Osmanlı belgelerinde Filistin'de Yahudilere toprak satışı ve İsrail'in Gazzelileri Sina Çölü'ne yerleştirme planları

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

İşgalci İsrail'in resmi söylemi ve dışarıya yönelik propagandası on yıllardır bozuk plak gibi tekrarlanıp duruyor:

Filistinliler topraklarını satıp yurtlarını terk edince, biz de onları yüklü paralarla almış olduk!


Daha önceki televizyon kanallarında (HALK TV, KRT, TELE1 gibi) 7 Ekim 2023 ve izleyen günlerdeki konuşmalarımda belirtmiş ve bir yazımda da değinmiştim:

Bu iddia, hem tarihi gerçeklere hem de arşivdeki belgelere aykırıdır.

Filistin'de toprak satışı nadiren sıradan Filistinli köylüleri tarafından gerçekleşmiştir.

Esas satışlar ise birkaç koldan yapılmıştır.
 


Şöyle ki:

Kendilerine bir devlet kurmak isteyen Siyonist önderler yani İsraillilerin yerleşik olan veya diasporadaki "kurucu ataları" şahsen veya dolaylı yollardan (Musevi olmayan bir şirket, zengin işadamı, bir kuruluş aracılığıyla vb)  misliyle para ödeyerek arazi ve arsaları satın almışlardır.

Buraları satan emlak sahipleri ise Filistinli değil, yörede geniş arazileri ve çiftlikleri olan Lübnanlı Marunîler ile Suriyeli Ortodoks Hıristiyanlardır.

Sözgelimi Beyrutlu Hıristiyan Emil Sursoq, Siyonist İskâncılık Derneği'ne 2 bin 400 dönümlü arazi satınca, dönemin Filistin gazeteleri kendisini kınamışlardı. 

Bu kesimdekiler Arap ve Osmanlı yönetimindeki Bilad-i Şam (Şam Eyaleti) sınırları içinde yaşayan Osmanlı tebaası olduklarından, kanunlara göre o yöredeki herkese toprak satabiliyor veya toprak alımı yapabiliyorlardı. 

Bunlar sınıfsal anlamda feodal ağa, eşraf ve mütegallibe konumundaydılar. Dolayısıyla maddi bakımdan sıkışan köylülerden ucuza toprak, kasaba ve şehirlilerden emlak alacak miktarda paraya sahiptiler.
 

Filistin'de ilk araziler, Avrupalı Yahudi zenginler tarafından alınıp Musevi muhacirlere verildi.jpg
Filistin'de ilk araziler, Avrupalı Yahudi zenginler tarafından alınıp Musevi muhacirlere verildi

 

Osmanlı toprak sisteminde açık artırma usulüyle, belirli eyaletleri (özellikle merkezden uzak olanları) kiraya vermeye iltizam, iltizam sahibi olan kişiye de mültezim denirdi.

Bu yolla elde edilen para doğrudan devlet kasasına girerdi. Mültezimler, önceden belirlenmiş ücreti/vergiyi yılın başında devlete verir; yılsonuna kadar topladıkları paralar kendilerinde kalırdı.

Feodal beyler denilen Lübnanlı-Suriyeli kimi zenginler işte bu mültezimlik yoluyla geniş çiftlik ve arazilere sahip olmuşlardı.

Arazilerinde yarı köle konumundaki marabaları aracılığıyla üretim yapıp satarlardı.

Mültezimler köylülerden alınan vergiyi toplayan, politik olarak da yerel yönetimle devlet yönetimi arasında bağ kuran bir tür aracı rolünü oynarlardı.

Son demlerinde ve bilhassa Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra Osmanlı Filistin-Lübnan-Suriye'den çekilirken yukarıda bahsedilen her iki sınıfın mensupları, dolaylı-dolaysız yollarla farklı Yahudi kesimlerine Filistin topraklarını peyderpey sattılar. 

Şam eyaleti ve Filistin'deki kimi Osmanlı bürokratları (vali, kaymakam, mutasarrıf, sancak beyi ve hatta bazı askeri yetkililer) rüşvet karşılığında Yahudilerin toprak almalarına göz yumuyor bazen de miri (hazine) arazilerini Siyonistlere satıyorlardı. 
 

Hüseyin Kazım Kadri.jpg
Dönemin Halep Valisi Hüseyin Kazım Kadri

 

Örneğin; 1910-1911 tarihleri arasında Şam Eyaletinin Halep şehrinde valilik yapan Hüseyin Kazım Kadri, toprak satışlarına ilişkin tanıklıklara ve bilgilere sahipti.

1991 yılında İsmail Kara editörlüğünde düzenlenip yayımlanan "Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım" isimli kitap ona aittir.
 

 

Bu eserde kanuna aykırı veya yasal biçimde kimlerin (bazı devlet memurları dâhil) Siyonistlere Filistin topraklarını sattığını okumak mümkündür.  

Usulsüz ve dolambaçlı yollarla satılan araziler, toplam 27 bin kilometre karelik yüzölçümü olan Filistin topraklarının sadece yüzde 4 ile 5'i kadardır.

Yani satışı yapılan yaklaşık 68 bin dönümlük araziden bahsedilmektedir. 

Biliniyor ki; Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlının elinden alınıp sömürge valiliği tarzında yönetilen Filistin'e İngilizler hükmediyordu.
 

Filistin'deki Deyr Yasin katliamı. Siyonist örgütlerce gerçekleşti. 9 Nisan 1948
Filistin'deki Deyr Yasin katliamı Siyonist örgütlerce gerçekleşti, 9 Nisan 1948

 

O dönemde illegal sayılan ve İngilizlerin nezdinde "terör örgütü" olarak nitelenen Siyonist Hagana, İrgun, Stern, Palmah gibi silahlı çeteler, köylere silahlı baskınlar yapıyor; katliam, tehcir, yakıp yıkmalar sonucu buraları ele geçiriyor; Filistinlilerin ikamet ettiği toprakları gasp ediyorlardı.

Siyonist şiddet sonucu 670 Filistin köyü yok edildi. 900 Filistinli yurdundan sürüldü. 
 

Silahlı Siyonist militanlarınca köylerden sürülen Filistinliler.jpg
Silahlı Siyonist militanlarınca köylerden sürülen Filistinliler

 

Birinci Dünya Savaşı öncesinde yerli Yahudilerin, Filistin nüfusuna oranı yüzde 6 civarındaydı.

1914'te Avrupa'dan getirilen 50 bin Museviyle birlikte bu oranyüzde 10 oldu. Elbette kendilerine ait mal ve mülkleri de vardı.
 

Filistin'de köyler yakılarak boşaltıldı. 1948.jpg
Filistin'de köyler yakılarak boşaltıldı, 1948

 

Örneğin 1922'de sahip oldukları ekilebilir arazileri, Filistin tarım alanlarının yüzde10'undan daha azdı. 

Bugünkü İsrail Devletinin toplam yüzölçümü 22 bin 145 kilometre karedir.

İşgal, zor alım ve tehcir sonrasında Filistin topraklarına Yahudi iskân etmelerini de eklersek; İsrail, Filistin toprağının yüzde 90 kadarını gasp ve işgal etmiştir. 

Bu yazının esasını teşkil eden belgelerin bir kısmını, "Osmanlı Belgelerinde Filistin" (Palestine in Ottoman Documents) isimli kitapta bulmak mümkün.
 

 

T.C. Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Yusuf Sarınay ve ekibi yönetimindeki proje kapsamında derlenip yayıma hazırlanan 558 sayfalık kitap 2002 yılında İstanbul'da basılmıştır. 

Kitabın, "Musevilerin Filistin'e Yerleşmesi" ara başlığını taşıyan 5. bölümüne göre; Filistin'de "Tarih sırasına göre her husus ve olayın ayrı ayrı incelenip payitaht İstanbul'a bildirilmesi için merkezden talimat verilmiştir."
 

Belgenin Osmanlıca nüshası.jpg
Belgenin Osmanlıca nüshası

 

Biz kısa açıklamalı ara başlıklarla toprak satışları hakkındaki örnekleri somutlaştıracağız:

  • Safed (Kuzey Filistin) kadısına şöyle bir resmi mektup gönderilmiştir: Safed şehrinde sadece yedi camiye karşılık üç kadim sinagog vardı. Ancak şimdi 30 ziyadesiyle yüksek sinagog bulunuyor. İlaveten çok sayıda emlak alınıp sinagoglara vakfedilmiştir. Bu da Müslümanları baskılama anlamına gelir. Bahsi geçen ibadet yerlerinin artış sebebinin araştırılıp tarafımıza bildirilmesi... (3 Aralık 1892)
     
  • Kudüs'teki Latin, Rum ve Ermeni manastırları için toprak satın alınmakta olduğu haber alındığından, Müslümanların toprak satmaları yasak olduğu halde bu yasağa riayet etmeyen görevlilerin (memurların) hükümete bildirilmesi… (30 Ağustos 1892)
     
  • Bazı ecnebilerin (yabancı uyruklular) hastane ve binalar inşa etmek üzere Kudüs-i Şerif'te almakta oldukları rivayet olunan arazi keyfiyetinin istilamına (yazıyla bilgi verilmesine) dair gönderilen tahrirata cevaben… Ecnebilerin çeşitli hilelere başvurarak arazi satın almasının önlenmesi için tedbirler alınması ve bu bağlamda Kudüs'teki araziler ile emlakin tahriri için Esad Efendi'nin görevlendirilmesi... (13 Aralık 1857)
     

 

  • Filistin'deki Belka Sancağında Muhacir (dışarıdan gelmiş göçmen) Musevilerin iskân edilmesi hakkında Mösyö Oliphand'ın yörede büyük bir araziye, idari bakımdan bazı imtiyazları bulunan özerk bir Yahudi kolonisi kurulması teklifinin Meclis-i Hassa-ı Vükelâ (Sadrazam ve nazırlardan oluşan Osmanlı hükümetini temsil eden meclis-FB) tarafından uygun görülmemiştir.
     

 

Avrupa devletlerinin çıkar hesapları yüzünden ve mali durumun sıkıntıda olması sebebiyle zor durumda bulunan Osmanlı Devleti'ne, kendilerine Filistin'de toprak verilmesi karşılığında yardımcı olacakları ve Musevi işadamlarının ellerinde bulunan Avrupa gazeteleri vasıtasıyla manevi destek sağlayacakları konusunda (Siyonist-FB) Mösyö Newlinsky'nin teklifi şudur: 

Osmanlı hükümetinin bozuk mali durumu, Musevi sermayedarının yardımı olmadan düzelmeyecektir. Buna karşılık, Filistin'in belli bir kısmının müstemlekâtını (iskân sömürgeciliğine dayalı yerleşim yerlerini) istemekteler.

Vakti zamanında Yavuz Sultan Selim, Batı ülkelerindeki Musevilerin Osmanlı mülküne girmelerine müsaade etmişti… Çünkü Yahudiler asla politikayla uğraşmazlardı.

Diğer taraftan hükümet izin vermediği takdirde, Yahudiler maksatlarına başka yoldan ve başka vasıtalar ile nail olacaklardır.

Zaten Anadolu'da mülkleri bulunan İngilizler, bunları bahsi geçen Yahudilere teklif ediyorlarsa da Museviler bu hususta doğrudan doğruya Padişah'a başvurmayı tercih etmekteler… 
(4 Nisan 1881)

 

  • Suriye havalisinde ziraatla meşgul olan ahalinin arazilerinin rehin tutulması karşılığında yüksek faizlerle tüccar ve bankerlere borçlandırılmak suretiyle İngiltere'nin kurulmakta olan bir banka tarafından bu arazilerin ellerinden alınacağı bildirildiğinden, hükümetin onayı olmadan arazi rehinlerinin (ipotekli arazilerin) kabul edilmeyeceği bir nizamname ile duyurulmalıdır. (29 Ocak 1881)
     

 

  • Filistin'e yerleşmelerine izin verilmemesi yönündeki yasağa rağmen Romanya'dan gelerek Hayfa'ya yerleşen Musevi muhacirlere iskân izni verip Devlet-i Âliyye (Osmanlı) tabiiyetine kabul eden sorumlular hakkında tahkikat yapılması ve bahsi geçen yasağın uygulanmaya devam etmesi. (7 Mayıs 1888: Suriye Valiliği Özel Kalemi tarafından Dâhiliye Nezareti -İçişleri Bakanlığı- makamına iletilen mektup)
     

 

  • Büyükelçi Abdülhak Hamid'in Rusya'dan Filistin'e yönelik Yahudi göçüne müsamaha gösterilmemesi konusundaki uyarısı: 

"Rusya'da Musevilere edilen (kötü) muameleden dolayı burada meydana gelmekte olan neşriyat ve teşebbüsat (basın ve girişimler) zatıâlinizce bilinmektedir. Times gazetesi, bu tür muameleler hakkında Mösyö Gladstone'un bir mektubuna yer vermiştir.

Buna göre kendisi, Padişah'a hitaben gönderdiği mektupta şunu yazmıştır:

'Rusya fena muamelesinden vazgeçmeyeceğinden, Osmanlı yönetiminin Filistin topraklarına göçmek isteyen Musevilere izin verilmesini arz ederim.'

Times gazetesi mektuba yer verirken şu değerlendirmeyi de yapmıştır:

‘Bir zamanlar Osmanlılar aleyhinde çok sert ifadeler kullanan Gladstone'un göçe izin verilmesi için Padişah'tan yardım istemesi tuhaf değil mi?" (29 Mayıs 1891)

 

Abdülhak Hamit Tarhan.jpg
Büyükelçi Abdülhak Hamit Tarhan

 

  • Safed ve Hayfa'ya gelip yerleşerek Osmanlı tabiiyetine geçmek ve askerlik vergisinden muaf tutulmak isteyen Yahudilerin bu taleplerinin kabul edilmemesi, iskânlarına izin verilmemesi ve başta Amerika olunmak üzere yurtdışına gönderilmeleri hususunda Bâb-ı Âli Meclis-i Mahsusa kurumu (bir çeşit bakanlar kurulu-FB) tarafından Kudüs Mutasarrıflığı yöneticilerine yollanan genelge. (14 Temmuz 1891)
     
  • Gazze ve Yafa sahillerinde büyük miktarda araziler satın alıp buralara modern köyler (Kibbutz ve Moşav adıyla bilinen Yahudi yerleşim yerleri-FB) kurarak bölgeyi ele geçirmeye çalışan Yahudilerin sinsi faaliyetlerine karşı idari ve askeri tedbirler alınması. 

 

Örnek olması açısından Kudüs Mutasarrıflığında kaymakamlık yapan Boyaciyan Mihran tarafından Payitahta (Padişahlık Divanına) gönderilen 27 Eylül 1891 tarihli raporda şu ayrıntılara rastlamaktayız: 

…Beş kıtadaki bütün Yahudilerin,  tamah edip gelmek istedikleri Filistin toprağında Beni İsrail Devleti'ni kurmak için her zamandan daha fazla ama bilhassa son 20 yıldan bu yana gayret sarf ettikleri inkâr edilemez…

Filistin toprağına göçüp yerleşmek arzusunda olan Yahudilere izin verilmesi halinde, çok değil 30 yıl geçmeden onların tekmil Filistin arazilerini kendilerine mülk edinip hak sahibi olacaklarından kuşku yoktur.

Öyle ki bundan 5-10 yıl öncesine kadar 10 kuruş eden araziler, şimdi Yahudiler tarafından 200-300 kuruşa ve bazen daha yüksek fiyata alınıp satılabilmektedir. 

Bunun iki sebebi var: Kimi zaman paraya tamah eden tarım ehlinin (köylü ve çiftçiler) bu yüklü miktardaki ödemelere dayanamayarak mülkünü satması;  kimi zaman ise yukarıda zikredilen taifenin (Yahudiler) çeşitli hile ve tertipleri karşısında malını onlara teslim etmeye mecbur kalmasıdır. 

O kadar ki, mevcut durumda Hayfa'dan Gazze'ye kadar uzanan sahil şeridinin yarısını (yüzde50'isini) temellük etmiş olan Yahudiler, buralardaki farklı yörelerde muntazam, büyük ve Avrupa tarzında köyler (koloniler-sömürge konutları)  kurarak modern tekniğe dayalı tarımsal üretim yapmaktalar.

Varsayalım ki kurulmuş olan bir köyde beş sene zarfında iki milyon üzüm kökü dikerek verim elde edebilmekteler. Keza bir Ziraat Mektebi açarak fenni tarımcılık için kadrolar yetiştirilmektedir. 

İlaveten Sanayii Mektepleri açmak suretiyle eğittikleri insanlar, becerilerini kanıtlamaktalar.

Kudüs ve havalisindeki Müslüman veya gayrimüslim Filistinli esnaf ile zanaatkârın elindeki mal-mülkleri satmaya mecbur etmek suretiyle daha şimdiden her iki kesiminin dükkân ve mağazalarına sahip oluverdiler. 

Bu dükkân ve mağazalar,  Kudüs'teki toplam ticari mekânların yüzde10 ila 15'ini oluşturuyordu. 

Bu gidişle Filistin toprağının tamamını ele geçirebilirler. Zira Rusya'dan gelen Yahudi cemaati, Yafa ve Kudüs'te bulunan Rusya ve diğer yabancı ülke konsolosluklarının himayesine girmekle lazım gelen sermayeyi alabilmekteler. 

Üstelik Rothschild (18'inci yüzyıl sonlarında Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde bankalar kuran Frankfurt merkezli Yahudi bankacı aile-FB) ailesinden Baron Edmond de Rothschild,  Heres ve Alliance İsrailiyat (Fransızca adı Universal Israelite Alliance olan Paris merkezli küresel bir Yahudi teşkilatı-FB) gibi hamiyet erbabı ile büyük oluşumların gönderdiği milyonlarca Fransız Frangı kendilerine ulaşmaktadır. 

Bu noktada Rothschild, diğerlerine oranla çok daha büyük sermaye sahibi olduğundan, ileride top-tüfekle değil salt arazi satın alıp işletme yoluyla (ziraat, sanayii, ticaret) savaşsız bir yöntemle kurulacak Beni İsrail Devleti'nin padişahı (hükümdarı) olmaya adaydır.

Ol meyanda alınması gereken tedbirler şöyle sıralanabilir:

  • Suriye sahilleri (Suriye, Lübnan, Filistin) tümüyle Yahudilerin emlak alımına ve yerleşimlerini kapatılmalıdır.
  • Ziyaret bahanesiyle gelip kayıplara karışarak Filistin'den dönmeyen yabancılara şiddetli cezalar verilmeli, ilaveten hiçbir Yahudi, iskele ve limanlara kabul edilmemelidir.
  • Yabancı uyruğunda olanların gerekli işlemleri derhal yapılarak Osmanlı tabiiyetine geçirilip belirlenen yerlere iskân edilmeliler.
  • Yahudilere arazi satılmamalıdır…
  • Kudüs'e yerleşmek amacıyla gelecek olan Yahudilere ikamet izni verilmemeli ve ziyaret maksadıyla geleceklere de bir aydan fazla süre tanınmamalıdır. (İçişleri Bakanlığı Özel Kaleminden Kudüs Mutasarrıflığına 5 Ocak 1892 tarihli talimat.)
  • Aynı nedenlerle Kudüs'ü ziyaret etmek için İran'dan gelen Museviler,  memleketlerine geri gönderilmelidir. (14 Ocak 1892) 
     
mihran boyaciyan.jpg
Dönemin Kudüs Kaymakamı Mihran Boyaciyan

 

İçişleri Bakanlığı Özel Kaleminden Suriye ile Beyrut Valiliklerine ve Kudüs Mutasarrıflığına sorunun çözümü için gönderilen 26 Kasım 1892 tarihli talimatname şöyledir:

"Musevi muhacirlerin Filistin'de yerleşmeleri yasaklandığı halde memurların dalgınlığı ve müsamahası sebebiyle veya Musevilerin arazi sahiplerini paraya tamah ettirmek suretiyle toprak edindikleri anlaşıldığından; bunun önlenmesi için tapu yoklama memurlarının kişiler arasında gayr-i resmi olarak düzenlenen el senetlerine dayanarak tapu vermeleri (düzenleme bu bölgeye mahsus olmak şartıyla) geçici olarak yasaklanmalıdır.
 

 

Rusya ve Romanya gibi ülkelerden sınır dışı edilen Yahudiler, Filistin'de Yafa ve Hayfa civarında kanunsuz olarak yerleşmekte olduklarından, kendilerine kimlerin ve nasıl yardımcı oldukları hakkında bir rapor da Payitahta iletilmiştir. 
 

 

Aynı rapor, aslında bazı Osmanlı memurları ile Filistin ile Lübnan'daki yerel ağa, mütegallibe, eşraf zümresinin Siyonistlere hangi hileli yollarla nasıl arazi sattıklarını veya gelen Yahudi göçmenleri ne karşılığında Akka-Belka gibi yörelere yerleştirildiklerini göstermektedir: 

Mesela 1890'larda Rusya uyruklu ve Baron Hirsch (Alman Yahudisi, sermayedarı ve hayırseveri Maurice de Hirsch) adamlarından Musa Harker ile Mayer Zeblon aracılığıyla Hayfa eski kaymakamı Mustafa Efendi kanalıyla Ahmed Şükrü, Akka Müftüsü Ali, Belediye Reisi Mustafa ile Yönetim Meclisi üyesi Necib Efendiler kanunsuz işlerin içinde görünmekteler.
 

Maurice de Hirsch.jpg
Maurice de Hirsch

 

Yurtdışından gelen 140 Yahudi ailenin yurda girmelerine müsaade edenlerin başında eski Adana Valisi, bahsedilen mutasarrıfın kardeşi Şakir Paşa, Lübnan Dağı ahalisinden Selim Nasrullah El Huri Efendi vakti zamanında edindikleri büyük mülklerini 1800 adet 100'lük kayme karşılığında almışlardı. 

Bunları yukarıda bahsi geçen Yahudilere 18 bin liraya sattıkları da tespit edilmiştir. Hayfa'da polis memuru Aziz ile Zabıta memuru Yüzbaşı Ali Ağa'nın bu işte parmağı vardır. 

Hayfa Belediye Başkanı Mustafa Efendi ise, yetkisi dışında iş yaparak bu satış işlemlerinin tarihlerini değiştirip sahte evrak düzenlemek suretiyle yukarıda zikredilen 140 ailenin yeniden yöreye yerleşerek kendilerine köy inşa etmelerine izin vermiştir. 
Bununla da yetinmeyip söz konusu göçmenlerin sanki Osmanlı uyruğunda olduğunu kanıtlayacak kimlik düzenlemiştir. Muhacirleri Osmanlı hükmündeki Safed ve Taberiya bölgesinde doğmuş gibi göstermiştir… (15 Ağustos 1893) 

 

Rothschild ailesi.jpg
Rothschild ailesi

 

İki örnek daha:

  • Rusya ve başka ülkelerden kovulan Musevi göçmenler Baron Rothschild'in desteğiyle Filistin topraklarına yerleşmeye devam ettiğinden ve Musevilerin bu bölgede yoğunlaşmaları sonucu ileride devletin başına Ermeni meselesi gibi bir gaile açabileceğinden, sistemli bir şekilde sürdürülen bu göçün önüne geçilmelidir. (22 Aralık 1894) 
     

 

  • Baron Rothschild'e Hayfa kazasında fazla arazi tahsis edilmemesi ve 130'dan fazla hane yaptırılmaması kararı bulunduğu halde, onun bu sınırlamaya uymayıp ayrıca yasaklı muhacirleri iskân ettiğinin anlaşılması üzerine; bu araziler hakkında incelemelerde bulunmak üzere Bâb-ı Âli, Askeriye ve Defteri-i Hakani Nezaretinden birer memur tayin edilmelidir. (14 Mart 1900)

 

 

İsrail'in Gazze'den Sina Çölü'ne insan göçertme projesi yeni değil!

Gazeteci yazar Ümit Kıvanç, "Sina'ya sürelim, dönemesinler!" başlıklı yazısında (Gazete Duvar, 31 Ekim 2023) Gazze bölgesindeki Filistinlilerin "Sina Çölü'ne tehcir" projesinin devletin üst düzeyinde konuşulmasına dayanarak, Arap ve İsrailli gazetecilerin elbirliğiyle 2010 yılında kurup çalıştıkları 972 Magazine isimli derginin manşetinde yayımlanan "Expel all Palestinians from Gaza, recommends Israeli gov't ministry" başlıklı ve 30 Ekim 2023 tarihli haberi bulup yorumlamış.

Buna göre: İsrail'in "İstihbarat Bakanlığı" adını taşıyan, ama devletin çok sayıdaki istihbarat örgütüyle doğrudan ilişkili olmayıp daha çok think-tank (düşünce kuruluşu) gibi çalışan kurumunca hazırlanmış bir rapor söz konusu. 

Doğruluğu iktidardaki Likud Partisi'nce onaylanan bu raporun özü; Gazzelilerin Sina Çölü'ne tehcir edilmesi. Hedefi; Netanyahu hükümetinin bu projeyi İsrail ve yabancı kamuoyuna nasıl pazarlayacağı. 
 

Netanyahu ve kabinesi.jpg
Netanyahu ve kabinesi

 

Tebrik edilecek bir gazetecilik refleksi ve araştırması. Ben, sadece dikkatleri farklı bir yöne çekeceğim: 

Mısır merkezli El Ehram gazetesi bünyesinde faaliyet gösteren Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanı Dr. Abdulâlim Muhammed şöyle diyor:

Gazzelilerin Sina Çölü'ne sürülüp iskâna tabi tutulması projesi yeni değildir. Mesela İhvancı/İslamcı Muhammed Mursi'nin iktidara gelmesiyle birlikte yani 2012 yılında gündeme getirildi. Ardından da kıyamet koptu.

(10 Ekim 2023 tarihli Ray El Yom gazetesi)


Gazeteci Ahmed Abdulhakim ise, independent arabia'da yayımlanan 24 Ekim 2023 tarihli kapsamlı makalesinde, "Sina Çölü'nde Filistinlileri yerleştirme planının ilk kez Aralık 1947'de İsrail tarafından yapılıp uygulandığını" yazdı. 

1967 zaferinden bir yıl sonra İsrail, Gazzelilerin yurtlarını terk edip Batı Şeria topraklarına gitmeleri için bir teşvik planı hazırladı. 

Ayrıca "Gönüllü Göç" adı altında 200 bin Gazzelinin Batı Almanya, Paraguay, Arjantin, Brezilya, Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada ve ABD'ye gönderilmesi de öngörülüyordu. Ancak Gazze halkı bunu reddetti. 

2000 yılında Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi, İsrail Milli Güvenlik Kurulu Başkanı General Giora Eiland'a sunulmak üzere, "İki Halk İçin İki Devlet Kurma Fikrine Yönelik Bölgesel Alternatifler" başlığı altında bir tehcir projesi hazırladı. 
 

Eski General ve Başbakan Ariel Şaron, 1970'lerde Gazzelileri göçürtmek için plan hazırlamıştı AFP.jpg
Eski General ve Başbakan Ariel Şaron, 1970'lerde Gazzelileri göçürtmek için plan hazırlamıştı / Fotoğraf: AFP

 

Bu rapora göre: Filistin sorununun çözümü sadece İsrail'in değil, 22 Arap ülkesinin de meselesi idi. Dolayısıyla Mısır, bir Filistin devletinin kurulması uğruna 720 bin kilometre karelik Sina arazisinin kısmından feragat etmeliydi.

Bu devletin bir ucu Refah, diğer ucu ise Ariş yöresi olmalıydı. Buna karşılık İsrail denetimindeki Necef çölünden eşit miktarda toprak Mısır'a devredilmeliydi. 

Bundan 4 yıl sonra, İbrani Üniversitesi Rektörü Yehoşua Ben Arye, "Filistinliler için Sina Çölü'nde Bir Yurt Kurulması" isimli projeyi piyasaya sürdü. Kendisi, General Eiland'dan farklı olarak Sina'da bir Filistin Devleti'nin kurulabileceğini de belirtmişti.

Anlaşılan odur ki: İsrail Devleti'nin kurucu atalarından ve Netanyahu'nun fikir babası sayılan Ze'ev Jabotinsky'nin 1930'larda icat ettiği "transfer" (Filistinlileri ana yurdundan sürme) fikriyatından beri "göçertme/tehcir" planları sürekli hazırlanmakta ancak uygulamaları zamana göre değişmektedir.
 


Başbakan Netanyahu'nun Amerikan yönetimiyle birlikte hazırlayıp şimdi hayata geçirmeye çalıştığı plan da yukarıda aktarılanların bir devamıdır.

ABD, Dışişleri Bakanı Blinken'in Ürdün ve Mısır'a kabul ettirmeye çalıştığı planın Gazze yerle bir edildikten devreye girmesi öngörülmektedir. Şimdilik Ürdün ile Mısır, planın vahameti ve ağırlığında ürkerek direnmekteler.

Dolayısıyla mesele Hamas'ın "terör eylemi" yapması değil, Filistinlilerin Sina Çölü'nü sürgün edilip topraklarının 1948 ve 1967 yenilgilerinden sonra üçüncü defa işgal edilmesidir.

Görünen o ki Hamas'a arka çıkan devletler yapılan pazarlıklara ikna olurlarsa başta bu örgüt olmak üzere Filistin halkını da satabilirler. Tıpkı 1948'de olduğu gibi. 

Bu hususta yazıklanıp üzüleceğim biricik şey 75 yıldır yurtsuz kalan mazlum Filistin halkının içine düşeceği yeni felaket olacaktır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU