Türk'ün aklı

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Uluslararası bir araştırma sonucuna göre Türkiye nüfusunun IQ düşüş hızı dünyada 7'nciymiş!

Aksi de beklenemezdi. Malum, dünyada pek çok alanda liderliğe oynuyoruz, bunu eksik bırakamazdık.

Bizim önümüzde sırasıyla Panama, Romanya, Makedonya, Brezilya, İran ve yakın dostumuz Katar var.

Umuyorum AKP ve MHP'nin mevcut iktidar döneminin sonunda bu ülkeleri de geride bırakacağız ve en hızlı aptallaşan nüfus olma başarısını yakalayacağız. Kaldı ki Panama da kim oluyor?

Eskiden bu tür bilgilere fazla itibar etmezdim. Neticede herkes toplumla kendi durduğu yerden bir ilişki kuruyor.

Yani ancak arkadaşlarınızı, sosyal ortamlarınızı, temasa geçtiğiniz insanları gözlemleyebiliyorsunuz.

Bir dönem çok şehre, çok mahalleye girip çıkan bir kimse olsam da toplumdaki ahmaklığın boyutunu çok net algılayamıyordum.

Ne var ki günümüzde sosyal medya diye bir şey var.
 


Sosyal medyada fazla vakit geçirmeseniz bile illa ki önünüze acayip sokak röportajları düşüyor.

Kendi adıma başlarda bunların da kurmaca olduğundan şüpheleniyordum ama bir dönem televizyonda çalışırken çok acayip vakalarla karşılaştım, fikrim değişti.

Maalesef aptallaşıyoruz. Bunu kabul edelim.

Toplumsal cehalet, haysiyet sorunu ve IQ başka başka şeyler tabii ama biz bunların topunda birden değişik bir boyuta geçmiş vaziyetteyiz.

"Neden?" diye soracaksınız.

IQ meselesine yoğunlaşırsak, bu işin, başka faktörlerin yanı sıra, beslenme ile doğrudan bir ilgisi var. Bilimsel olarak durum böyle.

Avrupa, Japonya, ABD, Kanada falan milli geliri yüksek, dolayısıyla asgari ücreti yüksek ülkeler ve bazı ürünler bize göre pahalı ama tamamında temel gıdalar Türkiye'ye göre ucuz.

Bazılarında çok ucuz.

Bizde ise gıdalar hem çok pahalı, hem kalitesiz.

Tarımsal üretim ve hayvancılığın çökmesiyle beraber Türkiye pazarını ucuz ve kalitesiz ithal gıdalar doldurdu.

Hatta şöyle bir durum var: Kimi uluslararası markaların Türkiye ve mesela Almanya'da sattığı aynı markalı ürünün muhtevaları birbirinden farklı.

Almanya'da sağlığa zararlı olduğu için ürünlerde kullanılması yasak olan içerikler Türkiye'de aynı markalı ürünlerin içine girebiliyor!

Ya da Türkiye'de satılan gıdaların besin değerleri 15-20 kata kadar düşüş gösterebiliyor.

Daha önce de vurgulamıştık: Türkiye dünyanın çöplüğü gibi ve bu ister istemez gıdaları da içeriyor...

Başka faktörlerin yanı sıra beslenmedeki yetersizlik bizi ahmaklaştırıyor.

Gidişat değişmezse en hızlı ahmaklaşan toplum haline geleceğiz.

Fukaralaşmamızın doğrudan sonucu bu ve eminim halimiz Saray'da ejder meyvesi, kestane balı ve manda yoğurdu ile beslenen kimselerin zerre umurunda değil.

Gerçi sonradan böyle beslenme zekayı artırır mı? Bilemiyorum.

Saray ahalisi bilim insanları tarafından incelenebilse bence anlaşılır ama bunun imkanı olduğunu sanmıyorum.

Neyse...

Türkiye'nin vahim rakamları "zeka" ile sınırlı değil tabii.

Bakın, HIV virüsü ve AIDS'li hasta sayısı son 10 yılda dünyada son derece başarılı bir biçimde yüzde 40 civarında bir oranda düşürülürken Türkiye'de 8 ile 10 kat arttığı belirtiliyor.

Üstelik tespit edilebilen rakam bu. Fazla da olabilir.

Irkçıların üstün çabasıyla son dönemde gözler abartılı biçimde Karabük Üniversitesi'ndeki Afrikalı öğrencilere çevrildi ama bunun Afrikalılardan kaynaklı bir sorun olmadığını net bir biçimde söyleyebiliriz.

AIDS'in esas yaygınlaşma nedeni yoksullaşma ve buna bağlı olarak artan yozlaşma ve fuhuş...

Evet, iktidarda "manevi değerler" lafını dilinden düşürmeyen AKP-MHP koalisyonu var ve bu millet 22 yıldır sürekliliği olan dinci bir iktidarla muhatap ama fuhuş inanılmaz boyutlara ulaşmış vaziyette.

Bilim ve Gelecek dergisinin 158. sayısında Ortaçağ Avrupası'nda Korkunç Üçlü: Organize Fuhuş, Saray ve Kilise başlıklı bir çeviri yayımlanmıştı.

Nickie Roberts'ın o makalesinden Türkiye'nin yeni "Ortaçağ"ına pek çok gönderme çıkarabiliriz!

Fuhuş konusunda Türkiye İstatistik Kurumu'nun ya da başka bir resmi kurumun yayınladığı sağlıklı veriler bulunmuyor.

Lakin sokaklarda biraz dolaşan, bırakın sokakları falan, sosyal medyada azıcık araştırma yapan biri bu korkunç gerçekle hemen yüzleşiyor.

Farklı nedenleri üzerinde daha sonra ayrıntılı bir biçimde dururuz ama yoksullaşmanın fuhuştaki patlamaya mutlak olarak etki ettiği kuşkusuz.

Yoksullaşan yığınlar, ufukta bir toplumsal kurtuluş görünmediği için hayata devam edecek bireysel "çözüm"ler buluyor, kısa yoldan para kazanma dürtüsüyle hızla lümpenleşiyor.

Bu vaziyet, hayata bilinçle müdahale edemeyen geniş halk yığınları için kendiliğinden ve kaçınılmaz bir süreçtir.

Bakın, Türkiye hem yoksullaştı, hem de gelir dağılımı eşitsizliği felaket boyuta geldi.

Evet, birileri çok hızlı zenginleşti ve paraları nereye harcayacağını bilemiyor, abuk sabuk hareketler yapıyor.

Lakin bunun bir de öbür ucu var.

Misal, ben milyonlarca benzerim gibi, 10 bin lira emekli maaşı alıyorum. Bu parayla yaşamak mümkün değil. Haliyle çalışmak ve para kazanmak için uğraşıyorum.

Bütün emekliler aynı durumda.

Öğrenim hayatını sürdüren çocuklarımız var. Emeklilerin çoğu, bırakın çocuk okutmayı, hayatta kalmayı başaramıyor.

Bir üniversite öğrencisinin aylık giderinden daha düşük maaşı olan o kadar emekli ne yapacak? Onların çocukları ne yapacak?

Öğrencilerin çoğu öğrencilik hayatı yaşayamıyor. Çalışmak zorundalar. Ortalık çoğu zaman güvencesiz işlerde çalışan işçi öğrencilerle dolu.

Kimisi de kısa yoldan para kazanma peşine düşüyor.

Evet, bu ülkede her geçen gün daha fazla insan haysiyetsizce yaşamaya mahkum ediliyor.

Böyle bir manzarada suç oranı da artacak tabii.

Suç oranı konusunda da TÜİK dahil hiçbir kurum sağlıklı veriler yayınlamıyor.

Türkiye'nin "suç" üzerine çalışan en önemli gazetecilerinden biri olan Cengiz Erdinç'i aradım, Adalet Bakanlığı'nın bir kısım dokümanlarından zar zor çıkardığı verileri anlattı.

Ona göre tüm suçlarda büyük bir patlama var. En çok da uyuşturucu bağlantılı suçlarda.

Üstelik, uyuşturucu trafiğine müthiş bir "müsamaha" olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani bütün trafiğin çok küçük bir kesimi yakalanıyor.

Yakalanan kadarı bile "patlama" lafını kullanmamıza yetiyor.

Bu da milliyetçi-mukaddesatçı iktidar koalisyonunun bir başarısıdır kuşkusuz!

Dünya tarihine tekrardan bir bakmak lazım; dincilerin ve ırkçıların kendi dindaş ve ırkdaşlarını bu kadar kepaze ettiği başka örnekler var mı acaba?

Ya da eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in bir torbacıya öldürtülmesi kadar manidar bir örnek bulunabilir mi?..

Yerel seçimler sonrası kimi kesimlerin zafer havasına girmesi kanaatimce çok anlaşılır bir durum. Lakin memleketin vaziyeti hiç iyi değil.

Aptallaşıyoruz, maddi ve manevi sıhhatimizi kaybediyoruz, her türlü yozlaşma derinleşiyor, hukuk ayaklar altında...

Bakalım bu işler daha nerelere kadar gidecek...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU