Blinken ve güven tazeleme diplomasisi

ABD yönetiminin bölgeye geri dönmek için yaptığı her şey, hâlâ genel olarak uzlaştırma politikaları, anlaşmazlıkları bitirme ve ekonomi ile sınırlı olan Çin'in bölgeye açılımı karşısında zayıf kalıyor

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Suudi Arabistan'a yaptığı üç günlük ziyaret, Biden yönetiminin Suudi hükümeti ile ilişkileri düzeltmek için şimdiye kadarki en bariz çabası / Fotoğraf: Ahmed Yosri

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Suudi Arabistan'ı ziyareti, üst düzey görüşmeleri ve vaatleri, Washington'un politikasını gözden geçirdiğini, bölgenin endişe ve sorunlarıyla yeniden bağ kurduğunu teyit eden yeni ve ümit verici bir gösterge.

Blinken'ın ziyareti Başkan Joe Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ın ziyaretinden birkaç hafta sonra geldi ve Suudi Arabistanlı yetkililerle yaptığı görüşmeler, ikili ilişkiler dosyalarının uzun bir listesini kapsadı.

Bu dosyalar arasında şunlar da vardı; İran, Yemen savaşını sona erdirme çabaları, ABD-Suudi Arabistan iş birliğini enerji ve savunma sektörleri dışında genişletmek ve çeşitlendirmek.

Bunlara Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) dışişleri bakanlarıyla yapılan toplantı ve DEAŞ ile mücadele koalisyonunun takviye edilmesi görüşmeleri de eklendi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Washington'un Riyad'a yönelik bu adımı, Çin'in sponsor olduğu Suudi Arabistan-İran anlaşmasını izleyen Amerikan hamlesinin bir parçası.

Sızdırılanlara göre, İran'ın hala hevesli olmadığı ABD-İran nükleer müzakerelerine geri dönme girişimi hakkında söylenenler, bunun ilk belirtisiydi.

İkinci belirtisi, geçen hafta yayınlanan Fransız-Alman-İngiliz bildirisinde yer alan, İran'ın istikrarlı bir şekilde uranyum zenginleştirmeyi sürdürdüğü ifadesiydi.

İkinci gösterge ise, bölgede deniz seyrüseferinin ve güvenliğinin istikrarsızlaşmasına karşı ABD'nin Körfez bölgesindeki güvenlik rolünün aktifleştirilmesiydi.


Washington'un politikası belirsizliğini korusa da, bu hareketlenme bir üçlü hedefe dayanan bir rolü oynama girişimidir.

Birinci hedef, Çin'in Suudi Arabistan ile İran arasında gerçekleştirdiği normalleşmeyi başka amaçlarla benimsemek için kopyalamaya çalışmak.

İkincisi, İran ile (özellikleri henüz belirsiz olan) bir anlaşmaya varmak için onunla müzakerelere geri dönerek, nükleer faaliyetini durdurmaya, Tahran'ın nükleer silah edinmesini engellemeye, İsrail'in bu programı durdurmak için herhangi bir askeri harekat gerçekleştirmesini önlemeye çalışmak.

Üçüncüsü ise, İran'ın Körfez sularındaki faaliyetlerine karşı koymak ve genel olarak bu bölgenin güvenliğini korumada ABD'nin rolünü etkinleştirmek.

Bu üç rol, Riyad ile Tahran arasında yakın zamanda imzalanan anlaşma ve bunun sonuçlarıyla bağlantılı olarak bölgedeki değişimlerin seyrine verilen tepkiler olarak değerlendiriliyor.
 


ABD'nin bu rolleri oynama başarısının önünde, nükleer dosyayla ilgili olanlar dahil olmak üzere pek çok engel var.

Zira nükleer bir İran, Körfez ve bölgedeki diğer ülkeler için bir endişe olmaya devam ediyor ve Tahran ile yapılan anlaşma bu endişeyi hafifletebilir, ancak ortadan kaldırmayacak.

Asıl mesele, Washington'un bu dosyayı Körfez'in güvenlik ve istikrarını tehdit etmeyecek şekilde ve Körfez ülkelerinin de katılımıyla çözmeyi başarmasıdır. Washington'un bölge ülkeleriyle ilişkilerinin geleceğini belirleyecek olan da budur.

Washington'un seyrüseferi ve genel olarak Körfez bölgesinin güvenliğini korumaya yönelik güvenlik rolünü aktifleştirmeye gelince, bu büyük ölçüde, henüz emekleme aşamasında olan ve bu nedenle kendisini değerlendiremeyeceğimiz İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasının uzun vadeli sonuçlarıyla bağlantılı.

Öte yandan, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle ilişkilere yönelik geleneksel Amerikan yaklaşımı geçmişte kaldı ve bu ülkelerin içeride ekonomik ve sosyal gündemlerini ve dışarıyla olan ilişkilerini yeniden formüle etme çabalarına uyacak şekilde güncellenmeli.

Mevcut ABD yönetimi, Suudi Arabistan'ın, Körfez ülkelerinin geneli gibi, bugün kendi ulusal çıkarlarına ve halkının beklentilerine öncelik verdiğini, herkesle 'sıfır sorun' politikasını benimsemenin yanı sıra, Doğu ile Batı arasındaki ilişkilerini dengelemeye çalıştığını henüz yeterince anlamış değil.

Dolayısıyla Suudi Arabistan-İran uzlaşısını bu mercekten okumakta fayda var.
 


Üç rol, bölgeye yönelik bir Amerikan stratejisi oluşturuyor mu?

Cevap hayır, çünkü bütünleşik bir ekonomik ve politik strateji yok.

ABD'nin ilgisinin büyük bir bölümü, neredeyse terörle mücadele ve bütün değil ayrı ayrı meseleler ile sınırlı.

Bir diğer ilgi alanı da insan hakları, ama bunlar Washington'un bölgeden ne istediğini ve bölgenin ondan ne beklediğini yansıtmıyor.

ABD yönetiminin bölgeye geri dönmek için yaptığı her şey, hâlâ genel olarak uzlaştırma politikaları, anlaşmazlıkları bitirme ve ekonomi ile sınırlı olan Çin'in bölgeye açılımı karşısında zayıf kalıyor.

ABD Başkanının geçtiğimiz yaz Cidde'ye yaptığı ziyarette söylediği "Bölgede stratejik rakiplerimize boşluk bırakmayacağız" ifadesinin bir parçası olan bu ziyarette Blinken ne başarmış olursa olsun, Yemen, Suriye, Irak, son zamanlarda iç savaşın patlak verdiği Sudan başta üzere diğer çatışma bölgelerinde devam eden gerilimin tehlikeleri karşısında, zayıf ve eksik kalacak.

Gerilim ve tehlikelere ilaveten, İran ile İsrail arasındaki gergin ilişkilerin ortaya çıkardığı kapsayıcı zorluklar bulunuyor.

Nükleer müzakerelerde ilerleme sağlanmazsa, İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini, Ukrayna'ya karşı savaş bağlamında Rusya'ya yönelik aleni desteği ve iş birliğini sürdürmesini sınırlamak için daha cesur adımlar atılmazsa, İsrail ile İran arasındaki gerginlik patlayabilir.

Buna ek olarak, İsrail hükümetinin genel olarak bölgeyi istikrarsızlaştıran, Filistinlilere yönelik, acımasız politikalarına karşı da cesur adımlar atılmalı.

ABD'nin başarılı olması için ana, en zor ve önemli koşul, Filistinlilerin haklarını dikkate alan, Barack Obama'nın ikinci döneminde John Kerry'nin, Donald Trump döneminde Jared Kushner'ın girişimlerini başarısızlığa uğratan şeylerden kaçınan gerçekçi, adil ve kapsamlı bir barış girişimi olmaya devam ediyor.

Yalnızca Washington, İsrail-Filistin barış sürecini yeniden canlandırabilir ve bölgeye etkili bir şekilde dönüşünü destekleyen birçok fırsatı tehdit eden bu saatli bombayı etkisiz hale getirebilir.

Bu, ortak tehditlerle ilgilenen, yeni fırsatları değerlendiren yeni ikili ilişkiler geliştirmek için özelde Suudi Arabistan Krallığı, genelde bölge ülkeleriyle birlikte çalışması için de bir fırsat olabilir.

Bunlar gerçekleştiğinde ABD yeniden beyaz atının üzerinde bölgeye girebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU