4 soruda SSCB'nin dağılmasından sonraki ilhakların etkisi ve kalıcılık durumu: Bir "dondurulmuş sorun" daha ilhaka dönüşme yolunda

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

1-  "Dondurulmuş çatışmalar" kavramı eski Sovyet coğrafyası için hangi anlamı taşıyor?

30 Aralık 1922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) adı altında kurulmuş ittifak devleti aslında Çarlık Rusyası İmparatorluğu'nun "sosyalist" ideolojisi kisvesi altında yoluna devam etmesiydi.

SSCB'nin ilanıyla birlikte, ulusal parası, ulusal ordusu, dışişleri olmayan cumhuriyetlerin bir kısmında kurulan özerk idareler hem Moskova'nın bölgelerdeki en itibarlı partneri hem de Sovyet İmparatorluğu'nun dağılma ihtimalinin ortaya çıkması durumunda, cumhuriyetlere karşı kullanılacak enstrümanı olarak görev yaptı.

Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna ve Moldova'nın sınırları içinde kurulan özerklikler aslında "zamanı geldiğinde ateşlenecek silahlar" niteliği taşıyordu.

Nitekim Moskova, 1980'lerin başlarından itibaren ismini zikrettiğimiz bölgelerdeki özerklikleri silahlandırma yönünde adımlar atmaktan asla çekinmediği gibi, bu özerkliklerin bölücü faaliyetlerini açık şekilde desteklemekten asla sakınmadı.

Örneğin, 19 Şubat 1988'de Azerbaycan sınırları içindeki Dağlık Karabağ Bölge Meclisi "Ermenistan'a ilhak" kararı aldı.

Azerbaycan yönetimi duruma müdahale etmek isteyince bölgede olağanüstü durum ilan eden Kremlin genel vali atamıştı.

Ağustos 1991'de SSCB'nin resmen dağılma süreci başladığında Gürcistan'daki Abhazya özerkliği kendi bağımsız devletini ilan etti.

Tiflis'in müdahalesi yetersiz kalınca, bölge Kremlin'in kontrolü altına girdi ve bugüne kadar Moskova ile Sohumi arasındaki ilişkiler hep yükselen grafikte gelişiyor.

Ağustos 2008'de Gürcistan'ın Güney Osetya bölgesine giren Rusya, orayı da kendi kontrolüne aldı.

1991 yılında Moldova Cumhuriyeti bağımsızlık ilan eder etmez Rusya, o ülkenin Dnestr Kıyısı bölgesinde kendi "ocağı"nı oluşturdu.

Sınırları içinde bulundukları ülkeye karşı bölücülük faaliyetleri yürüten az sayılı halkların kazancı bu "dondurulmuş sorunlar" olurken, gelinen aşamada Kremlin'in bu kozu çok güçlü şekilde kullanma niyetinde olduğunu görüyoruz. Örneğin Dnestr Kıyısı bölge...
 


2- Öyleyse, Moskova uzun süre önce attığı tohumların meyvelerinin bir kısmını da Moldova'da mı toplamaya hazırlanıyor?

Mart 2014'te Ukrayna sınırları içindeki Kırım'ı ilhak eden Rusya Federasyonu aynı günlerde yine Ukrayna'nın Donbas ve Lugansk bölgelerini Kiev'den koparma girişimlerinde bulundu ve ilan edilen Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti'ni açık şekilde destekledi.

Bu adımlar hayali Rusya İmparatorluğu'nu yeniden ihya etmek olan ve SSCB'nin dağılmasını "20'nci yüzyılın trajedisi" olarak nitelendiren Devlet Başkanı Vladimir Putin'i daha da yüreklendirdi.

Ve iş Putin'in ifadesiyle "Yeni ittifak içinde yer almak istemeyen" Ukrayna'ya 24 Şubat 2022'de saldırmaya kadar vardı.

Savaşın üzerinden iki seneden fazla bir zaman geçmişken kimin kazanacağı belli olmazken, Batı, hem Ukrayna'ya maddi-askeri desteğini artırıyor hem de Rusya'ya karşı uyguladığı yaptırımları daha da sertleştiriyor.

İşte bu ortamda Avrupa Birliği Gürcistan ve Moldova'ya tam üyelik müzakereleri kapılarını aralarken, Rusya, Gürcistan sınırları içindeki bölücü Abhazya bölgesi ve Moldova sınırları içindeki bölücü Dnestr Kıyısı bölgesiyle ilişkileri ilhak düzeyine çıkarmanın adımlarını atıyor.

Bölgede 220 bin vatandaşa Rusya Federasyonu kimliği ve pasaportunun dağıtılması Kremlin'in müdahalesinin temeli sayılıyor.

İşte Tiraspol merkezli yönetimin 28 Şubat'ta gerçekleştirdiği kurultayın sonunda "Moldova yönetiminin kendilerini ablukada tuttuğu, hatta ilaç gelmesini bile engellediği" gerekçesiyle Moskova'dan "yardım" istemesi yeni bir ilhaka çağrı dışındaki bir girişim olarak değerlendirilmemeli.

Çünkü Rusya Federasyonu silahlı kuvvetleri işte aynen bu içerikteki gerekçeleri kullanarak daha önce farklı bölgelere müdahalede bulundu ve yerleşti.

Şimdilik sadece Azerbaycan'la ilgili istisnai durum söz konusu.

Zira kendi topraklarını  ermeni işgalinden kurtarmak için Türkiye'nin kapsamlı desteğiyle düzenlediği 44 günlük operasyonun son gününde Rusya ve Azerbaycan devlet başkanlarının ve Ermenistan Başbakanının imzaladıkları (10 Kasım 2020) anlaşmayla 2 bin 200 Rusya silahlı kuvvetler mensubu "Barış Gücü" adı altında Azerbaycan topraklarına yerleşmekle kalmamış, 10 maddelik anlaşmanın 9'uncu maddesi Ermenistan sınırları içindeki Zengezur kara ve demiryolu koridoru üzerindeki denetim yetkisini Rusya iç istihbarat kurumu FSB'nin sınır kuvvetlerine vermiştir.Savaş teorilerinde pek rastlanmayan bir durum ortaya çıktı:

Operasyonların gidişatında tam üstün taraf olan Azerbaycan bir anda savaşı durdurup yabancı askerlerin ülkesine girmesine müsaade etti; resmi yenilgisini açıklamaya adeta saatler kalan Ermenistan ise kendisi için hayati derecede önemli olan bir bölgenin kontrolünü yabancı bir istihbarat örgütüne devretti.

Savaşan iki ülke arasında barış anlaşmasının imzalanmaması için Kremlin elinden gelen her şeyi yaparken, Zengezur Koridoru'nun, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yeni bir savaşı tetikleyebileceğinden endişe ediliyor.
 


3- 10 senelik ilhaka rağmen, Kırım konusunun Rusya-Ukrayna savaşının en hassas noktalarından biri olduğu açık. Öte yandan sanki Kırım konusunda Rusya'nın tam rahat olamadığına ilişkin bir dizi belirti mevcut. İlhak tam yerine oturmadı mı acaba?

26 Şubat 2022'de, yani Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasından sadece iki gün sonra İskoçya Askeri Denizcilik Bakanı "1856 yılında olduğu gibi bu kez de Kırım'da Rusya'yla ciddi bir hesaplaşma içine girip yeneceğiz" demişti.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin 10 gün önce Batı basınına verdiği demeçte açıkladığı bazı istatistikler, iki tarafın da önemli sıkıntılarının olduğuna işaret ediyordu.

Rusya'nın Kırım'a atadığı genel vali, Rus dilli ahaliyi daha güçlü biçimde örgütlemeye çalışırken bölgedeki alman cemaati önderi Ukrayna'ya uzağı vuran silahlar vermeyi taahhüt eden Almanya'ya karşı konuşturuluyor.

Kremlin'in "kültür" adı altında yaptığı maddi desteklerin büyük kısmının askeri alana gittiği de sır değil.

Ukrayna, 2024 yılında ana amaçlardan biri olarak "Kırım'ı geri almayı" belirlemişse, bunun zor olduğunu (ama uzun vadede imkansız olmadığını) Kiev de Batılı ülkeler de itiraf ediyorlar.

Rusya, Kırım'ı kaybetmeyi aklının ucundan bile geçirmiyor. Çünkü daha sonra Karadeniz kıyısında çok da güçlü olmayan deniz askeri limanlarında savunma yapma zorunda kalacağını herkesten daha iyi Moskova'nın kendisi biliyor.

İlhak edilen Kırım ve oranın Rus kökenli ahalisi ise Kremlin'in her şeye rağmen en iyi manevi desteği alabileceği olgudur.
 


4- Bu kadar açık ilhaklar ve ilhak girişimleri sürerken, 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinin en kanlı savaşlarından birinin Rusya ile Ukrayna arasında yaşandığı bir ortamda bu ülkeleri aynı ittifakların içinde görüyoruz. Hem ilhak ve hem de aynı ittifak içinde bulunma nası bir duygu acaba?

Bu durumu gerçekten anlamak çok zor. Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın girişimleriyle 25 Haziran 1992'de Kara Deniz Ekonomik İşbirliği Örgütü kurulduğunda bölücülük, işgal ve ilhak örneklerinin çoğu mevcuttu, süreç Ağustos 2008'de Güney Osetya bölgesinin Rusya tarafından Gürcistan'dan koparılmasıyla durmadı, Mart 2014'ten sonra Kara Deniz Ekonomik İşbirliği Örgütü içinde Rusya'nın sorun çıkardığı ülke adeta kalmadı.

Şubat 1993'te ise Kara Deniz İşbirliği Parlamenter Meclisi kuruldu.

Haziran 2017'de Kara deniz Ekonomik İşbirliği Örgütünün 25. kuruluş yıldönümünde dönem daimi ve geçici bir kısım yöneticiye "Örgüt içindeki ticaret hacmi ne kadar?" diye soru yöneltmiş, ancak inanır mısınız, arada uçurumlar kadar fark olan yanıtlar almıştım.

Komik mi, trajikomik mi, ironik mi demem gerekirdi, bir türlü karar veremedim.

Örgütün, parlamenter meclisinin işgallere ve ilhaklara tepkisi oldu mu, olduysa herhangi tesiri oldu mu?

Yine çok iyi hatırlıyorum, TBMM Başkanı olduğu dönemde İstanbul'da gerçekleşen zirve toplantılarının birinde Sayın İsmail Kahraman'ın "Filistin sorunuyla ilgili" sonuç bildirgesine bir madde dahil etme girişimi Bulgaristan ve Romanya'nın tepkisiyle bildirgeye yansımamıştı.

Kendi içindeki toplam ticaret rakamını bilmeyen bir örgütün işgal ve ilhaklara karşı tepki koymasını beklemekten daha ironik bir şey olamaz.

Bu gibi örgütlerin kendilerini yenilemesi imkansız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU