Demokrasi: Bir ideal mi, bir ihtiyaç mı?

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Ana Yael

Günümüzde en çok tartışılan siyasi konuların başında demokrasi gelir.

Demokrasi o kadar popüler bir rejim haline geldi ki otoriter yönetimler ve dahası katışıksız diktatörlükler dahi demokrasi söylemi üzerinden kendi iktidarlarını meşrulaştırmaya çalışır. 

Örneğin kazananın daha baştan belli olduğu otoriter yönetimlerde demokrasinin temel unsuru olan seçim,  bu meşrulaştırmanın en bilindik aracıdır. 

Otoriter yönetimler bir yana Kim Jong Un gibi babası ölünce herkesin kendisini ağlamak zorunda hissettiği diktatörler bile kendi iktidarlarını meşrulaştırmak adına demokrasiye sarılmak zorunda hissediyorlar kendilerini; o kadar ki Kim Jong Un'un ülkesinin resmiyetteki ismi -komik ama- Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti'dir. 

Demokrasinin en güçlü şekli ile uygulandığı ülkelerde dahi devletlerin resmi isminde demokrasi geçmezken klasik diktatörlüklerden biri olan Kuzey Kore'nin resmi isminde demokrasinin geçiyor olması kendince diktatörlüğünü demokrasi ile meşrulaştırmanın bir yolu olsa gerek.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yapılan araştırmalar dünya ölçeğinde yönetim biçimlerinin klasik diktatörlük düzenlerinden göreceli daha "yumuşak" yönetimlere evirildiğini gösterir.

Dünyada var olan yaklaşık 200 devletin büyük çoğunluğu otoriter yönetimlere dayanmaktadır.

Bu otoriter yönetimlerin önemli bir kısmı da otoriter olanla demokrasi arası  melez (hibrit) yönetimlerdir.

Tabii, yönetimlerin bu şekilde Hitler, Stalin, Mao, Pol Pot, Tito, Pinochet ve Saddam gibi klasik diktatörlerin yönetimlerinden otoriter yönetimlere oradan da melez yönetimlere doğru evrilmesi modernleşmenin bir yansıması olan ekonomik ve toplumsal yapıda yaşanan değişim ve dönüşümlerin bir sonucudur. 

Modernite öncesinde geleneksel toplumlar vardı. Geleneksel toplumlarda toplumun kahir ekseriyeti köylerde yaşardı.

Kıt kanaat geçinen bu toplumda üretim artık değeri son derece sınırlı tarım, hayvancılık, ticaret ve zanaatkarlık gibi bir elin beş parmağını geçmeyen dört-beş sektöre dayanmaktaydı.

Köylük yerde yaşayan bu insanlar siyasi iktidarın aldığı kararlardan azade, kendi içinde doğa ile uyumlu, dingin bir yaşam sürdürürlerdi. 

Sosyal yaşam da bununla uyumluydu. Herkesin değerler dünyasını belirleyen ortak gelenekler ve din vardı.

Giyim ve kuşamdan tutun mimik ve jestlerine kadar herkes bir birinin kopyası gibiydi. 

Aşiret ve klan gibi iptidai "devletimsi örgütlenme"lerle dahi bu topluluklar çok kolay yönetilebiliyordu. Nitekim bu toplumlar bin yıllarca bu şekilde yönetildiler. 

Ticarileşme, sanayi devrimi ve buna eşlik eden kentleşme, yaygın eğitim ve iletişim teknolojisi geleneksel toplumları bambaşka bir topluma dönüştürdü.

Günümüzde teknolojinin etkisi ile katışıksız geleneksel bir toplum kalmadı gibi.

Yeni ortaya çıkan ve adına modern denilen bu toplum,  niteliği itibariyle başka bir şey.

Örneğin bu toplumun öznesi durumundaki kentsel mekanda yaşayan, aile bağları ve dini duygusu zayıflamış, kendisi için özerk bir alan oluşturmaya çalışan birey denilen bu insan iş, barınma ve konfor istemenin yanında, kendi kendini var ettiği kimliği her ne ise kimsenin -devletin dahi- oraya girmesini istemeyen bir yaşam tasavvuruna sahip. 

Birey dediğimiz bu insan, yanı sıra, ekonomik ve siyasi düzen nasıl olmalı? sorularına aradığı cevaplarla kendisini belli bir siyasi görüşe göre tanımlar. 

Bugün çok sayıda ideoloji ve din, bu ideoloji ve dinlerin farklı yorumları; deizm, ateizm, gnostizm ve  agnostizm gibi inanç biçimleri ile liberalizm, Marksizim, muhafazakarlık ve milliyetçilik ideolojilerinin bileşiminden mütevellit yüzlerce farklı siyasi görüş ve felsefik anlayış var.

Bütün bu çeşitlilik ve farklılıkları içinde barındıran, siyasi iktidarın almış olduğu kararlar ile yaşamları arasında bağ gören, farkındalık ve benlik duygusu gelişmiş, konforlu bir hayatın peşine düşmüş bu milyonları yönetmek kolay değil.

Ekonomik kaynakların sınırlı kaldığı, kendini ifade etmenin de bir sınırının olduğu, sonsuz ihtiyaçları ve talepleri olan, çok sayıda sorunla boğuşan sinirleri gergin kentsel mekanda tıkıştırılmış bu milyonları bir şekilde yönetmek de gerekir.
 


Peki insanlık tarihinin hiç bir döneminde kendisine bu kadar yoğunlaşmamış, narsist duygusu bu kadar gelişmemiş, çevresinde olup bitenler karşısında bu denli duyarlı hale gelmemiş bu kitle nasıl yönetilebilir?

Bu modern çağda hangi ideolojiyi, hangi düşünceyi, hangi yaşam tarzını diğerlerinin üzerine egemen kılarsanız geri kalan yüzlercesini dışarıda bırakmış olursunuz ki bu da geri kalan milyonlarca insanın sizin kurduğunuz düzene hayır demesi anlamına gelir. 

İşte demokrasinin en büyük özelliği bu sayısız farklılıklara sahip toplumu, belli bir denetim içinde, kendi haline bırakmasıdır; ayrıca bir takım haklarla donatarak insanların seslerini yükseltmelerine izin vererek düdüklü tencere misali içlerinde biriken öfkeyi şiddete dönüşmesine izin vermeyecek şekilde dışarıya atmalarına imkan sağlamasıdır; bir başka ifade ile toplumun gazını almasıdır. 

Dolayısıyla demokrasiyi değerli kılan şey onun günümüz modern toplumları için en işlevsel yönetim olmasıdır. 

Demokrasinin işlevsel yanı yukarıdaki özelliğinden dolayı bu kadar farklı çıkarları ve farklı düşünce ve yaşam biçimleri içinde barındıran bireyleri bir arada tutup, toplumun gelişimine katkı sunmasıdır. 

150 - 200 yıllık tarihsel deneyim kitleleri en iyi şekilde bir arada tutan yönetim biçiminin demokrasi olduğunu gösteriyor.

Demokrasinin bu yeteneği onu ideal bir yönetim biçimi yapmaz elbette. 

Demokrasi belki de Churchill'in ifade ettiği biçimiyle, kötü yanları en az olan yönetim biçimidir.

Onun için teorik olarak zaman içinde demokrasinin yerini daha iyi/daha işlevsel bir yönetimin alması da mümkün. Ancak şimdilik bir alternatifi bulunmamaktadır.

Halka dayanmayan tek kişi yönetimleri kaçınılmaz bir biçimde baskıcı düzenlere dönüşür.

Siyasetten pek beklentisi olmayan,  siyasi iktidarın eylemlerinden fazla etkilenmeyen geleneksel toplumun insanı bu iktidarlara tahammül edebiliyordu; ancak modern toplumun bireyi bu baskıya tahammül edebilecek durumda değil.

Sonuç olarak demokrasi, içinde bulunulan zaman ve mekandan bağımsız en iyi yönetim diyebileceğimiz bir ideal değildir, içinde yaşadığımız modern çağların toplumlarını rakiplerine göre daha iyi yönetme kapasitesine sahip bir ihtiyaçtır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU