Türk astronotun ikinci uzay yolculuğu öncesi uzayda rekabet ve işbirliğini anlamak; yeni işbirlikleri

Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz Independent Türkçe için yazdı

Türkiye'nin ilk uzay yolcuları Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever / Fotoğraf: AA

Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı vesilesiyle çok sayıda haber ve analizler ilk Türk astronot Alper Gezeravcı ve beklendiği gibi olursa nisan ayındaki yeni görevine hazırlanan ikinci Türk astronot Tuva Cihangir Atasever'den bahsediyor.

Dünya'da uzay programı olan ülkelerden biri olan Türkiye (Türkiye Uzay Ajansı), bu alanda da var olduğunu sadece uzaya seyahat eden astronotlarla değil, aynı zamanda çeşitli yerli uydularla ve diğer çalışmalarla da gösteriyor.

Uzay programları hakkında bir yandan rekabet ancak diğer yandan enteresan işbirlikleri olabildiği gözlemleniyor.

Bu yazı, uzay araştırmalarında olası rekabet ve işbirliklerini ve Türkiye için yeni işbirlikleri olanaklarını irdeleniyor. 

İnsanlık adına yeni ve şimdiki bilgimizle sonsuz gibi gözüken uzay, (bir zamanlar okyanuslar da uçsuz bucaksız gözükürken onlar da kirlendiler, şimdi de benzer uzay atığı kirliliği gezegenimizin yörüngesinde mevcut), yakın gelecekte yeniden, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, önemli rekabet alanı olabilir.

Yeni teknolojilerin düzenli olarak denendiği ve bilimsel ilerleme bakımından da önemli olan uzay görevleri, kimilerine göre, bilhassa ABD, Çin ve Rusya arası yeni bir rekabet arenası olacaktır.  


Uzay alanında rekabet

ABD'nin 2023 başlarında kendi hava sahası üzerinde vurduğu Çin gözlem balonu ve çeşitli gözetleme teknolojileri ile iletişim teknolojileri alanında Çin'le yoğun bir rekabet içerisinde olduğu sır değil.

Bu bağlamda uzayın yeni bir olası çatışma ve daha muhtemel olarak yoğun rekabet alanı olması şaşırtıcı görülmemeli. (The Economist dergisinin; 3 Şubat 2024 tarihli uluslararası basılı sayısında "Gathering the guardians" başlığıyla yayınlanmıştır. İlk olarak 31 Ocak 2024 tarihinde internet sitesinde "War in space is no longer science fiction" başlığıyla yayımlandı.)

Çünkü uzay alanındaki rekabet, hem kıtalar arası füze teknolojileri bakımından, hem de haberleşme ve gözlem uyduları bakımından önemli bir alandır.

Ülkelerin giderek üzerinde çalıştıkları Uydu Savar projeleri ilk akla gelen durumlardan biri.

Bu tarz uydu avlayan uzaydaki yeni cihazlar ve insansız uzay araçlarıyla, ihtilaflı durumlarda uydu iletişimlerini kesmek, GPS sinyallerini bozarak, anlaşmazlık ve çatışma öncesi haberleşme kabiliyetlerini meşru bir hedef gözeterek sekteye uğratma stratejisine dayanıyor.

Ayrıca, füze savar (anti-missile) ve anti-balistik savunma sistemlerini ve diğer savunma sistemlerini de hedef alacak yeni bir kategori "uydu vuran" araçların olduğu bir rekabet döneminin başlaması endişesi günümüzde gerçekçi olarak belirtildi.  

Bu askeri nitelikteki kabiliyetlerin uzay programlarıyla diğer bir ilintisi de füze teknolojisidir.

Orta menzilli ve kıtalararası balistik füze teknolojileri yeni değildir ve kitle imha silahlarını taşıyabilme kabiliyetlerinden dolayı da endişeyle takip edilen programlardır.

Bilhassa İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin bu alanda yaptıkları çalışmalar ve testler, gelecekte kitle imha silahları ve bunlara benzer çalışmalarından dolayı Batılı ülkelerce kuşku ve endişeyle takip ediliyor.

Ancak uzay rekabetindeki tek akla gelen bu tarz askeri strateji ve taktik gereği iletişim kabiliyetlerinin sekteye uğratılmasıyla ve füze ile füzesavar sistemlerinin etkisiz hale getirilmesiyle sınırlı değil.

Dünyamızda giderek kıt kaynakların olmasından dolayı ve dünya ötesi görevlerde kullanılmak üzere yeni tesis ve üretimin gelecekte uzayda yapılabilmesi adına uzay madenciliği faaliyetleri de önem arz ediyor.

Uzay madenciliği, dünya dışında, güneş sistemimizde çok sayıda bulunan göktaşlarından (astroid) be Ay ile Mars gibi astral nesnelerden elde edilecek madeni, mineral ve diğer kaynakların keşfedilip, çıkartılmaları ve işlenmeleri bakımından gelecekte artan öneme sahip faaliyetler olacaklardır.

Dünyamızda kıt kaynakların mevcut nüfusa dahi yeterliliğinin giderek sorgulandığı bir dönemde, uzun soluklu uzay görevleri için doğrudan uzayda elde edilen kaynakların çıkartılıp işlenmesi gerekecektir.

Disney Pixar'ın 2008 yapımı Vol-i (Wall-E) animasyon filmi ve Christopher Nolan'ın 2014 yapımı filmi Yıldızlararası'nda (Interstellar) arka planda dünyanın giderek çevre felaketleri sonucu kaynakların tüketildiği ve yaşanmaz bir gezegen haline gelmekte olduğu yansıtıyor.  

Bu Hollywood yapımlarındaki gelecek senaryolarında, tükenen kaynaklara vurgu yapılmaktadır ve bundan dolayı gezegen kaynaklarının sınırlı olmasından ötürü kaynaklar üzerine rekabet durumu söz konusu (Bilhassa Malthusian Teori, artan nüfus ve tükenen kaynaklar ilişkisinin kıtlık ve çatışmalara yol açacağını öngören karamsar kuramlardı).

Her iki filmde de tükenmekte olan kaynaklar sonucu insanlığın uzaya gitmesi öngörüldü ve bunlara benzer birçok filmde benzer arka plan mevcut.

Belki bur durum, mevcut Çin-ABD rekabetinin oluşmasında da kısmen yansıtılıyor.

Dünyamızın, Vol-i ve Yıldızlararası filmlerindekine benzer dramatik derecede yaşanılmaz bir gezegene dönüşmesi kaçınılmaz bir durum olmayabilir.

Bu bağlamda sürdürülebilir amaçlar ve daha yaşanabilir bir dünya için sürdürülebilir kalkınma hedeflerine dünya çapında uymak ve işbirliği halinde hareket etmek gerekir.

Her hâlükârda, uzun süreli uzay programları için gerekli kaynakların dünya ötesinde uzay madenciliği sayesinde elde edilebilmesinin önemin ortada.

Bu kaynakları elde etmek rekabetçi olduğu kadar işbirliği imkânları da doğurabiliyor.  


Uzay alanında İşbirliği

Bu rekabet ortamında, Uluslararası Uzay İstasyonu'nda görüldüğü gibi, dünya meselelerinden uzak bilimsel ve insanlık için işbirliği ortamı tesis edilmesi de mümkün.

Örneğin, Türkiye ile İsveç arasında, NATO üyeliği konusundaki gecikmeden kaynaklanan "gergin" bir bekleyişin olduğu bir dönemde Türk ve İsveçli astronotlar Axiom3 görevinde birlikte yer alıp, beraber uzay yolculuğunda bulundular.

Kazakistan'daki Baykonur fırlatma platformu, Cape Canaveral'dan sonra uluslararası uzay istasyonlarına en çok ikmal yapılan fırlatma noktasıdır.

Amerikalı astronotlar ve Rus kozmonotlar aynı görevlerde yer alıp, uluslararası uzay istasyonunda beraber bulunurlar.

Ukrayna üzerindeki ciddi farklılıklara ve yaptırım kararlarına rağmen Amerikalı ve Rus astronotlar, 2022'den bu yana uzay görevlerinde aynı kapsülün içerisinde beraber seyahat ederek uluslararası uzay istasyonunda birlikte görevlerde bulundular.

Bu durum bir çelişki gibi gözükse de aslında insanlık adına atılan adımlarda işbirliğinin de daima mümkün olabileceğini hatırlatıyor.

Bu durumu anlayabilmek için de biraz uluslararası ilişkilerin temel varsayımlarına bakmakta yarar var. 

Uluslararası ilişkilerdeki en temel varsayımlardan biri "Anarşi" durumudur, yani Uluslararası Hukuk olsa dahi, Uluslararası Toplum ve yönetişim mümkün olsa dahi, bağımsız ve egemen ulus-devletlerin kendileri üzerinde hiyerarşik bir üst otoriteyi yani bir "dünya hükümetini" tanımadıkları durumudur.

Yani uluslararası ilişkilerde Anarşi durumu bir hiyerarşi eksikliği durumudur.

Hiyerarşi eksikliği varsayımı ille de çatışma ortamı olarak yorumlanmamalı.

Hiyerarşinin olmadığı durumlarda da bireylerin ve devletlerin kendi aralarında anlaşmalar sağlayıp uluslararası sistemi işlevsel hale getirmeleri ve işbirliği yapmaları mümkün.

Bu bağlamda çok sayıda kuramsal olarak uluslararası işbirliğini açıklayan akademik çalışma bulunuyor. 

Örneğin, 2017'de yayımlanan "Uluslararası İşbirliği Teorisi ve Uluslararası Kurumlar" başlıklı çalışmaya göre uluslararası anarşi durumu farklı ve zor koşullar altında dahi işbirliğini mümkün kılabilir ancak bu işbirliği koşullarını sağlamak kolay değil.

Ayrıca, dünyada veya uzay alanında uluslararası işbirliğinin ‘kendiliğinden' oluşmayacağını, bu alanda önderlik ve olumlu atılımların olduğu aktif ve yapıcı dış politikalarla uluslararası toplumun desteğiyle de bunun mümkün olma olasılığının artacağı fikrimi de bu vesileyle belirtmek isterim.

(Xinyuan Dai, Duncan Snidal ve Michael Sampson (2017) tarafından yazılan, "Uluslararası İşbirliği Teorisi ve Uluslararası Kurumlar" (International Cooperation Theory and International Institutions). 

Makaleden de anlaşılacağı üzere, uluslararası anarşi durumu veya uluslararası rekabet ortamı, katiyen işbirliklerinin olmayacağı anlamı taşımıyor.

Bu durum da Uluslararası Uzay İstasyonu'nda ve genel olarak insanlı uzay görevlerinde Rusya ve ABD'nin bu şartlar altında dahi uzay alanında işbirliğine devam edebilmelerini anlamlandırır.

Dolayısıyla, Türkiye'nin de uzay alanında işbirliklerini akıllıca çeşitlendirmesi, ancak bu çeşitlendirmeyi yaparken de mevcut müttefikleriyle çatışmamaya olabildiğince özen göstermesi gerekir.


Uzay araştırmaları alanında yükselen yıldız Hindistan 

Uzay araştırmaları bağlamında belki ilk akla gelen ABD'den NASA ve SpaceX firması olabilir.

Ancak, giderek başarılı görevleri ucuza mal ederek bu alanda belki de en önemli yükselen yıldız Hindistan Uzay Araştırmaları Kurumu ISRO'dur (Indian Space Research Organization - ISRO).

Hindistan Uzay araştırmaları Kurumu - ISRO'nun 2014 yılından bu yana Mars etrafında yörüngede dönen cihazı ile Ay'ın güney kutbuna ilk iniş yapan cihaz gibi, çeşitli başarı hikayeleri var.

Ayrıca dikkat çeken bir husus, bu başarı hikayelerini, yüksek bütçeli Hollywood filmlerinden daha ucuza mâl etmeleridir.

Hindistan'ın "The Martian", yani "Marslı" isimli yüksek bütçeli Hollywood filmi için harcanan paradan daha düşük bir bütçeyle Mars'a araç gönderebilmesi çok etkileyici bir başarı hikayesidir. 

ISRO'nun Mars gezegeni yörüngesinde dönecek uzay çizimi için bütçesi 74 Milyon dolardı, Hollywood'un yüksek bütçeli "Marslı" (The Martian) filminin yapımı ise 108 milyon dolar. (Wired.com, 17.Mar.2017: These Scientists Sent a Rocket to Mars for Less Than It Cost to Make "The Martian").

2023 Yaz aylarında Hindistan, Ayın Güney Kutbu'na ilk başarılı görev ile uzay aracı indirmeyi başaran ülke oldu.

Şu sıralar, 2024 yılının sonlarında, İnsanlı uzay görevlerinden evvel, Kadın Yapay-Zeka Robot Astronotu Vyommitra (Uzay Dostu) ile yeni bir uzay misyonuna hazırlık yapılıyor (Times of India, 4 Şubat 2024: Isro's woman robot astronaut 'Vyommitra' to fly into space).

Vyommitra'nın bir humanoit (insansı robot) olarak yapacağı görevler, 2025 yılı için planlanan iddialı "Gaganyaan" insanlı uzay misyonu öncesinde bir hazırlık niteliğinde.

ABD Uzay Ajansı NASA, özel firma SpaceX, Avrupa Uzay ajansı ve genelde Batılı ülkelere göre ISRO çok daha ucuza, başarılı uzay görevlerini gerçekleştirebiliyor.

Bilhassa başarılı insanlı uzay görevlerinin düzenli hale gelmesi durumunda, ISRO'nun da gelecekte Türkiye Uzay Ajansı (TUA) için olası bir çözüm ortağı olma seçeneği mutlaka değerlendirilmeli. 

Türkiye'nin de hele hele uzay programı emekleme aşamasındayken özellikle olabildiğince işbirliklerini arttırması hem Uluslararası ilişkileri (ve artık Uzay ve ötesindeki ilişkileri) bakımından hem de işbirliğini dünyamıza da yansıtmak bakımından önemli.

Uzay'a giden ilk Türk astronot Gezeravcı'nın da atfen söylediği gibi;

Cumhuriyetimiz 'in kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanımız, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi; 'İstikbal Göklerdedir' ve bu bağlamda göklerdeki barışçıl işbirliği sayesinde bu istikbali, gene Atatürk'ün 'Yurtta ve Cihanda Barış' ilkesi olarak da yansıtmak mümkündür.


Ancak, her ne kadar uluslararası işbirlikleri Uluslararası Uzay İstasyonunda yaşanıyor olsa dahi, NATO üyesi ülkelerin bu alanda dayanışma içerisinde olup, ittifak üyelerinin Rusya ve Çin ile daha sınırlı işbirlikleri içerisinde olmaları beklentisi şaşırtıcı olmamalı.

Buna mukabil, Batı ile de iyi ilişkileri olan ve kendi uzay programı olan Hindistan ile de, Avrupa ve ABD ile olan uzay çalışmalarına ek ve tamamlayıcı olarak, işbirlilği geliştirme arayışları düşünülebilir. Bu alanlarda hem daha ucuza hem de yeni teknolojiler üzerinden belli ölçüde işbirliği imkânları da düşünülmelidir. 


Sonuç;

Türkiye Cumhuriyeti'nin dünya görüşü, günümüzde de Türkiye ve Hindistan'ın uzay alanında da işbirliği başlatmaları için vesile olmalı.

Cumhuriyetin 100. yılı vesilesiyle ve dış politikamızda önümüzdeki yüzyıl için bu değerleri yeniden hatırlamak, özellikle de çatışmaların eksik olmadığı küresel politikaya hala "Yurtta Barış, Dünya'da Barış" ilkesiyle yaklaşmakta büyük yararlar var.

Muasır medeniyetlerin hem teknolojilerinin benimsenmesi bakımından da, Küresel Güney'deki en önemli uzay programına sahip ülke ile de uzay alanında işbirliğini geliştirmek faydalı olur.

Bu sayede Türkiye Cumhuriyeti Devleti "güven veren aktör" konumunu güçlendirip, sadece dünya ticaretinde bir lojistik üs olmakla sınırlı kalmamalı ve Uzay programlarında ve teknolojik işbirliği alanında da "güven veren aktör" olmalı.

Böylece yeni dünya düzeninde etkin yönetişim için de işbirliği ve dostluk köprüleri oluşturmalıdır; uzay alanındaki işbirliği bu bağları pekiştirecektir.

2023 itibarıyla Dünya'nın en kalabalık ülkesi olan Hindistan'la da bu küresel ve bölgesel amaçlar doğrultusunda daha fazla işbirliği yapılmalı. 

Aynı sebepten, sadece Hindistan değil, kendi kabiliyetleri ve uydu programları olan Brezilya ve Japonya, gibi devletlerle de bu alanda işbirlikleri artırılmalı.

Hatırlanacağı üzere, Karadeniz'de petrol ve aramalarında Brezilya devlet firması Petrobras ile işbirliği ve arama çalışmaları yakın zamana kadar beraber yürütülmekteydi.

Hindistan'la olası işbirliğine benzer nedenlerle Brezilya'yla da işbirliği olanaklarına bakmalıdır, ancak son yıllarda ISRO'nun yükselişi de göz ardı edilmeden Hindistan'la da işbirliği olanakları değerlendirilmeli.

Türk devlet gelenekleri hem Batı hem de Doğu ile ilişkileri birlikte yürütebilmiştir, uzay programları sayesinde teknolojik açıdan rekabetçi olurken çatışmacı olmayıp, farklı işbirlikleri sayesinde güçlü ve barışçıl ilişkiler kurmaya da devam edecektir.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU