Kadir İnanır: Oğlunun kemiklerini poşetle teslim alan babanın filmini çekmek istiyorum

İnanır, yeniden bir çözüm süreci için, “En önde giderim, yeter ki adı ‘barış’ olsun. Mecburuz, başka hiçbir şansımız yok. İnanmaya bile mecburuz” dedi

Fotoğraf: AA

Kadir İnanır, bir dönem katıldığı için tepkiler aldığı Akil İnsanlar Heyeti için, “Bugün çağırsa yine en önde giderim, yeter ki adı ‘barış’ olsun” dedi. T24’den Cansu Çamlıbel’e bir röportaj veren İnanır, “Bir kere ‘Akil İnsan’ konusunda anlaşalım. ‘Akil insan’ demek agâh demek değil ki, her konunun uzmanı demek değil ki. ‘Akil’ dediğin bir konuda bilgi birikimi olan, o sorunları çözmek için bilgi birikimi ve heyecanı olan insandır. Ben zaten o işe girerken, “özgür çalışabilirsem” diye girdim” dedi, İnanır, “Özgür çalışabildiniz mi peki?” sorusunu “Ben özgür çalıştım, ben her yerde özgür çalışırım” diye yanıtladı.  İnanır bazı sorulara da şu yanıtları verdi:

O sürecin üzerinden geçen 10 senede ülkede özgürlük alanlarının tümünü boğmaya dönük baskıcı ve aşırı güvenlikçi politikalara geçen, otoriter bir devlet anlayışına sarılan, dışlayıcı bir milliyetçilik tanımını temsil eden bir siyasi partiyi kendine iktidar ortağı seçen bir Erdoğan bugün yeniden ‘çözüm’ için yola çıksa… Sizi de kendisine destek olmaya davet etse, yine gider misiniz?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

En önde giderim, yeter ki adı ‘barış’ olsun. Mecburuz, başka hiçbir şansımız yok. İnanmaya bile mecburuz.

Erdoğan değil, kim söylerse söylesin giderim. Derim ki; “Gel kardeşim deneyelim, acele edelim.”

Biliyoruz ki son 10 sene içinde birkaç kez HDP’de siyaset yapmak için teklif aldınız. Hatırlatır mısınız hangi tarihlerde teklif geldi ve neden kabul etmediniz?

2015’te ve 2018’de geldi. “Tanınan, sevilen birini bu partide görelim” anlayışını ben doğru bulmadım. Çünkü o partinin var olması için ya da o partinin savunduğu bütün değerler için yıllarca uğraşmış, çalışmış, bedeller ödemiş bir sürü insan varken ben birdenbire onların önüne geçip milletvekili olamam. Buna karakterim müsait değil. Teklifi kabul etmememin sebebi buydu, başka bir sebebi yok. O zaman o partinin adı Halkların Demokratik Partisi idi. Nerede halk diye sormuştum size ya, hatırladınız mı?

Son seçimde yani 2023’te Yeşil Sol Parti’den (YSP) teklif almadınız mı?

Hayır almadım.

Ama çok haber çıktı bu konuda. Siz de o dönem, “Uzun yıllardır birçok kez milletvekilliği teklifleri aldım. Tüm bu teklifler benim için kuşkusuz onur vericidir ama ülkemizde siyaset, halk tarafından saygın bir kurum haline gelmediği sürece aktif siyaset yapmayı düşünmüyorum” diye açıklama yapınca biz de haliyle teklif geldi ama kabul etmediniz diye düşündük.

Tonlarca haber çıktı. Ama herhâlde bir tek parti genel merkezleri okumamış onları.

Bugün yola DEM Parti ismiyle devam eden siyasi hareketin yöneticilerini ima ederek epey şey söylediniz biraz önce. Peki, Selahattin Demirtaş’ın çizgisini nasıl buluyorsunuz?

Türkiye’nin son zamanlarda yetiştirdiği en önemli siyasetçi Selahattin Demirtaş.

Eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul hamlesini nasıl okudunuz? Partinin İBB adayı olmak istediğini açıkladı ancak büyük tartışmaların ardından çekildi. Nihayetinde DEM Parti Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni’yi aday gösterdi.

Bu konularla ilgili sorduğun her soruda başa dönüyorum. Bütün bu yaşananların müsebbibi biz değiliz gibi geliyor bana. Dünya coğrafyasındaki konumumuz üzerinden hangi konuda ne kadar etkin olabileceğimizin hesabını yapan güçler tarafından belirleniyor bu işler. Bana öyle geliyor.

Belki Başak Demirtaş’ın vazgeçişinden çok eşi Selahattin Demirtaş’ın bu gelişme üzerine iki gün önce yaptığı açıklama daha çok tartışılıyor şimdi. Çünkü Demirtaş, üçüncü yol formülünü yeniden tartışmaya açtı ve DEM Parti’nin hem AKP ile hem CHP ile görüşebilmesi gerektiğini söyledi.

Tabii bunlar onların kendi iç meseleleri ama bunları konuşabilmek önemli. Bunlar etraflıca konuşulmadan barışa doğru yol alınamaz.

Demirtaş’ı söylediniz, peki Ekrem İmamoğlu’nu siyasetçi olarak nasıl buluyorsunuz?

Telefon açtığım zaman hemen çıkar telefonuma. Çok iyi arkadaşım.

İstanbul’da yaşadığınız günlük dertlerle ilgili arıyor musunuz kendisini?

Çöp kamyonu geçiyor, trafiği kapatmış. Ya da çöp kamyonları olması gereken saatte çöpü toplamıyor. Hayatın içinde gördüğüm olumsuzluklarla ilgili uyarıyorum tabii. Ama bu benim özel dostluğumla ilgili bir şey. Yoksa protokol kültürüm o kadar zayıf değildir. Yani bir belediye başkanı nasıl aranır, nasıl hitap edilir biliyorum herhâlde. 

Siyasi kimliğinizi ve siyasal gelişmeleri konuşup duruyoruz da sinema bu dünyanın neresinde kaldı? Türkiye’nin geçmişteki siyaseten en çalkantılı dönemlerinde bir şekilde politik film çekmeyi başarmış Kadir İnanır bugün politik sinema yapamıyor mu?

Keşke imkân olsa da yapsam. Yapılabilir ama çok uğraşırsanız nedenini söyleyeyim. Ağır sansür var. Kaç türlü sansür var, gel sayalım. Birincisi, bugün zaten 1 milyon doları olmayan adam sakın film çekmesin. Ancak bu paraya çekilebiliyor. Şimdi bugünün ekonomi şartlarında cebinde 1 milyon doları olan adam gidip film mi çeker, yoksa banka müdürüyle “Ben ayda kaç para alacağım?” hesabı mı yapar? İkincisi, en az 1 milyon dolara film çekeceksin sonra Kültür Bakanlığı’ndan o filmin sinemalarda oynaması için belgeyi alacaksın. Üçüncüsü, filmi çeken patronun, “Şunu şunu koyma, benim başımı belaya sokma” diye baskısı olacak. Dördüncüsü, sinema sahibinin, “Sinemamın başına bir şey gelir” şeklindeki stresini üzerine alacaksın. Bak kaç türlü sansür aşaması var. En sonunda da bence sansür kelimesinin en ağırı olan bir maddeye gelip tosluyoruz. Ne biliyor musun? Vali vesayeti. Ne demek vali vesayeti?

Bugün bu ağır sansür ortamında yaşıyor olmasaydık ve en az 1 milyon dolarınız da hazır olsaydı nasıl bir hikâyenin filmini çekerdiniz?

Afişini göstereyim mi sana? Şartları oluşturayım, bunu çekeceğim. (Telefonundan bir fotoğraf gösteriyor.)

Diyarbakır Sur’da sokağa çıkma yasakları sırasında ölen Hakan Aslan’ın kemiklerinin 7 yıl sonra babası Ali Rıza Aslan’a bir poşet içinde teslim edilmesinin fotoğrafı bu.

Evet o filmi çekeceğim de bugün o filmi gösterecek salonu kim verecek bana?

O zaman bu film için epey bekleyeceğiz.

O torbanın içindeki kemiklerin sahibi kim? Onu anlatmadan böyle bir film çekilir mi? “Oğlunu bulduk” diyorlar, morga gidiyor, oradan torba veriyorlar. Çok güzel bir hikâye ama çok zor tabii.

Babayı mı oynamak istiyorsunuz?

Baba ya da hâkim. İki tane başrol var. Çocuğun yanlış bir kararla idam edildiği çıkıyor ortaya. Hâkim yola düşüp köyde babayı buluyor, kendini affettirmek için. Karşılaşıyorlar. Tabii bunlara ne kadar müsaade ederlerse… Türkiye’de muhalefetin dahi kafasını nasıl uzatacağının sınırları bile çizilmiştir. Onun da mühendisliği yapılmıştır.

 

Ropörtajın tamamına ulaşmak için tıklayınız 

 

T24 

DAHA FAZLA HABER OKU