Müzakereci Hamaney ve nükleer şartları

Hızlı gelişmeler ve Washington ile doğrudan ve dolaylı diyalog, İran rejiminin bir sonraki aşamaya ilişkin okumasında köklü bir değişiklik olduğu inancını güçlendiriyor

İran Dini Lideri'nin çevredeki tartışmalara alenen dahil olması, perde arkası müzakerelerinin ileri aşamalara ulaştığı anlamına geliyor / Fotoğraf: AFP

İran Dini Lideri, ABD ile nükleer programa ilişkin müzakerelere devam etmek ve faydalı sonuçlara ulaşmak için bu kez çok net bir şekilde yeşil ışık yaktı.

Hamaney'in bu konumu, nükleer programda çalışanlar ve bundan sorumlu olanlarla yaptığı görüşme sırasında, talep ve tavizlerin üst sınırını çizerek geldi.

Hamaney, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi'nin Tahran'a yaptığı ziyarette imzalanan anlaşmaya İran'ın uymasına rağmen UAEA'yı İran'a verdiği taahhütlere uymamakla suçladı. Söz konusu anlaşma 4 Mart 2023 tarihinde imzalanmıştı.

Hamaney'in taviz hacmi için belirlediği üst sınır, perde arkası müzakerelerin doğasını ortaya koyuyor.

ABD yönetimi ise İran rejiminden her iki tarafın da endişelerini karşılayan ve yaptırımlardan kaynaklanan krizleri ve bunların ekonomik yansımalarını ortadan kaldırmaya yardımcı olacak bir anlaşmayı yeniden formüle etmek için bir anlaşmaya varmasını istiyor.

Hamaney'in sözleri, herhangi bir müzakerede veya yeni bir anlaşmada temel bir koşula bağlı kalması açısından gayet açıktı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tahran'ın nükleer tesislerini sabote etmeye zorlayabilecek hiçbir koşulun tuzağına düşmemesi gerektiğini vurguluyordu.

Zira İran, 2015 yılındaki bir anlaşmaya göre Arak Ağır Su Reaktörü’nün çekirdeğini çimentoyla doldurmak zorunda kalmıştı.

Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın anlaşmadan çekilme kararına cevaben 2019 yılında bu anlaşmadaki nükleer yükümlülüklerini azaltma kararından sonra orayı yeniden faaliyete geçirmek ve işletmek İran için zaman ve paraya mal oldu.

Koşullara bu bağlılık, rejimin herhangi bir yeni anlaşmada istediği yolu empoze etmeyi ve bunun daha önce İran parlamentosu tarafından Hasan Ruhani'nin Cumhurbaşkanlığı döneminin son aylarında yürürlüğe giren yasanın çatısı altında olmasını amaçlıyor.

Diğer yandan ilk kez, anormal bir hızla geçirilen ve herhangi bir hükümeti nükleer programı sürdürmek ve geliştirmekle yükümlü kılan bu yasanın arkasındaki tarafın Dini Lider olduğunu ortaya koyuyor.

Bu pozisyon, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Nükleer Müzakere Heyeti Başkanı Ali Bagheri Kani ile ABD tarafındaki mevkidaşları arasında haftalar önce Umman'ın başkenti Maskat'ta gerçekleşen dolaylı görüşmelerin ifşa edilmesiyle bağlantılı olarak, İran rejimi içindeki en yüksek makama ve ülkenin yüce çıkarlarını belirleyen nihai ve stratejik karar vericiye geliyor.

Bu da Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve yönetiminin yapmakta olduğu arabuluculuğun ilk sonuçlarındandır.

Bu dolaylı görüşmelerin ifşa edilmesinden önce, ABD'nin nükleer kriz sürecini yürüten İran Özel Temsilcisi Robert Malley ile İran'ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Muhammed Said İrevani arasında New York'ta BM civarında gerçekleştirilen doğrudan görüşmeler de vardı.

Muhammed Said İrevani, daha önce nükleer müzakerelerde ve ayrıca Suudi Arabistan ile ilişkileri yeniden kurma müzakerelerinde önemli rol oynayan dönemin Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani'nin yardımcısıydı.

İran Dini Lideri'nin kendisini çevreleyen tartışmalara alenen müdahil olması, perde arkasında cereyan eden meselelerin veya müzakerelerin ileri aşamalara ulaştığı ve tesislerin faaliyetleri, uranyum zenginleştirme cihazlarıyla ilgili ayrıntılara vs. girildiği anlamına geliyor.

Dini Lider, özellikle bu programın altyapısına ilişkin olarak şu ifadeleri kullanmıştı:

Nükleer sanayinin altyapısına zarar vermemeli. Yıllar içinde bu sektördeki yöneticiler, yetkililer ve aktivistler önemli işler yaptı ve önemli altyapılar kurdu. Bazı alanlarda anlaşmalar yapmak isteyebilirsiniz. Bu sorun değil, anlaşma yapın ama altyapıya dokunulmaması, yıkılmaması lazım. Zira bu başkalarının emeğinin sonucudur.
 


Tahran, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Ali Bagheri Kani'nin onayına rağmen anlaşmaya bağlı kalıyor, anlaşmadan çekilmiyor ve önceki anlaşmayı konuşmaktan ve yeniden canlandırmaktan kaçınmaya çalışıyor.

Ancak bu anlaşma, yaptırımların kaldırılmasına yönelik bir müzakere sürecinin temelini oluşturduğu ve iktidar sistemi ile derin devleti temsil eden iktidarın peşinde olduğu hırsın, bu anlaşmada yer alan hususlar çerçevesinde daha büyük kazanımlar elde etmek olduğunun altını çizmektedir.

Bu nedenle, yüzeydeki herhangi bir müzakere süreci ve sistem liderlerinin iddiasına göre, geçici bir anlaşmaya yol açmayacaktır.

Çünkü rejim ve Dini Lider için bir yenilgi olarak değerlendirilecek olan söz konusu durum, benimsediği sloganlar ve pozisyonlar ışığında haklı çıkarılamayacak bir taviz olarak değerlendirilecek ve müzakereleri yeniden canlandırmaya yönelik uluslararası ve bölgesel tüm çabaları boşa çıkaracaktır.

Nükleer hattaki hızlı gelişmeler ve ABD yönetimiyle doğrudan ve dolaylı diyalog, İran rejiminin bir sonraki aşamaya ilişkin yorumunda köklü bir değişiklik olduğu ve Washington ile diyaloğun bir açıklık yolunun devamı olarak geldiği inancını pekiştiriyor.

Süreç, önce Suudi Arabistan'la, sonra Körfez ülkeleriyle yapılan anlaşmayla başladı. Ardından Mısır'la boykotu müzakere masasına oturtmaya yönelik çabalar, Azerbaycan Cumhuriyeti ile tansiyonu düşürmeye yönelik bir girişime dönüştü.

Washington ile mutabakatın, bekleyen bölgesel dosyalarda çözüm yolunun tamamlanmasına yardımcı olacağı varsayılmaktadır.

Böylece sistem, geçtiğimiz on yıllarda benimsediği yüzleşme yoluna alternatif olarak işbirlikçi bir yolda örgütleniyor.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU