BK ve ABD iklim riyakarıyken neden petrol devletlerinin daha iyi olmasını bekleyelim?

İklim zirvesinde bazı önemli kişiler büyük sözler verdi. Ancak daha yakından bakınca, iklim değişikliği söz konusu olduğunda sahanın hâlâ dev petrol firmalarının kontrolünde olduğu görülüyor

COP28 iklim zirvesinin başkanı Sultan el-Cabir'in Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi daha fazla petrol ve gaz sahası geliştirmek için 150 milyar dolar yatırım yapıyor (AP)

Dubai'deki COP28, bitkin ve duygusal bakımdan tükenmiş delegelerin ve medyanın gözyaşları, kucaklaşmaları ve alkışlarıyla sona erdi. Kısa süre önce taslak metinde fosil yakıtlara ilişkin vaatlerin yer almaması onları üzmüştü. Şimdi aynı Emirlikli petrol adamı, büyük isim Sultan el-Cabir, fosil yakıt döneminin sonunu işaret ediyor gibi görünen bir anlaşmayla onları canlandırdı. Acaba duygularıyla biraz oynanmış mıydı? Bunu söylemek mümkün değil fakat muhtemelen sadece bir fosil yakıt ülkesinin yapacağı kadar dikkat çekici ve beklenmedik bir anlaşma olduğu kesin.

Peki bu tarihi anlaşma bizi 1,5 santigrat derecelik sıcaklık artışı sınırında tutabilecek mi? Yoksul ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamasına, felaketlerle başa çıkmasına ve temiz enerji elde etmesine yeterince imkan tanıyacak mı? Fosil yakıt çağının sonunu mu müjdeliyor? Hayır, hiçbiri. Bilim paneli IPCC'nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli)  başkanı Jim Skea bana manşetlere layık şu tepkiyi verdi:

198 ülke fosil yakıtlardan uzaklaşmayı kabul ediyor… ileride bir gün.

Jeolog Profesör Bill McGuire ise şunları ekledi:

İhtiyacımız olan şey 72 ay içinde salımları neredeyse yarı yarıya azaltacak bağlayıcı bir yol haritasıydı ama elimizde hurdalar kaldı. İklim yatıştırma yine kazandı ve fosil yakıt şirketleri şampanya patlatacak.

Gerçekten de hidrokarbon lobisinin parmak izleri açıkça görülüyordu. Fosil yakıtlarla ilgili metni ele alalım: Paragraf "enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve hakkaniyetli bir şekilde uzaklaşılması ve 2050'ye kadar bilime uygun olarak net sıfıra ulaşılması için bu kritik 10 yılda eylemlerin hızlandırılması ihtiyacını kabul eder".

İlk okumada bu, tüm ekonomileri dönüştürecek bir girişim gibi görünüyor ancak daha önce paniğe kapılan Opec petrol karteli tarafından eklendiği açıkça belli olan küçük "enerji sistemlerinde" maddesine dikkat edin. Bu iki kelime anlaşmayı, enerjinin çok küçük bir kısmının petrol yakılarak elde edildiği elektrik sektörüyle sınırlıyor.

Bu da petrol ülkelerini siyah altınlarını arabalara, kamyonlara, gemilere ve uçaklara akıtmakta serbest bırakıyor. Talebi kısmalıyız, arzın düşmesi için dua etmemeliyiz. Suudilerin üretimi arttırma niyetinden şüphe duyuyorsanız, Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Selman'a kulak verin: "Bu metinlerin ihracatımızı etkilemeyeceğini, satış kabiliyetimizi etkilemeyeceğini düşünüyorum" diyerek Suudilere ait Al Arabiya televizyonuna güvence verdi. Sözlerinin tercüme edileceğini fark etmedi mi, yoksa umursamadı mı?

Her iki durumda da beklentisi açık ve çevre birliklerindeki meslektaşlarımın çoğunun aksine Suudilerin durumuna biraz sempati duyuyorum. Birleşik Krallık'ın (BK) Sanayi Devrimi'ne yakıt sağlamak için kömürünü yaktığını, ardından Kuzey Denizi'ndeki sondaj zenginliğini paraya çevirdiğini biliyorlar; şimdi Rishi Sunak'ın son petrol damlaları için çabalarken, diğer petrol ülkelerinin zenginliklerini insanlığın yararı için yeraltına kilitlemesinde ısrar ettiğini görüyorlar. Bunu kokuşmuş bir riyakarlık olarak görüyorlar, dolayısıyla bu aleni kaçış maddesine şaşırmayalım.

Deneyimli COP gözlemcisi Michael Jacobs, metindeki bu tür "yaratıcı muğlaklıkların", karşıt önceliklere sahip uluslar uzlaşma arayışında birbirlerine yaklaştıkça kaçınılmaz olduğunu savunuyor. Bu savaşın daha sonra verilmesi gerektiğini söylüyor. Ancak iklimin, enerji sektörüne paralel olarak ulaştırma sektörünün de acilen elektriğe geçmesine ihtiyacı var.

Opec'in kaçışından sonra şuna da Putin'in kaçışı da diyebiliriz. COP sırasında Abu Dabi'ye uçarak konferansa uzaktan baskı yaptı. BAE ve hatta Suudi Arabistan gibi daha ileri görüşlü devletler yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yaparak ekonomilerini çeşitlendirmeye başlamışken, Putin'in seçenekleri daha sınırlı.

Metne eklenen bir madde "geçiş dönemi yakıtlarının enerji dönüşümünü kolaylaştırmada rol oynayabileceğini kabul eder". Bu Rusça "doğalgaz yakmaya devam edin" demek.

Kömür ve yenilenebilir enerji kaynakları arasında bir geçiş yakıtı olarak gaz fikrini, son yıllarda elektrik üretim pazarını ele geçirmek için can atan gaz şirketleri destekliyor. Elbette doğalgaz santralleri kömürün kirli bacalarından çok daha temiz görünüyor fakat endüstri, kısa vadede CO2'den 80 kat daha güçlü bir gezegen ısıtıcı gaz olan metanı büyük miktarlarda sızdırıyor.

Dubai belgesi "kaçak salımları" engellemeyi amaçlıyor ancak Uluslararası Enerji Ajansı'nın yeni fosil yakıtların hiç aranmaması gerektiği tavsiyesini göz ardı ediyor.

Nitekim COP28'in başkanının yönettiği petrol ve gaz firması Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi, COP zaferiyle alay edercesine daha fazla petrol ve gaz sahası geliştirmek için 150 milyar dolar yatırım yapıyor.

Putin'in gazdan çıkış maddesi, ABD ve hatta BK de dahil tüm gaz üreticileri için harika bir haber.

Ruslar her zamanki gibi COP'ta ilerlemeyi engellemekle suçlandı. Putin'in diğer Doğu Avrupa ülkelerinin gelecek yılki COP'a ev sahipliği yapmasını veto etmesinin ardından, dünyanın en önemli iklim etkinliğine bir başka petrol üreticisi Azerbaycan'ın ev sahipliği yapacak olması da tesadüf değil. COP sürecindeki tüm anlaşmalar gibi Dubai anlaşması da kesinleşmiş değil. Kararlar ileri olduğu kadar geriye de gidebilir ve Putin tokmağı kullanan eli yönlendirirse anlaşma gelecek yıl çatırdayabilir.

Dubai'de ABD'nin rolü de mercek altına alındı. Olağanüstü iklim kampanyacısı Senatör John Kerry güçlü bir anlaşma çağrısında bulunurken, başkanı temiz teknolojiye büyük yatırımlar yapıyor ve aynı zamanda ABD'nin küresel petrol ve gaz piyasasındaki hakimiyetini koruma planlarını sürdürüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Devletlerin çoğunun tehlikeli iklim değişikliğini önlemek için gereken acil değişiklikleri yapmaktan aciz ya da isteksiz olduğu açık. Tüm uyku sersemi coşkuya rağmen, bu anlaşmanın çok az şeyi garanti ettiğini unutmayın. Yenilenebilir enerji kaynaklarının üç ve enerji tasarrufunun iki katına çıkarılması (politikacılar ve işletmeler genellikle daralma yerine genişlemeyi tercih ettikleri için her zaman Külkedisi seçeneği) yönünde memnuniyet verici bir plan içeriyor. Ancak Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), COP masasındaki anlaşmanın, sıcaklıkları sanayi öncesi dönemin 1,5 santigrat üzerinde tutmak için gereken miktarın yalnızca yüzde 30'unu sağlayacağı uyarısını yaptı ve bu da liderlerin sözlerini tuttukları varsayımına dayanıyor ki şu ana kadar çok azı bunu başardı.

Uzun vadeli bir lider olan BK gibi ülkeler, iklim söz konusu olduğunda sadece yeni fosil yakıt aramalarına izin vererek değil, aynı zamanda elektrikli araçların ortaya çıkışını geciktirerek ve ev sahiplerinin evleri yoksul aileler için yaşanabilir hale getirmesini gerektiren kuralları kaldırarak şimdiden gevşedi. Zengin BK küresel ısınmaya ilişkin kendi yasalarının gerekliliklerini yerine getiremediğini söylüyorsa, diğerlerinin ne şansı olabilir ki?

Ve sağcı medyaya dezenformasyon akıtmaya devam edecek sözde düşünce kuruluşlarıyla dev petrol şirketlerinin korkunç elini de unutmayın. Şüphecilerin kazandığı her zafer internette dolaştıkça daha da büyüyecek ve etrafa huzursuzluk tohumları saçacak. BK'den bir bakan bana Sunak'ın iklim söylemindeki son U dönüşünün "iyi bir politika" olduğunu çünkü politikayı neredeyse hiç değiştirmediğini ve "Express'i sırtımızdan attığını" söyledi. Bu Dubai anlaşmasının kırılganlığı hakkında ipucu veriyor çünkü dev petrol şirketleri asla teslim olmayacak.

Bu, COP anlaşmasının işe yaramaz olduğu anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. Totemik "fosil yakıtlar" ifadesinin dahil edilmesi doğru yönde atılmış bir adım fakat bu, onlarca yıl önce yapılması gereken malumun ilamı.

Ardından, yoksul ülkelere kendi yaratmadıkları iklim değişikliği nedeniyle şiddetlenen ekstrem hava olayları için tazminat ödenmesini öngören kayıp ve zarar anlaşmasını ele alalım.

Yeni fon memnuniyet verici ancak ihtiyaç duyulanın çok küçük bir kısmı ve buna "tazminat" dememeliyiz çünkü Amerikalılar bunun kendilerini zengin eden iklim hasarı için yasal sorumluluk anlamına gelmesinden korkuyor.

ABD'nin kömürden uzaklaşmayı kabul etmesi gibi iyi haberler de vardı ama bu zaten gerçekleşmekte olan bir eğilim. Ayrıca COP'ta iklim sorununu tanımlayan güçlü dil, dünya hükümetlerinin artık sorunun boyutunu kolektif olarak kabul ettiklerini kanıtlıyor.

Bu paragraflar çok anlamlı:

Belge... 2023'ün kayıtlara geçen en sıcak yıl olacağı ve iklim değişikliğinin etkilerinin hızla arttığı yönündeki ciddi endişeleri ifade eder ve bu kritik 10 yılda 1,5 santigrat derece hedefini ulaşılabilir kılmak için acil eylem ve desteğe duyulan ihtiyacı vurgulamar;

Başta sera gazı salımları olmak üzere insan faaliyetlerinin yaklaşık 1,1 santigrat derecelik küresel ısınmaya neden olduğu kesindir. İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin etkileri halihazırda dünyanın her bölgesinde hissediliyor ve iklim değişikliğine en az katkıda bulunanlar bu etkilere karşı en savunmasız durumda.

Almanya'daki PIK-Climate'ın direktörü Johan Rockstrom ve BusinessGreen dergisinden James Murray gibi analistler, COP'un mesajlarının yatırımcıları, bankaları ve hükümetleri iklimi koruyacak şekilde finansal akışları zorlayacak kadar güçlü olduğuna inanıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının maliyetinin düşmesi ve yatırımcıların karbon ağırlıklı kaynaklardaki varlıklarını kaybetme riskiyle birlikte, haklı olabilirler... ancak asıl önemli soru zaman çizelgesi. Sera gazlarında hemen şimdi acil kesintilere ihtiyacımız var.

Küçük ada devletleri gibi "mağdur" ülkeler de COP'un düşüncelerini alkışlıyor ancak 1,5 santigrat derecenin aşılmasını önlemek için salımlarını zamanında azaltmaya veya daha sıcak bir dünyaya uyum sağlamak için gereken fonları açmaya veya kendi temiz enerjilerini elde etmeye yetmeyeceğinden korkuyorlar.

Tartışmaların ardında, 1,5 santigrat derecenin her halükarda güvenli bir ısınma seviyesi olmadığı netleşiyor. Dünya, 1,1-1,2 santigrat derecelik resmi sıcaklık artışıyla (bazı bilim insanları bunun yetersiz olduğunu iddia etse de) eşi benzeri görülmemiş hava ve sıcaklık aşırılıklarına ve ciddi buz kaybına maruz kaldı. Buzlu bölgeleri inceleyen bilim insanları, Kuzey Kutbu'ndaki hızlı ısınmanın şimdiden dünya genelinde hava kaosuna neden olduğunu söylüyor. Kriyosfer acil küresel ilgiye ihtiyaç duyuyor ancak raporda tek kelimeyle bahsediliyor.

Profesör Sör Brian Hoskins bana COP28'in "Paris 1,5 hedefine uyma diliyle ülkelerin yaptıkları ya da yapmayı vaat ettikleri eylemler arasında büyük ve muhtemelen imkansız bir boşluk bıraktığını" söyledi. 

Brezilya'daki COP30'dan önce ülkelerin yeni [taahhütlerini] ortaya koymaları gerekecek ama o zamana kadar küresel sıcaklık artışının kaçınılmaz olarak 1,5C santigrat dereceyi aşacağı şimdikinden daha da belirgin hale gelebilir.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Başkanı Profesör Jim Skea, bilim insanlarının son zamanlarda yaşanan aşırılıklar, özellikle de iklim modelcilerinin hayallerinin ötesinde olduğunu söylediği okyanus ısınması karşısında gafil avlandıklarını söyledi. COP28'in sonucu ne olacak? 

Yaşamadan bilemeyiz. Hükümetler yapmaları gerekeni yapacaklar mı? Bu COP'un pek bir fark yaratacağını sanmıyorum.

Roger Harrabin, Cambridge St. Catharine's College'da öğretim üyesi ve BBC'nin eski muhabiridir



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU