Almanya, Namibya'daki geçmişiyle hesaplaşmalı

Sare Şanlı Independent Türkçe için yazdı

Almanya 1884-1917 yılları arasında sömürdüğü Namibya topraklarında, 20'nci yüzyılın ilk soykırımı olarak anılacak bir vahşet gerçekleştirdi.

Alman General Lothan von Trotha, Alman yönetiminin insanlık dışı uygulamalarına isyan eden Herero ve Nama kabilelerini acımasızca yok etti.

1904-1908 yılları arasında kadın, çocuk, yaşlı demeden 100 bine yakın yerli katledildi.

Herero ve Nama halklarının bir kısmı da toplama kamplarında akıl almaz tıbbi deneylere tabi tutuldu.

Esirler, ağır işlerde dinlenmeksizin çalıştırılarak ve aç bırakılarak yavaş yavaş öldürüldü.

Katliam sona erdiğinde Herero halkının yüzde 80'i, Nama kabilesinin ise yüzde 50'si yok olmuştu. Bu tam anlamıyla bir soykırımdı. 


Onlar birer kafatasından ibaretti

Öldürülen masum yerli halkların naaşları bile rahat bırakılmadı.

Cesetlerin kafatasları ve kemikleri toplanarak Güney Afrika'nın Cape Town limanı üzerinden "etno (ırksal) bilimsel çalışmalar" yapmak maksadıyla Almanya'ya ulaştırıldı.

Bilim adamlarına, müze ve üniversitelere satılacak olan kafataslarını temizleme ve hazırlama görevi ise Alman yöneticilerin fahişe muamelesi yaptıkları Herero kadınlarına düşmüştü.

Hayatta kalan Namibyalı yerliler, bir de kaybettikleri yakınlarının kafataslarını ve kemiklerini temizlemek zorunda kalarak daha fazla acıya maruz bırakıldılar.  

Naziler için çalışan anatomist Eugen Fischer, Alman Güney-Batı Afrikasına 1908 yılında araştırma yapmak için gittiğinde daha fazla kafatası topladı ve topladığı kafataslarını Almanya'ya götürdü.

Amacı Avrupalıların Afrikalılardan ırksal olarak üstün olduğunu kanıtlamaktı.

Eugen Fischer ileride, Auschwitz Toplama Kampı'ndaki çocuklar üzerinde insanlık dışı genetik deneyler yapan Josef Mengele'nin hocası olacaktı.


Almanya soykırımla yüzleşmekten kaçındı

1985 yılında Birleşmiş Milletler Namibya topraklarında yaşananları soykırım olarak ilan etse de Almanya tıpkı diğer Avrupalı sömürgecilerin yaptığı gibi gerçekleştirdiği bu katliamı çok uzun yıllar boyunca gündeme dahi almadı. 

Unutturulmaya çalışılan bu vahşetin izleri Alman muhabir Markus Frenzel'in 2008 yılında çektiği belgesel ile ortaya çıktı ve belgesel Alman kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.

2010 yılına gelindiğinde Namibya büyükelçisinin Alman üniversitelerinin antropoloji birimleriyle temas kurma çabaları neticesinde, kafataslarının Namibya yönetimine teslim edilmesi ve soykırım nedeniyle Namibya'ya maddi ve manevi tazminat ödenmesi konusu gündeme geldi. 

Namibya, Almanya'ya görüşmeler için delegeler gönderdi. 20 kafatası delegelere teslim edildi ancak Alman yönetimi delegeleri uygun protokol ile karşılamadığı gibi, Alman basınında Almanya'nın yaşananları soykırım olarak kabul etmediğine dair yazılar yayımlandı. 

Almanya yönetimi Namibya'da gerçekleştirdiği soykırımı tanımama ve soykırımın bedelini ödemekten kaçınma noktasında uzun süre direndi.

Öyle ki 2015 yılında Alman hükûmeti Namibya ile olası bir özür için görüşmelere başladığında bile müzakereler tazminat sorunları nedeniyle sık sık sekteye uğradı. 

28 Mayıs 2021 tarihinde Alman hükûmeti, beş yıl süren müzakerelerin ardından, Namibya'da yaşanan vahşeti bir soykırım olarak resmen tanıdığını açıkladı. 

Alman yönetimi, soykırımdan etkilenen topluluklara "ölçülemez acıların tanımasının bir ifadesi" olarak 1,1 milyar avro yardımda bulunmayı kabul etti.

Fakat bu bir "soykırım tazminatı" değil, "kalkınma yardımı" idi. 

Nitekim çok uzun bir zamandan sonra gelen özür ve tazminat olarak dahi ifade edilmeyen bu meblağ, Namibya halkı tarafından yeterli bulunmadı. 

Namibya Soykırım Derneği Başkanı Laidlaw Peringanda, Almanya'nın atalarından kalan toprakları Alman yerleşimcilerin torunlarından satın alarak Herero ve Nama halkına iade etmesi gerektiği konusunda ısrarcı oldu.

Müzakereler yalnızca Alman ve Namibya hükümetleri arasında yürütüldüğü, Herero ve Nama halkının temsilcilerini içermediği ve söz konusu müzakerelerde soykırım tazminatı yerine "iyileştirme" ve "yeniden inşa" gibi terimler kullanıldığı için eleştirildi. 

Kendi topraklarındaki sığınmacıları Afrika'ya göndermek istedi
Alman hükümeti, Afrika'daki geçmişinden ötürü tazminat ödemek şöyle dursun, hâlâ Afrika ülkelerini kendi çıkarı için kullanmanın derdinde.

Geçen yıl Almanya'ya iltica başvurusunda bulunan göçmenleri başvuruları sonuçlanana kadar Afrika'ya göndermek istemesi bunun en açık örneği oldu. 

Almanya; Kenya, Gana, Senegal, Fas ve diğer Afrika ülkeleriyle görüşerek bu ülkelerden yıllar sürebilecek yasal süreçler boyunca göçmenlere ev sahipliği yapmalarını talep edecekti. Ancak ülke genelinde büyük tartışmalara yol açan plan uygulanamadı.

Tıpkı İngiltere'nin göçmenlerden kurtulmak için yine bir Afrika ülkesi olan Ruanda'yı hedef seçmesi gibi, Almanya'nın da mültecileri göndermek için Afrika ülkelerine yönelmesi, Avrupalı devletlerin Afrika'ya bakış açısındaki çarpıklığı gözler önüne seriyor. 


Soykırımcı Almanya soykırımcı İsrail'in yanında

Son yılların en büyük soykırımlarından birine tanık olurken ne Müslüman ülkeler ne de küresel güçler Gazze'de yaşanan soykırıma dair somut bir adım attı.

İsrail'in Amerika desteğiyle işlediği soykırıma karşı yükselen en anlamlı tepki Batı medyası tarafından "ilkellik", "geri kalmışlık", "hukuksuzluk" gibi birçok olumsuz ifade ile nitelendirilen Afrika kıtasından geldi.

Güney Afrika Cumhuriyeti İsrail'in işlediği soykırımı ve savaş suçlarını Uluslararası Adalet Divanı'na taşıdı. 

Almanya soykırımcı geçmişine sadık kaldı ve 12 Ocak'ta Uluslararası Adalet Divanının çalışmalarına üçüncü taraf olarak İsrail lehine müdahil olduğunu açıkladı.

Almanya hükümeti, Güney Afrika'nın İsrail'e yönelik suçlamalarını "kararlı ve açık bir dille" reddederek, Güney Afrika'yı "Soykırım Sözleşmesi'ni temelsiz bir şekilde siyasi enstrüman haline getirmekle" itham etti. 

Güney Afrika'ya desteğini açıklayan Namibya yönetimi ise Gazze'de gerçekleştirilen soykırımda İsrail'in yanında yer alan Almanya'ya kendi soykırım geçmişini hatırlattı ve bu kararını gözden geçirme çağrısında bulundu. 

Güney Afrika'nın İsrail'e açtığı soykırım davasının Filistin halkı lehine olumlu ilerleyişi (her ne kadar acil ateşkes sağlanamasa da ve saldırılar devam etse de hukuki sürecin başlatılmış olması Filistin yönetimi tarafından memnuniyetle karşılandı) aslında Namibya için de yol gösterici.

Bu davanın gidişatı başta Namibya olmak üzere Afrika kıtasında soykırıma maruz bırakılan çok sayıda ülke için örnek teşkil edecek ve sömürgeci Avrupa devletleri geçmişte işledikleri katliamlarla hukuki yollarla yüzleşmek zorunda kalacak. 

 

 

Kaynaklar:

https://www.farsnews.ir/en/news/14020820000796/Repr-Germany-Wans-Send-Asylm-Seekers-Africa 
https://www.jstor.org/stable/j.ctt21h4xwg.14?seq=11 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU