Mayıs seçimleri üzerine sohbet notları (1)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Bir grup sol-sosyalist ve CHP eğilimli, kimileri de daha çok CHP'ye ama etik olarak zorlanmayacakları partilere de danışmanlık veren, avukat, gazeteci, sanatçı arkadaşlarla her zaman gibi sohbetlerimizden birini yapıyoruz.

Konumuz anlaşılacağı üzere seçimler...  Konuşmalar daha çok CHP üzerinde yoğunlaşıyor, Kısmen de HDP... Bu makalem sohbetten çıkardığım bir kısım dersler…

 Okuyalım…
 

CHP ve gençlik

CHP nasıl bir hayat vadediyor; bunun ortaya konması lazım.

En büyük sorunu da partiyi sürükleyecek genç bir kadrosunun olmaması.

Ama öte yandan dinamik, koşturan ama istenen ölçüde değerlendirilmeyen bir gençlik de var.

Gençliğin mücadelenin katalizörü olduğu bir noktadan hareketle görünür yerlerde bu genç insanlar değerlendiriliyor mu, tartışılır.  

Ekonomi, tarım, üretim, kültür, eğitim, spor gibi.

Ayrıca işçi, gençlik, kadın vb. toplumsal alanlar adeta bomboş.

 
Ön seçim ama Alevi-Sünni dengesizliği de

CHP içinden kamuoyunun tanıdığı bir milletvekili, "Ön seçim yapacağız, demokrasiyi hâkim kılacağız" diyor.

Gerekli tedbir alınmadan, sosyal/inançsal kesimler arasında belirli dengeler kurulmadan bu nasıl olacak?

"Bu durumda yapılacak bir ön seçim zaten fazlasıyla Alevinin var olduğu CHP'yi Alevi+ müteahhit partisi yapmaz mı" şeklindeki görüşe ne demeli?

Öte yandan, bütün Batı partilerinin, genel olarak da demokrasilerin 'olmazsa olmazı' ön seçim olduğunda milletvekilleri kendilerini genel başkandan çok kendilerini seçen halka karşı sorumlu görürler.

Aksi takdirde bugün olduğu gibi, genel başkanın ağzından çıkan söze bakarlar, halkı görmezden gelirler.

Dolayısıyla "Alevi müteahhit partisi olur" diye ön seçim parti-içi dengelerin kurulacağı bilinmez zamanlara ertelenebilir mi?

Her şeyin bir tedbiri de var. Tedbir, toplumun olabildiğince geniş kesimlerini partiye katmanın koşullarını yaratmak, delegelerin bu bileşime uygun seçilmelerinin örgütsel koşullarını yaratmaktır. 

Denebilir ki "Alevi çoğunluk Alevi liderin arkasında duruyor, olmuyor." 

Doğru, böyle bir eğilim var, halkı partiye katarak bunun mücadelesini yapmak başka bir şey, Alevi dengesinin ağır basması gerekçesiyle demokrasinin en temel ilkelerinden birini bilinmez bir zaman ertelemek başka bir şey.


Kılıçdaroğlu ile olmuyor mu?

"Kılıçdaroğlu ile olmuyor" deniyor.

Kılıçdaroğlu ile olmuyor diye bir şey yok, aslında bu haliyle CHP ile olmuyor.

Ancak Kılıçdaroğlu da değişime ciddi olarak ikna olmalı.

Kanımca değişimi kavram olarak reddetmiyor. Değişimi ele alma ve anlama konusunda problem var.

Değişimi kendisinin değişmesi olarak algılıyor gibi.

Mesele kendisinin değişmesi ve yerine başka birinin gelmesi değil...

Zaten bu çözüm de değil.

Seçimlerden hemen sonra Kılıçdaroğlu'na yüklenmek, seçimi kaybetmekten sadece onu sorumlu tutmakta doğru değildir.

Aksine sürecin olumlu gelişmesi için, Kılıçdaroğlu'nu doğru değerlendirmek, Kılıçdaroğlu cenahında kırmama yaratmamak gerekiyor.

 
Ya İmamoğlu?

Beğenelim beğenmeyelim, birçok çevre itici güç olarak Sayın İmamoğlu'nu görüyor.

Sayın İmamoğlu'nun parti genel başkanı olmak, Sayın Kılıçdaroğlu sonrası CHP'yi yönetmek istediği gizli saklı bir şey değil.

Ancak CHP'yi hangi politik-ideolojik program çerçevesine yönetmek istiyor, verili CHP'ye alternatif olarak ne söylüyor, işçilere, emekçilere, kadınlara, memurlara, kısacası topluma ve halka ne vadediyor?

Sayın İmamoğlu'nun şayet CHP'yi yeniden inşa ve yeni bir sistem projesi varsa ki olmalı, bunu açıklığa kavuşturması da gerekiyor.

Olay Kılıçdaroğlu-İmamoğlu meselesi, yani kişisel olmamalı.

Şu kadarı söylenebilir; Sayın İmamoğlu şayet 5 yıl sonrasının CHP'sini inşa etmek istiyorsa, ifade ettiği gibi sistemi komple olarak değiştirmeli.


Yüzleşme zorunlu 

Sayın Kılıçdaroğlu'nun 1930'ların tekçi politikalarını aşma, çoğulcu politikalara yönelme arzusu, eğilimi, artık ne derseniz deyiniz anlaşılır bir şey.

Demokratik değerlere ve ilkelere asgari ölçülerde uygun davranıldığında hiç şüphesiz özlem duyulan bir sol-sosyal demokrat bir politika ortaya çıkacak ve 21'inci yüzyıl Türkiye'sini karşılayacak politik seçeneklerden biri olma potansiyeli taşıyan bir politika olacaktır bu.

Ama'sı var işte...

Çoğulculuk diye sağın "makul" görülen faşizan unsurları da dahil, merkez-sağ vd. sağ eğilimlerden onlarcası ittifak üzerinden milletvekili yapılırken, kimileri de 2018 merkez yoklamasıyla partiye dolduruldu. 

Hadi HDP'ye yaklaşımı anlıyoruz diyelim, ancak birkaç sol partiyle, hatta bir sol partiyle dahi ittifak yapılmamasının anlamı nedir, bunun bir açıklamasının yapılması gerekmez mi? 

İşte altılı masa üzerinden sağ partilere 39 milletvekili verildi, peki o partilerin her birinin yüzde 1 dahi getirileri oldu mu?

Yarın onların AKP ile bir şekilde dirsek temasına girmemesinin güvencesi var mı?

İşte Abdullatif Şener, şimdi CHP Grup Başkanı Özgür Özel halktan özür diliyor.

Gerçi buda bir şeydir denebilir ama daha gerekli olan kiminle ne yapacağını bilmek, sağ-sol ayrımının ayırdında olmak değil mi?

Yani bu mu yüksek siyaset, hatta siyaset bu mu? 

Mesela "Sayın Kılıçdaroğlu 20 yıldır ağzına sol lafını doğru dürüst almadı" deniyor.

Alevi olduğunu dahi 20 yıl sonra kamuoyuna açıkladığını biliyoruz.

Tamam, Millet İttifakı başarısızlıktır. Öte yandan bu başarısızlığı sadece Sayın Kılıçdaroğlu'na yüklemek de doğru değildir.

Bütün bu yanlışlara rağmen kazanılsaydı ne denecekti?

Hiç şüphesiz bunların hiçbiri konuşulmayacaktı.

CHP "sağcılaşma" yolunda doludizgin ilerleyecekti.

Netice olarak ortada başarısızlık var.

Şimdi atılması gereken adım partide gerçek bir yüzleşmeyi gerçekleştirmek ve bir daha aynı hata ve yanlışları yapmamak için baştan aşağıya yenilenme yeteneğini gösterebilmektir. 

Öncelikle ciddi bir tüzük ve program kurultayı yapılmalı.

Bu da yeterli değil, ardı gelmeli...

 
HDP'den CHP'ye siyaset dersi

"HDP'de sıkıntı var" deniyor…

Bunu HDP dışından bir gazeteci arkadaş üzerinden aktarmak herhalde çok daha nesnel bir tavır olacaktır.

İsmail Saymaz'ın bu konuda söylediklerine bakalım, ihtiyaç olursa da üzerinde konuşalım:

HDP Eş Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, önceki gün seçmenlerinin izlediği Medya Haber TV'ye çıkarak, canlı yayında soruları yanıtladı ve özeleştiri verdi.
 
Buldan, dedi ki: 

'Hedefimize ulaşamadık. Kampanya sürecini iyi yönetemedik.  Genişleyemedik, büyüyemedik. Örgütlerimizin aday belirleme sürecine dahil olmasını engelledik.'


Sancar, Buldan'dan geri kalmadı. Sancar dedi ki:

'Başarısız sayıyoruz kendimizi. Genel merkezimiz dahil teşkilatlarımız toplumla doğrudan ve sürekli iletişim kurmakta yetersiz kaldı. Merkezi mekanizmalarımızın işleyişinde eksiklikler var. Toplumsal mücadele ile parlamento ilişkisini uygun dengeye oturtamıyoruz. Kongreye gideceğiz ama şu an hesap verme dönemidir.'
 

Buldan ve Sancar, maruz kaldıkları engellemeleri ve yasakları anlattı.
 
Fakat bunları başarısızlığa mazeret olarak göstermedi.
 
İkisi de eleştirileri dikkate alarak, kongrede aday olmayacaklarını ilan etti.

...

HDP'lilerin görüşlerine katılır ya da karşı çıkarsınız. Bu sizin bileceğiniz iş.
 
Benim de birçok görüşüm HDP'lilerle uyuşmuyor.
 
Ancak haklarını teslim etmek zorundasınız.
 
Bir parti seçmenlerine nasıl sorumluluk duyar; başarısız olduğunda nasıl özeleştiri ve hesap verir; HDP'lilerden öğreniyoruz. 

(...)

HDP'nin cumhurbaşkanlığı seçiminde oylarını aldıkları kadar siyasi kültürlerini de almalılar.

 

Devam edecek...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU