Bir yelpaze ve iki Yahudi'nin sebep olduğu asırlık işgal

Cezayirli iki Yahudi, Fransızlarla yüklü miktarda ticaret yapar ve alacaklıdırlar. 

Bu borç ödenmeyince soluğu Türk yönetimi "Dayıların" yanında alır.

Dayı Hüseyin, Osmanlı adına bu borcu Fransızlardan ister; ama Fransızlar oralı dahi olmaz.

Bunun üzerine Fransız bayraklı iki gemiye el konulur.

Fransız konsolosu, Dayı Hüseyin ile konuşmak için gelir; ama aslında konuşmaya değil küfretmeye gelmiştir. 

Dayı Hüseyin sabrının son sınırlarına kadar bekler ama sonunda dayanamaz ve Fransız konsolosunun suratına o an elindeki yelpaze ile vurmaya, tokatlamaya başlar.

Bereket versin, o an Dayı Hüseyin'in elinde sadece yelpaze vardır.
 

 

Fransa İmparatorluğu bu davranışı devletin izzet-i nefsine yapılmış bir saldırı olarak yorumlar ve Cezayir'e savaş ilan eder.

Bu gelişmelerin neticesinde Fransa 1830 yılında Cezayir'i işgal ederek ilk kez bir Osmanlı toprağını resmen hâkimiyetine almayı başarmıştı.

Osmanlı ise bu işgali ancak protesto edebilmiş, herhangi bir irade gösterebilmiş değildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Cezayir'de kurulan Fransız yönetimi büyük bir direniş ile karşılaşmadan 1945 yılına kadar varlığını sürdürmeyi başardı.

1945 yılında meydana gelen Setiff Katliamı ise Fransa ve Cezayir ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. 

Fransa'nın özgürlüğü için Hitler'e karşı savaştırılan Cezayirliler, efendilerinin artık eski gücünde olmadığını gördü.

Tunus ve Fas kolonilerini yakın zamanda kaybeden Fransa ise Cezayir'i her yönüyle Fransızlaştırdığını düşünüyor ve herhangi bir bağımsızlık talebini dikkate dahi almıyordu.

1945 yılında Fransa'nın özgürlüğünün kutlandığı sırada Fransız milliyetçisi kolluk kuvvetlerinin açtığı ateş sonucunda Sétif ve Guelma'da bir günde yaklaşık 45 bin Cezayirli hunharca katledildi. 
 

 

Fransa; Afrika ve Ortadoğu'dan çıkartılması fikrini büyük Fransız medeniyetine yapılan büyük bir hakaret olarak algılıyordu ve Nazi işgalinden henüz yeni kurtulmuş olmasına rağmen en acımasız katliamlara girişmekten çekinmiyordu.

FLN ile Cezayirlilerin başlattığı bağımsızlık mücadelesi karşı Fransız elitleri 1958 senesinde "Yaşasın Fransa! Yaşasın Fransız Cezayiri! Yaşasın de Gaulle!" sloganlarıyla de Gaulle'yi yeniden iktidara taşıdı; ama gelinen noktada Cezayirlilerin bağımsızlığa giden yolda bir hayli mesafe kaydettiğini gören Gaulle, bu süreci destekleme kararı aldı.

Bunun üzerine Gaulle'yi iktidara getiren milliyetçi kesim 14 Haziran 1960 tarihinde bu kez onu bir askeri darbe ile indirmeye teşebbüs etti; fakat başarılı olamadı.
 

 

Mete Çubukçu, Birikim Dergisinde bağımsızlık sonrası Fransa'nın Cezayir üzerinde yarattığı manevi travmayı şöyle açıklamıştı:

Bağımsızlık sonrası, Fransızcayı ana dili Arapçadan daha iyi konuşan, belki Fransızlaştırılamayan ama kendi kimliğini de bulamayan bir ulus vardı ortada. Zaman içinde tüm unsurlar rafa kaldırılacak ve geriye İslami kuralların ağırlıkta olduğu, hiç de demokratik olmayan bir rejim kalacaktı. Cezayirliler'e de biraz Arap, biraz Fransız, biraz ‘sosyalist', ama çokça İslami bir kimlik bırakacaktı.


Fas, Tunus ve Suriye gibi pek çok ülkenin benzer travmaları söz konusuydu.

Tüm bu tecrübenin olağan şüphelisi Fransa'ydı. Bölgeye kan, gözyaşı ve cinayet getiren Fransızların savunması eski Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy'nin ifadeleriyle "Çocuklar babalarının günahlarından sorumlu tutulamaz. Konuyu tarihçelere bırakalım" sözlerinden ibaretti.

Velhasıl, Cezayir'in neredeyse 100 sene süren işgal ve katliam yılları iki Yahudi ve bir yelpaze ile başlamıştı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU