Polonyalılar neden İstanbul'da Polonezköy'ü kurdu?

Polonezköy, İstanbul

Almanya, Rusya ve Avusturya 1795 yılında hunharca Polonya topraklarını işgal eder ve ülkedeki yönetimi ortadan kaldırır.

Tüm dünya bu kıyımı sessizce kabullenir; ama Osmanlı Devleti, Rusya'nın hasmı olarak bu işgali asla kabul etmez.

Vakti zamanında Kemal Öztürk bu konuyu köşesine taşıyınca mesele bilinir olmuştu:

Osmanlı sultanları geleneksel olarak çeşitli vesilelerle ülkedeki sefirleri kabul eden törenler düzenler.

O törenlerde Mabeyinci Başı sultana hürmetlerini sunacak olan sefirleri yüksek sesle padişaha takdim eder:

'Rusya sefiri, Fransa sefiri, Avusturya sefiri…'

Lehistan sefirinin durduğu yer her zaman boş bırakılır. Sıra oraya geldiğinde

Mabeyinci Başı bağırır:

'Lehistan sefiri burada mı?'

Oradaki başka bir görevli yine yüksek sesle cevap verir: 

'Lehistan sefiri yolda sultanım…'

Böylece oradaki diğer devletlere Lehistan'ın işgalinin kabul edilmediği, bir gün Lehistan'ın yeniden bağımsızlığına kavuşarak, sefirinin buraya geleceğine inanıldığı gösterilmiş olur.

(HaberTürk)


Çoğu kişi de öyküyü buraya kadar bilmektedir; ama aslında bu hadiseye yalnızca girizgâh desek yeridir.

1830 yılında Polonyalılar; Fransa ve Osmanlı'dan aldığı cesaretle "Kasım Ayaklanması"nı başlattı. 

Düşük rütbeli bir asker Piotr Wysocki'nin liderliğinde başlatılan bağımsızlık hareketleri ciddi neticeler elde etti. 

Hatta başkent Varşova işgalden kurtarıldı.

Ruslar, Polonyalıların olası bir zaferiyle Litvanya, Belarus ve Ukrayna'nın da isyan ateşini yakacağını biliyordu. Bu yüzden bölgeye 100 bin kişilik devasa bir ordu sevk etti.

Dolayısıyla Lehlerin isyan dalgası akim kalmış olsa da Varşova'nın bir kez kurtarılmış olması Polonyalılarda vatan kavramını oluşturmaya yetmişti.

Ruslar, bu isyanın bedelini Lehlere ağır ödetmeye karar verdi. 

Yüzbinlerce Polonyalı ülkesinden göçe zorlandı, üniversite ve okullar kapatıldı ve sayısız kişi isyan gerekçesi ile idam edildi.

İşte bu soykırımdan halkını korumak isteyen Polonya Milli Hükümeti liderleri Karol Otto Kniaziewicz ve Ludwik Plater çareyi İstanbul'da aradılar.

Vaziyetleri Osmanlı padişahına anlatıp kendilerine yardım elini uzatmalarını istediler. 

Osmanlı Devleti, Lehlerin vaziyetini değerlendirip Fransa ile beraber Ruslara saldırmayı ciddi şekilde tartışmıştı; ama Yunanistan'ın bağımsızlık süreci ile zorluklar yaşayan Babıali Hükümeti, Lehlere açık askeri destek vermenin çıkarları ile örtüşmeyeceği sonucuna vardı. 

Nihayetinde Polonyalı mültecilerin İstanbul'a sığınmaları konusunda ise kolaylık sağlanması kararlaştırıldı. 

İşte bu şekilde İstanbul'a gelen Polonyalılar bugün Polonezköy olarak bildiğimiz semti kuracaklardı.


Polonezköy'ün kuruluşu

Polonyalılar, İstanbul'u direnişlerini örgütleyebilecekleri bağımsız bir şehir olarak görüyordu.

Osmanlılar ise Polonyalıları, Balkanlardaki Slav birliğini kırmak için değerlendirmek istiyordu.

Bu yüzden Osmanlılar İstanbul'da bir Polonya kolonisi, Polonya ise bir Polonyalılar Köyü fikri ile hareket ediyordu.

Nihayetinde İstanbul'da bir Polonyalı yerleşimi kurulması hem Osmanlı'nın hem de Polonyalıların çıkarınaydı. 

Nihayetinde 1841 yılında Sadık Paşa olarak bilinen Polonyalı Czaykowski, İstanbul'da birçok arazi ve mülkü "sonsuza kadar" ibaresiyle kiraladı.
 

Sadık Paşa.jpg
Sadık Paşa

 

Bu mülklerin önemli bir kısmı daha önce tapusu Fransızlarda (Lazaristler Cemaati) bulunan bölgelerdi. 

Bu mülklere Polonyalı lejyon askerler getirilerek bir çeşit stratejik kamplar kuruldu. 

Biz, bugün bu arazilere her ne kadar Polonezköy desek de Polonyalılar Millî Mücadelerinin lideri olan Adam Jerzy Czartoryski'nin adını vererek "Adampol" diyorlardı.

Osmanlılar ise resmi kayıtlara Adampol'ü "Ademköyü" olarak geçirmişti.
 

Adam Mickiewicz.jpg
Adam Mickiewicz

 

Polonezköy'ün üç kuruluş amacı bulunuyordu.

İlk her şeyden evvel bir askeri kamptı ve buna göre dizayn edilmişti.

İkincisi Rus ordusundan kaçan Polonyalıların sığınabileceği güvenli ve yakın bir lokasyondu.

Son olarak İstanbul, dünyanın en büyük Slav esir pazarıydı. Buraya köle olarak satılan

Polonyalıların parası ödenip kurtarılarak Polonezköy'e yerleştirilmesi amaçlanmıştı.

Osmanlılar, bölgedeki Polonyalılara her türlü kolaylığı sağlamış ve iç işlerinde serbest bırakmıştı.

Lehlerin kendi kültürlerini yaşamlarına ve dillerini kullanmasına müsaade edilmişti.
 

Polonezköylü çocuklar.jpg
Polonezköylü çocuklar

 

Polonezköy'ün sorumlusu Czaykowski, bu durumu hatıralarında şöyle nakleder:

Tanrı'ya şükredelim, bize bir toprak parçası verdiği için ki onun üzerinde Polonya için dua edip Polonya hakkında Lehçe konuşabildiğimiz için - dua edelim, iyi şeyler yapalım.

Ve Tanrı vatanımızı bize geri verecek ve bizi ona geri döndürecek.

Michał Czaykowski,
19 Mart 1842,
Polonezköy

Bugün her İstanbullunun gezince içi ferahladığı Polonezköy, Lehler gelmeden evvel İstanbul'un en verimsiz topraklarındandı.

Bataklık ve girintili tepelikleriyle yerleşime hiç uygun değildi.

Ayrıca soğuk iklime alışık Lehliler için sıcak hava cehennemden farksızdı.
 

Poloneköy'deki Lehler.jpg
Poloneköy'deki Lehler

 

Polonezköy, Lehliler için bir çeşit vatan imtihanıydı. 

Eğer burada barınamazlarsa tüm dünyanın kendilerine olan inancı kaybedeceklerini düşünerek işe koyuldular (Aslında Osmanlı ve Fransa'nın dışında kimse onları pek de önemsemiyordu).

İstanbul'un en çorak bölgesini adeta vahaya çevirdiler, onların bu gayreti karşısında Avrupalı aydın ve sanatçılar harekete geçti.

İstanbul'daki Polonyalılar için bağış kampanyaları başlatacaklardı. Polonezköy'deki mucize gerçekten de Polonyalıların Avrupa kamuoyunda dikkati üzerlerine çekmesini sağlamıştı.

Bizim kültürümüze de önemli katkıları bulunacaktı.

Lehler öyle harika tereyağı ve peynir üretiyordu ki İstanbulluların süt ürünlerinde neredeyse damak tadını değiştirmişlerdi.

Ayrıca, bugün Ramazan Pidesi olarak bildiğimiz ekmek çeşidi de köklerini bu Slav misafirlerimizden alıyordu. 

Lehlerin, Polonezköy mucizesi Rusları ziyadesiyle rahatsız etti. Diplomatik baskılardan sonuç alamayınca 1948 yılında kundaklama eylemlerine başladılar.

Buradaki Polonyalıların bir kısmı İslamiyet'e geçerek Türk vatandaşlığı aldı.

Sadık Paşa ve Cafer Paşa gibi isimler Osmanlı bürokrasisinde kısa sürede üst mevkilere kadar tırmandılar.

Köy o denli popüler olmuştu ki büyük Fransız yazar 1850 yılında bizzat İstanbul'a gelerek Polonezköy'ü ziyaret etmişti.

Polonyalılar için intikam vakti ise 1855'te gelmişti.
 

Kırım Savaşı.jpg
Kırım Savaşı

 

Osmanlılar, Ruslarla Kırım Savaşı'na girince aslen Polonezköylü bir Polonyalı olan Cafer Paşa, Kazak Alayı olarak bilinen bölüğü kurdu. 

Bu bölüğe birçok Polonyalı genç gönüllü olarak kaydoldu. 
 

Kazak Alayı bayrağı.jpg
Kazak Alayı bayrağı

 

Savaş sona erdiğinde tahtta bulunan Abdülmecid, Polonyalılara teşekkür etmiş ve istedikleri yere gitmekte özgür olduklarını bildirmişti.
 

Sultan Abdülmecid'in teşekkürü.jpg
Sultan Abdülmecid'in teşekkürü

 

Lehlilerin küçük bir kısmı Fransa'ya gitse de önemli bir kısmı İstanbul'da kalmıştı. 

En tuhaf gelişmelerden birisi ise Lehliler gruplar halinde İslamiyet'e geçip Türk vatandaşı olmasıydı.

Bu aslında hiç de şaşırtıcı bir gelişme değil. Batılılar bir anlığına da olsa Batı'nın gerçek yüzünü gördğünde İslam alemine karşı bakışlarında keskin bir dönüşüm yaşanıyor.

Örneğin bugün Gazze'deki soykırıma en fazla itiraz eden halkların başında İrlandalıların gelmesi bu sebeple hiç de şaşırtıcı değil. 

Velhasıl Polonezköy'den bir avuç yiğit insan geldi ve geçti. 

Birinci Cihan Harbi ile Polonyalılar bağımsızlığını elde edene kadar Türkler ve Lehler arasındaki sıcak ilişki sürdü. 

Nihayet Polonya elçisi Roman Knoll, 1924 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'e güven mektubunu sunarak resmen dönmüş oldu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU