Ankara-Kahire hattında yeni sayfa, eski sorunlar

Türkiye-Mısır ilişkilerinden ne beklenmeli? Dr. Hürcan Aslı Aksoy, işbirliği, fırsatlar, zorluklar ve stratejik rekabet ekseninde Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Şubat'ta resmi temaslarda bulunmak üzere gittiği Mısır'ın başkenti Kahire'deki İttihadiye Sarayı'nda Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile birlikte / Fotoğraf: AA

Mısır’a bu ziyaretimiz Sayın Sisi'nin çok ısrarlı davetiyle gerçekleşti. Büyük ihtimalle Sayın Sisi Nisan veya Mayıs'ta Ankara'ya gelerek iade-i ziyareti gerçekleştirmiş olacak. Mısır ile hem kültürel hem tarihsel anlamda birlikteliğimiz, köklü bağlarımız bulunuyor. Biz Mısır ile sadece aynı tarihi değil, aynı denizi de paylaşıyoruz ve o denizin küresel denklemdeki önemi her geçen gün daha da artıyor"

Recep Tayyip Erdoğan


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 yılın ardından Mısır'a düzenlediği ilk ziyaretin ardından medya yöneticilerine böyle seslendi.

Sözlerinin satır aralarında hem Doğu Akdeniz'e hem Libya'ya hem de ekonomik ilişkilere gönderme vardı.

Erdoğan, kimilerine göre Türkiye'de mart ayı sonunda gerçekleştirilecek yerel seçimler öncesi Sisi'nin ısrarlı davetinin altını özellikle çizerek, iç kamuoyuna da bir mesaj verme kaygısı taşıyordu.

Tarihsel anlamda birliktelik ve köklü bağlardan bahsederken 19. yüzyılın başlarında Avrupa çizgisindeki modern Mısır devletinin temellerini atan Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya bir gönderme yapıyor muydu orası muamma...

Mısır'da 1952'deki Temmuz Devrimi rejiminin 10 Şubat 2011'de sonlanması sonrası yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle haziran 2012'de başa geçen Müslüman Kardeşler'e Ankara'nın verdiği destek ve Muhammed Mursi'nin bir yıllık iktidarının askeri darbeyle devrilmesiyle iki başkent arasındaki gerilim uzun süre devam etmişti.
 

FOTO 1.jpg

18 Ağustos 2013, o dönem başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan'ın Bursa'daki bir mitingde Mısır'daki darbe karşıtı gösterilerin sembolü haline gelen "Rabia" işareti ile yaptığı konuşma Arap basınında geniş yankı bulmuştu / Fotoğraf: AA


2013 Mısır askeri darbesini protesto için Müslüman Kardeşler destekçilerinin kullandığı Rabia işaretinin Türkiye'ye "Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet" anlamıyla geçişi hala akıllarda.

Türkiye ve Mısır şimdi gerilim dolu günlerin geride kaldığını duyuruyor, ilişkilerin normalleştiğini söylüyor.

Peki iki ülkenin yakınlaşması bölgede yeni bir ivmeye neden olabilir mi?

İşbirliği alanları ve zorluklar ne?

Ticaret, enerji ve güvenlik ile ilgili öne çıkanlar ne?

Türkiye'nin, Afrika'nın 42 silahlı İHA ile kıtanın en büyük filosuna sahip Mısır'a İHA ve SİHA satışı, yani askeri anlamdaki işbirliği ne anlam ifade ediyor?

Kahire yönetimi Ankara'nın daha önce üç kez olumlu yaklaşmadığı ortak askeri tatbikat teklifine artık "Evet" der mi?

Dahası, iki ülkenin ilişkileri askeri sanayi bağlamında orta vadede ciddi bir ortaklığa evrilebilir mi?

Bir yandan Filistin'deki gelişmeler yaşanıken, tarihsel anlamda rekabete dayalı politikalar izleyen Ankara-Kahire ilişkilerinden ne beklenmeli?

Independent Türkçe, bölgeyi yakından takip eden, uluslararası ilişkiler ve güvenlik konularında uzman bir isimle, Dr. Hürcan Aslı Aksoy ile konuştu.
 

Aksoy_Asli_200x284_01.jpg
Aslı Aksoy / Fotooğraf: SWP


Aksoy aynı zamanda Alman Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü'nde Uygulamalı Türkiye Çalışmaları Merkezi Direktörü.

"Türkiye, Müslüman Kardeşler’den vazgeçti"

Mısır'da ordunun 2013’te Müslüman Kardeşler iktidarını devirmesinin ardından Ankara-Kahire arasındaki ilişkiler bozulmuştu. Bunu onarmak için 2021’de diplomatik görüşmeler başladı. Şu anda tam normalleşme aşamasında ilişkiler. Peki Türkiye'nin Müslüman Kardeşler’den tamamen vazgeçtiğini söylemek mümkün mü?

Mümkün. Çünkü biliyorsunuz Mısır yönetimiyle yakınlaşma çabaları 2021’de başladı. O dönemde Sisi iktidarının sunduğu ön koşullardan biri İstanbul'daki Müslüman Kardeşler destekçisi yayın organları ve televizyon kanallarının susturulmasıydı. Kapatılmadı ama sesleri kısıldı. Olmazsa olmaz koşul olarak bunu getirdi Kahire. Oradan AK Parti hükümetinin Mısır ile yakınlaşmak için ideolojik kanaatlerinden uzaklaşabildiğini görüyoruz. Onun dışında biliyorsunuz sonuçta Müslüman Kardeşler ile ilintili olarak, Hamas liderleri de Türkiye'deydi. Bir yerden sonra onlar da Katar'a gönderildiler. Türkiye bölgede yalnızlaştıkça, kendi güç gösterisinin limitlerini anladıkça geri adım atacağı yerler elbette ideolojik meseleler... Çünkü önemli olan -tabi hükümet bunu zaten söylüyor- reel politik ve çıkar odaklı dış politika... Ama şunu söylemek lazım. Türkiye'de ne kadar Müslüman Kardeşler kökenli Mısırlı insanın yaşadığı hakkında net rakam yok elimizde ama bir kısmının Türkiye vatandaşı olduğunu biliyoruz. "Türkiye vatandaşları için böyle bir risk söz konusu değildir" dendi. Yani Türkiye vatandaşı olmuş Mısırlar için zor bir durum yoktur. Onlar yine faaliyetlerine bir şekilde devam ediyorlardır.

"Sisi’nin ayağına gidildi algısı oluşmaması için 'Israrlı davet’ dendi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kahire dönüşü medya yöneticilerine yaptığı açıklamada "Mısır'a bu ziyaretimiz Sayın Sisi'nin çok ısrarlı davetiyle gerçekleşti" dedi. Burada "çok ısrarlı davet" vurgusu dikkat çekiyor. Erdoğan, hem Mısır’a hem Türkiye iç kamuoyuna seçimler öncesi aslında bir mesaj mı vermek istiyor?

Elbette orası kesin. Türkiye 2021’den beri farklı farklı bölgesel aktörlerle tekrar ilişkilerini düzeltmeye çabasına girdi. Bunlar arasında en hızlısı Birleşik Arap Emirlikleri ile oldu. Halbuki Birleşik Arap Emirlikleri biliyorsunuz 2016’daki darbe girişimin arkasında olmakla suçlanıyordu. Onun dışında Suudi Arabistan'la Kaşıkçı davasından sonra yavaş yavaş ilişki kuruldu. En zor olan Mısır ve İsrail'di. Mısır ile 2022’de maslahatgüzarlar belirlendikten sonra Mısır Dışişleri Bakanı tam normalleşmenin bir önceki aşamasında "Libya'da anlaşmadığımız sürece olmaz" dedi.  Bu da amiyane tabirle el üstünüğünün aslında Mısır tarafında, Kahire'de olduğu anlamına geliyordu. Ankara bunun için gerekli adımları attı. Normalleşmeyi zorlayan taraf Ankara’ydı. Elbette hükümet bu konuda çok yetenekli. Yani dış politikayı iç politikada önemli bir koz olarak kullanıyor. Elbette bunu Sayın Erdoğan biliyor.

ERDOGAN SISI AA.jpg
Fotoğraf: AA


Sisi'nin elini dahi sıkmayacağını, konuşmayacağını söyledi. Haliyle kamuoyunun bir kısmı "Sisi'nin ayağına kadar gitti" diyecek. Muhtemelen muhalefetin bunu demesi Erdoğan’ı çok ilgilendirmez. Ama belki kendi seçmen kitlesi arasında veyahut diğer muhafazakar, İslamcı, mütedeyyin kesimden partiler Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi'nden tepki alabilir diye "Çok ısrar etti, o yüzden gittik" demiş olabilir. Önce Birleşik Arap Emirlikleri'ne oradan Mısır'a geçti. Muhtemelen Birleşik Arap Emirlikleri'nin de dahli vardır burada. Özellikle de Filistin-İsrail daha doğrusu Hamas İsrail çatışmasından dolayı... Dolayısıyla bölgesel aktörlerin daha sık konuşması ve bu konuda adım atması gerekiyor.

"Filistin meselesinde Mısır’ın tarihsel rolü ortaya çıktı"

Filistin demişken bu da Erdoğan-Sisi’nin son buluşmasında gündemin öncelikli konularından biriydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Mısır'la koordinasyon içinde olmamız, bölgenin huzur ve istikrarına katkı sağlayacak" dedi.  Aslında iki ülkenin Filistin davasına bakış açısı herhalde bir farklılık gösteriyor değil mi?  Filistin’deki örgütler bazında ele alındığında...

Elbette. Hamas’ı Müslüman Kardeşler’in devamı olarak göreceksek Sisi rejiminin asla kabul etmeyeceği örgüttür. Tarihsel ve siyasi olarak sonuçta Mısır zaten İsrail-Filistin meselesinin başat aktörlerinden biri. Her zaman iki grup arasında, yani iki taraf arasındaki görüşmeler, ateşkesler Mısır sayesinde yapılmıştır. Tahmin edebilirsiniz ki; Türkiye nasıl Suriye konusunda önemli ve karar alabilen bir aktörse, kendi sınırında çatışmanın olduğu yerde de bunu yapabilen başat aktör ise Mısır'dır.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Sanırım Kahire nasıl Ankara Kürt bölgelerine düzenlediği askeri operasyonların dışında, kuzeybatıda, İdlib'de yeni bir çatışma istemiyorsa Mısır da Refah’a yığılan Filistinlilerin içeri girmesini istemiyor. Bunun farklı nedenleri var. Öncelikle Mısır uzun süreden beri ciddi ekonomik kriz içinde ve Sisi rejimi bunu çok değiştirebilmiş değil. Dışarıdan yatırım alıyor fakat ciddi bir huzursuzluk var. Özellikle Ukrayna Savaşı’ndan sonra Mısır'ın yüksek enflasyon, yüksek gıda fiyatlarıyla başı dertte. Dolayısıyla Ankara ve Mısır'ı bir araya getiren şey güvenlik meselesi ve çatışmayla ilgili konuşmanın dışında onun yanında elbette ekonomik meseleler...

"İki ülke konuşmuyorken de ticaret sürüyordu"

İki ülke ticaretinin bir kısmının karşılıklı yerel para birimleriyle yapılacağı belirtiliyor. Yine karşılıklı ticaret hacminin genişlemesi noktasında imzalanan anlaşmalar var...

Zaten Kahire ve Ankara birbiriyle konuşmazken de ekonomik ilişkiler devam ediyordu. Rakamlara baktığımız zaman, bütün Afrika kıtasını ele aldığınızda Türkiye'nin en büyük ticaret hacmi Mısır'la ve bu çok şaşırtıcı bir şey değil. Çünkü tarihsel olarak zaten Türkiye, Kuzey Afrika ülkeleriyle ticareti olan bir ülke. Daha yeni yeni hani Orta Afrika ve Afrika’nın güneyine doğru açılıyor. Son 10 senenin politikaları bunlar... Ama Mısır yüzölçümü gereği, Afrika'nın en büyük, Türkiye'nin de yakından ilgilendiği bir pazar. Ekonomik ilişkiler çatışmanın ve düşmanlığın en yüksek olduğu dönemde bile sürüyordu. Şimdi iki taraf daha fazla ticaret yapmanın yollarını arayacak. Türkiye'de firmalar mesela pamuğu Mısır'dan tedarik ediyorlar. Türkiye’den çok ciddi yatırımlar olduğunu biliyoruz. Onun dışında karşılıklı anlaşmalarla daha doğrusu derinleştirmeyle ekonomik işbirliği çok önemli.

"Ekonomik işbirliğini askeri ekipmanlar derinleştirecek"

Bunun bir ayağını da askeri anlaşmalar mı oluşturuyor?

Evet. Türkiye dış politikasında son yıllarda gözlemlediğimiz askeri anlaşmalar, aslında ekonomik işbirliğinin de bir parçası. Bu da işte insansız hava araçlarının satılması... Biliyorsunuz Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, A Haber’e verdiği röportajda Mısır'ın İHA’larla ilgilendiğini söyledi.
 

TR MISIR DRONE.png
İllüstrayon: isp.page


Son 4-5 senede Türkiye'nin farklı Afrika ülkelerine sattığı İHA-SİHA sayısı, diğer askeri araçlar oldukça fazla ve hızlı bir şekilde yükseliyor. İsveç kökenli SİPRİ’nin raporlarında da bunu görebilirsiniz. Türkiye-Mısır ekonomik işbirliğinin derinleştirilmesinin ana kollarından bir tanesi de askeri ekipmanlar olacaktır.

Türkiye, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na davet edilir mi?

Türkiye ve Mısır arasında bir taraftan işbirliği mekanizmalarından bahsederken Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan arasında da bir işbirliği mekanizması var. Kahire yakın zamanda bu iki ülkeyi bir zirvede ağırlayacak. Yaklaşık dört sene önce Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye rakip olan altı ülke; Mısır, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İtalya, Ürdün’ü görüyoruz. Bu ülkeler Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu oluşturmuştu. Sizce Ankara ile Kahire arasındaki yakınlaşma, Doğu Akdeniz'de olası bir işbirliğini, hatta kimilerine göre Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na katılma motivasyonunu beraberinde getirebilir mi? Gerçi Türkiye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi tarafı değil ama İsrail de taraf olmamasına rağmen bu oluşumun içinde yer alıyor.

Evet. Türkiye'nin Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na alınmaması, bölgesel açıdan yanlış bir karardı. Çünkü bölgesel bir oluşum oluşturuyorsunuz ve bölgenin en önemli, Akdeniz'e de epey uzun sahili olan bir ülkeyi dışarıda tutuyorsunuz. Bu jeopolitik açıdan baktığınızda yanlıştı. Ama Türkiye dönem koşulları gereği, agresif ve militarist dış politikasından dolayı dışarıda bırakılmıştı. Mısır'la Türkiye arasında artık normalleşme var. Doğu Akdeniz enerji meselesinde İsrail de Türkiye de 7 Ekim'e kadar aslında bu konuda yakınlaşmaya çalışıyorlardı. Lakin şöyle bir problem var.

turkey-egypt-relations.jpg
Görsel: SETA


Bölge ülkeleri oradan çıkarılacak gazın Avrupa'ya gönderilmesinin hayalini kuruyorlar-dı. Şu unutuluyor. Avrupa’da çok ciddi bir yeşil dönüşüm projesi var. Ve uzun zamanda Doğu Akdeniz'den gelecek enerji, doğalgaza ne kadar ihtiyacı olacak? Uzun vadede diyorum elbette. Hemen değil. Şu anda ihtiyacı var. Yani Rusya, Ukrayna'da savaşa devam ederken bunun çok maliyetli olduğunu biliyoruz. Uzun yıllar süreceğini biliyoruz. Bu sistem oturana kadar Avrupa gerçekten buradan gelecek enerjiye ihtiyaç duyacak mı duymayacak mı? Tartışılır. Zaten Ukrayna'daki savaş devam ediyor. Avrupa'da herkes şu anda Washington'a bakıyor. Trump yeniden seçilirse ne olacak? Biz güvenliğimizi nasıl sağlayacağız? Dolayısıyla oradaki çatışma nasıl bitirilebilir üzerine senaryolar konuşulurken bölgede de İsrail-Hamas çatışması başladı. Dolayısıyla Doğu Akdeniz meselesi gündemdeki tartışmalarda daha geriye doğru gidiyor. Bu yüzden enerji açısından baktığımız zaman orada bir ilerleme olacağını zannetmiyorum. Ama elbette Türkiye'yi oraya davet etmek iyi bir mesaj olabilir.

"Mısır, Türkiye ile ilişkisi normalleşti diye Atina'yı bir kenara koymaz"

Yani Avrupa, Yeşil Mutabakatı, RePower EU planını konuşurken, yenilenebilir enerji üzerine geleceğini inşa ederken, Doğu Akdeniz kısa vadede değil uzun vadede biraz daha geri planda mı kalıyor?

Evet. Geri planda kalıyor ama aynı zamanda Mısır’ın Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile kurduğu ilişkiyi Türkiye yüzünden tamamıyla kenara koyacağını zannetmiyorum. Çünkü 1990’lara baktığınızda Mısır-Türkiye ilişkileri gayet normaldi. Mısır ve Türkiye, bölgenin önemli aktörleri olduğu için zaten hep bir rekabet hep vardı. Bu durum büyük bölge ülkelerinde olan bir şeydir. Süper güç olarak demiyorum.

Bölgesel liderlik yarışındaki iki ülke diyorsunuz...

Evet, bölgesel liderlik yarışında Mısır da, Türkiye de hep vardı. Mısır, Arap Baharı ayaklanmalarından sonra çok ciddi kan kaybetti. Ekonomik durumu çok kötü olduğu için biz Mısır’ın adını çok daha az duyuyorduk. Daha çok duyduğumuz ülkeler kimlerdi? Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri... Onların hem ekonomik güç olmalarından kaynaklanan durumları var hem bölgeyle ilgili çok ciddi dış politika atılımları yapıyorlar. Kendilerini farklı çatışma ortamlarında önemli aktör haline getirip aynı zamanda bölgesel kararlarda da etkili oluyorlar. Biliyorsunuz Mısır daha geriye gitmişti. Ancak İsrail-Filistin meselesiyle Mısır’ın önemi tekrar ortaya çıktı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile anlaşmaları var. Yaptıkları anlaşmalar sadece ekonomik ve/ya siyasi değil, aynı zamanda askeri tatbikat da yapıyorlar. Dolayısıyla, geliştirilmiş ilişkinin Türkiye'yle normalleşme sürecinde bir kenara konulacağını düşünmüyorum. Bununla birlikte riske edileceğini de düşünmüyorum.  Hatırlarsanız 2021’de Yunanistan ile Türkiye arasında ciddi gerilim olduğunda, Kıbrıs’ın açığında sondaj yapılırken Mısır'la da ilişkiler çok kötüydü. Orada bir anlaşma olabilirdi. Hatta "Mısır ikna edildi" gibi bir haber basına yansımıştı.  Ama sonra Atina ve Ankara arasındaki gerilim derinleşti.  Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs'a göre deniz sınırları meselesinde Türkiye'yle daha iyi anlaşabilecek durumda. Ama dediğim gibi yine de son yıllarda geliştirdiği güvenlik ve ekonomik ilişkilerini de Türkiye ile arası iyileşti diye bir kenara koymayacaktır.

"Libya, Ankara-Kahire ilişkisinin turnusol kağıdı"

Bir taraftan da Libya meselesi var. Hani çok fazla konuşulmadı ama Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, "İki ülkenin Libya konusunda oradaki bütünlükle alakalı anlaşmamızı beyan ettik, ilişkileri daha iyi seviyeye getireceğiz" dedi cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde. Taraflar Libya'da farklı grupları destekliyor. Bu zaten epeydir biliniyor. İki ülke Libya'daki siyasi sorunu da çözüme ulaştırmak istiyor fakat yoğurt yiyişleri farklı. Libya bir sıkıntı teşkil eder mi? Ya da gerçekten bir bütünlük sağlanabilir mi? Oradaki sorun nasıl aşılacak?

Libya’yı biraz Türkiye-Mısır ilişkisinin turnosol kağıdı gibi düşünün. Çünkü günün sonunda Türkiye ve Mısır günün sonunda farklı aktörleri destekliyorlar. Orada daha önceki yıllara göre birbirlerine daha yakınlaştılar. Türkiye batıdaki hükümeti desteklerken Mısır doğudaki meclisi destekliyordu. İki taraf Berlin Konferansı’ndan sonra öteki aktörlerin yanına gidip onlarla görüşmeler yaptı. Ilımlı bir durum ortaya çıktı. Yani Sisi'nin de sanırım söylediği şey o. Hani her iki taraf diğer tarafla görüşmeye başlarsa belki orada bir yakınlaşma olur.
 

GettyImages-1221664580.jpg

21 Haziran 2020'de Trablus'taki Şehitler Meydanı'nda bir gösteri, Libya ve Türkiye bayrakları yan yana / Fotoğraf: Mahmud Türkia, AFP


Orta ve uzun vadede Mısır batıdaki komşusunda Türkiye'nin askeri varlığını istemez. Yani nasıl Türkiye, Suriye ve Irak'ta Amerika'nın, İran’ın, Rusya'nın çok büyük askeri operasyonlarla var olmasından rahatsızsa ve kendisine güvenlik tehdidi olarak görüyorsa aynı şekilde Mısır da Türkiye gibi NATO’nun ikinci büyük ordusu olan bir ülkenin komşusunda ciddi askeri varlığının olmasından, uzun ya da orta vadede hoşnut olmaz. Dolayısıyla bu ikili ilişkilerde Libya'da söz gelimi 10-15 sene sonra tek bir hükümet tek bir yerden yönetilme gibi bir durum olursa ya da Libya ikiye bölünmüş iki ayrı devlet olursa belki o zaman vaziyet farklılaşabilir. Ama Libya, Türkiye ve Mısır’ın anlaşamayacağı bir nokta. Bir de Libya'yı tekrar Doğu Akdeniz'e bağlamak istiyorum. Ankara'dan baktığınız zaman mesele Doğu Akdeniz meselesi. Türkiye, Doğu Akdeniz'deki gücünü, konumunu tehdit edecek şeylerden uzaklaşmaya çalışıyor ve tekrar el artıyor. O yüzden bu normalleşme çabaları var. Buna hem güvenlik hem enerji hem de bölgesel güç perspektifiyle bakıyor. Benzer bir durum Mısır için Libya’nın güvenliği üzerinden geçerli denilebilir. Dolayısıyla iki başkentin baktıkları yerde gördükleri fenomen farklı.

"Kırılan şeyi bir araya getirmek kırmaktan daha zor"

Son soru. Türkiye ve Mısır arasındaki tam normalleşme sürdürülebilir mi? Mesela Türkiye'de cumhurbaşkanlığı kaynakları, bu durumun sadece Ortadoğu ve Doğu Akdeniz açısından değil, tüm dünyaya da istikrar getirebileceğini söylüyor. Böyle bir söylem var. Mısır tarafında Mısır Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden Başkan Yardımcısı ise diyor ki; "Ortada çok olumlu bir durum var. Ancak iki ülke arasında siyasi ilişkiler, kademeli ve temkinli bir şekilde yeniden inşa ediliyor" Mısır Türkiye'den ne umuyor? Türkiye Mısır'dan ne umuyor?

Ankara'nın genel dış politika eğiliminde stratejik otonomiden bahsediliyor, kendi bölgesinde çok kutuplu dünyadan bahsediliyor. O çerçevede, o tahayyülde atılan her adımın dünya politikası için ya da jeopolitik için çok önemli olduğunu düşünmek normal bir şey olsa gerek. Ama sizin de söylediğiniz gibi Mısır temkinli. Bu neyi gösteriyor bize? Türkiye'nin çok problemli olduğu dönemde, sürekli kaslarını gösterdiği, yani askeri varlığın sürekli gösterdiği dönemde ciddi kırılmalar yaşandı. Biliyorsunuz kırılan şeyi tekrar bir araya getirmek, kırmanın kendisinden yani kırma eyleminden daha zordur. Dolayısıyla bölge ülkelerine baktığınızda bütün o normalleşme, yakınlaşma ya da çatışmayı dondurma meselesine baktığınızda, Ankara'nın değil de diğer tarafın hep çok temkinli olduğunu görüyorsunuz. Bunu Birleşik Arap Emirlikleri'nde de gördük. Suudi Arabistan'da da gördük.  Keza Mısır'da da... Yani Ankara sanki bir anda, bir an önce her şeyin düzelebileceğine dair konuşuyor. Öyle bir diskuru var.
 

mısır.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kahire Uluslararası Havalimanı'nda Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi tarafından karşılandı / Fotoğraf: AA


Karşı taraf, yani diğer Arap ülkeleri, Körfez ülkeleri ve Mısır ve hatta 7 Ekim’e kadar keza İsrail de öyleydi... Daha temkinliler... Bu durum, söz konusu ülkelerin Türkiye'yi uzunca bir süre tehdit olarak gördüklerini gösteriyor. Dikkat edilmesi gereken bir aktör olarak gördüğünü, dolayısıyla da yani yavaş yavaş düzelme, bir takım şeyleri gördükten sonra yapma gibi bir tavır takınıyorlar. Ama aynı zamanda da şu anda dünyada ciddi bir değişim var. Çok kutuplu dünyaya doğru gidiliyor. Ama burada bu ülkelerin alacağı yerler daha belli değil. (Yunan filozof Heraklitos’a ithafen) "Her şey akış halindedir" derler ya hani, durum öyle... Dolayısıyla herkes çok temkinli. Buna Türkiye de dahil tabii. Mısır’ın Türkiye'den beklediği ilişkilerin devam etmesi, ekonomik ve güvenlik anlamında... Gazze meselesinde ise eğer bir ateşkes olacaksa ateşkes meselesinde Türkiye gibi bir ülkenin desteğini almayı düşünüyor olabilir. Tahmin ediyorum yine 5-10 sene sonrasını düşündüğünüzde Gazze'nin -Ankara da bunu sürekli söylüyor zaten- yeniden yapılanmasında, yatırım yapabilecek bölge ülkelerinden bir tanesi Türkiye... Ya da iş yapabilecek bölge ülkelerinden bir tanesi Türkiye. Mısır belki öyle bir şey düşünüyor olabilir. Biliyorsunuz Türkiye'nin Filistin'den göçmenler alabileceği iddaları vardı. (EN: İletişim Başkanlığı daha sonra 500 bin göçmen iddiasını yalanladı) Ama Mısır’ın kesinlikle göçmen istemediğini biliyoruz. Çünkü Mısır’ın 100 milyonun üzerine nüfusu var, açlık çok yaygın ve fazla üretimi olan bir ülke değil, belirli alanlarda ihracatı olan bir ülke. Dolayısıyla ekonomik durum çok da iyi olmayan, dışarıdan para gelmediği sürece devam edemeyecek bir ülke. 2 milyon göçmen almak zor olacaktır. O açıdan Mısır’ın beklentisi Türkiye'nin askeri gücünü çok göstermediği, sürekli tehdit olmadığı, ilişkilerin iyi olduğu, daha önceki ilişki dinamiği. Ancak işbirliği kadar çıkarsal çatışmalar olacaktır. Çünkü bölgedeki aktörler aldıkları konumlarda farklı yerlere oturuyorlar. Türkiye'nin nasıl Rusya ile ilişkisinde farklı aktörleri destekleseler bile bir işbirliği var, aynı şey Mısır için de geçerli olabilir. Mısır’ın Suriye'de, Ürdün'de ya da Filistin'de askeri varlığı yok. Kısacası iki tarafın da hedeflediği bu ilişkinin nasıl "kazan-kazan" modeline getirebileceği ile ilgili. Sanırım şu anda bunun üzerinde çalışılıyor. Ticaret, güvenlik, enerji, bunlar öne çıkan konular. Bunu zaten Erdoğan da söyledi. Hani literatürde de tam normalleşme deniliyor buna. Tarihten de gelen bir şey... Ancak bu iki bölgesel güç arasında rekabet devam edecektir...
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU