İslam'ın yaşayan antik Sümer inanışları ile mücadelesi

Muazzez İlmiye Çığ, Türk akademiyası için nimet kabul edilebilecek Sümer araştırmalarına imza atan ve bugün 109 yaşında hayatta olan bir çınar…

Antik Sümerler döneminde bazı inanışların nasıl Yahudi inanç sistemine ve oradan bazı İslami ekollere intikal ettiğine dair yaptığı tespitler hayli düşündürücü.

Özellikle Yahudilerin Sümerlere gösterdiği alaka dikkat cezbediyor.

Önce Sümerlerin inanç sistemini Muazzez Hanım'dan okuyalım:

Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Dünyada görülen, hissedilen her nesnenin bir tanrısı vardı. Tanrılar insan görüntüsünde, fakat ölümsüz ve insanüstü güçlere sahipti. İnsanlar gibi onların da çocukları ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu.

Bu aileler kral gibi bir baş tanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirdi. Yer, gök, su, hava tanrılar' yaratıcı, diğerleri idare edici tanrılardı. 

Sümerliler bu tanrılar alemi ile ilgili pek çok hikâye geliştirmişler, şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunları yazıya geçirerek, zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır.

Sümerlilerin edebiyatları ile birlikte dinleri de daha sonraki milletleri etkisi altına almıştır. Onların kurdukları çok tanrılı din yavaş yavaş tek tanrıya dönüşerek bugünkü dinlerin temelini meydana getirmiştir.

Fakat bu arada diğer tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, cinler, şeytanlar halinde varlıklarını korumaktadırlar. 

Her üç dinde de ortak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü, yargılaması, tanrı korkusu, kurbanlar, ilahiler, dualar ve tütsülerle tanrıyı memnun etmek, iyi ahlaklı, dürüst ve adil olmak, büyüklere ve küçüklere saygı göstermek, sosyal adalet ve temizlik.

Temizlik Sümerlilerde çok önemli idi. Tapınağa gidenlerin, dua edenlerin, kurban kestirenlerin vücutça temiz olmaları gerekti. Düşmanların yıktıkları şehirler için onların yazdıkları bir ağıtta: 

Artık Karabaşlı halk (Sümerliler) tören için yıkanamıyor, 
Kirliyi beğenmek onların kaderi oldu, 
Görünüşleri değişti.

(Sümerlilerden Yahudilik, Hıristiyanlık
ve Müslümanlığa Ulaşan Etkiler
ve Din Kitaplarına Giren Konular,
Belleten)

 

Sümerler.jpg
Sümerler / Görsel: Wikipedia

 

Bugün recm olarak bilinen ve zina yapan kadının taşlanması cezasının evvela Sümerlerde ortaya çıktığını görüyoruz.

Bu inanç Yahudiler tarafından da güçlü bir şekilde benimsenecekti; ama İslam dininin tek ve esas kitabı olan Kuran-ı Kerim'de böyle bir emir olmamasına rağmen, bu uygulamayı savunan bazı radikal gruplar olduğunu tespit edebiliyoruz.

Esasen bu; Yahudiliğin, Müslümanlar üzerindeki tesiri ile alakalıydı, oysa Allah'ın zina eden bir kadın için belirlediği yaptırım şu şekildedir:

HAYASIZLIK sergileyen kadınlarınıza gelince: aranızdan onlar için dört şahit gösterin! Ve eğer bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, ölüm gelinceye ya da Allah onların lehine bir kapı açıncaya kadar evlerde hapsedin!

(Nisa Suresi 15. Ayet)


Öncelikle İslam 4 şahit isteyerek bu iddianın çok güçlü şekilde temellendirilmesini, ispat edilmesini istiyor.

Ardından verilen ceza ise yalnızca izole etmek olduğu anlaşılıyor.

Başka ayetlerde ise bu eylemi yapan kadın-erkek ayırt etmeksizin faillere eşit şekilde basit sopa cezası verildiğini görüyoruz.

Yani hayasızlık cezasıyla, toplumun kınama mekanizması ile yapısal bir çözüme kavuşturulmak isteniyor, korku-şiddet ile yasak bir elmaya dönüştürülmesi İslami bir yaklaşım değil.

Bekaret konusu yine bir başka tabu olarak karşımıza çıkıyor. 

Muazzez İlmiye Çığ'ın aktarımına göre; bekaret konusu Sümerlerin yazılı kanunlarında kendisine yer buluyor.

Kölenin bekaret konusunda hukuku korunduğu gibi, bakir bir kadının dul kadından üstün tutulduğunu görüyoruz.
 

Yahudiler.jpg
Yahudiler

 

Yahudilik anlayışında da kadının bekareti son derece hassas bir konu. Eğer ki evlenen kadının bakir olmadığı anlaşılırsa damadın kadını katletme hakkı bulunuyor.

İslamiyet'in ise bu anlayışı bir cahiliye adeti olarak ele aldığı görüyoruz.

Bir kadının bekareti onu diğer kadınlardan üstün tutan ya da daha aşağı gören bir durum değil.

Nitekim Hazreti Muhammed'in, İslam'dan önce de bu konuya tavır aldığını Hz. Hatice ile evliliğinde görebiliriz. 

Hazreti Hatice, İslam peygamberinden önce iki evlilik yapmış; oysa Hz. Muhammed daha önce hiç evlilik yapmamıştı.

Buna rağmen, peygamberin evlilikleri içerisinde Hz. Hatice'nin en özel yere sahip eş olduğunu biliyoruz. 

Muazzez Hoca'nın değindiği bir diğer nokta, Sümerlerden intikal eden "tecavüz" suçuna karşı yaklaşım. 

Sümerlerde bu durum kızın babasına maddi tazminat ve tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsü ile evlendirilmesi ile sonuçlandırılmaktaydı.

Benzer şekilde geleneksel Yahudilik anlayışında aynı metodun benimsendiği görülüyor.

İslamiyet'te ise insan bedeninin dokunulmazlığı söz konusu.

Tecavüz eylemi, hem zina suçu hem de beden hürriyetini ihlal kapsamında değerlendiriliyor.

Bu eylem "had" ile cezalandırılır ve en hafif cezası cerrahi hadımdır.

Tecavüzcü ile evlendirilme anlayışı İslamiyet için bir cahiliye adetidir ve bu uygulama kesinlikle men edilir.

Kadı bu uygulamayı tespit eder ve babayı suçlu bulursa bugünkü tabir ile bir kamu davası açabilir.

Hem Hanefilik hem de Şafilik anlayışında had cezasının yanı sıra, tecavüze maruz kalan kadına "mehr-i misl" olarak ciddi bir tazminat da ödenmek zorundadır.

Eğer ki bu eylem sırasında kadının herhangi bir organı geri dönülmez şekilde zedelenmişse ceza daha da genişletilir. 

Sümerlerin inanç sisteminde "dil" Tanrı'nın bir gazabı olarak ele alınır.

Yahudilik anlayışında da Elohim insanlara kızıp onları bölmek için dillerin sayısını artırıyor.

Oysa İslam anlayışında bu bir cahiliye anlayışıdır. Allah, Kuran-ı Kerim'de dilleri kendi varlığını ispat eden delillerden birisi olarak değerlendirilir:

O'nun kanıtlarından biri de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Kuşkusuz bunda bilenler için ibretler vardır.

(Rum 22.)
 

Spinoza.jpg
Spinoza / Görsel: Wikimedia Commons 

 

Bugün Yahudilerin "kutsal topraklar" olarak tanımladığı ülkülerini ise önemli Yahudi felsefecilerden Spinoza sert bir şekilde eleştiriyor.

Hazreti Musa'ya atfedilen ilk 5 kitabın Sümer kültüründen kaynakladığını belirten Spinoza, Yahudilerin Babil işgali ve sürgünleri döneminde ortaya çıkan tahriflerin yarattığı bir ütopya olarak değerlendiriyor. 

Spinoza, bu görüşleri nedeniyle Yahudi Cemaati'nden 1656 yılından kovulacaktı.

Buna göre hiçbir Yahudi, Spinoza ile görüşmeyecek, alışveriş yapmayacak ve fikirlerini dikkate almayacaktı. 

Tractatus Theologico Politicus.jpg

Spinoza bu yasaktan sonra da eleştirilerine devam etti ve "Tractatus Theologico Politicus" adlı meşhur eserini kaleme aldı.

Esasen eseri isimsiz yayımlasa da kitabın Spinoza'ya ait olduğu kısa sürede anlaşılacaktı. 

Velhasıl, Sümer anlayışının Yahudi inanç sisteminde güçlü bir şekilde yer edindiği İslam'ın ise kültüründe kendisine yer bulduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

İslamiyet'in kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, bu yaklaşımların önemli bir kısmını cahiliye anlayışı içerisinde değerlendirir; ama çeşitli coğrafyalarda halk kültürü içerisinde Sümer anlayışının kendisine güçlü şekilde yer bulduğunu gözlemliyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU