Batı, protestocularla ilgilenmek yerine İran rejimiyle anlaşmayı seçti

Hamaney, nükleer program konusunda anlaşmaya varmak için onay bekleyen Batılılara mesajlar göndermeye başladı

Batı, İran'daki birinci kişinin hiçbir müzakereye katılmayan Dini Lider Ali Hamaney olduğunu çok iyi biliyor / Fotoğraf: AFP

İran Dini Lideri Ali Hamaney, geçen pazar günü yaptığı bir konuşmada Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile olan anlaşmanın İran nükleer endüstrisinin altyapısına dokunulmadığı sürece mümkün olduğunu söyledi.

Bu durum, Tahran ile Batılı müzakereciler arasında nükleer program konusunda şartlı bir anlaşmaya varılacağı anlamına geliyor.

Aslında Hamaney sadece İran halkına değil, nükleer program üzerinde nihai bir anlaşmaya varmak için 'Dini Lider'in onayını bekleyen müzakerecilere ve Batılılara da hitap ediyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Stratejik eylem yasası

Batı, İran'da birinci kişinin herhangi bir müzakereye katılmayan Dini Lider Ali Hamaney olduğunu çok iyi biliyor.

Bu çerçevede Hamaney, Batı'ya nükleer müzakereleri destekleyen bazı sinyaller gönderdi. Öyle ki "nükleer endüstrinin altyapısına dokunulmadığı sürece anlaşmayla ilgili bir sorun olmadığını" belirtti. 

İran Dini Lideri, "iyi, ülkenin ve İran nükleer endüstrisinin çıkarına" olduğunu dile getirdiği, "yaptırımların kaldırılması ve İran halkının haklarının korunması" amaçlı stratejik eylem yasasına atıfta bulundu.

Bu bağlamda geçen iki hafta içerisinde yayımlanan rapor ve haberler, İranlı yetkililerin geçtiğimiz kış boyunca Avrupa Birliği (AB), UAEA ve ABD temsilcileriyle gizli görüşmelerde bulunduğunu ortaya koydu.

Tahran ve Washington temsilcilerinin Umman Sultanlığı'ndaki dolaylı görüşmesinin yanı sıra, ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley'in geçen aylarda İran'ın New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Said İrvani ile doğrudan görüştüğünü belirten haber, iki ülke arasında son on yılda yaşanan başlıca siyasi gelişmelerden biri.

Günümüzde tarafsızlık ve enternasyonalizmle hiçbir ilgisi olmayan diğer uluslararası kuruluşlar gibi UAEA da şaşırtıcı bir açıklamayla ve ABD'nin siyasi çıkarları doğrultusunda, İran'ın ajansın sorularına yanıt verdiğini ve bunun, ABD ve Batı'nın istediği anlaşmayı kolaylaştırmak için bir adım anlamına geldiğini söyledi. 

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, daha önce Elysee Sarayı'ndan rejim karşıtı İranlı insan hakları aktivistlerini desteklemek için olumlu sözler vermiş, ancak bu sözler yerine getirilmemişti.

Şu anda ise Batılı ülkelerin cumhurbaşkanları ve bakanları, Tahran'la diplomatik kanalları ve diyaloğu harekete geçirdi. Tüm bunlar, geçen hafta şaşkın İranlıların gözleri önünde gerçekleşti. 

Fransız Haber Ajansı'nın (AFP) haberine göre Macron, geçen cumartesi günü İranlı mevkidaşı İbrahim Reisi ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdi.

Medya organları, iki liderin iki önemli noktaya değindiğini bildirdi; İran'ın nükleer programı ve Tahran'ın Ukrayna'ya karşı savaşında yararlanmak üzere Moskova'ya devrettiği insansız hava araçları (İHA) meselesiyle ilgili endişeler.

Yani düşük maliyetli ve seri üretilen İran İHA'ları, NATO yani Ukrayna'nın batılı müttefikleri için savaşın maliyetinin artmasına neden oldu.

NATO'nun İran uçaklarının kullanıldığı Rus saldırılarını püskürtmek için her bir seyir füzesi için milyonlarca dolar ödemek zorunda olması dikkat çekici. Her bir insansız hava aracının maliyeti birkaç bin doları aşmamakta.
 


Nükleer masaya doğru

Batı, İran halkının protestolarını ve muhaliflerle yapılan görüşmeleri rejim üzerinde baskı kurmak ve Tahran'ı yeniden müzakere masasına oturtmak için bir araç olarak kullandı.

Bu gürültü ve Batı'da hiçbir mülkü olmayan, Alp dağlarında kayak tatili yapmaya niyeti bulunmayan bazı insanlara uygulanan yaptırımlar, işe yaramadı ve İran halkının acısını dindirmedi.  

Halk protestolarından dört ay sonra ve şiddetinin azalmasına rağmen Velayet-i Fakih rejimi müzakere masasına dönmeyince Batı ciddi bir şekilde tehdit silahlarına başvurdu.

Geçen ocak ayında İsfahan'daki nükleer veya füze tesisleri, gece saatlerinde İHA'lar veya hassas füzelerle hedef alındı (tam konumu henüz açıklanmadı).

Öyle görünüyor ki İran'ın füze ve nükleer altyapısını yok etmek için hesaplı ve isabetli bir operasyon gerçekleştirme tehdidi ciddiydi.

Bu nedenle din adamları sonunda müzakere masasına oturmak zorunda kaldılar. Benim fikrim biraz sert olabilir, ancak bana göre Batı, İran halkının kanını ticarete dökmeye başladı.

Anlaşma, dün veya daha önce değil, aylar önce gerçekleşti. Çünkü siyasi gelişmeler ve önemli anlaşmalar genellikle bir gecede olmuyor.

Daha ziyade uzmanlardan ve teknisyenlerden oluşan ekipler, karşılıklı anlaşmaya varmak için anlaşmanın şartları üzerinde haftalarca çalışırlar.

İlk adım ise Irak'ta dondurulan İran fonlarından 3 milyar doları serbest bırakmayı kabul etmekti.

Birkaç gün önce İran- Irak Ticaret Odası Başkanı Yahya Al İshak, birkaç gün önce serbest bırakılan miktarın bir kısmının hac görevi için Suudi Arabistan'a giden İranlı hacıların masraflarını karşılamak için kullanılacağını söyledi.

Kalan kısmın yurt dışından temel ihtiyaç maddelerinin satın alınması için kullanılacağını açıkladı. Yılda 85 bin İranlı hacca gidiyor. 


Rejim biliyor mu?

Gerçekte söylenenin aksine, hacılara seyahat masraflarını karşılayacak dolar temin edebilmek için para İran hükümetine teslim edildi.

Elbette Tahran'ın elde ettiği bu paranın bir kısmı, İran rejiminin bölgede çıkarları doğrultusunda çalışan silahlı gruplara ve milislere harcanırken, diğer kısmı da İran'a gidecek.

Vatandaşları sakinleştirmek üzere ekonomik durumu iyileştirmek için tahsis edilecek. 

9 aylık halk protestoları ve düzensiz huzursuzluktan sonra rejim, sıradan İran halkı arasında bir tabanı olmadığını çok iyi biliyor.

Aynı zamanda şunu da biliyor: Batı, İran halkını destekleseydi bu rejim, ulusal protestoların zirvesinde devrilecekti.

Batı, İran'ın nükleer programını durdurmak ve rejimle diyalog başlatmak istiyorsa, İran halkının derin kızgınlığını kullanabileceğini idrak etti. 

Nihayetinde İran halkı da hiçbir Batılı ülkeye ve onları takip edenlere güvenmemesi gerektiğini anladı.

Sonuç ise İran rejiminin doğası ve özü değişmez olduğu için, onunla imzalanan her türlü anlaşmanın, yükümlülüğün ve anlayışın kaçınılmaz olarak istikrarsız olacağını söylüyor.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU