Siyasi yönetimler dini kullanmaya başlayınca!

Bugün acilen dindeki sükûneti geri kazanmaya, sivil ulus devlet deneyimini başarılı kılmaya ve dünyayla ilişkileri düzeltmeye ihtiyacımız var

Fotoğraf: Pixabay

Son yıllarda Batı ülkelerinde ve özellikle ABD'de ne zaman bir siyasi parti seçimlerde oylarını artırmak için dinî odakların yardımına başvursa Scott Hibbard'ın Dinî Siyaset ve Laik Devletler: Mısır, Hindistan ve ABD adlı kitabına (2010) işaret ederim.

Meşhur olan kitapta araştırmacı, bu üç büyük ülkede partilerin ve yetkililerin 1970'lı yıllardan beri yeni ve yükselen dinî grupların yardımını aldıklarını söylüyor.

Amaç ise onların dinî nitelikteki özel taleplerini taşıyarak seçimlerde halk desteği ve nüfuz elde etmek.

Meşhur filozof Alasdair MacIntyre ise Ahlak, Çatışmalar ve Modernite adlı kitabında (2016) bunun tersini savunuyor; ona göre buna laikliğin dolduramadığı boşluğu doldurmak üzere 'dinin dönüşü' yol açtı.

Bir diğer deyişle yeni dinî gruplar, kamusal alanı etkilemeye doğru koştu, ardından bir çıkar alışverişi yaşandı ve çok geçmeden bilinen sonuçlara ulaşıldı.

Bugün dinî ve siyasi odaklar arasında bir çıkar alışverişinin yaşandığı hükümetler arasında Siyonist oluşumun hükümeti önde gelmektedir.

Bu alışveriş, son on yıllarda büyüyerek mevcut hükümeti tamamen kontrolü altına aldı. Hâlâ bir Siyonist sağın ve bir dindar sağın olduğu doğru, ancak dindar sağ, baskın hale geldi.

Bu sebeple muhalifler, İsrail parlamentosundaki yasaların değişmesinin, yalnızca Netanyahu'nun kendini koruma çabası olmadığını, stratejik hedefin aynı zamanda devletin kimliğini Yahudi dindar oluşum yönünde değiştirmek olduğunu düşünüyor.

Bu bağlamda buna ulaşmak için on yılı aşkın bir süredir harcanan çabaların izi sürülebilir.

Şu anki kanaate göre iş, Amerika'nın değerlendirmeleri ne olursa olsun geri adım atılamayacak bir doruk noktasına ulaştı.

Hatta ABD Başkanı Biden bile İsrail hükümetinin, İbrani devletinin daha önce benzerini görmediği radikal unsurlar barındırdığını dile getirdi!

Din, nasıl yönetilir? Ülkeler dine nasıl yaklaşıyor?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Her dinde bir eğitim ve kurtuluş için irşad kurumu ya da kurumları vardır. Katolik mezhebindeki en güçlü kurtuluş müessesesi, kutsal 'dinî ritüel ve ibadet işleri' kurumudur.

Bu kurum, kamu ahlakı ve aile işlerinde genel yönlendirmeleri ve talimatları olsa da siyasi işlere karışmaz. Eski Papa II. John Paul döneminde Katolik Kilisesi, 1980'lı yıllarda inanç ve özgürlük adına Sovyetler Birliği'ne karşı müdahalede bulundu ve ABD'de onun mücadelesine katılıyor gibi göründü.

1990'lı yıllarda ise pazar ekonomisinin zaferi ilan edilince Kilise, temel ahlaki konumlarına geri çekildi ve yeni dünya düzeniyle artık ilgilenmedi.

Hristiyanlığın ikinci kısmına, yani yeni dönemde çoğalan ve çeşitlenen Protestan ve Evanjelik kiliselerine gelince; bunlarda da küçük ya da büyük her bir kilisenin referansı ve kurtuluş müessesesi vardır.

Bu kiliselerin hareketleri o kadar büyüdü ki 'dinin dönüşünden' bahsedildiğinde kastedilen, ABD'de gelişen, sonra dünyanın her bir tarafında faaliyet yürütmeye başlayan ve birçoğunun yerel siyasi yönetimlerde ittifakları ve bazen de dış ilişkilerde etkisi olan yeni kurtuluş kiliseleri oluyor.   

Dinî mezheplerin üremesi olgusu, küresel Yahudilikte de mevcut. Ama İsrail'de (Ortodoks) dinî kurum, devlette kimin Yahudi olduğunu belirleyendir.

Kendi rahipleri ve referansları olan küçük ve orta boyutlu kiliseler çoğalırken artık sadece muhafazakârlardan ve reformculardan bahsedilemez. Bu kiliselerde kamu işlerine müdahale etme konusunda büyük bir eğilim kendini gösteriyor.


Gelelim İslam'a…

Sünni İslam'da genellikle devletin kucağında yaşayan ve cemaatin ibadet, genel ahlaki irşad ve eğitim işlerini gözeten resmî bir otorite vardır.

Ancak kişilerin yönelimleriyle ilgilenmek, kamu yetkililerinin elinde kalır ve her halükârda Sünni dinî otoriteler, kurtarıcı bir niteliğe sahip değildir.

İslam'daki Şii gruplarda dikkate değer bir gelişme yaşandı. Şöyle ki ülkelere göre ve bazen ülkeler arası çeşitli 'taklit mercileri' vardı, hâlâ da var. Ancak İran'da İslam Devrimi olunca merkezileşme eğilimi arttı ve din diyanet işleri İran siyasi liderliğiyle iç içe geçti. O kadar ki İran, Şii dünyanın sadece siyasette değil, dinde de lideri oldu.

Sünni İslam'da da kayda değer gelişmeler yaşandı ve siyasal İslam olarak bilinen şey doğup büyüdü; İslam'ı çözüm olarak öne sürüp din adına iktidara varmaya çalışan siyasi/dinî partiler kuruldu. Bu hareketler, bazen aşırılığa ve teröre ulaştıran dogmatik bir karaktere sahiptir.

Neden şimdi din ve siyaset hakkında konuşuyoruz?

Devletlerin iç ve dış politikalarında büyük etkileri görülüyor da ondan. Myanmar, Hindistan ve diğer ülkelerdeki dikkat çekici etkilerinin yanı sıra şu an en çok öne çıkan iki örnek, İsrail ve İran modelleridir.
 


Başka din düşünürleri ve filozofları, 'dinin dönüşünü' olumsuz bir olgu olarak değerlendirmiyor. Onlara göre barış ve dayanışma hareketleri buradan başlatılabilir.

Nitekim merhamet, şefkat, adalet, diyalog, komşuluk ve insan hakları gibi büyük değerler, dışlanmalarından ya da laikleştirilmelerinden önce, aslında dinî değerlerdir.

Katolik düşünür Hans Küng, dinler arasında barış olmadan bir dünya barışı ve evrensel ahlak etrafında toplanmadan da dinler arasında barış olmayacağını söyledi.

Ancak laik ve Hristiyan Batı'daki din yorumlarıyla ortaya çıkan sorunlar, Doğu'daki din ve siyaset sorunları gibi değildir.

Zira Doğu'da dinî meseleler kısa sürede milli meselelere karışır ve politize olmuş dindarlıkların çeşitli biçimlerde karşı çıktığı ya da tâbi olduğu ulusal devletler için tehditler ortaya çıkar.

Bu tehdit bizi, uygulamaları güvenlik ve istikrar adına devletlerin elinde kalması gereken din politikaları arasındaki ayrım üzerine düşünmeye çağırıyor.

Dinin ibadet, ritüel, ahlak, eğitim ve irşad ile ilgili işlerinin yönetimi dinî kurumlar tarafından yapılır ve bu işlerin etkin bir şekilde yürütülmesi için de yeni zamanlar ve bağlamlarla uyumlu hale getirecek bir rehabilitasyon gerekir.

Her zaman dediğim gibi, bugün acilen dindeki sükûneti geri kazanmaya, sivil ulus devlet deneyimini başarılı kılmaya ve dünyayla ilişkileri düzeltmeye ihtiyacımız var.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU