Hindistan'ın Ortadoğu diplomasisine paralel Filistin tutumu, incelikli ayrıştırma

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Namita Chauhan/The Quint

Ortadoğu (veya Batı Asya) Hindistan'ın bağımsızlığından bu yana yaşamsal bir ilgi alanı oldu.

Bunun ticaret ve petrol, Pakistan ve Keşmir, güvenlik olmak üzere üç ana sütunu var.

Bölge yüzyıllardır denizler üzerinden Hindistan'a giden yaşamsal bir ticaret arteri.

Modern zamanlarda Mısır'daki Süveyş Kanalı Hindistan'a mal ve insan akışı demek.

Bağımsızlık sonrası yıllarda Hindistan'ın ithalat ve ihracatının yüzde 60'ından fazlası Süveyş üzerinden gerçekleşti.

Hindistan aynı zamanda Irak, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerden de önemli bir petrol ithalatçısı haline geldi.

Dolayısıyla ticaret ve petrol bağlamında Hindistan'ın Ortadoğu diplomasisinin büyük bir kısmı bu yaşamsal önem taşıyan ticaretin devam etmesini sağlamaktı.

Pakistan ve Keşmir bağlamında, bağımsızlığından bu yana Pakistan rutin olarak İslam ülkesi statüsü ile Ortadoğulu güçlerin Keşmir ve Hindistan ile ilgili çatışmalar konusunda kendisini desteklemesini sağlamaya çalıştı.

Buna karşı Hindistan'ın odak noktası ise Pakistan'ın başarılı olmamasını sağlamaktı.

Güvenlik bağlamında, Soğuk Savaş'tan terör gruplarına kadar Hindistan'ın da güvenliği Ortadoğu ile bağlantılıydı.

Soğuk Savaş sırasında Hindistan çatışmayı sınırlamak için Bağlantısızlar Hareketi aracılığıyla bölgesel güçlerle birlikte çalışmayı denedi.

Daha sonra odak noktası terör ve aşırıcılıkla mücadele oldu.

Pakistan'ın etkisini azaltmak ve Keşmir konusunda destekleri kendi tarafına çekmek, aşırıcılık ve Soğuk Savaş jeopolitiği nedeni ile kendine yönelik olası güvenlik tehdidini azaltmak, etkili bölgesel güçlerle güçlü bağları sürdürmek veya geliştirmek, Hindistan'ın Ortadoğu'daki hedeflerini anlatıyordu.

Ancak çoğu Ortadoğu ülkesinin 1947'den sonra Pakistan yerine Hindistan'ı ortak olarak görmesine; Hindistan'ın yükselen bir güç olarak görülürken, Pakistan'ın İslam dünyasında nüfuz sahibi bir rakip olarak görülmesinden doğan avantajlı başlangıcına karşın Hindistan'ın Ortadoğu diplomasisi her açıdan başarısız oldu.

Bunun ana nedenleri Mısır odağı, laik bağlantısız ülkelerle çalışma ısrarı, dolayısıyla bölgenin güçlü monarşilerini es geçmek, Filistin konusunda salt Arap ülkelerini desteklemek, dolayısıyla İsrail'i es geçmek, bölge aktörlerini veya dinamiklerini ayrıştırmamak, bölgeye ilişkin büyük strateji planı üzerinden diplomasi geliştirmek olarak görüldü.

Hindistan, hedeflerine ulaşmak için 1950'li yıllarda Nehru ile birlikte Bağlantısızlar Hareketi'nin kilit liderlerinden biri olan Cemal Abdülnasır'ın liderliğindeki Mısır ile yakın bir ortaklık kurdu.

Laik bir Arap milliyetçisi olan Nasır ve Pakistan ile zor ilişkileri olan Mısır, Hindistan tarafından kendi hedeflerini güvence altına alacak bir faktör olarak hesaplandı.

Ancak Hindistan'ın Nasır ve Mısır odağı, bölgede Nasır'a güvenmeyen İran ve Suudi Arabistan gibi muhafazakâr monarşileri es geçti.

Bu durum Hindistan'ın Ortadoğu'da çok az güçlü ilişkiye sahip olmasına neden oldu.

İran'ın 1950'lerde Hindistan ile daha yakın ilişkiler kurmayı başaramayınca 1965 savaşında Pakistan'ı desteklemesi, Suudi Arabistan ile daha yakın bir ilişkinin aynı zamanda Pakistan'ın diplomatik alanını da engelleyebileceği olasılığı olsa da Hindistan'ın laik bağlantısız ülkelerle çalışma konusundaki ısrarının bir tür getirisi olarak Suudi Arabistan'ın Pakistan'a destek vermesi ve ayrıca Nasır'ın 1970'te vefatı ile Hindistan'ın bölgede yalnızlaşması üzerine Hindistan yanlış hesaplama yaptığının farkına vardı.

Keşmir konusunda Pakistan'a karşı kendisi destek bulmayı umuyordu ki bu nedenle Filistin konusunda salt Arap ülkelerini destekledi, İsrail-Filistin çatışmasında Filistin yanlısı bir pozisyon alarak 1992 yılına kadar İsrail ile ilişkileri tamamen normalleştirmeyi reddetti.

Özellikle 1979'da Sovyetlerin Afganistan'ı işgali sonrasında Pakistan'ın Sovyetlere karşı mücahit savaşçıları desteklemesi üzerine Suudi Arabistan ve Amerika Birleşik Devletleri'nden fon ve destek alması, Amerika Birleşik Devletleri'nin Pakistan'ın nükleer programına göz yumması, Pakistan'ın gelişmiş askeri teçhizat alması, Hindistan'ın güvenlik algısını karmaşık hâle getirirken Sovyet işgaline karşı zayıf konumu onu bölgede daha da izole etti.

Soğuk Savaş sona erdiğinde Hindistan'ın bölgede çok az yakın ortağı vardı, Pakistan'ın diplomatik desteğini engellemekte başarısız olmuş ve Keşmir'deki konumu için destek elde edememişti.

Ancak 1990'lardan sonra Hindistan'ın başarısız Ortadoğu diplomasisi tersine dönmeye başladı.

Bunda Hindistan'ın 1992'de İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi ve daha önceki başarısız vekalet politikalarından ders alarak Hindistan'ın artık Araplar arası anlaşmazlıklarda taraf olmaya çalışmak yerine ve daha da önemlisi bölgeye yönelik planlı bir büyük strateji yerine tüm aktörlerle iş yapmaya yönelmesi dönüm noktası oldu.
 


Arap dünyasındaki Irak Körfez Savaşı ve İsrail Filistin barış süreci nedeni ile yaşanan bölünmeler de Hindistan'ın başarısız Ortadoğu diplomasisini tersine çevirmesine izin verdi.

Mısır ile özdeşleştirildiği 1950'li ve 60'lı yılların aksine anlaşmazlıkların dışında kalarak tüm güçlerle yakın ikili ilişkiler kurarken Ortadoğu'yu büyük bir Afro-Asya bağlantısız cephesinin parçası olarak gören Nehru'nun aksine artık kendine daha mütevazı, ayrıştırmacı bir vizyon çizdi.

Bu hesap değişikliği Hindistan'a önce ekonomi olarak döndü. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi ülkelerin Hindistan yatırımları artarken Hindistan'ın 2001'de 5,5 milyar dolar olan Körfez ülkeleri ile ticareti 2022'de 133 milyar dolara çıktı.

Günümüzde Hindistan'ın dünya sahnesindeki önemi büyüdükçe İsrail, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile güçlü ilişkiler kurarken Pakistan'ın önemi azaldı.

Bunda hem Hindistan'ın kendi kontrolündeki Keşmir'in özel statüsünü kaldırması ile kendi adına konuya bir çeşit çözüm sağlaması hem de bölge güçlerinin Hindistan ve Pakistan bağlarını ayrıştırması, ilişkilerin artık ekonomi ve bağlantıya odaklanılarak genişletilmesinin payı büyük.

Ekonomik bağlamda bu, 2021'de ekonomik kalkınma zemininde Hindistan, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Amerika Birleşik Devletleri işbirliğine işaret eden I2U2 stratejik ortaklığı ile görüldü.

Bağlantı bağlamında, bu yıl Hindistan'ın ev sahipliğindeki G20 Zirvesi'nde duyurulan Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru da iddialı bir bağlantı gündemini ortaya çıkaran ileri bir adım.

Hindistan'ın Ortadoğu diplomasisine paralel gelişen Filistin politikası da bir zamanlar salt Arap ülkelerini destekleyen Filistin yanlısı bir politikadan İsrail ile ilişkiler geliştikçe Filistin İsrail dengesi güden bir politikaya ve sonrasında İsrail'e daha çok ağırlık veren ama bir yandan da Filistin'e dair geleneksel tavrından da kopmayan bir politikaya evrildi.

Bu, Hindistan'ın kendi ulusal çıkarları doğrultusunda İsrail ve Filistin politikasını ayrıştırması anlamına geliyor.

Hamas'ın İsrail saldırısına ilişkin Hindistan Başbakanı Narendra Modi ilk tepki verenler arasındaydı.

Ve terör saldırıları olarak ifade ederek doğrudan İsrail'e desteğini sunanlar arasındaydı.

Birkaç gün sonra, çatışmanın şiddeti artarken Hindistan Dışişleri Bakanlığı İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin geleneksel tavrını, yani iki devletli çözüme desteğini yinelerken terör tehdidine dikkati çekti.

Hindistan birçok Batılı ülkenin yaptığı gibi Hamas'ı terör örgütü olarak işaretlemeden İsrail'de olanları açıkça terör eylemi olarak nitelendirdi.

İsrail Gazze'yi bombalamaya devam ederken ve kara saldırısına hazırlanırken Hindistan itidal veya ateşkes çağrısında bulunmadı. Ancak uluslararası insani hukuka uymanın evrensel bir zorunluluk olduğunu ifade etti ve sivil kayıplarla ilgili kaygılarını dile getirdi.

Bu, Hindistan'ın hesabında İsrail'in kendini savunma hakkını onaylamak, İsrail'in meşru müdafaa hakkını desteklemek anlamına geliyor.

2016 nokta operasyon ve 2019 Balakot hava saldırısı gibi terör saldırılarına misilleme olarak güç kullanımına başvuran ve 2001 Parlamento saldırısından sonra sınıra asker sevk ederek kara operasyonları seçeneğine yaklaşan Hindistan'ın kendi çıkarları doğrultusunda stratejik hesabı ki olası bir terör saldırısından dolayı böyle bir olasılık ortaya çıkarsa Hindistan uluslararası destek arayacaktır.

Hamas saldırısı konusunda İsrail ile dayanışma gösteren Hindistan önemli stratejik ortağı İsrail'e karşıt herhangi bir eğilim göstermedi.

Gazze'deki El-Ehli Hastanesi'nde meydana gelen saldırının ardından Modi, kimin sorumlu olduğu konusunda herhangi bir suçlamada bulunmayarak "ilgililerin sorumlu tutulması gerekir" demekle yetindi.

Bu, kendini Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin tutumu konusunda kaygıları olan Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri ile aynı safta tutması anlamına geliyor.

Hindistan aynı zamanda Filistin Devleti'ne ve Filistinlilerin tek temsilcisi olarak Filistin Yönetimi'ne destek gösteriyor.

Hindistan Dışişleri Bakanlığı Hindistan'ın Filistin'e ilişkin uzun süredir devam eden tutarlı politikasını yeniden doğruladı ve İsrail ile barış içinde, güvenli ve tanınmış sınırlar içinde yan yana yaşayan, egemen, bağımsız ve varlığını bağımsız olarak sürdürebilen bir Filistin Devleti kurmaya yönelik doğrudan müzakerelerin yeniden başlatılmasını savundu.

Başbakan Modi, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile yaptığı telefon görüşmesinde Hindistan'ın İsrail-Filistin konusundaki ilkeli tutumunu tekrarladı.

Ayrıca ilk kısmı teslim edilmiş olan insani yardım sağlama taahhüdünde bulundu.

Bu, Hindistan'ın Filistin Otoritesi'ni Filistinlilerin tek temsilcisi olarak tanıdığını yeniden doğrularken yalnızca Filistinlilere değil, Arap dünyasına da güven verme niyeti taşıdığı anlamına geliyor.

Bu, Hindistan'ın hesabında Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi El-Fetih liderliğindeki Filistin Ulusal Otoritesi ile Hamas'ın incelikli bir ayrıştırması ki Hamas İsrail ile bir arada yaşamaya da inanmıyor.

Hindistan, 2006'dan bu yana Gazze'yi yönetmesine rağmen Hamas'ı tanımıyor.

Modi, 2018'de işgal altındaki Batı Şeria şehri Ramallah'ı ziyaret eden ilk Hindistan Başbakanı olmuştu ve bu, tanıdığı Filistin Ulusal Yönetimi ile bağımsız Filistin devletine bir tür destek gösterisi anlamına geliyordu.

Hindistan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi açık tartışmasındaki açıklamaları sırasında da İsrail'e yapılan Hamas saldırısını terör saldırısı olarak kınadı.

Bu konuda İsrail'e desteğini yineledi; sivil kayıplarla ilgili kaygılarını, özellikle hastane patlamasında ölenler için başsağlığı dileklerini ifade etti.

Hindistan'ın iki devletli çözüm konusundaki pozisyonunu yeniden teyit etti.

Hindistan'ın yıllardır insani yardımla Filistin'e verdiği desteğin altını çizdi.

Gerilimi azaltma ve insani yardım sağlama çabaları ile İsrail ve Filistin arasında doğrudan görüşmeler için elverişli bir ortam yaratma çabalarını desteklediğini dile getirdi.

Hindistan hesabı, mevcut jeopolitik eğilimleri dikkate alarak kendi pozisyonunu güvenle belirleyebileceğini değerlendirdi.
Burada İsrail Filistin ayrıştırma ve Filistin Hamas ayrıştırma incelikleri görülüyor.

Hamas'ı doğrudan terör örgütü olarak lanse etmeden Hamas saldırısını terör eylemi olarak ilan eden, burada Hamas ve Filistin davasını ayrıştıran, buradan hareketle İsrail'e doğrudan dayanışmasını ilan eden, dolayısıyla ABD,Batı ilişkilerini de bir anlamda selamlayan, ancak Filistin Otoritesi'ne de göz kırpan, dolayısıyla Arap zeminini de bir anlamda selamlayan, incelikli ayrıştırma.

Dünya zemininde başlangıçta ağırlıklı olarak çatışmaya yönelik açıklamalar incelikli, Hamas'ı kınama eğilimi gösteren, 9/11 atıfları ile teröre dikkat çekilen, İsrail'in karşı saldırılarını kendini savunma hakkı bağlamında meşrulaştırma çabası güden bir zemindeydi.

Bölgesel zeminde, çatışma başlamadan önce Abraham Anlaşmaları ile Arapların İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye çalışma eğilimi söz konusuydu.

ABD'nin güvenlik garantileri ve sivil bir nükleer programın başlatılmasına yardım edilmesi karşılığında Suudi Arabistan'ın bir Filistin Devleti önkoşulu olmaksızın İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye hazır olduğu görülüyordu.

Hindistan hesabında İran destekli bir Hamas saldırısının amaçlarından birinin de bunu boşa çıkarmak olabileceği hesaplandı.

Ayrıca büyük olasılıkla Suudi Arabistan'ın süreci rafa kaldırmadığı, askıya aldığı düşüncesinden hareketle de büyük çoğunlukla Suudi Arabistan ile İsrail normalleşmesine bağlı olan uzun vadeli bir öneme sahip Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru projesi üzerinde herhangi bir etki de öngörmüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU