Bu gerçekten kıyasıya bir savaş ve ne tuhaf ne de olağanüstü bir durum…

Fotoğraf: AA

Bir insanın başına, aklına hayaline sığmayacak büyüklükte beklenmedik bir musibet geldiğinde, ilk tepkisi etrafındaki her şeye lanet okumak olur.

Dünya ona güvensiz bir yer gibi görünür, insanlar tehlikeli varlıklara dönüşür, fikirler sadece yalanmış hissi verir ve zihne her şey gereksiz ve anlamsızmış gibi gelir.

Ne zihinsel hazırlığı kişinin bu olayı karşılamasına yardımcı olur ne de duygusal hazırlığı onun bunu anlamasına yardımcı olur.

Böylece kişinin bu durumda başlangıçlar ve sonlarla dolu bir bakış açısıyla şöyle bir duruma teslim olduğunu görürüz: Falan bitti, filan yıkıldı, falan ortaya çıktı.

İşte burada ya benzeri görülmemiş ve düşünülmemiş olguların başlangıcının görüldüğü yeni bir şafakla karşılaşırız ya da sonumuzun ve her şeyiyle evrenin sonunun geldiğini düşünürüz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gazze'deki savaş, olayın dehşeti karşısında bizi bu gibi öngörülü yargılara itti.

Aksa Tufanı'ndan sonra İsraillilere ve pek çok Yahudi'ye, İsrail'in tepkisinden sonra Filistinlilere, birçok Araba ve Müslümana görünen şey göründü; ahlak sona erdi ve değerler ve yasalar da onun sonunu paylaştı.

Ortaya bildiğimiz dünyadan tamamen kopmuş, ya büyük bir zaferin habercisi ya da milenyumun sonunun habercisi olan bir dünya çıktı.

Arap dünyası açısından, şaşkınlık pek çok koldan geldi:

Kim Batı'nın bu denli İsrail'in yanında duracağını beklerdi?

Şimdi olduğu ve olmaya da devam ettiği gibi çocukların öldürülmesinin ve hastanelerle okulların yıkılmasının devam edeceğini kim beklerdi?

Ya da İsrail'in bu ihlalleri karşısında dünyanın bu kadar zayıf ve aciz görünmesini?

Ancak deneyim aynı zamanda, beklenmedik şeyler gerçekleştiğinde bunun genellikle onları öngörmediğimiz için olduğunu ve bu öngörü eksikliğinin yaygın, anlaşılır ve insani bir hata olduğunu öğretir.

Şahsi deneyimlerime şöyle bir göz atacak olursam, 1979'daki İran protestoları, Şah'ı devirip Humeyni'yi başa getiren büyük bir devrimi oluşturmuştu.

O zamanlar, bölgenin başına gelen büyük depremler olarak sayılan olayların ardından bu 'beklenmedik' olay karşısında şaşıranlardan biriydim.

Böylece başlangıçları ve sonları ilan eden aktivistlerden biri oldum:

Batı; liberalizmiyle, Marksizmiyle, muhafazakarlığıyla ve milliyetçiliğiyle çökmüştü ve bize Batı'dan gelen devlet ve onun peşinden ulaşan 'Avrupa-merkezli' hukuk ve bilgi sistemleri fikri dağılmıştı.

Öte yandan 'Batılı' kitapların ve teorilerin bilmemize ve anlamamıza yardımcı olmadığı özgünlüğümüz patlamıştı.

Bu, İran devrimi tarafından patlatılan derin İslami benliğimizdi. Şu ülke 'Velayet-i Fakih' teorisine göre din adamları tarafından yönetilirken, olayın Batılı siyaset standartlarına göre yargılanmasına karşı çıktık.

'Hattı İmam' gençleri Tahran'daki ABD büyükelçiliğini ele geçirip çalışanlarını gözaltına aldığında, bu bize Batılıların geliştirdiği diplomasi anlayışından bir kopuş gibi göründü...

Tuhaf ve olağanüstü olarak gördüğümüz şeylere verilen tepkiler, bunları yararlı ve umut verici mi yoksa zararlı ve öldürücü olarak mı değerlendirdiğimize bakılmaksızın benzerdir.

Bugün, Gazze'deki acımasız savaşta geçici bir anın ürettiği duygular olarak haklı görülen duygular, başlangıçlar ve sonların ilanıyla dolup taşan düşünme ya da düşünmeme yöntemlerine dönüştü.

Tarihte her şey düşer; tüm medeniyetler, tüm kültürler, tüm kanunlar...

Ancak doğan şey, kutsal ve yok edici çatışma ilkesidir. Söz konusu prensip yeni keşfedilmiş bir şey değil, ilk insandan bu yana insanlığın doğasında var olan bir şeydir.

İşte bu noktada, okullarda ya da yaşantılarımızda öğrendiklerimizin bizi bilgilendirmekten çok cahil bıraktığını ve bizi aydınlatmaktan çok aldattığını fark ederiz.
 


Ancak Gazze'nin trajedisi ve maruz kaldığı vahşet, aklı, bilgiyi ve evrensel insanlığımızı reddetme yoluna ayaklarımızı çivilememeli.

Çünkü din savaşı ve medeniyet savaşı erdemler arasında olmadığı gibi, sadece bu dünyadaki zayıfların güç ve başarısının sebepleri arasında da yer almıyor.

Öte yandan Usame bin Ladin parlak niyetini anlayamadığımız bir kahraman olmadığı gibi, Ebu Ubeyde de bize geleceğin yolunu açacak kişi değil.

Aynı şekilde zulme uğrayan kişi de her zaman ve mutlaka mazur görülemez. Zira o da hata yapabilir ve bir zalime dönüşebilir.

Ulusal kurtuluş deneyimlerinin ezici çoğunluğu yalnızca bunu söylüyor. Buna göre şiddet bir zorunluluk olarak kabul edilebilir ama bir tedavi olarak kabul edilemez -merhum Frantz Fanon öyle söylese bile-.

Sömürgecilik ise çirkin ve acımasız bir istiladır ama aynı zamanda bir medeniyetin onsuz medeniyet olarak kalamayacağı birtakım başarı ve kazanımlardır.

Aynı şekilde, 'beyaz adam' da tıpkı 'beyaz olmayan adam' efsanesi gibi ırkçı bir efsane olmaya devam ediyor.

Batılı ülkeler körü körüne İsrail'in yanında yer alarak ve demokrasilerini tehlikeye atarak kötü bir davranışta bulunurken, o ülkeler yine de dünyanın geri kalanına kıyasla demokrasinin ve hukukun referansı olmaya devam eder.

İsrail ile yaşanan çatışmaya gelince, yara tazeyken bunu söylemek zor olabilir ancak bu kalıcı trajedi, adil bir barış olmadan çözülemez.

Bu yarın olmasa da yarından sonra olmak zorunda, tabi bölgenin tamamen yok olması tercih edilen bir seçenek olmazsa.

İsrail, Filistinlilerden 'kurtulamayacağı' ve onların bağımsız devlet haklarını inkar edemeyeceği gibi, Filistinliler de İsrail'den 'kurtulup' onu bir devlet ve toplum olarak ortadan kaldıramayacaklardır.

Sonuçta her zaman iki gözle bakıp, kelimelerimizi iki düşünceyi ve çatışabilecek iki ihtimali kapsayacak şekilde genişletmeliyiz.

Çünkü hiçbir şey bir hiçten başlamaz ve hiçbir şey yok oluşun varsaydığı anlamda ortadan kaybolmaz.

Akılları durduran beklenmedik olaylara gelince, insan böyle bir şeyin karşısında kalakalır ve bildiği ve öğrendiği her şeyi yeniden düşünmeye başlar.

Sokrates'ten önce Yunanlılardan başlayarak, birbirini izleyen nesiller buna meydan okumuştur.

İster galip olalım ister mağlup, ister bir olay karşısında perişan olalım ister aklımızı ve duygularımızı bu esnada koruyalım -ki korusak iyi olur-, dün ve bugün olduğu gibi yarın da yine 1+1=2 olacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU