Milliyetçilik; ama nasıl?

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Son günlerde sosyal medya aracılığıyla Türkiye'nin çeşitli tatil yörelerinde bulunan Arap özellikle Körfez ülkelerinden gelen turistlere yönelik ayrımcı söylemler öne çıkıyor veya çıkartılıyor. 

Bu oldukça endişe verici bir durum.

Bunun temel sebebi milyonlarca Arapça konuşan insandan bir grup olan Suriyelilerle tüm Arap dünyasını eşitlemekte aranabilir.

Türkiye'de sayıları 8-9 milyona erişen Suriyeli sığınmacılarla yerli Türkiye nüfusu arasında yaşanan sorunlar her geçen gün ölçeğini büyüterek farklı rotalara sapıyor. Bu bir gerçek. 

Şu sorular beraberinde geliyor:

Kamusal alanda karşı karşıya gelişleri nasıl değerlendirmeliyiz?

Bu kamusal olayların bir kesitinin akıntı halinde sosyal medya vasıtası ile yayılması nelere yol açabilir? 

İlk soruya verilebilecek cevap oldukça zor görünüyor. Çünkü yerli nüfus ve sığınmacı topluluk arasındaki ilişki çoğu yerde benzer dinamiği taşıyor.

İnsanlar yurt edindikleri topraklara kendilerinden farklı olduklarını düşündükleri topluluklarla paylaşmak istemezler.

Bu durumu kolayca ırkçılık olarak nitelendirebiliriz. Fakat bu niteleme karşımızda gün geçtikçe değişen ve dönüşen toplumsal problemlere rasyonel çözümler üretmekten alıkoyan bir yol olarak duruyor. 

İkinci soruya verilebilecek yanıt ise oldukça açık: İnfial, hınç ve dışlama arasında değişen toplumsal pratiklere kolayca yol açabilir. 

Peki, bu toplumun geneline yayılan kızgınlık/memnun olmama halini nasıl yorumlamak gerekir? 

Bence bu kısa süreli çözümlerle ele alınacak bir gerçeklik olmaktan çıkmışa benziyor.

Yapılması gereken en önemli işin toplumdaki kızgınlığı besleyen genel söylemi değiştirecek cesur politik adımlar atılması gerektiği söylenebilir.

Türkiye'de kendini son günlerde belirgin kılan etnik dışlamacılığın nedenleri birçok yerde aranabilir.

Fakat sıradan insanlar için temel güdüleyici faktörler ekonomik yoksunluğun ve mülksüzleşmenin yabancı ve dışarıdan gelenlerle sürekli krize sokulduğuna dair inanıştır.

Sıradan insanları suçlamak ve sosyal medyada teşhir etmek, mevcut popüler toplumsal eğilimleri yumuşatmaya yetmiyor.

Sorunun çözümü yukarıda da bahsedildiği şekliyle toplumun mevcut psikolojik hallerini anlamsızlaştıracak şok politikalarda yatıyor. 

Bu ise mevcut ekonomik ve jeopolitik koşullarda içinde bir dizi riski de barındırıyor.

Sığınmacıların gözle görülür bir kısmının şehir merkezlerinden tahliyesi olmaksızın genel popüler kızgınlığı dindirmek zor. 

Fakat çoğu politika yapıcının ve analistin gözden kaçırdığı bir nokta var. 

Yükselen milliyetçilik aynı zamanda karşı milliyetçiliği de besliyor. Şu an politik ve toplumsal özne olarak görülmeyen sığınmacıların kısa vadede sosyalizasyonları böyle bir patikanın içine itebilir. 

Etnik ve dini tutumun çok karmaşık bileşenlerinin ve çeşitlerinin görüldüğü Suriyelilerde bu tür bir politik bilinçlenmenin nereye gideceğini düşünmek gerekiyor. 

Türkiye'de yükselen bir milliyetçilik gerçekliğinin varlığından neredeyse herkes hemfikir.

Fakat bu milliyetçiliğin ötekisinin Araplar olması ise bu fikri kısırlaştırıcı ve sınırlayıcı bir etken olarak her geçen gün kendisini yükseltiyor. 

Halbuki yeni milliyetçiliğin temel referans merkezinin değerler ve süreçler olması gerekiyor.

Değerlerden kast ettiğim ulus olma bilincinin güncel hallerini memleket sınırları içerisinde aramak ve bunu da özgürleştirici ve genişletici bir yorumla ele almak.

Süreçler önemli; çünkü güncelin üzerinde yüzdüğü toplumsal, jeopolitik ve ekonomik bağlamı gözden kaçırmamak gerekiyor.

Aksi halde yeni milliyetçilik Türkiye'de zenofobi (yabancı düşmanlığı) ve jingoizm arasına sıkışmış bir reaksiyon ideolojisine evrilebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU