Onları öldürüyorsunuz ama onlar ölmüyorlar

Bir nesli siliyorsunuz ve yerine daha yırtıcı bir nesil geliyor. Bir kişiyi ortadan kaldırıyorsunuz, sonra ondan daha katı birinin eliyle zehri yudumluyorsunuz. Düşmanlarınızın sizi tünele girmeye zorlaması ne kadar zor

Fotoğraf: Reuters

Ölüm gelip çattığında ne diyecek?

Uzak bir otele, katı bir salonda yargılanmak için çağrıldığında ne söyleyecek.

Orada onu kimin beklediğini biliyor; David Ben-Gurion, Levi Eşkol, Golda Meir, İzak Rabin, Şimon Peres, Menahem Begin, Ariel Şaron ve diğerleri.

Başbakanlık makamında en uzun ikamet etme rekorunun kendisinde olduğunu onlara hatırlatmalı mı?

Peki ya hemen caydırıcılığın kırılganlığının da onun döneminde açığa çıktığı karşılığını verirlerse?

O zaman hiçbir karşılık vermeye cesaret edemezdi. İstihbarat servislerinin ihmalini nasıl haklı gösterebilirdi?

Generallerin ve göğüslerindeki madalyaların ihmalinin hesabını nasıl verebilirdi?

Böyle bir son beklemiyordu. Bu kez kendisine yöneltilen suçlama ne hediye kabul etmek ne de makamını kullanmak değil.

Bu çok daha tehlikeli bir suçlama. Bu kez tepeden tırnağa silahlı kalenin prestijini tehlikeye atmakla suçlanıyor.

7 Ekim'den beri her uyandığında bir bardak zehrin onu beklediğini görüyor. Tüm seçenekler zor. Ve acı verici. Ve intihar gibi.

Rehinelerin ailelerinin önünde utanıyor. Felaketi önlemek için göreve çağırdığı askerlerin alayları karşısında bir nevi utanç duyuyor.

Olan bitene neredeyse inanamıyor. Saldırganlar yerleşim yerlerini salladılar ve yerleşimcileri sürükleyip götürdüler.

Onları rehin alıp tünellere götürdüler. Şehirlere, kasabalara füze yağdırdılar.

Tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılmasından daha az bir ödülü de kabul etmiyorlar. Öldürücü bıçaklamaları için büyük bir ödül talep ediyorlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Zehirle olan hikayesi eskiydi. İlk bardağı hatırladı. Haziran 1976'ydı. Subay olan kardeşi Jonathan Netanyahu'nun naaşı evine dönmüştü.

Filistinli liderlerden Dr. Vedi (Wadie) Haddad'ın adamları, içinde 77 İsraillinin bulunduğu bir Air France uçağını kaçırarak Uganda'nın Entebbe şehrine götürmüşlerdi.

O dönemde başbakanın adı General İzak Rabin'di. Haddad ve Halk Cephesi'nin taleplerine boyun eğmeyi reddetti.

4 bin kilometre uzaktaki bu noktaya özel birlikleri gönderdi. Birlikler uçağı kaçıranları öldürüp, rehineleri kurtardılar ve tek bir kayıpla geri döndüler, o da kardeşi. O günden itibaren büyük ve uzun süreli bir intikam almaya karar verdi.

Washington ve New York'ta diplomasi aşamasından geçtikten sonra İsrail'e döndü ve Likud bloğu saflarında bir boksör olarak dövüştü.

Peres'i yenecek ve Şaron ile rekabet edecekti. Kurnaz bir oyuncu ve kendini ifade edebilen bir hatipti.

1996 yılında başbakanlık onun eline geçecekti. Doğrudan oylamayla seçilen ve İsrail’in doğumundan sonra onun topraklarında doğan ilk başbakandı.

Netanyahu 1997'de büyük bir ödülün hayalini kuruyordu. Mossad kendisine heyecan verici bir teklifle gelmişti; Ürdün vatandaşlığına sahip Hamas siyasi büro başkanı Halid Meşal'e suikast düzenlemek.

Mossad, Ürdün ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler nedeniyle suikastta patlayıcı ve kurşun kullanmaktan kaçınmayı tercih etmişti.

Suikast zehirle ve kurtulmanın imkânsız olduğu bir maddeyle düzenlenecekti. 25 Eylül'de Netanyahu ofisinde heyecan verici operasyonun sonuçlarını bekliyordu.

Meşal zehirlendi, ancak Kanada pasaportuyla Ürdün’e giriş yapan iki fail tutuklanmıştı. Operasyon bir felakete dönüştü.

Kral Hüseyin kızmış ve ABD başkanı Bill Clinton'ı arayarak İsrail büyükelçiliğini kapatmakla tehdit etmişti. Netanyahu'nun zehri yudumlamaktan başka seçeneği yoktu.

Meşal'i ölümcül zehirlenmeden kurtaracak panzehir Ürdün tarafına teslim edildi ve Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin ile bazı mahkumlar serbest bırakıldı.

26 yıl sonra Meşal Aksa Tufanı operasyonunun ardından ortaya çıkıyor ve Gazze'de tutulan rehinelerin serbest bırakılması karşılığında Netanyahu'nun tüm Filistinli tutukluları serbest bırakmasını talep ediyor.

Ahmed Yasin, Abdulaziz el-Rantisi, Yahya Ayyaş, Salah Şehade ve diğerleri öldürüldü ama Hamas öldürülmedi.

Mossad, Meşal'e yönelik suikast girişiminden önce tam olarak Ekim 1995'te, Malta'dan geçen ve İbrahim el-Şaviş adı ile düzenlenmiş Libya pasaportu taşıyan bir kişinin, Filistin İslami Cihat hareketinin kurucusu Fethi el-Şikaki'den başkası olmadığını ortaya çıkarmış ve ona suikast düzenlemişti.

Suikasttan 28 yıl sonra İslami Cihat İran ile organik ilişkisini inkâr etmeden füzelerini Gazze’den Tel Aviv'e fırlatıyor.

Netanyahu uzaktaki otelin salonunda toplananlara ne demeli?

İzak Rabin’i Beyaz Saray'ın bahçesinde Yaser Arafat ile el sıkıştığı ve Oslo barışına girdiği için suçlamalı mı?

Arafat'ın bu topraklara Filistin bayrağını iade ettiğini ve onunla döndüğünü, bu dar topraklara iki bayrağın, iki halkın, iki devletin sığmayacağını mı bildirmeli?

Netanyahu, Yaser Arafat ile ilk görüşmesini hatırladı. Toplantı, zehri yudumlamak gibiydi.

Daha sonra medyada Arafat’ı kuşattığını öne sürmek için toplantının gündemini Arafat'a dikte etmeye çalışmıştı.

Filistinli lider ise kartları karıştırmaya, konuyu değiştirmeye ve elinde bazı güç kartları olduğunu ima etmeye başlamıştı.

Rabin ve Peres'e, İsrail ordusunun 1982'de Beyrut'a kendisini kovmak ve davası ile yaşlanması için sürgüne göndermek amacıyla gittiği Arafat'ı sahalara geri döndürdüklerini mi söylemeli?

Arafat'ın esnekliğinin, Filistinliler bağımsız bir devlette yaşamadıkça İsrail'in güvenliğe kavuşamaması için Filistin ve İsrail'in kaderlerini yeniden birbirlerine bağlama planının bir parçası olduğunu mu anlatmalı?
 


Netanyahu soru sorar gibi ellerini açtı. İçinde bulunduğumuz günler zehirli. Önümüzdeki günler de benzer ve hatta daha kötü olacak.

Gazze ortadan kaldırılmadan Hamas ortadan kaldırılamaz. Gazze ise korkunç ve diğer haritalara sıçramakla tehdit eden bir kor parçası.

Ne bölge uzun bir savaşı kaldırabilir ne de dünya bunu kabul edebilir. Tünellerden çıkarak gerçekleştirilen saldırı sanki İsrail'i içinden çıkılması zor bir tünele soktu.

Sanki hikâye başından beri, ötekini ortadan kaldırma, gerçekleri ve hakları inkâr etme üzerine kurulu bahis nedeniyle bir tüneller hikayesi.

Yarın seslerini yükselteceklerini ve Oslo Anlaşması’na karşı yaptıklarının, yerleşim yerleri inşasına kapıları sonuna kadar açmasının İsrail'i, bağımsız bir Filistin devleti zehrini içmeden çıkamayacağı karanlık bir tünele soktuğunu söyleyeceklerini biliyor.

Bağımlı bir oyuncu için yolculuğun bittiğini ve sonunun zor, acı ve dehşet verici olduğunu hissetmek ne kadar zor.

Silahlar, uçaklar sustuğunda komiteler oluşturulacak. Soruşturmalar, sorgulamalar ve karşılıklı suçlamalar olacak. Daha fazla öldürmek sorunu çözmeyecek.

Onları öldürüyoruz ama onlar ölmüyorlar. Bir nesli siliyorsunuz ve yerine daha yırtıcı bir nesil geliyor.

Bir kişiyi ortadan kaldırıyorsunuz, sonra ondan daha katı birinin eliyle zehri yudumluyorsunuz.

Düşmanlarınızın sizi tünele girmeye zorlaması ne kadar zor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU