Carl Schmitt ve siyasal: "Siyasal olan, devletten önce gelir"

Rıfat Özcan Independent Türkçe için yazdı

Görsel: David Levine'nin Carl Schmitt Çizimi, The New York Books / Düzenleme: Independent Türkçe

Sıkı bir Katolik olan Carl Schmitt, 11 Temmuz 1888'de, Vestfalya'nın küçük kasabası Plettenberg'de doğdu ve 1985 yılında 97 yaşında orada öldü. 

Berlin, Münih, Strazburg'da siyaset bilimi ve hukuk eğitimi gördü. Her iki dünya savaşını, Nazi partisinin yükselişine ve düşüşüne uzun hayatı içinde tanık oldu.

Birkaç yıl daha yaşasa Soğuk Savaşı da başından sonuna kadar görmüş olacaktı. 

1933 yılında Berlin Üniversitesi'ne profesör olan Scmhitt, bu yıl içinde Nazi partisine de üye oldu.

Nazi rejiminin hukuk alanında teorisyenlerinden olurken savaş bitimine kadar da parti üyesi olarak kaldı.

Savaştan sonra yakalanan Scmitt bir yıl kadar toplanma kampında kaldıktan sonra serbest bırakıldı ve evine dödü.

"Siyasal Kavramı", "Siyasi İlahiyat", "Parlementer Demokrasinin Krizi", "Egemenlik Kuramı Üzerine", "Kara ve Deniz" gibi önemli kitapları vardır. 

Bu yazının konusu 20'nci yüzyılda siyaset felsefesinin en önemli kitaplarından biri olarak görülen "Siyasal Kavramı" kitabı olacaktır.

Resim2.jpg

Kışkırtıcı bir metin olarak görebileceğimiz "Siyasal Kavramı" kitabında ve diğer metinlerinde Scmhitt sıkı bir liberalizm eleştirisi yapar.  

Ona göre liberalizm dost/düşman ayrımını görüş farklılıklarına veya ekonomik çıkarlara indirgemeye çalışır.

Dolayısıyla onun bakış açısıyla "liberal ütopya" tüm anlaşmazlıkların akıl yürütme veya pazarlık yoluyla kansız bir şekilde çözülebileceğine inanılan bir ütopyadır. 

Bununla birlikte aynı zamanda güçlü bir devlet savunusu da ortaya koyar. Genel oy ilkesine karşı olan Scmhitt ülke içinde çoğulculuğa da karşıdır.

Çağdaş Makyevelli ya da Hobbes olarak kabul görür. Devleti ve iktidarı önceleyen bu iki isme benzetilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Schmitt'e göre siyasal alanda iyi-kötü, güzel -çirkin yoktur bunlar estetik ve ahlakın konularıdır.

Siyaset alanı da temel olarak ikili bir dikotomiye dayanır: Dost ve düşman ayrımı.

Bu yüzden siyaset alanında bir öteki yaratma inşasına ihtiyaç duyulduğuna inanır.

Devlet kendi varlığına politik olarak tehdit gördüğü her şeyi düşmanı olarak kabul eder.

Kendisini etkileyen düşünürlerden olan Hobbes 17'nci yüzyılda "Siyasette hakikat değil, iktidar önemlidir'' demektedir.

Scmhitt'e göre de ahlaki alanda, felsefi alanda, ekonomik alanda hakikat tartışılabilir ama siyasal alanda bu noktada tartışmaya girilmemesi gerektiğine inanır.

Onun için yasayı koyan iktidar önemlidir ve bu egemen olandır. Scmhitt bu noktada egemeni de istisnai duruma karar veren olarak tanımlar.

İstisna durumu devlet aygıtının kendisini politik olarak tehlikede hissettiği zaman ortaya çıktığını belirtir.

Ayrıca istisnanın da kaideyi belirlediğini iddia eder. Örneğin Kanuni Esasi'nin 113'üncü maddesi padişaha ya da Weimar Anayasası'nın 48'inci maddesi Führer'e bu istisnai durumda anayasayı feshetme hakkı tanır.

Bu noktada istisnai durumu kullanan ya da bizzat bu istisnai durumu yaratanın egemen olduğuna inanır.

Tekrar dost düşman ayrımına gelecek olursak; kendisi burada siyasal olanın adete ölçütünü belirler.

Neyin siyasal alanına gireceğini, neyin bu alana girmeyeceğini bu ölçütle kendisi keskin çizgilerle ortaya koyar.

Eğer dost düşman ayrımı yapıyorsak o andan itibaren siyasalın alanında olduğumuzu söyler.

Kitabın giriş cümlesinde belirttiği gibi ona göre "siyasal olan devletten önce gelir." Devlet var olmadan da insanlar var olabilmektedirler.

Ondan dolayı da dost düşman ayrımı yapılmalıdır. Eğer bu ayrıma gitmezseniz yok olursunuz demektedir.


Peki Schmitt'e göre düşman kimdir?

Sıkı bir Katolik olan Schmitt'in Matta İncili'nde geçen "Düşmanlarınızı sevin'' ayetini görmezden gelemezdi.

Latincede düşmana karşılık gelen iki kelimenin olduğu söyler.

Bunların birincisi olan inimicus, bireysel düşmanlığı ifade ettiğini ikinci karşılık olan hostis kelimesinin ise tüzel bir düşmanlığı ifade ettiğini belirtir.

Kendisinin kastettiği düşmanın ise hostis olduğunu söyler ve böylece dini olarak da kendine bir meşruiyet alanı oluşturur.


Politik felsefeye 3 temel eleştirisi

  1. Bugüne kadar olan politik felsefeyi çok liberal bulduğunu söylüyor.
  2. Soyut kaldığını düşünüyor.
  3. En önemli eleştirisi de gerçek anlamda somut bir politika kuramının olmadığını söyler.

Ona göre 16'ncı yüzyıldan o güne kadar yaşanan sekülerleşme süreci bir depolitizasyon yaşanmasına neden olmuştur.

Ama gerçek olanın bu olmadığını insanların bu şekilde aldatıldığını belirtir. Bunu söylerken elbette bir din devleti savunusundan ziyade sadece kendine göre durum tespiti yapıyor.

Sırasıyla yüzyıllarda ön plana çıkan kavramlar ona göre şöyledir:

  • 16'ncı yüzyılda: Teoloji
  • 17'nci yüzyılda: Metafizik
  • 18'inci yüzyılda: Hümanizm
  • 19'uncu yüzyılda: Ekonomi
  • 20'nci yüzyılda: Teknik

20'nci yüzyılda tekniğin ön plana çıkmasıyla o günün "ruhban'' sınıfı diyebilecegimiz mühendisler ön plana çıkar. Her dönem kendi 'ruhban' sınıfını ortaya çıkarmıştır. Bunlar da depolitizasyon surecine katkı sağlamışlardır.

16'ncı yüzyıldan beri ortaya hep bir düşünme biçimi ortaya çıkmış ama siyasetin yok sayıldığını söyleyen Scmhitt'e göre en fazla depolitize olan alan ise ilahiyat alanıdır.

İlahiyatta olan mucize kavramı siyasal alandaki istisna kavramına benzetir.

Modern devlet kavramları, dünyevileştirilmiş olan ilahiyat kavramları olduğunu söyler.

Yani mucizenin yerini istisna, Tanrının yerini devlet, peygamberin yerini devlet başkanı, dini törenlerin yerini devlet törenleri almıştır.

Yüzyıllar içinde ortaya çıkan bu kavram setlerini siyasetin depolitizasyon süreci olarak okumaktadır.

Örnek verecek olursak 19'uncu yüzyılda insanlığın kurtuluşunun ekonomi yasalarında olduğu söylenir. Ekonominin kendi kurallarının olduğu ve bunların işleyişi önemsenir.

Burada temel belirleyici olan ekonomidir. Siyasal olana yer yoktur. Schmitt'e göre ise kaderimiz ekonomi değil siyasettir.

"Eskiden de olduğu gibi bugün de siyaset kaderimizdir; değişen ise ekonominin siyasal bir unsura dönüşmüş olması, dolayısıyla kaderimiz haline gelmesidir'' demektedir.

Bunu yaparak ekonomiyi de siyasal alanın içinde konumlandırmıştır.

Bu noktada 19'uncu yüzyılın ekonomik olarak "ruhbanı'' olan Marks ile ilgili görüşlerini de dile getirmek gerekiyor.

Bir noktada ona katılıyor. Sınıf kuramı çerçevesinde işci sınıfı ile burjuva arasında bir çatışma olduğunu söylemesi dolayısıyla da bir "dost" - "düşman" ayrımı yapmasından dolayı onu siyasal olanın bir tarafını kavradığını söyler.

Ama bu dost düşman ayrımını Marks'ın siyasal kavramlar yerine ekonomik kavramlarla açıklamasını yetersiz bulur.

Ona göre eğer herhangi bir alanda dost düşman ayrımı yapıldığında o alan artık siyasallaşmıştır.

Bu yüzden her şey siyasallaşmaya müsaittir: Teoloji, Medya, ekonomi, spor… Bunlar kendiliğinden siyasal olanla alakalı değildirler ama her zaman siyasallaşma potansiyeline sahiptirler.

Bundan dolayı da Marks'ın ortaya koymuş olduğu kuramı ekonomik değil siyaseten ele almak gerektiğine inanıyor.

Daha da ileri giderek Marks'ı yeterince anti liberal görmez hatta liberal bulur. Çünkü Marks'a göre nihai hedef sınıfsız, devletsiz bir toplumdur.

Böyle olunca burada dost ve düşman ayrımı yoktur. Devlet yoktur ve dolayısıyla istisnai durumu belirleyen iktidar ve egemen de yoktur.

Bundan dolayı liberal felsefecilerle aynı noktada buluştuğu eleştirisini yapar.

Kısaca toparlayacak olursak yukarıda da belirttiğim üzere Scmhitt asıl olarak dost düşman ayrımı yaparak siyasal olan için bir ölçüt belirlemiş oluyor.

Bu düşman ekonomik rakip değildir. Sizin düşman olarak algıladığınız her şey sizin düşmanınız olabilir. Bu ayrım politik olarak varoluşsal ve somut bir ayrımdır.

Politik olarak var olmak bu ayrıma dayanır. Bu ayrım askeri olarak belirlenmez, egemenler tarafından belirlenir. Bu dost düşman tanımı da doğal bir tanım değildir dönemsel olarak değişebilmektedir. 

Ona göre politikada en üst nokta karar almaktır. Karar almanın da en üst noktası savaş kararıdır.

Kendi zamanına kadar siyasal olanın hakkıyla ele alınmadığını düşünüp ona ekstra bir önem vermektedir. Depolitizasyon sürecine dikkat çekmiştir. 

 

 

Kaynaklar:

Anadolu Üniversitesi Çağdaş Felsefe Tarihi Kitabi
Siyasal Kavramı- Carl Schmitt
Siyasi İlahiyat- Carl Schmitt

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU