Münih Konferansı, iki devletli çözüm ve ABD’nin çıkarı

Washington’ın tutumu gerçekçi…

Halid Hamade

Geçtiğimiz haftanın son üç günü boyunca Münih Güvenlik Konferansı (MGK), her yıl tekrarlanan bu uluslararası güvenlik etkinliğinde dünyanın üst düzey karar sahiplerini ve kanaat önderlerini bir araya getiren bir platform oluşturdu. Dünya jeopolitik gerilimlerin arttığı, kaygı düzeyinin yükseldiği ve krizleri çözme konusunda iş birliği yapma yeteneğini kaybetmiş bir uluslararası sisteme duyulan güvenin yıkıldığı bir zamandan geçerken, bu etkinlikte dünyadaki en acil güvenlik kaygıları ele alındı.   

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

MGK, özellikle ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin mevcut küresel düzene yönelik meydan okumalar ve uluslararası güvenlik tehditleri konusunda nasıl düşündüklerini anlamak için önemli bir platform olarak görülüyor. Bununla birlikte peş peşe yapılan oturumların ortak paydası, Batı’nın kendi ‘hegemonyasının’ geleceğine ilişkin duyduğu büyük endişe oldu.  

2023 yılındaki oturumunda MGK, Rusya’nın ve Çin’in temsil ettiği kampın yeni düzenin kaidelerini ve değerlerini şekillendirme çabalarının artmasıyla birlikte uluslararası sistemin çok kutupluluğun eşiğine geldiğini ilk kez kabul etti. Zira mevcut düzenin kaidelerine yönelik muhalefet, Çin ve Rusya ile sınırlı kalmayıp, Rusya’nın Ukrayna’daki askerî operasyonunu kınamaktan kaçınan ülkelere de uzandı. Ki bu da söz konusu ülkeleri, bu düzenin kaidelerini ve ilkelerini baltalamaya sevk etmeyi kolaylaştırıyor.

MGK’nın geçen yılki raporu rekabetlerin yoğunluğunu vurguladı. Rekabeti yoğunlaştıran unsurlardan biri olarak Çin, NATO için güvenlik sorunlarından biri haline geldi. Ayrıca insan hakları, altyapı, dijitalleşme, kalkınma iş birliği, enerji, iklim değişikliği, nükleer ve stratejik tehditler gibi konularda ortak çözümler sunulması gerekirken, iki kamp arasında Soğuk Savaş’ı andıran çatışmalar da geri döndü.

Konferansın bu yılki altmışıncı oturumu, iki kampın mevcut uluslararası düzenin değerlerinin ve normlarının baltalanması konusundaki çatışması ve Çin ile Rusya’nın temsil ettiği tehlikenin vurgulanması dairesinin dışına çıkmadı. Bununla birlikte ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in tek kutupluluğu, ABD’nin dünya liderliğini ve Çin ile Rusya’nın uluslararası sistemi Amerikan halkı aleyhine doğrudan yarar sağlamak üzere yeniden şekillendirme çabalarına karşı koyma yeteneğini vurgulamasıyla konferans, açıkça bir Amerikan platformuna dönüştü.

ABD’nin çıkarı her şeyin üstünde

 “Amerika’nın çıkarı her şeyin üstünde” başlığı altında Harris, “ABD’nin yaklaşımı, hayır işlerinin erdemlerine dayanmıyor. Biz mevcut yaklaşımımızı, stratejik çıkarlarımıza uygun olduğu için benimsiyoruz. Biz netiz: Yurt içinde güçlü değilsek, yurt dışında da olamayız” vurgusu yaptı.

Yaklaşık 30 dakikalık konuşması boyunca masadaki tüm güvenlik dosyalarını ele alan Başkan Yardımcısı, küresel ortaklığın sürdürülmesi, uluslararası ilkelerin ve kriterlerin desteklenmesi, yurt içinde ve dışında demokratik değerlerin savunulması ve ortak hedeflere ulaşmak için müttefikler ve ortaklarla birlikte çalışılması konusundaki kararlılığı vurguladı.
 

Harris: Çin ile sorumlu bir rekabet, gerektiğinde çatışma ve Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğinde de ortak eylem vardır
 

Başkalarının zihnine kazıma üslubuna çok benzer bir şekilde Harris, ABD’nin Uzak Doğu’dan Ukrayna’ya, Pasifik’ten Hint Okyanusu’na kadar dünyada neler yaptığını şu sözlerle anlattı:

“Çin ile sorumlu bir rekabet, gerektiğinde çatışma ve Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğinde de ortak eylem var. Pasifik ve Hint okyanuslarında barışı, güvenliği ve serbest ticaret akışını sağlamak için ortaklıklar ve ittifaklar kuruluyor. Afrika’da ise şu an yaşananların dünyanın geleceğini şekillendireceğine güveniliyor.”

Ukrayna’yla ilgili olarak da Harris, ABD Kongresi’nin her iki meclisindeki Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerden destekleyici çoğunlukla yapılacak ortaklık sayesinde Ukrayna’nın şiddetle ihtiyaç duyduğu hayati kaynakların ve silahların temin edileceğini ve NATO’nun dünyanın şahit olduğu en büyük askerî ittifak olduğunu belirtti.

Hindistan Dışişleri Bakanı Subrahmanyam Jaishankar da ABD’nin dikte üslubuyla tutarlı gibi görünen bir tavırla şöyle dedi:

“Hindistan’ın gaz ve silah alımları konusunda Rusya’ya iş birliğini sürdürmesi, Batılı müttefikler için bir sorun teşkil etmemelidir.”

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de Washington’la ilişkiler hakkında şunları söyledi:

“Çin ile ABD birlikte çalışırsa hem iki ülke hem de tüm dünya için güzel şeyler olabilir. Çatışma hem iki tarafa hem de dünyaya zarar veriyor.”

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz ise şu ifadeleri dile getirdi:

“Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya, savunmaya yönelik harcamalarını milli gelirin yüzde 2’sine yükseltti ve NATO’nun koyduğu bu hedefe ulaşmaya devam edecek. Ayrıca caydırıcılık stratejisinin gelişmiş kalmasını sağlamak amacıyla, müttefikleri Fransa ve Birleşik Krallık ile uzun mesafelere ulaşabilen hassas silahlar geliştirme meselesini de görüşüyor.”

Gazze ve Amerikan gerçekçiliği

Batı’yı, Çin’i, Hindistan’ı ve Rusya’yı muhatap almaya alışan ABD için bir sapma olarak değerlendirilebilecek şekilde Gazze, özel olarak ABD’nin, genel olaraksa dünyanın ve Arapların en büyük ilgi alanı oldu. Nitekim beşinci ayına giren savaşın hem jeostratejik düzeyde hem de uluslararası ilişkiler ve uluslararası güvenlik ve barış düzeyinde getirdiği sonuçlara bakıldığında, Ortadoğu’daki istikrara değinilmeyen hiçbir konuşma yoktu. İlgili ve savaşı takip eden ülkeler için önemli Arap varlığı da birden fazla düzeyde yürütülen diplomatik görüşmeleri tamamlayıcı oldu.
 

Blinken: Neredeyse tüm Arap ülkeleri ilişkileri normalleştirmek için artık İsrail’in bölgeye entegre olmasını samimi bir şekilde arzuluyor
 

ABD, İsrail’in güvenliğini garanti etmek ile Filistin meselesine bir çözüm bulmak arasında bağlantı kurma açısından belki de ilk kez gerçekçi bir tutum sergiledi. Nitekim bariz bir üstünlük ihsas eden değerlendirmesinin ardından Harris, Filistin meselesine durumun aciliyetine uygun bir alan tanıyarak ilerleme kaydetti ve açıkça şöyle dedi:

“Ukrayna’nın yanı sıra, çok uzun bir zamandır takip ettiğim bir meseleye, İsrail-Filistin meselesine de değinmek istiyorum.”

Harris, çatışmayı sona erdirecek, İsrail’in güvenliğini ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayacak, insani krizi çözecek ve Filistinlilerin güvenlik, onur, özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkından faydalanabilecekleri şekilde Gazze’nin Hamas tarafından kontrol edilmemesini mümkün kılacak bir yoldan bahsetti.

Harris, iki devletli çözüme, Gazze’nin tekrar işgal edilmemesine ve coğrafi topraklarının değiştirilmemesine vurgu yaptığı konuşmasında şu ifadelere de yer verdi:

“Filistin Yönetimi’nde iyileştirmeler yapılması ve Yönetim’in orada iktidar olması gerektiğine dair inancımızı çok açık bir şekilde ifade ettik. Kanaatimce iki devletli çözüm olmadan o bölgede ne İsrail halkı ne de Filistinliler ve Gazze halkı için barış ve güvenlik söz konusu olabilir. Bundan vazgeçemeyiz… Biz, İran’ın ve onun vekillerinin saldırganlığına karşı koymak, gerilimi önlemek ve bölgesel bütünleşmeyi artırmak için de çaba gösteriyoruz.”

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bunu konferanstaki bir panel tartışmasında şu sözlerle teyit etti:

“Neredeyse tüm Arap ülkeleri artık ilişkileri normalleştirmek için İsrail’i entegre etmeyi ve İsrail’in kendini daha güvende hissetmesi için güvenlik taahhütleri ve teminatları sunmayı samimi bir şekilde arzuluyor. Ben de İsrail’in güvenliğini de temin edecek bir Filistin devletinin kurulması yönünde ilerlemeye her zamankinden daha acil bir ihtiyacın olduğunu düşünüyorum.”

Devam eden müzakerelere ilişkin olarak Blinken, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkilerin normalleşmesini sağlayacak büyük bir anlaşma imzalamak için çalıştığını, Suudi Arabistan Krallığı ile diğer Arap ülkelerinin de bu anlaşma çerçevesinde bir Filistin devletinin kurulması için çabaladığını belirtti.

ABD’nin Kiev ve Tahran konusunda bir imtihan geçtiği yönünde değerlendirilebilecek bu süreçte iki saha gelişmesi üzerinde durulabilir:

Birincisi: Kentte birkaç aydır yaşanan şiddetli çatışmaların ardından geçen hafta sonu Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rus güçleri tarafından kuşatılmamak için ülkenin doğusundaki Avdiivka kentinden çekildi. Yeni Genelkurmay Başkanı Aleksandr Sırskiy; sayı, topçu ve havacılık bakımından üstün olan Rus güçlerinin çok sayıda askeri esir aldığını itiraf etti. Avdiivka’nın işgali, Kiev’in geçen yaz başlattığı karşı saldırının başarısızlığından sonra Rusya için en büyük zafer olarak değerlendiriliyor ve Rus güçlerinin Mayıs 2023’te Bahmut’u ele geçirmesinden bu yana savaş cephelerinde yaşanan büyük bir değişikliği temsil ediyor. Nitekim Rus güçleri, güçlerini yenilemekte zorluk yaşayan ve mühimmat sıkıntısı çeken Ukrayna ordusuna saldırıyı başlatan taraf oldu. Cephede 600 bin asker konuşlandırmakla ve Batılı yaptırımların rayından çıkaramadığı ekonomisiyle övünen Rusya, savaşın sona ermesi için Kiev’in NATO’ya katılma planından vazgeçmesini şart koşuyor. Kiev ise bunu kendi egemenliğine bir müdahale olarak değerlendiriyor.
 

MGK, adeta Amerika’nın dünya liderliğini yeniden vurgulama çabasıydı
 

İkincisi: İsrail tarafından geçen hafta İran’daki iki büyük gaz boru hattına gerçekleştirilen saldırı, gerilimde tehlikeli bir tırmanışa sebep oldu. İran genelinde en az beş vilayette konutlara, hükümet binalarına ve büyük fabrikalara verilen hizmeti kesintiye uğratan bu saldırı, İsrail’in yıllardır havada, karada, denizde ve siber alemde İran’a karşı yürüttüğü gölge savaşında kayda değer bir dönüşümü temsil ediyor. Ayrıca iki boru hattının aynı anda birden fazla yerde hasar gördüğüne bakılırsa, İsrail’in bilgi ve istihbarat açısından İran’ın altyapısına derin bir şekilde sızdığını da gösteriyor. Bu saldırı aynı zamanda İsrail ve ABD ile İran arasındaki gerilimlerin artmasıyla birlikte İran’ın uğrayabileceği zararın boyutu konusunda da açık bir uyarı mesajı veriyor.

MGK; Washington’ın bir dizi uluslararası çatışmayı yönetme ve kontrol etme kapasitesini teyit edecek şekilde, Avrupa’yı kontrol altına alıp onu Rusya ile açık bir çatışmaya iten ve Çin’in ekonomik yükselişine karşı Hint ve Pasifik okyanuslarında konuşlanma tehdidinde bulunan ABD’nin dünya liderliğini yeniden vurgulamaya yönelik bir Amerikan girişimi gibi görünüyor.

Ortadoğu’daki çatışma ve ABD’nin Tahran’ı caydırma ve iki devletli çözüme doğru ilerleme konusundaki kararlılığı ise Amerika’nın bölgedeki güvenilirliği için gerçek bir sınav olmaya devam ediyor.

İki devletli çözüm, ABD Başkanı Yardımcısı Kamala Harris’in bahsettiği Amerikan çıkarlarıyla buluşur mu?

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Şarku'l Avsat'ın haberlerine ulaşmak için tıklayın

DAHA FAZLA HABER OKU