Maden faciaları ne zaman bitecek?

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Türkiye günlerdir Erzincan'ın İliç ilçesinde meydana gelen maden faciasını konuşuyor.

Ne yazık ki bu, Türkiye'deki ilk iş kazası, ilk madem faciası değil. Sayılarını saymaya kalksak herhalde saatler alır.

Son yüzyılda yüzlerce böyle kaza yaşadık ve öyle büyük felaketler yaşadık ki, Soma'da olduğu gibi, tek bir faciada 300 kişiyi yitirdiğimiz oldu.
 


Bu konuda savunmaya geçenler, "iş kazaları olur", "kaderin önüne geçilmez" gibi abuk subuk söylemler geliştiriyorlar ve olayın failliğini haşa cenab-ı Allah'a yüklemeye kalkıyorlar. 

Evet, Allah'ın belli kuralları var; kaza da var, kader de var. 

Peki esas olan nedir?

Elinizden geldiği, teknolojinin el verdiği, imkanlarınız kadar bütün tedbirleri dört dörtlük alırsınız, ondan sonra da işi o zaman -inanıyorsanız- Allah'a havale edersiniz.
 

Toprak altında kalan işçilerin yakınları umutlla müjdeli haber bekliyor Fotoğraf AA.jpg
Toprak altında kalan işçilerin yakınları umutlla müjdeli haber bekliyor / Fotoğraf: AA

 

Bu iş kazaları, maden kazaları sadece Türkiye'de olmuyor. 

Dünyanın her yerinde madenler var; her yerde inşaatlar, yollar, köprüler, binalar yapılıyor ve bunlarda iş kazaları meydana geliyor. 

Ama bu iş kazalarında bir oran eğer dikkate alınırsa, Türkiye bu noktada çok kötü ve çok gerilerde.

Türkiye, alınan tedbirlerde çok geride, ölümlerde ise çok önlerde…

Demek ki işin birinci derecede aslı, gereğini yapmamak, üzerine düşeni yapmamak ve dikkatli olmamak…

Bunun sağa sola çekilecek, üstü örtülecek, kapatılacak hiçbir yanı yok.

Bu işten sadece işçiler, sadece patronlar veya sadece devlet görevlileri sorunlu değil. 

Bunların hepsinin belli seviyelerde üzerlerine düşen sorumluluklar var.

Burada bizim tartıştığımız; başta denetleyici durumda olmasından dolayı devlet üzerine düşeni yapıyor mu?

Çünkü personel veya iş yeri sahipleri üzerine düşenleri yapabilir de yapmayabilir de… Bunu denetleyecek olan devlet.

Devlet en sıkı bir şekilde denetlemeli, çünkü buralarda can güvenliği birinci derecede önemli. 

Diğer bütün faktörlerin ötesinde insan faktörü önemli.

Bu noktada da en büyük sorumluluk devletin ama ne yazık ki devlet, bu kadar acı tecrübeler yaşanmasına rağmen, hâlâ üzerine düşeni yapmamakta ısrar ediyor, direniyor.

Belli mesafeler kat ediliyor, belli adımlar atılıyor ama hâlâ bu kadar büyük facialar yaşanıyorsa demek ki çok ciddi boşluklar, çok ciddi eksiklikler, çok ciddi hatalar var. 

Onun için lafı eğip bükmeden, siyasetin, günlük politikanın polemiklerine boğmadan, bu sorumlulukların yerine getirilmesi lazım. 

Sorumlulukların yerine getirilmesi için adımlar atılması lazım. 

Muhalefete düşen görev de bu.

Yoksa acılar üzerinden bir şeyler devşirmeye kalkmak, yaraları kaçırmak, insanları tahrik etmek de ne yazık ki bir çözüm değil. 

Çözüm, üzüm yemek için, elimizden geldiği kadar bağcıya bir baskı uygulamak, bir otokontrol mekanizması uygulamak.
 

İstanbul Küçükçekmece’deki bir sitede bakılan Eros isimli kedi, 1 Ocak’ta sabaha karşı İbrahim Keloğlan tarafından işkence edilerek öldürüldü.jpg
İstanbul Küçükçekmece’deki bir sitede bakılan Eros isimli kedi, 1 Ocak’ta sabaha karşı İbrahim Keloğlan tarafından işkence edilerek öldürüldü

 

Bu haftanın bir diğer önemli gelişmesi de sosyal medyada yayımlanan bir videoda gördüğümüz, bir kişinin zavallı bir kediyi tekmeleyerek öldürmesi. 

İnsanlar niye bu kadar vahşi olur? 

Niye bu kadar acımasız olur? 

Niye bu kadar gaddar olur; inan eden anlayabilmiş değilim.

Benim yaşadığım coğrafyada bölgede sayıları çok az olsa da çocukluğumda, kedilerin, köpeklerin kuyruklarına bir şeyler bağlamak, onları yakmak veya eziyet etmekten zevk alan tek tük insanlar vardı.

Ama bugün bunların sayısı da çok artmış durumda. 

İnsanlar niye gittikçe vahşileşiyor? 

Niye gittikçe gaddarlaşıyor, niye gittikçe insafsızlaşıyor?

Bunun da üzerinde psikologların, psikiyatristlerin, sosyologların, sosyal psikoloji üzerinde çalışanların oturup düşünmeleri, çalışmaları lazım. 

Çünkü bir olumsuzluk olduğu vakit, sadece ortaya çıkıp bardak çağırmak, hakaret etmek, küfretmek o an için belki içinizi soğutuyor ama eskilerin tabiriyle "sadra şifa", yani mevzuyu çözecek rahatlatacak, önümüzü açacak, bir daha böyle olumsuzlukların olmasını engelleyecek bir netice ortaya koymuyor. 

Buna da ciddi şekilde kafa yormak lazım.

İnsanların vahşiliklerinin, bu gaddarlıkların en azından toplumsal baskı ile bir otokontrol alınıp engellenmesi lazım.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU