Adalet "saraylaştıkça" küçülüyor…

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

(Soldan sağa) Feyyaz Yaman, Bayram Kızartıcı, Celalettin Can, Nimet Tanrıkulu, Öner Altunkaş

20 Ağustos 2023'te Diyarbakır'dan döndüğümde İstanbul'da beni zamansız bir sürpriz bekliyordu.

Çağlayan Adliyesi 3. İnfaz Savcılığı'nın ilettiği çağrıda "10 gün içinde teslim olmadığınız takdirde tutuklanarak kapalı cezaevine konulacaksınız" yazıyordu.

Konu 7 yıl önce açılan bir dava ile ilgiliydi. 2016 yılında Özgür Gündem gazetesi üzerinde süregelen baskılar yoğunlaşmış, gazeteyi kapatma gündeme gelmişti.

Gazete yönetiminin dayanışma çağrısı üzerine kalabalık diyebileceğim bir grup bu çağrıya olumlu yanıt vermişti.

Ben de bu grup içindeydim. Gazete ile birer günlük sembolik diyebileceğim yayın yönetmenliği üzerinden dayanışma içinde olacaktık.

Dayanışma süreci başladı. Çok sürmedi, aynı yıl yani 2016 yılında "teröre destek verdiğimiz" (!) gerekçesiyle hakkımızda dava açıldı.

Ben yayın yönetmenliği sıram geldiği gün zorunlu nedenlerle Diyarbakır'da olduğumdan dolayı gidemediğim halde benim hakkımda da dava açıldı.

2019 yılı içinde de dava karar aşamasına geldi, ben yine Diyarbakır'daydım, yine gidemedim ama mahkeme mahkûmiyet kararı verdiği gibi sadece bana verilen kararı ertelemedi.

Sonrasında İstinaf Mahkemesi ve Yargıtay aşamasından geçtikten sonra kesinleşti.
 


Diyarbakır 78'liler Girişimi'nin çağrısıyla kentin 100'ün üzerinde sivil toplum örgütü, meslek kuruluşu vd. katılımıyla Sanayi ve Ticaret Odası'nda yapılan toplantıda, Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nin müze yapılması talebi ile ilgili konuşmam vardı.

Konuştuğum tarih 19 Ağustos 2023 idi. Mahkemenin karar tarihi 20 Ağustos 2020, infaz savcısının tutuklama tarihi ise 21 Ağustos 2021 idi.

Konuşmamın tarihi ile mahkemenin karar tarihi ve infaz savcısının tutuklama tarihinin üst üste düşmesi manidardı.

31 Ağustos Perşembe günü saat 10.00 gibi yol arkadaşım Nimet Tanrıkulu ile Çağlayan Adliyesi İnfaz Savcılığı bürosundayız.  

Tutuklanma işlemi tamamlandıktan sonra, bir polis eşliğinde Adliye Karakolu'na gidildi ve karakol komiseri ile karakol polisleri beni hızlıca teslim aldılar.

Karakolun tek bir hücresi vardı; beni dar, sıkışık, havasız ve karanlık bir hücreye kapattılar.

Nimet'in Adliye kafeteryasından aldığı hafif bir yemek ve çay zorlama ile bana verildi ve hücre dışında yememe müsaade edildi.

Kısa bir süre sonra da Karakol'un polis şefi ve yeni polislerin gelmesiyle birlikte, 5-10 dakika önce konuşabildiğim polislerin tutumu artan ölçüde sertleşti. 

Yeni tutuklamalarla birlikte sıkışma ve havasızlaşmaya karşın, bırakalım ön ara salonu, hücrenin önüne dahi çıkarmadılar.

Adliye içinde bizimle ilgili kimi bürolara gidiş gelişte, en önemlisi de Okmeydanı Devlet Hastanesi'ne muayeneye götür-getir işleminde kelepçeleme, gibi dayatmalarda bulundular.

Oysa infaz işlemleri için Adliye'ye ben kendim gitmiştim, kelepçeleme neden?  

Tüm bunlara zorunlu olarak itiraz ediyoruz, ama daha bir sertleşiyorlardı. Hele de polis şefi, o esip gürledikçe, polisler daha bir esip gürlüyordu.

Polis şefinin hiç tahammülü yoktu. Emrindeki polisler hiç geri kalmıyor, tahrik edici, saldırgan tavırlarını sürdürüyordu…

Olanlar herhangi bir mekânda yaşanmıyordu.  İstanbul'un herhalde Türkiye'nin en büyük ve şatafatlı Adalet Sarayı'nda geçiyordu.

"Saraylaştıkça" küçülen adalete tanıklık ediyoruz.

 
Şu Metris'in derinlerinde Yezidan bir damar olmalı...

Aynı günün akşamı 12 Eylül döneminin işkence ve baskı politikalarıyla "ünlü" Metris Kapalı Cezaevi'ne getiriliyorum.

Kapıdan girerken dahi Metris'e sinen baskı, yasak, kötücül havayı mümkünü yok alıyorsun.

Nitekim 5 yıl önce 2018'in Şubat kışında 25-30 arkadaş tutuklandıktan sonra bir gece yarısı, günlerce tutulduğumuz Vatan Caddesi Emniyet Müdürlüğü'nden Metris'e getirilmiştik.

Sivil infaz memurlarının arkadaşlarımızı çıplak aramaya teşebbüs etme utanmazlığına karşı koymamız sonucunda olaylı geçen bir geceden sonra, sabahın erken saatlerinde bizleri apar topar Silivri Kapalı Cezaevi'ne göndermişlerdi.

Bu ikinci gelişimdi, gördüm ki Metris'te değişen bir şey yok. Baskı, hak ihlalleri, kötücüllük sürüyor...

Metris'te bu kez çok daha kötücül bir manzara ile karşılaştım.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çağlayan Karakolu hücresinden benimle birlikte Metris Kapalı Cezaevi'ne gelen 4 adli hükümlüyü ayırıp götürürlerken, beni Jandarma Komutanı'nın odasına aldılar.  

Jandarma Komutanı usul gereği durumumu sorduktan sonra arada bir yüzüme bakarak elindeki dosyayı titizlikle okumaya devam etti Okuduğu benimle ilgili bilgi dosyasıydı.

Okuması bittikten sonra benimle tek bir kelime konuşmadan hemen yandaki iç odada bulunan sivil infaz memurlarının bulunduğu odaya alındım.

O odada evden aldığım eşyalarım ve ben sıkı bir aramadan geçirildik. İki havlum "yasak" denilerek alındıktan sonra, kalacağım koğuşa götürüldüm.

Koğuşta ne koğuş ama... Kırık dökük bir ranza, ranzanın üzerine üstünkörü atılmış yorgansız, yastıksız, kirden, pastan siyahlaşmış yırtık sözde döşekten tuvaletine kadar her yerinin pislik içinde yüzdüğü, sadece adı koğuş olan daracık hücreyi dahi aratır öyle bir yer.

Yerler pislik içinde. Temizlemek için ne su ne de süpürge ve paspas var. Su genellikle akmıyor, akınca kirli akıyor...

Temizlikten vazgeçtim, açlıktan da vazgeçtim. Çünkü yemek yenebilecek bir ortam yok, zaten onlar vermedi, ben de talep etmedim. Ama susuzluk zorladı.

Talep ettim, cezaevi görevlileri "su yok" demekten başka bir cümle kurmayınca ister istemez "kantinden alınabilir" dedim, ama "kantin kapalı" denince ondan da vazgeçtim.  

Susuzluktan ilaçlarımı kullanamıyordum, biliyorlardı ama umurlarında bile olmadı... Belli ki dosya ile ilgili bilgi vermişlerdi.

Davranışlarından ve bakışlarından bizi bu dünyada fazlalık gördükleri o kadar sırıtıyordu ki...

Şu Metris'in derinlerinde Yezidan bir damar olmalı...


Sadece cezaevi mi?

1 Eylül Cuma günü akşamı Silivri'de Marmara 5 No'lu L Tipi Kapalı Cezaevi'ndeyim.

Aç, susuz, kir pas içindeyim. Çok yorgunum. Anlatılması zor, yaşayan bilir...

Bu arada su istiyorum, "su yok" diyorlar… Bir an önce koğuşa gitmek istiyorum.

Kayıt odasına alınıyorum. Bir cezaevi memuru parmak kaydımı yaptıktan sonra, bir diğeri kimlik bilgilerimi soruyor.

Belli ki sorması gereken asıl soruyu sonraya bırakıyor;

- Hangi koğuşta kalacaksın?

- Anlayamadım, ne demek istiyorsunuz?

- Burada kalabileceğin iki koğuş var. En kısa sürede çıkmak istiyorsan "tarafsız koğuşta" kalmalısın, yanlış anlama, seni gözetiyorum. İyi niyetle söylediğime emin ol...

- Bu cezaevinden çıkış yolunu gösteriyorsunuz, sizi iyi anladığıma emin olabilirsiniz. Peki, bu şekilde dışarı çıkışa imkân veren bir yasa, bir mahkeme kararı var mı?

- O kadarını bilemem, uygulama bu!

- Mademki bilmiyorsunuz, bilen bir yetkiliyle konuşmamı sağlasanız.

...

Bir yetkili geliyor. Baş memur olmalı. Daha başında itici bir durum doğmaması için konumunu sormuyorum.

Durumu kavratmaya çalışıyor. Yüksünmeden de tane tane anlatmaya başlıyor;

- Bu cezaevinde kalma durumunda olduğun iki koğuş var; "taraflı-Tarafsız" koğuşlar... Bir de en kısa sürede cezaevinden çıkman için "Denetimli Serbestlik" hakkı var. Taraflı koğuşta kaldığın takdirde bu haktan yararlanamazsın. Mahkûmiyet cezan neyse sonuna kadar infaz edilir. Tabii kaldığın süre içinde "iyi hal" göstermen kaydıyla... İyi hal göstermesen yeni disiplin cezalarıyla infazının iptal edilmesine de yol açabilir. Bu durumu mahkûmiyet süreni daha uzatabilir. Denetimli serbestlik hakkından yararlanmak istiyorsan, Tarafsız Koğuş'ta kalırsın, bu durumda kısa sürede, hatta birkaç günde dışarı çıkarsın.

- Siz gelmeden önce benimle muhatap olan infaz memurunun benzeri bir anlatımı karşısında sormuştum, size de sorayım; bu şekilde dışarı çıkışa imkân veren bir kanuni dayanak, bir mahkeme kararı ya da bir Yargıtay içtihadı var mı?

- O ayrı... Bunu konuşmamın bir değeri de yok. Uygulama bu!

- "Uygulama bu" demeniz herhalde kesip atmanızı gerektirmiyor. Haklarımı biliyorum... Dinlemenizi gerektiren açıklamalarım olacak... Ben 1 yıl 3 ay mahkûmiyet cezası aldım. İnfaz yasası gereği bunun 3/4'ü infaz ediliyor. Bu durumda cezam 11 ay 25 güne düşmekle kalmıyor, 1 yılın altına düştüğünden denetimli serbestlik hakkından da yararlanmam ve an itibariyle salıverilmem gerekiyor. Nitekim Çağlayan Adliyesi İnfaz Savcısı yasal prosedür gereği "Gir-Çık" olacak dedi... Sizler ise kazanılmış yasal hakkım olan denetimli serbestliği hak olmaktan çıkarıp kullanışlı bir uygulamaya dönüştürüyor, varsaydığınız dışarı çıkma özlemimin istismarı üzerinden beni içeride tutmanın baskı aracı haline getiriyorsunuz. Tam bir kanunsuzluk...Nasıl olacak?

- Dedim ya uygulama bu! İtirazlarınızı Cezaevi "İdare ve Gözlem Kurulu"na yaparsınız.

- O ne?

- Acele etmeyin, zaten çağıracaklar, öğrenirsiniz.

- Tamam, sizi anladım. Ben bu Taraflı-Tarafsız koğuş ayrışmasına dâhil olmayayım. Bu ayrıştırmayı da sağlıklı bulmuyorum.

- Kalman nasıl olacak?

- Burada arkadaşlarım var. Onlarla kalabilirim. Osman Kavala, Can Atalay, Merdan Yanardağ, Bekir Kaya... Hangisini kabul ederseniz, kabulümdür.    

- Bu mümkün değil...

- Neden ki?

- Senin cezan hafif, onlarınki ağır, zaten bu nedenle yüksek güvenlikli bölümde kalıyorlar.

- Başka bir çözüm bulalım; Tek başıma kalabileceğim bir koğuş açılabilir...

- O da mümkün değil... Tek kalmanın sorunları var. Sağlık sorunun olduğunu biliyoruz...

- Size göre "Taraflı-Tarafsız" koğuşlarından birini tercih etmem zorunluluk. Bana göre bu haksız-hukuksuz bir dayatma... Anlaşamıyoruz.

- Biz "tarafsız" koğuşta kalmanın senin yararına olacağına inanıyoruz.   Denetimli serbestlik hakkından yararlanarak en kısa sürede dışarıya çıkmanı istiyoruz. Bu konuda iyi niyetli olduğumuzdan en küçük şüphen olmasın. Sorarım, dışarı çıkman yararına değil mi?

- Soyut olarak "yarar" ama benim durumuma denk düşmüyor ... Söylediğiniz dışarı çıkma biçimi için sizin yarar dediğiniz şey bana zarar oluyor... Sizin kendi uygulamanızı bana dayatmanızla ilgili  bir an için "iyi niyetli" olduğunuzu kabul edelim ama   siz bana "bindiğin bisikletin pedalını çevirme" diyorsunuz, bense "o pedalı çevirmesem bisikletten düşerim" diyorum. Siz "düş" derken benim ruhumda açılacak yaraların yararıma olacağını salık vermekle bana kötülük yaptığınızı düşünmenizi isterim...  
Neyse... Buraya 5 yıl önce de getirilmiştim. Bir vesileyle İlhan Sami Çomak adlı bir arkadaşla tanışmıştım.  O zaman 24 yıldır cezaevindeydi, salıverilmediyse 29 yılı tamamlamış olmalı. Herhalde anımsarsınız.

- Burada.

- Siz beni o arkadaşın kaldığı koğuşa götürseniz...

- O Taraflı Koğuşta kalıyor. Dolayısıyla denetimli serbestlik hakkından yararlanamıyor. Oraya gidersen sen de yararlanamayacaksın.

- Yaşayalım, görelim… Siz beni Taraflı dediğiniz arkadaşımızın kaldığı koğuşa göndermeyi unutmayınız.

- Unutmam!

- Kalemini kırmış gibiydi sözü.

 
"Taraflı koğuş": Dostların arasındayım!

Koğuşa akşamın ilerleyen saatlerinde ancak gidebiliyorum.

Nasıl duymuşlarsa artık, ya yüksek güvenlikli bölüme gideceğimi ya da yanlarına gelebileceğimi düşünen, bir kısmı orta yaşta, çoğu genç 21 arkadaş beni bekliyordu.

Dışarıdan gelmişim. Onlar içeride. Bazıları da yıllardır içeride. Dışarıda ne olup bittiğini yeterince bilmiyorlar.

Sorularını kaçırmadan hepsine tek tek cevap vermeye çalışırken çok da açım. Bir yandan da hazırladıkları hafif kahvaltılığı bitirmeye çalışıyorum.  

Ne kadar da susuz kalmışım ki bol bol su içiyorum.

Sanki yarın yokmuş ve başka bir zaman olmayacakmış gibi ülkenin, halkın, siyasetin ahvali ve seçim sonuçlarının etkileri ve daha birçok konuyla ilgili gelen sorularını yanıtlıyorum.

Öyle ki o hafif kahvaltıyı bile tüm açlığıma rağmen bir saatte bitiremiyorum.

Soru yağmuru beni öylesine serinletip temizliyor ki hazırlanan banyoyu ancak gecenin ilerleyen saatlerinde hatırlayabildik.

Üzüntü duymadığımı söylesem yalan olur. İçeride bir ömür geçirmişler. Hala geçiriyorlar.

İlhan Sami Çomak bunun başta geleni. Her şeyleriyle memleket sevdaları, halklarını düşünmeleri başka bir şey…  

Hepsi çok duygulandırdı.

Dostların arasında, olmak böyle bir şey…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU