"AK Parti İstanbul'da teknokrat bir aday seçti, Murat Kurum kampanyasında Binali Yıldırım gibi sorun yaşayabilir"

Independent Türkçe, AK Parti'nin 26 kentin adayını belirlemesi sonrası siyasal iletişim uzmanı Dr. İbrahim Uslu ile konuştu. Kurum, AK Parti'ye yeniden İstanbul'u kazandırabilecek mi? İmamoğlu ne yapacak? Erdoğan nasıl bir seçim kampanyası yürütecek?

AK Parti merakla beklenen İstanbul adayını açıkladı.

Eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, AK Parti'ye İstanbul'u yeniden kazandırmaya çalışacak. 

Kurum adaylığının ilan edildiği salonda bir konuşma yapmasa da daha sonra hem gazetecilere yönelik hem sosyal medyadan yaptığı açıklamada "İstanbul'un karmaşasını, insanlarımızın deprem riski kaygısını hep birlikte ortadan kaldırmak için yola çıkacağız" mesajı verdi.

Elbette tek duyuru Kurum'un İBB adaylığı değildi.

Haliç Kongre Merkezi'ndeki tanıtım toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul dışında 25 kentin belediye başkan adaylarının da ismini paylaştı. 

Erdoğan'ın yerel seçimlere 84 gün kala yaptığı konuşma ise bir anlamda AK Parti'nin seçim kampanyasının nasıl şekillendireceği üzerine genel bir fikir verdi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan'daki Süper Kupa krizi sonrası yaşanan tartışmaları anımsattı, 28 Şubat sürecine değindi, hayat tarzı, kimlikler, inançlar üzerinden değerlendirmeler yaptı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i vesayet gölgesi altında olmakla itham eti ve Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tahliyesi tartışmalarına girip "CHP-Terör" sözcüklerini tıpkı genel seçimlerde yaptığı gibi bir kez daha yan yana getirdi.

Siyasal iletişim uzmanı Dr. İbrahim Uslu ile hem Kurum'un adaylığını hem Erdoğan'ın verdiği mesajların seçim kampanyası sürecini nasıl şekillendireceğini hem de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun yarıştaki şansını konuştum. 

Uslu, özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde seçimlere yönelik bir çerçeve çizmek için AK Parti ve CHP dışında diğer siyasi partilerin çıkaracağı adayları görmenin, hatta İYİ Parti ve DEM Parti'nin yanı sıra küçük partilerin de izleyeceği siyasetin oy havuzu ve seçmen tercihlerine önemli etkisi olacağını savunuyor.

AK Parti adına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adının açıklanması beklen Turgut Altınok'a ise olası kampanyası boyuca en büyük sıkıntının kendi partisi içinden çıkabileceği tahmininde bulunuyor.

"Kurum şansı en yüksek isim olduğu için değil Erdoğan'ın vizyonuna en uygun kişi olduğu için aday"

AK Parti adayını açıkladı. Murat Kurum, eski Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı, bir inşaat mühendisi. Sizce Cumhurbaşkanı Erdoğan neden Murat kurumu tercih etti? AK Parti istanbul'u yeniden bu isimle kazanabilme şansına sahip mi?

Avantajları var. Elbette benim gördüğüm bu son günlerde verilmiş bir karar değil. Hatta ben milletvekili listesini gördüğüm zaman yani bundan yaklaşık bir yıl önce Murat Kurum'un istanbul Büyükşehir Belediye adayı olacağını söylemeye başlamıştım. Son birkaç aydır da "Benim favori adayım sayın Murat Kurum" diyordum. Gerekçelerimde şöyle açıklıyordum. Murat Kurum, Ankaralı bir siyasetçi. Üstüne üstlük AK Parti'nin Ankara'da güçlü isimlere ihtiyacı var. Bakın işte Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı bulmakta İstanbul'dan daha zorluk çekti. İstanbul'da liste uzundu. "Bunlardan hangisini aday yapalım?" diye bir tartışma varken Ankara'da aday aramakla daha çok vakit geçirdiler. Ve İstanbul'daki kadar güçlü profiller de söz konusu değil Ankara'da halihazırda. Ona rağmen Erdoğan Ankaralı bir adayı İstanbul'a götürdü ve İstanbul'da herhangi bir yere değil kendi koltuğuna oturttu. Kelimenin tam anlamıyla. Niye? Birinci bölge birinci sıra Sayın Erdoğan'ın milletvekili olduğu yıllarda aday olduğu pozisyondu. Dolayısıyla kendi pozisyonunu, kendi yerini Sayın Murat Kurum'a verdi. AK Parti'yi yakından tanıyan herkes Murat Kurum'un İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne aday yapılacağını aslında bundan bir yıl önce görmüştü. Ben bu gerekçelerle Murat Kurum'un aday yapılacağını düşünüp iddia edenlerdendim. Beklendiği gibi oldu. Benim gördüğüm Sayın Erdoğan'ın İstanbul'da iki tane büyük projesi var bu önümüzdeki dönem içerisinde yapmak istediği. Biri geçen dönemde de vardı ama onu hayata geçiremedi. Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin desteği ve katkısı olmadan Kanal İstanbul projesini yapması imkansızdı. Çok gündeme geldi, yapmayı zorladı, olmayacağını anlayınca sessiz sedasız Kanal İstanbul projesini bir süreliğine beklemeye aldı. Onu yapabilmek için Murat Kurum çok uygun bir isim. Niye? O konuların uzmanı, ikincisi deprem dönüşümü... Kentsel dönüşüm... Bu konuda da bundan bir ay önce falan bir kanun çıktı. Hatta çok tartışıldı. Evet, rezerv alanlarda mülkiyet hakkını askıya aldığına dair eleştiriler de yapıldı. Bu yasa için. "Sayın Murat Kurum için hazırlandı, özellikle İstanbul'un dönüşümü bu yasa üzerinden yapılacak" şeklinde o dönemde yorumlar da olmuştu. Dolayısıyla Murat Kurum sayın Erdoğan'ın İstanbul'la ilgili vizyonunu gerçekleştirecek en uygun kişi olduğu için bence aday gösterildi. Yoksa kazanma şansı en yüksek aday olduğu için gösterilmedi.

"Erdoğan seçimde dindar-seküler çatlağını kullanacak"

Rezerv alanlardan bahsettiniz. Murat Kurum'un sloganına baktığınız zaman İstanbul'u yeniden inşa etmek üzerin kurulu. Bu mülkiyet meselesiyle ilgili İstanbul'da insanların bir kısmında "Evime el konulacak" endişesi var. Bu durum sahada Murat Kurum'un işini zorlaştıracak bir etken olabilir mi yoksa denklem dahilinde değil mi?

Eğer muhalefet bunu güçlü bir biçimde kullanırsa elbette etken olur. İnsanların en önemli korkularından, kaygılarından biridir elindeki bütün birikimini kaybetmesi, evini kaybetmesi... Bu hakikaten herkes için kabus bir risk. Ama muhalefet bunu ne ölçüde kullanacak, topluma nasıl anlatacak? Bu yerel seçimlerde dün Sayın Erdoğan'ın konuşmasına baktığımızda aslında şehir, kent sorunlar bunlar çok küçük yerler tuttu. Erdoğan aday tanıtım toplantısında daha çok kimlik siyaseti üzerinden bir konuşma yaptı yine. Teröre destek veren partiler vardı. Yine işte 28 Şubat artığı partiler vardı konuşmasında. Bu dindar-seküler çatlağını güçlü biçimde kullanacaktır. Zaten son iki seçimdir teröre, tırnak içerisinde yardımcı olan partiler, terörü destekleyen partilerle; vatansever partiler ve onların seçmenleri arasında bir kutuplaşma ya da ayrışma üzerinden bir kampanya yürütüldü. Şimdi buna bir de dindarlık, sekülerlik ayrımını da ekleyerek iki koldan yani milliyetçi muhafazakarlar bir tarafa ötekiler diğer tarafa şeklinde bir kutuplaşmayla kendi seçmenini konsolide etmeye çalışacak. Diyelim muhalefet bu stratejiye uygun yanıtlar üretemedi. Ve biz kampanya boyunca "Yeşil bayrak mı çıktı, hilafet mi geliyor, kim terörü destekledi?" tartışmasıyla gidecek olursak, o zaman bu bahsettiğiniz duyarlılık toplumda gelişmez. Ama sadece kent sorunları tartışılacak olursa, deprem tehdidi tartışılacak olursa o zaman bu konular mutlaka gündeme gelecektir. Daha öncesinden işte bu imar uygulamaları, imar affı uygulamaları, plan tadilatları değişiklikleri çok sayıda kentsel planlama ya da kent sorunları kent estetiği açısından, kent dokusu açısından baktığınızda Murat Kurum'un İstanbul'da iyi bir sicili olmadığına seçmenleri ikna edebilir muhalefet. Ya da bunlar hiç konuşulmaz. Siyasal kimlik tartışılır. Murat Kurum da bu kentsel dönüşüm konusunda deneyimi olan, tecrübesi olan bir insan olarak bugüne kadar ki seçmenin tedirgin edecek icraatları da görmezden gelinerek ya da gösterilmeden bu kampanya süreç kapanabilir. O yüzden burada biraz muhalefetin tutumu bunu belirleyecek.

"Yine teröre destek verenler ve vatanını sevenler ikilemine şahit olacağız"

Yerel seçim kampanya sürecinin de önceki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinde olduğu gibi "Biz ve onlar", kutuplaştırıcı söylem ve terör ithamları şeklinde mi olacağını öngörüyorsunuz? Çünkü burada muhalefetten ziyade bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yürütmüş olduğu politika belirleyici oluyor sanırım...

Doğru. Bunu ilk olarak 2019 yerel seçimlerinde kullandılar. Orada argüman iki ayaklıydı. "Bunlar teröre destek veren partiler. Dolayısıyla bunlar iş başına gelecek olursa beka elden gider" kavramı kullanılmıştı hatırlayacaksınız. 2019'da "Devletimiz, cumhuriyetimiz yıkılacak" diyorlardı. Şimdi "teröre destek veren parti" teması milliyetçi seçmenlerde bir karşılık buluyordu. Fakat abartılı bir tehditle birleştiğince inandırıcılığını kaybetti. Yani kimse "Evet, bunlar iş başına gelirse, belediyeyi bunlar alırsa devletimiz yıkılacak" şeklinde bir kaygı yaşamadı. O dönemde araştırmalar yapmıştık ve seçmenin bu "beka" tehdidine çok itibar etmediğini bulgulamıştık. Bunu açıklamıştık. O zaman çok daha büyük bir tartışma başlamıştı. Yani beka sorunu olduğuna inanmayan adeta vatan haini haline getirilmişti. Fakat seçim sonuçlarını gösterdi ki; seçmen beka tehdidine inanmamış. Yani cumhuriyetin, devletimizin yıkılacağına seçmen inanmamış. 2023'e gelindiğinde bu sefer beka kavramını kaldırdılar. Artık bir beka riskinden bahsedilmedi ama sadece teröre destek veren partiler, terörle işbirliği yapan partiler ve onlarla mücadele eden vatansever milliyetçi partiler ikilemine oturtuldu iş. Öyle olunca bu etkili oldu. Ve genel seçimde yerel seçimlere kıyasla daha büyük başarı elde edildi. Dolayısıyla biz bekayı duymayacağız ama bu teröre destek veren partiler ve onlarla mücadele eden vatanseverler ikilemine şahit olacağız. Buna son birkaç haftadır bir de gerek Filistin'de yaşanan savaş gerekse Süper Kupa finalinin ertelenmesinden sonra başlayan tartışmalar, yeşil bayrak tartışmaları, "O hilafet bayrağı mıdır, şeriat bayrağı mıdır, yoksa dinin temeli midir?" tartışmaları eklendi. Sayın Erdoğan'ın konuşmasına bakın bu detayları konuştu. 

Üstüne Riyad mesajı...

Riyad, yeşil bayrak, kelime-i tevhid, İstiklal marşı, ezanlar, şehadetler, 28 Şubat... İşte "Bunlar hep böyleydi, 28 Şubat'ta da Müslümanlara eziyet etmişlerdi" söylemleri...  Erdoğan'ın sekülerler ile dindarlar arasındaki o tarihsel çatlakları güçlü biçimde kullanacağını gördük. Dünkü konuşmasında en geniş bölüm oraya ayırılmıştı. Yani dindar-seküler çatışmasına ayrılmıştı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Bu ayrışmanın da kullanıcılacağını gösteriyor. Oysa ki; dün aslında siyasal kimlik tartışmaları için hiç uygun bir atmosfer yoktu. Yani adaylarınızı açıklıyorsunuz, adaylarınızı tanıtıyorsunuz değil mi? Yani bununla siyasal kimlik çatışmalarının ne alakası var? Ama orada bir de güzel, coşkulu bir etkinlikte bile bu siyasal kimlik üzerinden bir dil ve politika kullandı Erdoğan. Öyle görünüyor ki; kampanya boyunca bunları kullanmaya devam edecek. İşte burada muhalefet bu kampanyayı, iktidarın iki seçimdir kullandığı kampanyayı nötralize edebilecek mi, etkisiz kılabilecek mi? Onun yerine başka gündemleri, kendi aşacağı gündemleri seçmene tartıştırabilecek mi? Yoksa yine iktidarın bu kampanyasına etkili bir yanıt veremeyip tıpkı son genel seçimde olduğu gibi bunun altında mı kalacak? Hatırlayacaksınız sahte videoya yani terör örgütü liderleriyle CHP'nin bir arada olduğu videoya itiraz bile etmemişti CHP birinci seçim bitinceye kadar. Birinci seçim bittikten sonra bu kampanyanın ne kadar etkili olduğunu anladı ve ondan sonra "Bu videolar sahte" falan deyip iktidarı eleştirmeye başlamıştı muhalefet cenahı. O yüzden bu olan bitene anında tepkiler verip seçmeni ikna edecek bir iletişim dili ve stratejisi kullanabilecek mi yoksa kullanamayacak mı süreç içinde göreceğiz. İktidarın stratejisinde siyasal kimliği ve bunun üzerinden o milliyetçi muhafazakar tabanı konsolide etme çabasını net bir biçimde şu an görebiliyoruz.

"Sadece İstanbul'da değil tüm Türkiye'de muhalefet partilerinin asıl rakibi Erdoğan"

Murat Kurum'un stratejisine geleceğiz ama öncesinde aday açıklama törenine baktığımızda biz Murat Kurum'un uzun bir konuşma yaptığını, o salonun içinde İstanbul'la ilgili bir şeyler söylediğini duymadık. 

Evet sadece dışarıda kısa bir açıklama yaptı.

Buradan bakılıdığında Ekrem İmamoğlu ve Murat Kurum'un profilleri apayrı. Hatırlarsanız Ekrem İmamoğlu daha önce "Karşımdaki rakibin kim olacağını biliyorum" demiş, herkes Erdoğan'ı işaret ettiğini söylemişti. Sizce gerçekten İmamoğlu'nun karşısındaki rakip kim? Kurum mu, Erdoğan mı? Yoksa zaten sorunun yanıtı belli mi?

Evet, İmamoğlu Erdoğan'la yarışacak aslında. Sadece İstanbul'da değil bütün Türkiye'de benzer bir şey yaşanacak. Çünkü AK Parti'ye birinci oy verme nedeni AK Parti'nin adayları, politikaları değil, Erdoğan'ın şahsı. Bu, üstüne üstlük AK Parti kurulduğundan beri böyle. Erdoğan karizmatik bir lider. Bunu daha sonra popülizmin dünyada yaygınlaşması ile birlikte onunla da birleştirdi. Bu tür yapılarda partinin, kurumsal yapının, politikaların anlamı kalmıyor. Karizmatik lider ve onun söylemlerinin gücü çok daha yüksek oluyor. AK Parti de zaten bu anlamda güçlü bir kültür vardı. İyice yıllar geçtikçe etkili ve neredeyse tek faktör haline geldi. O yüzden de aslında sadece İstanbul'da değil, Türkiye'nin geri kalan bütün seçim çevrelerinde de yarışacak diğer partilerin adaylarının esas rakibi Sayın Erdoğan olacak, Erdoğan'la yarışacak. Geçen seçimde hatırlayacaksınız Binali Yıldırım bunu dillendiriyordu ve çok konuşulmuştu. O dönemde Binali Yıldırım daha çok icraatlarını, vaatlerini, projelerini temel alan bir kampanya yürütmeye çalışıyordu. Ama biz gene beka sorununu, terör sorununu, teröre destek veren partiler sorununu tartışıyorduk. Öyle olunca Binali Yıldırım'ın kampanyası görünmez ve etkisiz bir kampanyaya dönüştü. Genel merkezin kampanyası ya da o dönemde Sayın Süleyman Soylu'nun yürüttüğü milliyetçi dile dayalı kampanya seçmen davranışları üzerinde etkili oldu. Yine benzer bir şey olacak. Çünkü Erdoğan'ın söylemi bütün adayların söylemlerinden daha güçlü. Medya, sosyal medya onu daha fazla kullanmayı, paylaşmayı ya da tartışmayı seviyor. Öyle olunca da adayların yapacakları, iletişimi, yürütecekleri kampanyalar o kadar etkili olmayınca yüz yüze iletişim teknikleriyle, vatandaşa doğrudan dokunarak, sohbet ederek, ev ziyaretleri, kahve ziyaretleri, pazar ziyaretleri üzerinden... Ama bu yöntemler küçük seçim çevrelerinde işe yarıyor. Fakat İstanbul gibi 20 milyon insanın aynı anda sokaklarında dolaştığı bir metropolde bunu yapmak o kadar da kolay değil. O yüzden ben Murat Kurum'un da tıpkı Binali Yıldırım'ın karşılaştığı sorunlar gibi sorunlar yaşayacağını, kampanyasını ve İstanbul'un gündemini kendisinin belirlemesinde zorluklar yaşayacağını düşünüyorum. Biz yine Erdoğan'ı İstanbul'da çok sayıda mahalle mitingi, semt mitingi yaparken göreceğiz. Televizyonlarda, gazetelerde, internette, sosyal medyada bu siyasal kimlik üzerinden yürütülen tartışmaların daha çok parçası olacağız.

"AK Parti İstanbul için teknokrat bir belediye başkan adayı seçti"

Gerçi bugün Murat Kurum Eyüp Sultan ziyareti yaptığında gazetecilere "Biz hiçbir zaman polemiklerin içerisinde olmayacağız" dedi. Bu temenniden mi ibaret kalıyor diyorsunuz?

Eminim Kurum'un kendisini polemiklere girmeyecektir. Ama tabii önemli olan burada bu tutumu ne ölçüde algılanacak? Ne ölçüde seçmene ulaşacak ve bu seçmen üzerinde nasıl bir etki yaratacak? Çünkü bir tarafta çok güçlü bir figür var. O çok hararetli bir tartışma yürütüyor. Sizse bu tarafta icraatlarınızı anlatmaya çalışıyorsunuz. Seçmenin ilgisi otomatik olarak tabii o güçlü karaktere ve onun yaptığı harareti yüksek tartışmaya yöneliyor. Bizler dönüp o konuları tartışacağız. Bir şey söylediği zaman Sayın Erdoğan herkes o gün illa onu yorumlamak ve tartışmak zorunda hissediyor kendini. Muhalefet yanıt veriyor, Cumhur İttifakı onu destekliyor, yorumcular bunu tartışıyorlar. İster istemez bu hale gelecek. Yoksa "Sayın Murat Kurum bir süre sonra polemiklere girecek" diyemeyiz. Zaten mizacı, kişiliği öyle değil. Yani Murat Kurum bir süre sonra projelerini falan anlatmayı bırakıp çok sert, hararetli nutuklar falan atmayacaklar. Kendi kişiliğine, bugüne kadar çizdiği profile baktığınızda öyle bir insan değil. Bir teknokrat zaten. Hani çekirdekten bir siyasetçi bile değil. Hayatına baktığınızda, kariyerine baktığınızda bir teknokrat olarak çalışmış. Bakanlığı da teknokratik bir bakanlıktı. Şu anda da bir teknokrat belediye başkan adayı. Bu açılardan bir avantajı var aslında. Fakat dedim ya orada temel sorun Sayın Erdoğan'ın çok güçlü bir aktör olması ve Ankara'nın başlatacağı tartışmaların, ülkenin her yerinde her gün konuşuluyor olması ve bunun da yerel gündemlere dayalı siyasal iletişim stratejilerinin gücünü kıran bir işlev görecek olması. Bunu nasıl çözecek? Bence bunun çaresini bulmakta Murat Kurum tıpkı daha önce İstanbul'da Binali Yıldırım'ın zorlandığı gibi zorlanacaktır.

"Yeniden Refah Partisi Cumhur İttifakı havuzunu parçalayabilir"

Ekrem İmamoğlu, 2019'daki ittifak desteğinden yoksun. İYİ Parti kendi adayını çıkartacak. Sizce İYİ Parti'nin seçimlere müstakil girme kararı İstanbul'u nasıl etkileyecek? Tabii buna DEM Parti'nin de nasıl bir yol izleyeceğini de sanırım eklemek gerek.

Gerekiyor, doğru, doğru, doğru. İkisinin de henüz pozisyonu belli değil. Yani kendi adaylarıyla çıkacaklarını söylediler. Fakat henüz adaylarını açıklamadılar. Adayların kimliği de önemli olacak. Çok güçlü popüler figürler bulur, çıkarırlarsa diyelim ki; İYİ Parti veya DEM Parti kent tabanlarının daha büyük bir kısmını muhafaza edebilir. Ama seçmenin tanımadığı ve daha düşük profilli adaylar çıkaracak olurlarsa o zaman bu her iki partinin seçmeni de Sayın İmamoğlu'na oy verme eğiliminde. O yüzden havuzdan daha çok fire verir DEM Parti ya da İYİ parti. O yüzden adayları bir görmek gerekiyor. Buradan şunu çıkarmamak lazım. Bazen yanlış değerlendirmeler yapılıyor. "Bir önceki seçimde Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı vardı. Tek adaydı İmamoğlu. Ona rağmen ilk tur neredeyse başa baş bitti. Burada Cumhur İttifakı varlığını koruyor ama Millet İttifakı artık yok. Dolayısıyla İmamoğlu tek başına gelecek. Bu durumda İstanbul'u Cumhur İttifakı'nın kazanması garanti olacak" Hayır, bunları söylemek yanlış olur. Niye? Birincisi AK Parti bir önceki genel seçimde 42,5 iken bu seçimde 35'e düştü, 7 buçuk puan oy kaybetti.

Bir anlamda fabrika ayarlarına geri döndü...

Aşağı yukarı evet. Yani ilk kurulduğu dönemdeki oyuna geri dönmüş oldu. O zaman da benzer oranda bir oy almıştı. 34 küsür almıştı. Dolayısıyla bir önceki seçimle kıyasladığınızda AK Parti oy kaybetmiş ve küçülmüş durumda. Evet, CHP'nin havuzundan ya da Millet İttifakı havuzundan fireler olacak. Ama AK Parti'nin havuzunda da fireler var, zaten onu biliyoruz. Bu birincisi. İkincisi Yeniden Refah Partisi diye bir parti var. Doğrudan Cumhur İttifakı havuzundan oy alıyor. Bana soracak olursanız, genel seçimlerin flaş partisiydi. 3 puan civarında bir oya ulaştı, o günden sonra da büyümesini sürdürdü. Şu an 3-5 puan aralığında çeşitli araştırmalarda oy oranı tespit ediliyor Yeniden Refah Partisi'nin. Ve bu parti 2019'da olmayan bir partiydi. Şimdi var ve Cumhur İttifakı havuzunu parçalayabilme potansiyeline sahip. 

"Kurum MHP'li seçmen için birşey ifade etmiyor ama Zafer Partisi adayıyla duygusal bağ var"

Ha keza Zafer Partisi. Ümit Özdağ, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Azmi Karamahmutoğlu'nun adayları olduğu açıkladı. Bu da oyların dağılması bağlamında etkili olur mu?

Havuzdan ne kadar fireler olacak? Şu aşamadan sonra hepimiz dönüp oralara bakacağız. Bir İmamoğlu havuzu var, bir de cumhur ittifakı havuzu var. Şimdi Yeniden Refah aday gösterdiğinde büyük ölçüde Cumhur İttifakı havuzundan oy alacak. Azmi Karamahmutoğlu, MHP'lilerin, ülkücü camianın yakından tanıdığı, saygı duyduğu bir isim. Alparslan Türkeş'in son atadığı Ülkü Ocakları başkanı. Hatta Devlet Bahçeli'nin genel başkan olduğu kurultaydaki en önemli aktörlerden biriydi. Kurultayın önce dağılmasına neden olan "Yaşasın illegalite" sloganını ben bugün gibi hatırlıyorum, izliyorduk çünkü. Ve işte Karamahmutoğlu çıktı ve o kongreyi dağıttı, sonra yeniden kongre toplandı ve orada bu sefer Devlet Bahçeli genel başkan oldu. Şimdi bir hikayesi olan bir aktörden bahsediyoruz. Ortalama bir MHP seçmeni için Murat Kurum bir şey ifade etmiyor. Sadece ittifaka duyduğu saygı ve sadakat nedeniyle Murat Kurum'a yönelebilir. Ama bunun dışında Murat Kurum'la bir duygusal bağ içerisinde değil, ortalama bir MHP seçmeni. Ama Azmi Bey ile böyle bir duygusal bağı olan çok sayıda MHP'li var. Şimdi onların kaçı parti disiplini ile hareket edecek, kaçı kendi duygularıyla hareket edecek mesela? İlla fireler olacağını tahmin edebiliyoruz. Tabi tersi de söz konusu. Zafer Partisi'nin bir miktar İYİ Parti ve CHP'den de oy alacak. Onu da biliyoruz. Çünkü bir önceki seçimde almıştı. Ya da TİP diye bir realite de var. Bir önceki seçimde de sükse yapan partilerdendi. Şimdi kendi adaylarıyla mı yarışacak yoksa bir büyük adayı etrafında kendiliğinden konsolide mi olacak onu göreceğiz. DEM Parti güçlü bir adayla çıktığında evet, muhalefet havuzundan ciddi oy çekme potansiyeline sahip ama aynı zamanda iktidar havuzundan da oy alıyor. Niye? Çünkü İstanbul'da, yerel seçimlerde, bu son yerel seçim dışında yani 2019 yerel seçimleri dışında o dönemdeki HEDEP, HDP gibi partiler gibi isimlerle alınan partinin seçmenleri büyük ölçüde AK Partili adaylara oy verdi. Yani rahmetli Kadir Topbaş'a oy verdiler gönül rahatlığıyla. Son seçimde ise ittifak gereği döndüler ve Millet İttifakı'nın adayı olan Sayın İmamoğlu'na oy verdiler. Dolayısıyla HDP güçlü bir aday çıkarsa bu sefer, daha önce AK Parti'ye oy veren ya da verebilecek olan günümüzdeki bazı seçmenler artık AK Parti'ye oy verme ihtiyacı duymayıp, kendi güçlü popüler adaylarını destekleyebilir. Bu durumda da bir miktar İmamoğlu havuzundan oy akar oraya. Ama illaki bir miktarda Cumhur İttifakı havuzundan da oy olacaktır.  Dolayısıyla bütün partilerin adaylarını ve o adayların profillerini görmeden biz bu seçim sonuçlarına dair iddialı yorumlarda bulunamıyoruz. Şu an sadece iki aktör var elimizde. Ama biliyoruz ki; iki aktörlü ya da iki adaylı bir yarış olmayacak. Dolayısıyla da şu an için yarışı simüle edemiyoruz. Gelecek için tahminler yapamıyoruz. Ne zamana kadar? İşte bugün yarın Yeniden Refah'ın, bir süre sonra DEM Parti'nin pozisyonu belli olursa, İYİ Parti'nin adaylarını görürsek, Türkiye İşçi Partisi'nin pozisyonunu netleşirse o zaman seçim sonuçlarıyla ilgili ya da hangi adayın yarışı önde göğüsleyebileceğiyle ilgili daha sağlıklı tahminler yapabilecek verileri bir kısmına ulaşmış olacağız.

"AK Parti eski teamül gücünü kaybediyor"

AK Parti'de bugüne kadar Erdoğan yerel seçim adaylarına açıklamanın önce doğal olarak kulislerde birçok ismini dolaştığını gördük ama bu seçimde ilk kez bir kişinin adaylığını Erdoğan açıklamadan önce internete sızdırılan bir videoyla öğrendik. Murat Kurum ekibiyle konuşuyor, çıkacakları yoldan bahsediyor. Buraya ayrı bir parantez açmak ayrı bir şekilde yorumlamak gerekir mi sizce?

Ya üslup değiştirdi ya yanlış anlama oldu ve o video paylaşıldı. Hakikaten AK Parti'nin teamülleri ile örtüşen bir şey değil. Hatta Ankara için de benzer şeyler oldu. Turgut Bey'in kendisi ya da Turgut Bey'in yakınları, hani adaylığın garantiye alındığını hissettirecek paylaşımlar yaptılar, bir kısmını sildiler daha sonra... Benim gördüğüm AK Parti içerisinde bu eski teamül gücünü kaybediyor ve diğer partilerde olduğu gibi. Hani "Gizli tut, töreni bekle, törende adın okununcaya kadar yine ortalıkta görülme,  adın okunduğunda sahneye çık" geleneği AK Parti açısından bu seçimde hem İstanbul hem Ankara için zaten delinmiş durumda.

"Altınok'u asıl yıpratacak kişilerin AK Parti içinden çıkması daha olası" 

Turgut Altınok ismi Ankara için ağırlıklı görünüyor. Muhtemelen o açıklanacak. Nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl bir profil? Mansur Yavaş karşısında nerede duran bir profil, AK Parti'ye yeniden Ankara'yı kazandırabilecek bir profil mi? AK Parti için, Ankara açısından doğru bir aday olabileceği yorumları yapanlar da var...

Son söylediğiniz tartışılabilir. Niye tartışılabilir? Çünkü Ankara'da hala AK Parti içerisinde Melih Gökçek, Osman Gökçek gibi güçlü isimler var ve onların Turgut Bey ile aralarında ciddi sorunlar olduğunu biliyoruz. Öyle olunca da Turgut Bey'in ismi eğer açıklanacak olursa, AK Parti, Ankara teşkilatları ve örgütleri içerisinden ya da Ankara'nın AK Partili elitleri arasından Turgut Bey'e parti içi muhalefet yapacağını şimdiden düşünmek ya da iddia etmek çok şey gerçek dışı bir iddia olmaz. Zaman zaman Turgut Altınok'la ilgili sosyal medyada yapılan olumsuz paylaşımların yine bu gruplar tarafından organize edildiği, adaylık sürecinde bunun yapıldığına dair  değerlendirmeler de yapıldı. Turgut Altınok'u yıpratacak kişilerin AK Parti içerisinden kişiler olması ihtimalini hiç yabana atmamak gerekiyor. O yüzden de Turgut Altınok ayrıca MHP'den bir isim. MHP ile arasının nasıl olduğuna dair de çeşitli rivayetler var. Sayın Altınok, MHP'den ayrılıp AK Parti'ye geçtiği dönemden kalan kırgınlıklar var MHP ile Sayın Altınok arasında. Dolayısıyla oylarını alma açısından sorunlar yaşayabileceği konusunda değerlendirmeler yapan arkadaşlar var. Şu ana kadar MHP'nin bir itirazının olmamasını çünkü MHP'nin itirazına rağmen MHP'nin de oyununa ihtiyaç duyduğunuz bir seçim çevresinde birini aday ilan edemezsiniz. Dolayısıyla MHP şu ana kadar çok açıkça bir pozisyon almadı. Kapalı kapılar ardında bir pozisyon almışsa "Hayır olmaz" demişse adayı değiştirelim demişse tabii o zaman zaten Turgut Bey'in adını anons etmeyeceklerdir. Eğer Turgut Bey'in adı açıklanacak olursa en azından MHP'nin bu rezervlerinin bir kısmının artık geçerli olmadığını, yeşil ışık yaktığını da düşünebiliriz. Tabi parti genel merkezleri bağlamında böyle de tabanlar bağlamında biraz önce anlattığım profillerdeki seçmenler ne yapacaklar, onu da hep birlikte göreceğiz. Ama tabii deneyimli olması, Ankara'da eskiden beri belediye başkanı olarak görev yapıyor olması, bir dönemin efsane belediye başkanlarından biri olması, halkın içinden gelen bir siyasetçi olması gibi üstünlükleri de var. Özellikle milliyetçi Ankara seçmeni bu iki adaydan Mansur Yavaş tarzı milliyetçiliği mi yoksa Turgut Altınok tarzı bir milliyetçiliği mi tercih edecek? Onu da hep birlikte göreceğiz süreç içerisinde.

"Ayaydın'ın Muğla'da şansı yok, Eskişehir'deki yarış dikkate değer"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, adayları açıklamadan önce "Hepsi A'dan Z'ye sürpriz" demişti. Sanırım en çok şaşırtmayan İYİ Parti'den AK Parti'ye katılan Nebi Hatipoğlu oldu. Zaten AK Parti'ye geçiş amacı belliydi ve Eskişehir adayı oldu. Kimilerine göre ise en şaşırtan demeyelim ama en dikkat çekici adaylardan biri eski CHP'li ve şimdi AK Parti'nin Muğla Büyükşehir adayı Aydın Ayaydın. Siz ne derseniz?

Sayın Aydın Ayaydın'ın AK Parti'yle yakınlaştığını aslında bundan yine çok uzun zaman önce, yaklaşık bir yıl önce anlamış olduk. Niye? Çünkü kızı AK Parti'den, İstanbul'dan milletvekili yapıldı. Onu görünce herkes anladı ki; artık Ayaydın CHP çizgisinden uzaklaşmış ve AK Parti çizgisine iyice yaklaşmıştı. Nitekim beklendiği gibi oldu ve Muğla'dan aday ilan edildi. Şimdi burada daha önce AK Parti'de bir kayınpeder&damat unsuru vardı, ikisinin aynı anda aktif görevde olduğu. Şimdi eğer Sayın Ayaydın Muğla'da seçilmeyi başaracak olursa baba belediye başkanı-kızı milletvekili olarak AK Parti tarihinde bir ilke imza atacaklar. Böyle bir olaya da hiç rastlamamıştık. Ama tabii Ayaydın CHP'nin çok güçlü olduğu bir yerde aday. Ben Muğla'da CHP'nin çok büyük sorunlar yaşayacağını pek düşünmüyorum. Bir de Aydın Ayaydın CHP içinden çıkıp AK Parti'ye gittiği için orada onu seven bazı CHP'liler varsa bile onlar da oy vermeyeceklerdir artık. Niye? Çünkü rakibe gitti. Bunu bir türlü tırnak içerisinde "ihanet" gibi görürler. Öyle olunca da Sayın Ayaydın sadece Cumhur İttifakı'nın oyunu alır ama Cumhur İttifakı'nın oyu geçen seçimde de Muğla'da ittifak vardı ve kazanmaya yetmedi. Eskişehir çok özel bir durum. Hakikatten Eskişehir'i çok ilgiyi de takip edeceğim. İYİ Partili seçmenin. Kendi içinden çıkıp çok kısa bir süre sonra kendisiyle kavga edip başka partiye geçmiş bir siyasetçiye nasıl davranacağını hep birlikte gözlemleyeceğiz. Aday bile olmayacağını, AK Parti'ye bile geçmeyeceğini söylüyordu. AK Parti'ye geçti. Şimdi AK Parti'den bir de Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu. İYİ Partililer nasıl tepki verecek buna? Kendi partilerinin göstereceği adayın etrafında mı kenetlenecekler yoksa "Burada çok kirli bir oyun var" deyip gidip Yılmaz Büyükerşen'in mi arkasında duracaklar? Yani o taban ittifakı kendiliğinden mi kurulmuş mu olacak? AK Parti seçmeni, ki; Sayın Hatipoğlu'nun bundan kısa bir süre önce seçim kampanyası öncesi ve esasında AK Parti ile ilgili iyi şeyler söylemiş olacağını çok tahmin etmiyorum. O dönemden gelen kırgınlıklar falan söz konusu olabilir ya da bugünden sonra sosyal medyada bir sürü paylaşımda Hatipoğlu'nun geçmiş söylemleri hatırlatılabilir. Bu çok sayıda AK Parti ve MHP seçmenini rahatsız edebilir. Eskişehir'de AK Parti'nin ciddi bir gücü var. Her genel seçimde birinci parti AK Parti olur ya da Cumhur İttifakı ama büyükşehiri kaybederdi. Bu sefer belki büyükşehir de alabilecekti, çünkü karşısında ki ittifak olmayacak bu sefer. Tek başına bir CHP olacak. Dolayısıyla bu seçim alabilirdi fakat çok kötü bir aday tercihi yaptı. Bu CHP'nin bence şansını ciddi ölçüde arttırdı.

"İYİ Parti 'Kaybet-Kaybettir' stratejisi izliyor"

İYİ Parti'nin üçüncü yol söylemi sizce geç kalınmış bir söylem mi? Ve bu yerel seçim İYİ Parti için bir anlamda "Tamam mı, devam mı?" yani varlığıyla alakalı olarak bir seçime dönüşebilir mi?

Her durumda İYİ Parti devam eder. Niye? Çünkü 40 tane milletvekili var. Parlamentoda güçlü bir grubu var. Dolayısıyla da siyasette daha uzun yıllar yoluna devam edecektir. Ne zaman devam edemez? 2028 seçimlerine de tek girer, orada baraj altında kalacak seviyeye kadar oy kaybeder ya da barajı aşar ama sadece 3-5 milletvekili çıkarırsa o zaman ciddi bir varlık varlığını sürdürme sorunuyla karşı karşıya kalır. Ama şu an için belediyeleri kaybetmeyecek İYİ Parti. Buradaki esas sihirli husus burası. Sayın Akşener bunun farkında. Belediyeleri kaybetmeyecek. Belediyeleri kim kaybedecek? CHP kaybedecek. İYİ Parti zaten kendisihde olmayan bazı belediyeleri yine alamamış olacak fakat kaybetmeyecek. Kaybetmek travmaya neden oluyor. Zaten hiçbir zaman siz olmayan bir yere bir kere daha alamadığınız için o kadar bir kurumu dağıtacak kadar büyük sorunlar yaşamayabiliyorsunuz. Ama elimizdekini kaybettiğinizde o zaman ciddi sorunlarla karşılaşabiliyorsunuz. Benim gördüğüm İYİ Parti'nin rahatlığı buradaydı. "Kaybet-kaybettir" şeklinde bir strateji takip ediyor. Kendisini bir adım geri çekti. "Tamam, kaybedeceksem kaybedeyim. Burada aslında kaybet bir şey de kaybetmiyorum sadece. Bende hiçbir zaman olmamış belediyeleri bir kere daha kazanamamış olacağım. O da kayıp sayılmaz" diye düşünüyor. Ama CHP kaybederse İYİ Parti CHP'nin seçimden sonra türbülansa girmesi durumunda ivmesini hızlandırabilecek  bir oy havuzu açığa çıkabilir. O yüzden böyle bir rasyoneli var bu yaptıklarının. Fakat öte yandan da bir kere bu vatandaş bir partiyi yüzde 1-2-3'lük bir parti konumuna getirirse onu bir daha iktidara falan taşımıyor. Onun için belki çok uzun yıllar dayanmak gerekiyor ama hiçbir parti o sonuçları aldıktan sonra da uzun yıllar dayanamıyor. O yüzden bu seçimde İYİ Parti'nin bir miktar daha oy kaybetmesini ama parlamentodaki grubu nedeniyle seçimden sonra da varlığının sürdürmesini bekliyorum.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU