Batı'da Ukrayna'ya yönelik tutum değişikliği mi söz konusu?

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Gazze savaşıyla birlikte Ukrayna büyük ölçüde manşetlerden indi.

Tüm dünya savaşın devam ettiğini biliyor ama sahada ne oluyor eskisi gibi takip etmiyor, ilgi de duymuyor.

Soğuk havanın da etkisiyle savaş adeta "donmuş" gibi.  

Batı'nın ağır yaptırımları Rusya'ya beklenildiği kadar etki edebilmiş değil. Yine beklentilerin aksine uluslararası arenada izole olmayan Rusya, Batı dünyasının Gazze savaşında gösterdiği çifte standardı kendi leyhine çevirmeye çalışıyor.

Batı'da ise Ukrayna'ya yönelik Atlantik okyanusunun iki yakasında farklılaşan bir tutum sözkonusu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Zelenski'ye Vaşington'da soğuk duş

Geçen hafta Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski savaşın başından bu yana üçünçü kez Vaşington'u ziyaret etti.

Zelenski Aralık 2022'de Vaşington'a gerçekleştirdiği ilk ziyarette savaş kahramanı olarak kabul görmüş, Kongre'de defalarca ayakta alkışlanan bir konuşma yapmış ve bazı Cumhuriyetçi Kongre üyelerinden gelen itirazlara rağmen ABD'nin desteğini almayı başarmış, ABD Başkanı Joe Biden da Patriot hava savunma sistemlerini Ukrayna'ya gönderecekleri müjdesini vermişti. 

Zelenski'nin Eylül 2023'te düzenlenen BM Genel Kurulu sonrasında Vaşington'a yaptığı ziyaret daha düşük profilli bir ziyaret olmuş, Zelenski bir grup Kongre üyesiyle gerçekleştirdiği temaslarda, yardımın sürmesi konusunda Cumhuriyetçiler arasında yükselen itirazlara karşılık ABD'nin yardımlarını kesmesi halinde Ukrayna'nın savaşı kaybedeceği ve Rusya'nın muzaffer olacağı uyarısında bulunmuştu.

Başkan Biden ise Zelenski'ye Kongre'nin desteğinin süreceğini ümit ettiğini belirtirken, Ukrayna'nın uzun süredir beklediği Abrams tanklarının sevkedilmeye başlanacağını duyurmuştu. 

Zelenki'nin üçüncü ziyareti ise Başkan Biden'ın ABD Kongresi'ne sunduğu 106,5 milyar Dolar değerinde Ukrayna (61,4 milyar), İsrail ve Tayvan'a askeri destek içeren acil yardım paketinin uzlaşıya varılamadığı bir dönemde gerçekleşti. 

Bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleri ABD'nin güney sınırında yaşanan göçmen krizinin ülke için bir ulusal güvenlik sorunu teşkil ettiğine işaret ederek, acil yardım paketinin bu meseleyi ve sınır güvenliğini de içermesi gerektiğini ifade ediyor.

Diğer bazı Cumhuriyetçi Kongre üyeleri bugüne kadar Ukrayna'ya 110 milyar dolar üzerinde yardım yapıldığını vurgulayarak, ancak Kiev'in somut bir başarı elde edemediğini, dolayısıyla ilave 61 milyar Dolar yardımın neyi değiştireceğini sorguluyor.

Demokrat Parti'nin Kongre üyeleri ise, Cumhuriyetçilerin sözkonusu tutumunun Rusya'nın çıkarına hizmet ettiği, Ukrayna'nın güvenliğinin de ABD'nin ulusal güvenliğini doğrudan ilgilendirdiği yönünde görüş belirtiyorlar. 

Kongre'deki tartışmalara ilişkin olarak geçen hafta açıklamada bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, "Ukraynalılar için fonumuz tükeniyor. Bu gerçekten adım atma zamanı çünkü bunu yapmazsak ne olacağını biliyoruz. Putin cezasız bir şekilde ilerleyebilecek ve onun Ukrayna'da durmayacağını biliyoruz" diyerek yardımın sürmesinin gerekliliği bir kez daha vurguladı. 

Zelenski'nin Vaşington'da temaslarda bulunduğu sırada Kongre hala acil yardım paketi üzerinde uzlaşıya varamamıştı.

Başkan Biden Zelenski'yle yaptığı görüşmede ABD'nin Ukrayna'ya yönelik desteğin süreceğini ifade ederken geçmişte kullandığı "ne kadar gerekirse desteğimiz o kadar sürecek" ifadesinden farklı olarak "desteğimiz sürdürebildiğimiz kadar devam edecek" demesi de ABD'nin genel politikasında bir değişikliğe gidilebileceğine işaret ediyordu.  

Zelenski ABD'den büyük ölçüde eli boş döndü. ABD'de Başkanlık seçimleri yaklaşırken Cumhuriyetçiler arasında Ukrayna'ya destek belirgin bir şekilde azalmış durumda.

Ukrayna'nın yazın başlattığı karşı taarruzda belirgin bir başarı elde edememiş olması da yapılan yardımların ilelebet devam etmemesi gerektiği yönündeki görüşlerin artmasına neden oluyor. 

Pew araştırma şirketi tarafından aralık başında yapılan bir ankette Amerikan toplumunun yüzde 31'i Ukrayna'ya gereğinden fazla yardım yapıldığını, yüzde 29'u yeterli ölçüde yardım yapıldığını, yüzde 18'i ise yapılan yardımları yetersiz buluyor.

Cumhuriyetçi Parti'ye oy verenler arasında ise gereğinden fazla yardım yapıldığını düşünenlerin oranı yüzde 48, yeterli yardım yapıldığını düşünenler yüzde 20, yetersiz yardım yapıldığını değerlendirenler ise yüzde 13.

Demokratlar için bu oranlar sırasıyla yüzde 16, yüzde 39 ve yüzde 24.

Dolayısıyla iki partinin destekçilerinin Ukrayna'ya yardım konusuna bakışta belirgin bir farklılık olduğu ortaya çıkıyor. 

Başkan Biden'ın Temsilciler Meclisi'ne hâkim olan Cumhuriyetçilerle Ukrayna'ya yardım konusunda çalışması ve yardımın sürekliliğini sağlamak için bazı tavizlerde bulunması gerekiyor.

Ancak Vaşington'da genel bir "Kiev yorgunluğu" yaşandığı düşünüldüğünde Biden'ın Kongre'deki fikir ayrılığını bahane ederek desteği tedrici olarak çekip çekmeyeceği bilinmiyor. 

Her hâl ve kârda, Ukrayna ve Gazze'deki savaşlarla dikkatinin Hint-Pasifik bölgesinden kaydığını düşünen ABD'nin önümüzdeki aylarda Ukrayna'ya yönelik daha farklı bir strateji uygulamaya başladığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır.  
 


AB Devlet/Hükümet Başkanları Zirvesi'nden Ukrayna için katılım müzakerelerine başlama kararı

ABD'den istediğini alamayan Zelenski 14-15 Aralık tarihlerinde Brüksel'de düzenlenen AB Devlet/Hükümet başkanları Zirvesi sırasında yayımlanan video mesajında AB üyesi ülkelerin liderlerine net bir mesaj vererek "Sizden tek birşey istiyorum. Lütfen insanlara ve Avrupa'ya olan inançlarına ihanet etmeyin" dedi. 

Macaristan Başbakanı Viktor Orban başından itibaren Ukrayna'nın AB üyeliğne karşı çıkarak, Ukrayna'nın AB'ye üye olmak için gereken kriterleri yerine getirmediğini, bu nedenle Kiev'e özel bir muamele yapılmaması gerektiğini savunuyordu.

Orban ayrıca, Ukrayna'nın üyelğinin Macar çiftçiler başta olmak üzere AB için bir felaket anlamına geleceğini iddia ediyordu.

Nitekim AB liderlerinin karar alacakları zaman Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un ifadelerine göre önceden varılan bir mutabakat çerçevesinde Orban toplantı salonundan ayrıldı ve AB'nin geri kalan 26 üyesi Ukrayna'yla katılım müzakerelerine başlama kararı aldı.

Alman Şansölyesi Olaf Scholz AB tarihinde emsali olmayan bu durumun kendisi tarafından Orban'a önerildiğini açıkladı.

Zelenski müzakerelere başlama kararını "zafer" olarak nitelendirirken, Rusya'dan Ukrayna ve Moldova için verilen kararın siyasi olduğu ve AB'yi istikrarsızlaştırabileceği uyarısı geldi. Rusya ayrıca Macaristan'ın kararını mennuniyetle karşıladı. 

Ukrayna'ya yönelik alınan bu karar sembolik önem taşıyor, ancak Ukrayna'nın yedi kriterden geri kalan üçünü ne zaman karşılayacağı, bu doğrultuda katılım müzakerelere ne zaman başlanacağı ve sözkonusu müzakerelerin ne kadar süreceği, savaşın seyrinin ne şekilde ilerleyeceği ve müzakereleri nasıl etkileyeceği büyük birer soru işareti. Her hal ve karda sürecin uzun soluklu olacağı kesin. 

Ayrıca, AB'nin önümüzdeki üç yıl boyunca Ukrayna'nın elini rahatlatacak 50 milyar Avroluk yardım paketini zirvede Orban'ın veto etmesi, Macaristan'ın AB içerisinde Ukrayna'ya yönelik uzlaşmaz tutumunu sürdüreceğine işaret ediyor. 

Orban sergilediği bu tutumla hem Rusya'yla ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmaya gayret gösteriyor, hem de AB'den bazı tavizler koparmaya çalışıyor.

Nitekim, Orban AB'nin yolsuzluk gerekçesiyle Macaristan'a tahsis ettiği 30 milyar avro değerindeki fonları serbest bırakmadan Ukrayna'ya yeşil ışık yakmayacağı yönünde uyarılarda bulunmuştu. 

Zirve sonrasında açıklama yapan Hollanda Başbakanı Mark Rutte yardım kararının Ocak sonuna alınacağından emin olduğunu söyledi.

Rutte açıklamasında ayrıca yeni yılda bu konuyu görüşmek üzere bir AB Zirvesi'nin düzenlenebileceğini de belirtti. 

Halihazırda, AB içerisinde Ukrayna'ya yönelik çatlağın tek kaynağı Macaristan değil.

Avusturya, Ukrayna'nın Raiffeisenbank'ı "savaşın sponsorları" listesinden çıkarmadığı takdirde 12'nci yaptırım paketini bloke etme kararı aldı ve Ukrayna'nın bahsekonu bankayı listeden çıkarmasıyla vetosunu kaldırdığını açıkladı.

Çekya da Rusya'ya uygulanan çelik ambargosundan 2028 yılına kadar muafiyet talebinde bulundu.

Savaş uzadıkça farklı AB üyesi ülkelerin ulusal menfaatleri doğrultusunda AB'nin Rusya karşısındaki birliğini test edeceği açık. 

Tabiatıyla, ABD'nin yukarıda belirtilen sebeplerinden dolayı Ukrayna'ya vermekte olduğu desteğin azalmasıyla Avrupa'nın yalnız kalması ve Rusya'dan gelecek tehditlere karşı kendini savunmak durumunda olması da hem NATO'nun birliği hem de AB ve üyeleri için ayrı bir sınama teşkil edecektir. 

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius'un ahiren yaptığı son derece önemli açıklamaları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.  

Pistorius Alman ordusunun silah ihtiyaçları ve savunma sanayisi alanında açıklarının kapatılması için yaklaşık 5 ila 8 yıla ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, ABD'nin gelecek 10 yılda Pasifik bölgesinde bugünkünden daha fazla yer alacağına ve Amerika'nın Avrupa'daki faaliyetlerinde bir azalma olabileceğine dikkati çekti ve "Bu da biz Avrupalıların kıtamızdaki güvenliği garanti altına almak için kararlılığımızı artırmamız gerektiği anlamına gelmektedir" değerlendirmesinde bulundu.

Pistorius devamla, Rusya'nın savunma üretimini önemli ölçüde artırdığını, Baltık ülkeleri, Gürcistan ve Moldova'ya yönelik tehditlerin ciddiye alınması gerektiğini, bunun sadece sabotaj olmadığını, önümüzdeki 10 yılın sonunda tehlikelerle karşı karşıya kalabileceklerini ancak o zamana kadar hazırlıklı olacaklarını ifade ederek Avrupa'nın güvenliğine sahip çıkmasının önemine işaret etti. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU