Durra: Çekişme mi yoksa uluslararası hukuk mu?!.

Körfez'in iki yakasının ihtiyacı olan şey, herkes için kalkınma ve istikrar adına çeşitliliği kabul etmek ve barışa bağlı kalmaktır

Fotoğraf: Şarku'l Avsat

Aralarında deniz sınırı olan ülkelerin çoğunda, özellikle de bu deniz sınırları altlarında zenginlikler saklıyorsa, sınırlar konusunda bir anlaşmazlık vardır.

Zira günümüzde ekonomiye getirisi hızlı olan fosil kaynaklar zenginliğinden daha önemli bir şey yok.

Bu tür anlaşmazlığa en ünlü örnek, Doğu ve Güney Çin Denizi'ndeki adalar ve deniz sınırları konusuyla ilgili bölgenin en büyük gücü olan Çin ile Filipinler, Japonya ve Vietnam arasındaki anlaşmazlıktır.

Bu anlaşmazlık (çekişme), uluslararası hukuka gönüllü olarak uyma veya başka bir yolla soğumuş olsa bile, bugüne kadar nihai olarak çözülmedi.

Körfez bölgesindeki sınır anlaşmazlıkları da yeni değil ve zaman zaman yeniden ortaya çıkıyor.

Son yıllarda Körfez Arap ülkeleri arasındaki uzlaşı, geçmişte hüküm süren anlaşmazlığı büyük ölçüde geride bıraktı.

Elbette rasyonel kişiler, geçmişin gelecek adına karar vermesine izin vermezler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Buna karşılık komşu İran ile anlaşmazlık devam etti ve son zamanlarda önemli oranlarda petrol ve özellikle doğal gaz zenginliği içeren Durra açık deniz sahasında yeniden baş gösterdi ve bir şekilde Körfez'in güneyindeki adalarla ilgili anlaşmazlığa bağlandı.

Bir yanda İran'ın bu sahanın bir bölümü üzerindeki iddiası, diğer yanda hem Kuveyt hem de Suudi Arabistan’ın burayı iki ülkenin karasuları içinde bir saha olarak gördüklerini ortaya koyan çekişme, gazetelerin ön sayfalarında yer aldı.

Herkes birkaç ay önce Suudi Arabistan Krallığı ile İran İslam Cumhuriyeti arasında bir uzlaşmaya varıldığını biliyor.

Ayrıca İran ile Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt arasında barış kapsamına giren ilişkiler olduğu da biliniyor.

Bu barış, Arap bölgesi halkları arasında memnuniyetle karşılanıyor, çünkü alternatifinin bölgeye maliyeti her türlü inat ve büyüklenmeden daha fazla.

Konuyla ilgili iki dosya var, biri, kendi aramızda yani Körfez devletlerinin kendi aralarında. Bazıları hala (doğru ya da yanlış) geçmişteki sınırlardan bahsederek milli duyguları seferber etmeye çalışıyorlar.

Bu, Körfez ülkeleri arasındaki ilişkileri zehirleyen bir şey ve medyada ya da sosyal medya platformlarında bu dosya ile ilgili konuşan herkes ​​ya bilgisiz ya da aramızdaki ilişkilere verdiği zararın farkında değil.

Körfez ülkeleri arasındaki sınır anlaşmazlıklarının çoğu karşılıklı rıza ile çözüldü ve bu dosyaları yeniden açmak, herkesi çevreleyen bölgesel ve uluslararası zorlukları yeterince anlamamaktır.

Körfezde hepimiz aynı gemideyiz ve dalgalı bir denizde güvenli bir limana ulaşana kadar hep birlikte kürek çekmek zorundayız.

Gemiyi delmeye çalışan herkes, bunu yaparken aslında fikir özgürlüğü hakkını kullanmış olmuyor aksine herkesin ulusal güvenliğini tehlikeye atıyor.

Bu birinci dosyaydı, ikinci dosya ise komşu İran ve onun batısındaki Körfez ülkeleriyle olan ilişkileridir.

Bu ülkeler bugün ya da dünden beri komşu değiller, aralarında tarihi bir komşuluk var.

İran'da ne zaman siyasi ve ekonomik çalkantılar yaşansa, Arap tarafına göçler yaşandı.

Bunun aksi de geçerli. Bu komşuluk, her iki tarafın da adil olmasını ve tüm tarafların ortak çıkarlarını gerçekleştirmesini umduğu bir tür ilişki dayattı.

Bugün bu konuda güç kullanımından ve oldubittilerin dayatılmasından uzakta başvurulacak tek bir mekanizma var, o da uluslararası hukuka dönüştür.

Körfez ülkeleri ve İran, zorlama veya güç kullanma tehdidi olmaksızın BM himayesi altında uyulması gereken ve iyi bilinen uluslararası hukuka başvurmalıdır.

İran, İslam Devrimi'nden sonra, iyi bilindiği gibi Lübnan ve Irak dahil olmak üzere bazı Arap ülkelerinde kendisine (destekçiler veya takipçiler) buldu.

Ayrıca, diğer ülkelerde de Irak ve İran'dakilerden daha az aktif olsalar da bazı destekçilerin var olduğunu göz ardı etmiyoruz.

Bu bir gerçek ve uluslararası ilişkilerde yeni bir şey değil. Geçen yüzyılın otuzlu yıllarında, Alman Nazi Partisi'nin ABD, İngiltere ve bazı Avrupa ülkelerinde (destekçileri) vardı.

Sovyetler Birliği'nin, çok sayıda Doğu Avrupa ülkesi dışında, o sırada Güney Yemen'den Küba'ya farklı ülkelerde  (destekçileri) vardı.

Ateşli bir ideolojik (fanatiklik) varsa, onu sınırlarının dışında da takip edenler olabilir.

Ancak, tarihin bize öğrettiği gibi, (ister bir doktrine, ister siyasi/ekonomik fikirlere dayalı olsun) ideolojik fanatikliğin doğası gereği, bir yükseliş dalgası ve düşüş aşaması vardır.

İran ideolojisinin sorunu, yarım asrın ardından nüfuz sahibi olduğu ülkelerde bir karşıt farkındanlıktan muzdarip olmasıdır ki bu, eşyaların doğasındandır. Belki de İran'ın bugünkü uzlaşı arayışı, bu tarihsel gerçeğin farkında olmasının bir sonucudur.

Ancak, şüpheler ve eksikler hâlâ devam ediyor ve düşüş aniden gerçekleşmez.

Elbette İran'da (siyasi projesinin) çevrede kabul görmediğini bilenler var.

Keza İran'da ne olacağına da komşuları karar vermiyor, bu sadece İranlıların kararıdır. Arzumuz, barış içinde bir arada yaşamaktır.
 


Suudi Arabistan-İran anlaşması karşı yakadaki gözlemciler tarafından "parçalı bir anlaşma" değil, komşular arasında (uluslararası hukuk kurallarına) saygıya dayalı, el uzatan, ortak sınırların (deniz sınırlarının) belirlenmesine de uygulanacak bir anlaşma olarak görülüyor.

Buna karşılık komşu İran’da bazı kişiler (seçici çıkar koşulları) temelinde çalışıyor gibi görünüyor.

Yani bazı konularda anlaşma, bazı konularda anlaşmazlık temelinde hareket ediyorlar.

Keza İran'ın müzakerelerde bağlı kaldığı kural, komşularıyla sorunları teke tek çözmektir. Hep bu kurala bağlı kalmıştır.

Yıllar önce Körfez İşbirliği Konseyi İran'a bir dostluk mesajı göndermeye karar verdiğinde, Kuveyt Dışişleri Bakanı'nın taşıdığı mesaj o sırada İran tarafında kabul görmemişti.

Dahası İran Körfez ülkelerinden her biriyle teke tek müzakereleri tercih ettiğini söylemişti.

Bunun nedeni elbette İran’ın tek olduklarında Körfez devletlerine karşı sahip olduğu üstünlük ve göreceli güç.

Bunun uluslararası ilişkilerde benzer bir örneği var, Çin de komşularıyla yaptığı deniz sınırları müzakerelerinde (göreceli üstünlüğünden) yararlanmak için aynı şartı ileri sürmüştü.

Hatta uluslararası ilişkilerde buna (Çin taktiği) bile deniliyor! Çin’in bu talebi reddedildi ve ortak çıkarları olan bir grup ülkeyle müzakere etmek zorunda kaldı.

Komşu İran ile ihtiyacımız olan şey seçici bir şekilde bazı dosyalarda yaraları yeniden deşmek yerine, çekişmeyi önleyecek (kapsamlı bir hareket) belgesi üzerinde anlaşmaktır.

Son olarak, Körfez'in iki yakasının ihtiyacı olan şey, herkes için kalkınma ve istikrar adına çeşitliliği kabul etmek ve barışa bağlı kalmaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU