Kissinger'ı sadece "savaş suçlusu" olarak değil, barış istemiş biri olarak hatırlamalıyız

ABD'nin eski Dışişleri Bakanı arkasında karmaşık bir miras bıraktı. Ama dünya artık bu seviyedeki devlet yönetme becerisinden faydalanabilir

Henry Kissinger'ın gerçek mirası ne mi? Günümüz siyasetçilerini utandırmak (AFP)

Henry Kissinger en çok 1980'lerde Saddam Hüseyin'in Irak'ıyla İran'ı yöneten ayetullahlar arasındaki uzun, acımasız ve nafile savaşla ilgili nüktesiyle hatırlanmalı:

Ne yazık ki iki taraf birden kaybedemiyor.

Kissinger, onu hayatının büyük bir bölümünde dünya üzerinde güç ve nüfuz sahibi biri haline getiren her şeyi simgeleyen bu sözü nedeniyle takdir edilmeli. Kissinger'ın alaycı, dolaysız, ince düşünülmüş ama yalın bir anlatımla İran-Irak savaşını özetlediği bu sözü tamamen doğruydu; dünya bu iğrenç rejimlerin ikisi de olmadan daha iyi durumda olurdu.

Yine de bu hissiyat gerçekçilikle, yani böylesi ideal bir durumun gerçekleşmeyeceğinden duyulan esefle harmanlanmıştı. Kissinger her zaman dünyaya olmasını istediğimiz gibi değil, olduğu gibi yaklaşan bir adamdı. Ve bu sözü onun en iyi özelliklerini sergiliyordu: ender rastlanan bir analiz yeteneği ve iktidar sahiplerinde nadiren görülen bir düşünce berraklığı. Stratejik düşünürlerin en büyüğüydü, "büyük resmi" anlayıp yeniden kurgulayabilen ve ülkesiyle insanlık için bazı faydalar sağlayabilen bir adamdı.

Kissinger'ı sadece "savaş suçlusu" (bu suçlamada yüzleşilmesi gereken bir haklılık payı var) olarak değil, barışı isteyip tesis etmiş bir adam olarak hatırlamalıyız. Örneğin ABD-Sovyet ilişkisinin 1970'lerdeki yumuşama dönemini, bugünün bakış açısından adeta bir altın çağ gibi görüp biraz nostaljiyle anmalıyız.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu her ne kadar devam etmese de Kissinger, Richard Nixon'la beraber bir dizi riskli jeopolitik manevrayla Soğuk Savaş'ın ilk kez askıya alınmasını sağladı; önce Mao'nun komünist Çin'ini tanıyıp onunla barıştıktan sonra da bu yeni ilişkiden faydalanılarak Rusya'yla stratejik silahları sınırlama anlaşmaları yapıldı. Fazlasıyla kısa bir süre için Amerikan serveti, gücü ve prestiji kullanılarak dünya, termonükleer bir karşılıklı kesin yıkımın eşiğinden döndürüldü.

Yeniden canlanan Çin ve rövanşist Rusya'nın besbelli tehdidi altında, bugün bir süper güç olarak daha da zayıflamış görünen Amerika'nın jeopolitikadaki bu becerisine kesinlikle feci halde hasret kalındı. Kissinger 1973'te bu gücü kullanarak Ortadoğu'da daha geniş bir çatışmaya dönüşme tehlikesinin yanı sıra petrol fiyatlarının 4 katına çıkmasıyla dünyayı Büyük Buhran'dan bu yana en kötü ekonomik çöküşüne sürükleme tehdidi de taşıyan bir savaşı sona erdirmeyi başardı. Kissinger, Anthony Blinken'in bugün yapmaya çalıştığı türden bir "mekik diplomasisi" icat etti ve bunu daha etkili bir şekilde uyguladı.

Aynı yıl Kissinger, Paris Barış Anlaşması ve "Vietnamlaştırma" süreciyle Vietnam'daki savaşı bitirdi. Bu da Amerika'nın zorlu askeri girişimlerden kendini çekmesine yönelik bir şablon oluşturdu: zafer ilan edip yerel liderleri kendi savaşlarını vermeleri için donatırken, Amerikan birliklerini geri çekmek. Kissinger tekniği Irak ve Afganistan'da da kullanıldı ve daha önce Vietnam'da olduğu gibi Amerikalılar çekildikten sonra bağımlı rejim çok uzun süre dayanmadı. Tüm bu çatışmalarda Kissinger'ın savaş sonrası hükmü doğruydu; Vietnam, Afganistan ve Irak'taki çifte hata aynıydı: önce ülkeye girip sonra da kazanmamak.
 


Hiçbir zaman kendi değerini azımsamayan Kissinger, onun stratejik düşünme yeteneğinden etkilenen Nixon tarafından 1967/8'de ulusal güvenlik danışmanı ve daha sonra dışişleri bakanı olarak seçilmeseydi, büyük ihtimalle Harvard'daki konforlu hayatına devam edecek, New York'ta kokteyl çevrelerinde turlayacak ve sosyal hayatının tadını çıkaracaktı.

Nixon'ın hamiliği olmasaydı "Güç en büyük afrodizyaktır" diyen Kissinger, bu meşhur iddiasını ortaya atamazdı; o günlerde söylendiğine göre "biraz kadın düşkünü" biriydi. İkisi bir takımdı ve bütün o korkunç şöhretlerine rağmen, bunun zor yoldan yapılması gerekse bile, barışı sağlamak istiyorlardı.

Kissinger ve Nixon'la yapılacak bütün hesaplaşmalarda, yaptıkları ahlaki açıdan yanlış, gereksiz ve hatalı şeylerin de hesaba katılması gerektiği doğru; 1970'te tarafsız Kamboçya'nın istila edilmesi; o uzun savaşta sivillerin ayrım gözetmeksizin bombalanması; Endonezya'nın Doğu Timor'daki acımasız baskısına göz yumulması; 1972 gibi erken bir tarihte Kürtlerin, Saddam'ın elinde kaderine terk edilmesi; liste uzayıp gidiyor. "Savaş suçlusu" ve Nobel Barış Ödülü sahibi; her ikisi de Henry Kissinger için geçerli.

Henry Kissinger dış politikada Amerika'yı ne olmasını istediği gibi (Woodrow Wilson ya da Jimmy Carter idealizmi) ne de olabileceği gibi (George W. Bush ve Donald Trump gibi körü körüne intikamcı) gösterdi; en iyi halinde nasılsa o türden bir ülke olarak, doğru bir şekilde yansıttı: akıllı, dik başlı ve gerçekçi. Keşke şimdi de öyle olsaydı.

Kissinger'ın doktora tezi (Barış, Meşruiyet ve Denge), Metternich ve Castlereagh'in politikaları üzerineydi. Bu iki isim büyük güç politikalarını Kissinger'ın örnek alacağı şekilde uygulamıştı: istikrarlı bir güç dengesi kurmak için dönemin büyük güçleriyle ilişki kurmak. O zamanlar sözkonusu olan Avrupa'ydı; Henry'nin zamanındaysa tüm dünya. Kissinger bunda fevkalade iyiydi; bugünün politika yapıcıları pek öyle değil.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Büşra Ağaç

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU