Merkez bankası müzakereleri (3): Borç varsa para var, borç yoksa para yok

Prof. Dr. Mete Gündoğan Independent Türkçe için yazdı

Merkez bankası bağlamındaki tartışmalara farklı bir açıdan yorum yapıyoruz.

Ülkemizde para üretimini ve kurumsal yapısını irdeliyoruz.

Birinci videomuzda paranın tanımlanmasının önemine işaret ettik.

İkinci videomuzda kurumsal yapıları yani Merkez Bankası ve Darphane'yi konuştuk. 

Şimdi bu üçüncü videomuzda paranın sisteme girişini ele alacağız. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bir ülkede para basımını ve akışını takip edip, sistematiğini çıkarmak aslında o ülke ekonomisinin röntgenini çekmek gibi bir şeydir. 

Yani sorgulamaya parayı takip ederek başlayabiliriz. Böylelikle sistemin işleyişini öğrenebiliriz. 

Para basan kuruluşlarımızdan Darphane madeni paraları basar. Bu miktar toplam para stoğunun yaklaşık yüzde 3'ü kadardır.

Darphane ne kadar para basar ise, o kadar miktar Hazine'ye gelir olarak yazılır. Çünkü o paralar devlete aittir.

Lakin merkez bankası, bir anonim şirket olduğu için kazancını hissedarlarına dağıtır. Bankanın hisse dağılımına daha önce değinmiştik. 

Peki, merkez bankası parayı nasıl ve kimlere veriyor? 
 


Merkez bankası, banknotları basıp esas itibarıyla bankalara satıyor. Yani kredi olarak veriyor.

Tabii bazı özel ve tüzel kişilere de kredi verebiliyor. Bunlar ayrı çalışılması gereken ve çalışmaya değer konulardır.

Bankalar da hem merkez bankasından aldıkları paraları hem de kendisine yatırılan mevduatları kredi olarak müşterilerine satıyor. 

Neticede, dışarıdan ilk bakışta burada, sürekli işleyen iki ana döngü görünüyor. 

Birincisi, merkez bankası ile bankalar arasındaki döngü.

İkincisi de bankalar ile piyasa arasındaki döngüdür.

Önce birinci döngüyü ele alalım;

Merkez bankası bastığı banknotları bankalara satıyor.

Diğer bir ifade ile bankalara belli bir faiz karşılığında veriyor.

Bankalar da bu parayı kullanıyorlar. Vadesi dolduğunda faizi ödüyor ve gerekirse paranın bir kısmını da geri iade ediyor.

İlk bakışta bu birinci döngüde bir sorun yokmuş gibi algılıyorsunuz ancak biraz daha detaylı düşündüğümüzde ciddi bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. 

Şu çok ilginç ve aynı zamanda garip değil mi;

Eğer bu parayı başkası verseydi o da böyle verecekti zaten!

Belli bir faiz karşılığında size borç olarak verecekti.

Siz de borç geri ödeme koşullarına uygun olarak bu parayı geri ödeyecektiniz. 

O zaman milli bir merkez bankasına sahip olmanın manası nedir?

Onca çalışmalar niye yapıldı?

Yapısal işleyiş açısından merkez bankası ile bir dış tedarikçi arasında bir fark kalmamış.

Merkez bankasına işlevsel olarak öyle bir statü kazandırmışız ki şimdi onu yabancılardan ayırt edemiyoruz. 

Şimdi bu senaryoda devletin rolü veya kazancı nedir? 

Düşünsenize, ülkede para basma yetkisi TBMM'ye ait olacak. Yani bu parada bütün vatandaşların hakkı olacak.

TBMM bu yetkisini bir bankaya devredecek. Sonra da bunun karşısına geçip para alabilmek için yalvaracak!

O da kesinlikle vermeyecek ve git piyasadan topla diyecek. İşin daha da ilginci, konuştuğumuz para itibari paradır.

Mal para gibi maddi süreçlere sahip değildir. Kolaylıkla üretilebilir. 

Peki, devlet parayı nasıl toplayacak?

Elbette, öncelikle vergilerle toplayacak. Yeterli görmediği yerlerde Kamu İktisadi Teşekkülleri ile parayı kazanmaya çalışacak.

İşte içinde bulunduğumuz durumun özeti budur!

Eğer, parayı veren, miktarını kısarsa, piyasada para azalacak. Bu hem faizleri artıracak hem de vergileri azaltacak. 

Peki, devlet bu işin içinden nasıl çıkacak?

İşte size bir başka sorun. Ne kadar çalışırsanız çalışın sistem sizi başarısızlığa mahkûm ediyor.

Şimdi, birinci döngüye ilişkin, bir başka sorgulama daha yapalım.

Mevcut kurgumuz nedir?

Merkez bankası ülkenin parasını üreten tek kurum. Ülkenin kullandığı kâğıt parayı yani banknotu üreten tek yer.

Başka bir kurum para üretemiyor. O ayrıcalık sadece merkez bankasına ait. 

Peki, şimdi diyelim ki ülkede hiç para yok ve merkez bankası banknotları basıp bankalara borç olarak verdi. 

Ne dediğimizin anlaşılmasını kolaylaştırmak için de basit bir şekilde sayısallaştıralım;

Diyelim ki ilk başlangıçta, yani piyasada hiç para yokken, merkez bankası 100 milyon liralık banknot (çeşitli kupürlerde) bastı ve bankalara yıllık yüzde 10 faizle kredi olarak yani borç olarak verdi.

Verdikten hemen sonra da bir yıl boyunca piyasaya başka para vermeyeceğini ilan etti. 

Bu durumda ne olur? 

Piyasada 100 milyon lira tedavül eder. Yani ekonomimizi yıl boyunca 100 milyon lira ile çeviririz.

Yıl sonuna geldiğimizde ise merkez bankasına geri ödemekle yükümlü olduğumuz 100 milyon lira anapara ve 10 milyon lira da faiz vardır.

Çünkü merkez bankası parayı yüzde 10 faizle verdi. Yani piyasa, merkez bankasından aldığı 100 milyon liraya karşılık yılsonunda 110 milyon lira geri ödemek zorundadır. 

Peki, bu mümkün müdür? 

Hayır, asla mümkün değildir.

Çünkü kanunen para basma yetkisini sadece merkez bankasına devretmişsiniz.

Bu durumda para, merkez bankasının adeta malıdır. Bu şirket o parayı üretir. 

Bu durumda, yani vade sonunda, piyasada toplamda sadece 100 milyon lira olduğu için iki şeyden biri yapılacaktır. 

Birinci yol, anapara kullanıcılarda kalacak ve sadece faizler geri ödenecektir. 

İkinci yol, yeni borç para talep edilecektir. 

Birinci yoldan gitmemiz, yani sadece faizlerin geri ödenmesi durumunda, piyasada var olan para miktarı azalacaktır.

Örneğimizde ifade ettiğimiz şekliyle, piyasaya 100 milyon lira vermiştik.

Bir sene sonra o para 90 milyon liraya düşecek! Yani 100 milyon liranın çevirdiği ekonomik hacim bir yıl sonra 90 milyon lira ile çevrilmeye çalışılacak ki bu da mümkün değildir.

Bu durum da ekonominin yavaşlamasına yani bir resesyona sebep olacaktır. 

İkinci yoldan gitmemiz, yani yeni borç para talep edilmesi durumunda ise, piyasadaki para miktarı rakamsal olarak sürekli artacak ama bu artışlar da aynı şekilde geri ödenmesi gereken yeni borçlar oluşturacaktır. 

Netice itibarıyla, ilk çıkışta alınan borç hiçbir zaman geri ödenemeyeceği gibi ondan sonra alınan borçlar da geri ödenemeyecektir. 

Bu mekanizma böyle devam edince, bir müddet sonra piyasadaki paranın tamamı borç haline dönüşecektir.

Yani borç varsa "para var" olacak, borç yoksa "para yok" olmuş olacak.

Onun için bu sisteme biz; Borca Dayalı Para Sistemi diyoruz.

Gördüğünüz gibi bu temel sorgulamayı yapınca, sistemin ilk adımının yanlış kurgulandığını kolaylıkla anlıyoruz.

İlk adımı yanlış olunca, gerisi de bir yanlışlar zinciri oluşturuyor. Tıpkı bir gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi gibi. 

İlk düğme yanlış iliklenince, kalan düğmelerin de tamamı yanlış iliklenir.

Kısaca durum budur. 

Şimdi bir daha özetleyelim.

Aslında zaten çok özet anlatıyoruz. Bu da özetin özeti olsun. 

Ne demiştik? 

Merkez bankası parayı basıp bankalara satıyor. Bu birinci döngü.

Bankalar da hem merkez bankasından aldıkları paraları hem de kendisine yatırılan mevduatları müşterilerine satıyor. Bu da ikinci döngü. 

Birinci döngünün ilk adımı yanlış kurgulanmıştır.

Dolayısıyla kalan adımların tamamı bu yanlış üzerine kuruludur.

Madeni paralar hariç, piyasadaki paranın tamamı borçtur.

Borç varsa para vardır. Borç yoksa para yoktur.

Bu konuyu da burada tamamlıyorum. 

Bir sonraki videomda, ikinci döngüyü ele alacağım.

Bankalar ve piyasa arasındaki döngünün aslını ortaya koyacağız.

Şimdiden hatırlatayım. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Orada da çok ilginç şeyler duyacaksınız. 

Acil yeniden yapılandırmanın önemini daha iyi anlayacaksınız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU