ABD bundan sonra İsrail-Filistin ihtilafının çözümünde bir rol oynayabilecek mi?

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken (solda) ile İSrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Tel Aviv'de görüşmüştü / Fotoğraf: AA

Geçen hafta Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları'nın başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonunun İsrail'in sarsılmaz olarak nitelendirilen güvenlik mimarisini nasıl etkilediğini, İsrail'in verdiği tepkiyi ve bu noktaya nasıl gelindiğini bölgesel ve küresel etkenleri de dikkate alarak aktarmaya çalıştım.

Ayrıca uluslararası toplumun ve özellikle ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin kendi gündemleri ve iç siyasi dinamikleri nedeniyle konuya farklı açılardan yaklaştıklarını, bunun da Filistin-İsrail ihtilafının çözülmesini daha da zorlaştırdığına değindim. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD'nin sarsılmaz desteği

Üzerinden 10 gün geçen savaşa en hızlı tepki veren ülkelerin başında ABD geldi.

Başkan Joe Biden cumartesi günü basının karşısına geçerek, ABD'nin İsrail Devleti'ni kuruluşundan 11 dakika sonra tanıdığını vurgulayarak, sonuna kadar Tel Aviv'in yanında olduklarının ve gereken her türlü yardımı yapacaklarının altını çizdi.

Bir gün sonra Biden yine basına hitap ederek, ABD'nin İsrail'e verdiği desteği güçlü ifadelerle tekrarladı. 

Bu doğrultuda, ABD'nin ve dünyanın en büyük uçak gemisi olan ve Adriyatik'te bulunan USS Gerald R. Ford ve filosu bölgeye intikal ettirildi.

Ayrıca birkaç gün sonra Dwight Eisenhower uçak gemisi ve filosunun da Akdeniz'e yönlendirileceği açıklandı.

Haftalardır ABD bütçesi üzerinde tartışmalar yaşanan Kongre de kendi üzerine düşeni yaptı ve ABD'nin yıllık olarak İsrail'e verdiği 4,5 milyar dolarlık askeri yardım paketini onayladı. 

Bu gelişmeler üzerine, bazı uzmanlar ABD'nin bu vesileyle Ortadoğu'ya dönüş yapmak istediğini söylerken, benim de aralarında bulunduğum diğerleri de ABD'nin bölgedeki başka aktörlere mesaj vermek ve caydırıcılığını kullanmak amacıyla askeri gövde gösterisi yaptığını belirtti. 

Biden, askeri desteğin yanı sıra diplomatik olarak da İsrail'in yanında yer aldığını göstermek amacıyla Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ı bölgeye gönderdi.

Blinken bölgeye gitmeden önce İsrail Gazze'ye yönelik "tam abluka" uygulayacağını açıklamış, yoğun hava saldırılarına başlamış ve sivil kayıpların sayısında artış yaşanmaya başlamıştı. 

Blinken seyahati öncesinde pek çok medya organının dikkatinden kaçan ama aslında hem ABD'nin uluslararası ilişkilere bakış açısını hem de İsrail'e yönelik tarihsel tutumunu da yansıtan bir beyanatta bulundu.

Blinken, ABD, İsrail ve diğer demokratik ülkeleri başka ülkelerden ayıran farkın uluslararası hukuka ve savaş hukukuna verdikleri değer olduğunu ifade etti. 

Halbuki, bilhassa Ortadoğu'da sicili bozuk olan, Irak'ta yaklaşık 250 bin sivilin, Afganistan'da ise tam sayı bilinmemekle birlikte 500bine yakın sivilin ölümüne neden olan, ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nde geçmişten bu yana İsrail'e yönelik kınama içeren tasarıların çoğunu veto eden ABD'nin Dışişleri Bakanı'nın böyle bir açıklama yapması kelimenin tam anlamıyla talihsizdi.

ABD böylelikle, bir kez daha İsrail'in yaptıklarına göz yumacağının işaretini vermiş oluyordu. 

Blinken'ın Tel Aviv'de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinde "ben burada sadece ABD'nin Dışişleri Bakanı olarak değil, aynı zamanda bir Yahudi olarak bulunuyorum" demesi de profesyonellikten uzaktı.

Zaten tüm dünya Blinken'ın Yahudi olduğunu biliyordu. Bu açıklamayı kameralar önünde yapması olaylara tarafsız bakamadığını ve belki de bakmak istemediğini gösteriyordu. 

Blinken'ın hemen ardından bu defa ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin Tel Aviv'i ziyaret etti ve ABD'nin İsrail'in yanında olmaya ve her türlü askeri desteği sağlamaya devam edeceği mesajını verdi. 

ABD, savaşın ilk günlerinde bölge ülkeleriyle yoğun diplomasi faaliyetleri yürüttü, bunu da İsrailli rehinelerin serbest bırakılması amacıyla yaptı.

ABD'nin ilk günlerde taraflar arasında ateşkes sağlanması yönünde bir çabası ise olmadı.

Nitekim, İsrail de kendisine belirlediği "Hamas ve tüm askeri unsurlarını bir daha İsrail'e tehdit teşkil edemeyecek şekilde yok etmek" şeklinde özetlenebilecek askeri hedefine ulaşmadan durmayacağını net bir şekilde ifade ediyordu.

Ancak "tam abluka"nın yarattığı insanlık dramı, sivil kayıpların artması, İsrail'in başlatmakta kararlı göründüğü kara harekatı nedeniyle 1,1 milyon Gazzelinin güneye doğru intikal etmesi yönünde çağrılarda bulunması, tüm bunların da uluslararası kamuoyunda tepkiyle karşılanması, ABD'nin bu defa insani koridorların açılması yönünde bazı girişimlerde bulunmasına yol açtı.

Bu değişiklikte, Blinken'ın ilk etapta Ürdün, İsrail ve Filistin'le sınırlı kalması beklenen ancak 7 bölge ülkesini de kapsayacak şekilde genişletilen ziyareti sırasında Arap liderler tarafından kendisine kapalı kapılar ardında verilmiş bazı mesajların etkisi de olmuş olabilir. 

Son olarak hafta sonu haber ajansları ABD'nin İsrail, Katar ve Mısır ile Gazze'den Mısır'a beş saatliğine bir insani koridorun açılması amacıyla temaslar yürüttüğü, ayrıca ABD'nin İsrail'den kara operasyonunu ertelemesini (operasyondan vazgeçmesini değil) istediği bilgisini paylaştı. 

Buna ek olarak, cumartesi gecesi Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Biden arasında bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi.

Görüşmede bölgede barış ve güvenliğin iki devletli çözümün uygulanmasıyla gerçekleşeceğini belirten Abbas, Filistin tarafının bu hedef için hazır olduğunu, Gazze'ye tüm saldırıların durması ve uluslararası insancıl hukuka saygı duyulması gerektiğini ifade etti.

Abbas ayrıca, Gazze'ye acil insani yardım koridorları açılmasına izin verilmesi, temel maddeler, tıbbi malzemeler, su, elektrik ve yakıt temin edilmesi gerektiğini vurgulayarak, Gazze'deki Filistinlilerin zorla göç ettirilmesine karşı olduğunu belirtti.
 


ABD'nin tarafgir tutumu ve sonuçları

Gelişmelerin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini tahmin etmek zor olmakla birlikte, şu ana kadar ABD'nin tarafgir tutumu nedeniyle itibar kaybettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

ABD, defaatle vurgulandığı üzere, geçmişten bu yana kendi içindeki kuvvetli Yahudi diasporasının da etkisiyle Arap-İsrail ihtilafında İsrail'den yana bir tutum sergiledi. 

ABD'nin İsrail'e yönelik askeri desteği özellikle 1967'deki Altı Gün Savaşı'yla arttı.

İsrail'i stratejik bir müttefik olarak gören ABD verdiği siyasi ve ekonomik destekle İsrail'in kalkınmasına ve istikrarsızlığın hakim olduğu bir bölgede güçlenmesine katkı sağladı. 

ABD İsrail'in güvenliğini garanti altına almak saikiyle de Arap-İsrail ihtilafının çözümüne yönelik süreçlerin tamamında yer aldı.

Bu bağlamda, Camp David görüşmeleri, Oslo Anlaşmaları, Ortadoğu Dörtlüsü gibi önemli diplomatik girişimlerde aktif arabuluculuk rolü oynadı. 

Diğer yandan, "iki-devletli çözüm"ü desteklediğini vurgulayan ABD, yıllar içerisinde İsrail'in Filistin topraklarını yavaş yavaş yerleşimlerle gasp etmesine ise göz yumdu. 

Donald Trump'ın Başkan olduğu dönemde, ABD birçok başka konuda olduğu gibi bölgeye yönelik geleneksel politikasından saptı ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı, Büyükelçiliği'ni de oraya taşıdı.

2020 tarihli İbrahim Anlaşmaları'nın bölgeye barış getireceği ümit edildi. İsrail ile imzacı Arap ülkeleri arasında diplomatik ilişkiler tesis edildi.

Bu süreç İsrail'in Suudi Arabistan da dahil olmak üzere diğer bazı Arap ülkeleriyle ilişkilerinde yumuşama yaşamasına neden oldu. 

Ancak ABD tüm bu çabaları bölgesel barış için mi sarfetti, yoksa yine İsrail'in güvenliğini pekiştirmesi için mi yaptı? 

ABD makamları sorulduğunda her ne kadar iki devletli çözümü destekledikleri yönünde açıklamalar yapmaya devam etseler de fiiliyatta bu meseleyi çoktan rafa kaldırdılar. Temmuz 2022'de İsrail ve Filistin'i ziyaret eden Biden iki devletli çözüm yönündeki görüşlerinin değişmediğini, ancak müzakerelere dönülmesi için doğru zaman olmadığını açık bir şekilde ifade etmişti. 

ABD'nin bu nüanslı açıklamalarında Arap ülkelerinin Filistin davasını eskisine kıyasla öncelik haline getirmemelerinin de etkisi büyüktü.

Suudi Arabistan'ın öncülük ettiği 2002 tarihli Arap Barış Girişimi İbrahim Anlaşmaları'yla anlamını yitirdi.

Arap ülkelerinin hiçbiri İsrail'le normalleşme adımları atarken Filistin'in tanınmasını gündeme getirmedi.

Arap dünyasındaki bu tutum değişikliği ABD ve İsrail'i iki devletli çözümün bir kenara bırakılması konusunda cesaretlendirdi. 

Buna ilaveten Rusya'nın Ukrayna savaşıyla meşgul olması ve eski gücünü yitirmesi de ABD'nin bölgede daha rahat bir şekilde hareket etmesini sağladı. 

Son olayların patlak vermesi üzerine, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, Başkan Biden'ın iki devletli çözüme bağlı olduğunu vurguladı, bunun bölgede barışın tesisi için önemli olduğunu açıkladı.

Tüm dünya bir kez daha Filistin-İsrail ihtilafı çözülmeden Ortadoğu'da barışın kalıcı olamayacağını görmüş oldu.

Fakat BM, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve sivil toplum örgütleri tarafından uluslararası insancıl hukuka ve savaş hukukuna aykırı olduğu belirtilen İsrail'in Gazze'deki uygulamalarına göz yuman ABD'nin bundan sonra taraflar arasında adil bir arabulucu olması mümkün olabilecek mi? 

Neticede, şu anda tansiyonun düşürülmesini sağlayacak tek ülke ABD. Ancak Blinken'ın bölgedeki temaslarından henüz somut bir sonuç çıkmadığı anlaşılıyor.

Bir yandan Gazze'de sivil kayıplar artarken, diğer yandan insani koridor oluşturulamadı, Gazze içerisinde güvenli bölgeler tesis edilemedi, rehinelerin durumu çözülemedi, İsrail kara harekatından şu aşamada vazgeçmedi. 

Blinken'ın pazar günü yeniden Tel Aviv'e dönmesi Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir anlaşmaya varılabileceği ihtimalini akıllara getirse de ABD'nin taraflar arasında bir uzlaşı sağlaması pek olası görünmüyor. 

Özellikle son yıllarda artan oranda zemin kaybeden ABD'nin bu süreçte izlediği politikaların temelinde bir kez daha İsrail'in güvenliğinin ön planda olduğu, bölgesel barışın ise İsrail'in güvenliğini sağlaması halinde bir anlam ifade ettiği görülmüş oldu. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU