümeti ile Kürdistan bölgesi arasındaki ilişkiyi belirleyen şey değil, aralarındaki ilişkinin doğasını belirleyen siyasi uzlaşmalar ve anlaşmalardı. Zira ikinci dönemdeki eski Başbakan Nuri el-Maliki ile bölgenin eski Cumhurbaşkanı Mesut Barzani arasındaki anlaşmazlık anayasal bir anlaşmazlık değildi. Daha ziyade Kürt siyasetçilerin, 2010 yılında hükümetin kurulduğu ve bunun ışığında Maliki’ye ikinci dönem başbakanlık hakkı tanınmasını sağlayan Erbil Anlaşması’nın şartlarını uygulamamaya ikna edilmesiyle ilgiliydi.

Eski Başbakan Haydar el-İbadi döneminde artan anlaşmazlıklar, 25 Eylül 2017’de Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunda referandum yapılmasıyla doruğa ulaştı. Bu seferki anlaşmazlık da anayasal bir anlaşmazlık değildi. Daha ziyade bunun nedeni bölgesel hükümetin eski Başbakan Adil Abdulmehdi (söz konusu dönemde petrol bakanıydı) tarafından Kasım 2014’te imzalanan anlaşmaya uymamasıydı. Bu anlaşmada bölgesel hükümetin federal hükümete günde 150 bin varil petrol teslim etmesi, federal hükümetin ise bölgeye 500 milyon dolar göndermesi karşılığında mutabakata varıldı. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre hiçbir aşamada tartışma, anayasa hükümlerine uyulup uyulmayacağı konusunda değildi.

Federal hükümetin Kürdistan Bölgesi ile ilişkisini, yasalar ve kanunlar değil, dostluk bağları yönetiyor.

Adil Abdulmehdi, referandum krizi sonrasında Kürdistan ve Bağdat hükümetleri arasındaki ilişkilerde yaşanan gerilimi, 2019 bütçesinde yeni bir anlaşmaya değinip Kürtlerin tonayını kazanarak aşmaya çalıştı. Bu anlaşma, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin, petrol gelirlerinin devletin genel hazinesine aktarılması koşuluyla, kendi sahalarından ürettiği günlük en az 250 bin varil petrolü ihraç etme taahhüdünü şart koşuyor. Buna karşılık federal hükümet, bölge çalışanlarının tazminatı da dahil olmak üzere Kürdistan Bölgesi’nin aidatlarını ödemeyi taahhüt ediyor ve öngörülen petrol payını teslim etmemesi durumunda hasar miktarı bölgenin payından düşülecek. Ancak bölgesel hükümet, henüz bu anlaşmaya uymadı. Bağdat hükümeti ise bölgeye maaş ve aidat ödemeye devam ediyor. Öyle görünüyor ki Abdulmehdi ile Kürt liderler arasındaki dostane ilişkiler, bütçe maddelerinde belirlenen anlaşmaya uymasa bile bölgesel yönetimin hesap verebilirliğine göz yummanın bir gerekçesi sayılıyor. Federal hükümetin bölgeyle ilişkisini yürürlükteki mevzuat ve kanunlar değil, dostluk bağları yönetiyor.

Bu anlaşma, Mustafa el-Kazimi hükümetinin 2021 yılı federal hükümet bütçesinde de vardı. Ancak Muhammed Şiya es-Sudani hükümetinin başlarında, özellikle 2023 yılının başında Federal Mahkeme, Bakanlar Kurulu’nun IKYB’ye fon aktarılmasına ilişkin 2021 ve 2022 yıllarında aldığı kararların anayasaya aykırı olduğuna karar verdi.

Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesut Barzani, Sudani hükümetini ortaklık, denge ve fikir birliğine göre oluşturmak için Koordinasyon Çerçevesi güçleriyle ittifak ilkelerini belirlemişti. Barzani, Federal Mahkeme’nin bu kararını ‘Kürdistan bölgesine yönelik saldırgan bir duruş’ olarak nitelendirmekten çekinmedi. Her ne kadar Barzani, hükümete katılmak için yaptığı siyasi anlaşmaların tamamının anayasaya aykırı olduğunu çok iyi bilse de bu nedenle anlaşmaları anayasa metinleri pahasına savunuyor. Mahkemenin kararına yönelik ‘siyasi sürece, Irak hükümetine ve devlet idaresi koalisyonunun programına aykırı’ şeklindeki eleştirisi de bunu doğrulayabilir.

Barzani’nin açıklaması, belirli koşullara göre bir hükümet kurmayı kabul etme bahanesiyle haklı gösterilmiş olabilir. Ancak asıl tuhaf olan, Ashab-ül Ehlül Hak milislerinin lideri Kays el-Hazali’nin, Devleti Yönetme İttifakı ortağı Barzani’nin açıklamasına verdiği yanıt. Hazali, siyasi süreci istikrara kavuşturmanın ve hakları korumanın tek yolunun anayasanın sınırlarına uymak olduğuna ve hakları güvence altına alan şeyin de anayasa olduğuna inanıyor. Bu, ortaklık, denge ve uzlaşı ilkelerinde siyasi anlaşmaların güçlü bir şekilde mevcut olduğunun, tartışma ve diyaloglarda ise anayasal çerçevelere saygının bulunmadığının kanıtıdır.

Ancak Sudani hükümeti, bölgedeki çalışanların maaşları sorununun çözümü konusunda bir kez daha fikir birliğine vardı. Geçen eylül ayında Irak Bakanlar Kurulu, bölgesel hükümete mali likidite sağlamak ve çalışanların maaşlarını ödeyebilmesine olanak tanımak amacıyla Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne 2023 mali yılı için 2,1 trilyon dinar (1,6 milyar dolar) tutarında borç verilmesine karar vermişti. Bu, üç eşit taksitle (taksit başına 700 milyar dinar) ödeniyor.

Bu anlaşma, Federal Mahkeme’nin son kararından sonra hükümsüz hale gelmiştir ve bu, hükümetin ve siyasi güçlerin Federal Mahkeme kararlarına bağlılık konusundaki güvenilirliğinin bir testi sayılabilir. Son kararlar, Kürdistan Bölgesi’ndeki çalışan maaşları krizine nihai çözümler aramak, petrol ve petrol dışı ithalat konusundaki anlaşmazlığı sona erdirmek, bölge ile federal hükümet arasındaki ilişkiyi federalizm ile konfederasyon arasındaki melez bir ilişki olarak değil eyalet içindeki bir bölge arasındaki ilişki olarak yeniden tesis etmek meselelerini içeriyor.

Şii- Kürt zulmüne dayanan ittifak, artık dayandığı zemini kaybediyor.

rfberb.jpeg
Sudani İşçiler, 23 Şubat’ta, Bağdat’ın kuzeyindeki Baiji’deki Kuzey Petrol Rafinerisi’nin yeniden açılış töreninde konuşma yaptı / Fotoğraf: AFP

 

Kurumlar değil siyasi kişilik

Bağdat ve Erbil’deki egemen siyasi sınıf arasındaki kişisel nezaket ilişkileri, halen 2003 sonrası siyasi dönüşüm ve dengeler gerçekliğinden ziyade muhalefet ilişkilerinin yönlendirdiği bir tarihsel gerçekliğe göre işliyor. Şii- Kürt zulmüne dayanan ittifak, artık dayandığı zemini kaybediyor. Şiiler artık otoritelerin baskısı altında değil, iktidarın gerçek sahibi haline geldiler. Kürtler, Şiilerle tahakküm mantığına göre uğraşarak onları hükümeti yönetemeyen Şii siyasi partilerle ittifak haline getirdi ve yolsuzlukları ülkeyi doldurmaya başladı. Daha sonra Kürtler, Şiilerin güvenini yitirdi ve onlar tarafından ülkenin zenginliklerini yağmalamakla suçlandılar, onları vatanın ortağı değil bağımsız bir devlet olarak görüyorlar. Dolayısıyla güneyde, Kürtlere dair anılarını ‘Barzan Savaşı’ ya da kendi deyimiyle ‘itaatsizlik savaşları’ dışında hatırlamayan bir önceki neslin yanı sıra, Kürdistan’ın Irak sınırları içinde kalıp kalmamasını umursamayan bir kuşakla karşılaşıyoruz. Kürt tarafında ise Arap Irak’ıyla hiçbir ilişkisi olmayan bir nesil var. Hatta iletişim için bir bağlantı oluşturan Arapça dili bile, seksenli ve doksanlı yıllarda bunların büyük çoğunluğunda yoktu. Bu da onları Irak’la aralarında hiçbir bağlantı olmadığına inandırdı.

Irak, artık anayasal başlığı ‘federal’ olan ve gerçekliği devlet içinde devlet olan bir siyasi sisteme sahip.

Kişiselleştirme ve siyasi itaat, Bağdat’ta iktidarın dizginlerini ele geçiren ve Irak’ı en yozlaşmış ve başarısız ülkeler arasında ön plana çıkaran siyasi sınıf ile Kürdistan’daki siyasi feodalizm arasındadır. Kürdistan ile Bağdat arasındaki ilişkinin şekillenmesinde iki ana faktör bunlardır. Siyasi gerçeklik, Kürt siyasetçilerin Bağdat’la çözülmemiş tüm sorunların çözümünde ciddiyetsizlikleri tarafından yönetiliyor. Çünkü bunu çözmek, Kürtleri hedef alan ulusal tehdit unvanını kaybetmek anlamına geliyor. Bu, Kürdistan’da siyasi aile yönetiminin hakimiyetini meşrulaştıran bir tehdittir. Ayrıca Bağdat’taki siyasi liderler, Erbil ve Bağdat hükümetleri arasındaki görüş ayrılıklarının çözümünde belirleyici olacak bir kurumlar devleti inşa etmek istemiyor veya bu yeteneğe sahip değil.

Dolayısıyla anayasal başlığı ‘federal’ olan, gerçekliği devlet içinde devlet olan bir siyasal sistemimiz var. Kürt ve Şii siyasetçilerin ittifakı Yeşil Bölge ve Erbil hükümeti çerçevesi dışına taşmadığı gibi halk düzeyinde de gelişmedi. Bu nedenle toplumsal bütünleşme ve ulusal kimliğin oluşması için sağlıklı bir ortam sağlayabilecek bir siyasi sistem yaratamadı. Sonuç olarak mağduriyet ve muhalefet mantığına dayanan koalisyon, ulus-devlet inşa etmeyi başaramadı.

 

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Şarku'l Avsat'ın haberlerine ulaşmak için tıklayın

DAHA FAZLA HABER OKU