Cumhuriyet ilanında yaşanan tartışmalar

Muhalif görünenler, kendilerinin cumhuriyet düşmanı olmadığını göstermek için kurdukları muhalefet partisine "cumhuriyet" (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) ismini koysa da tereddütlü tavırları ilerleyen yıllarda başlarına hayli iş açacaktı

Fotoğraf: AA

Türkiye Cumhuriyeti, 100 yaşında.

Birilerinin ideolojik bagajlarla bu yönetim modelini kendisine mal etmesi yahut toplumun bir kesimini cumhuriyet karşıtı ilan etmesi artık büyük bir ayıptan başka bir şey değil.

81 vilayeti 80 milyon vatandaşıyla bu ülkenin her ferdi cumhuriyetin sahibidir. 

Ama nasıl bir cumhuriyet?

Bugün dini dogmalarla idare olunan İran da cumhuriyettir, bir aile tahakkümü ile idare olunan Orta Asya Türk devletleri de cumhuriyettir. 

Ortadoğu'da bulunan, sözgelimi Suriye gibi, diktatörlerle yönetilen devletler de cumhuriyettir.

O halde, cumhuriyet kendi başına bir yönetim modeli olarak değil, onun ilkeleri özümsenip hayata tatbik edildiğinde gerçek anlamını bulmaktadır.

Oligarşik cumhuriyet, bürokratik cumhuriyet, teolojik cumhuriyet veya dikta cumhuriyet; Türk halkının coşkuyla karşıladığı ve 100. yılını kutladığı bir yönetim anlayışı değildir.

Demokratik, hakların yasalar ve kanunlarla korunduğu, kişi hak ve hürriyetine saygı duyulduğu cumhuriyet modeli Türk halkının gönlündeki coşkuya vesile olan anlayışın kendisidir.

Yaşadığımız coğrafya göz önüne alındığında cumhuriyetin değerlerine en hasbi tutuma sahip olan ve bu değerleri bağımsızlığı ile eş değer gören şüphesiz Türk milletidir. 

Bu süreç, elbette kolay olmadı, cumhuriyet fikri bir gecede gökten zembille inmedi.

29 Ekim 1923 yılında cumhuriyet ilan edildiğinde "cumhuriyet, hürriyet, müsavat ve anayasa" fikirleri Türk siyasi literatüründe neredeyse 100 yıllık bir geçmişe sahipti.

Hatta Mustafa Kemal Atatürk de başta Nutuk ve TBMM konuşmalarında bilhassa kendisinin ve arkadaşlarının doğmuş çocuğun adını koyduklarını söylemektedir. 

Yine de bu süreçte yaşanan bazı tartışmalara yakından bakalım…
 

Atatürk Meclis konuşması sırasında.jpg
Atatürk Meclis konuşması sırasında

 

Cumhuriyetin fikri ve ilanı

Mustafa Reşit Paşa, 1839 yılında Tanzimat Fermanını yürürlüğe soktuktan sonra kendisine yöneltilen en büyük eleştiri asıl niyetinin "cumhuriyet" olduğuydu. 

Şinasi Paşa sonraları için şu veciz sözleri söyleyecekti:

Eyâ ahali-i fazlın reis-i cumhuru 
Revâ mı kim kalayım ehl-i cehl elinde esîr

(Ey erdemli insanların reisicumhuru
Cahil kimselerin elinde esir kalmak bana reva mı?)


Namık Kemal ise cumhuriyet hakkındaki görüşlerini şu sözlerle ifade eder:

Halkın egemenlik hakkı tasdik olunduğu surette cumhuriyet yapmaya da hak var mıdır ne demek? O hakkı dünyada kim inkâr edebilir? İslâm ilk ortaya çıktığında bir tür cumhuriyet değil miydi? O cumhurun, bizi bitireceği başka mesele;  onu da kimse inkâr edemez. Bizde cumhur yapmak da kimsenin aklına gelmez. Fakat icrasında imkân olmamakla hak batıl olmuş demek değildir.


Sonraları fikirlerinden rücu etse de Ziya Paşa da bu konuda önemli ifadeler kullanır:

Cumhuriyet yönetiminde padişah, sadrazam, imparator falan yoktur. Memleketin imparatoru, sadrazamı, padişahı memleket halkıdır.

Cumhuriyet idaresinde milyonlarca halk, birkaç menfaatperest kişinin esiri değil, hukuk ve hürriyetini korumakta serbesttir.

Cumhuriyet idaresinde cebir ve zulüm ile asker yazmak ve yüz binlerce kişiyi kendi diyarlarından alıp, kışlalarda çürütme yönetimi yoktur. Zira memleket herkesin bulunduğu müddetçe, herkes askerdir.

Cumhuriyet idaresinde, tersanenin ihtiyacı olan kereste için, halk angarya da kullanılamaz. Halat, kereste lazımsa, parasını devlet verir, halktan satın alır.

Cumhuriyet idaresinde bir Millet Meclisi olur. Bunun üyelerini halk seçer.


Velhasıl, cumhuriyet fikirleri daha ilan edilmeden bir asır evvel tartışılıyordu ama Osmanoğlu hanedanı kutsaldı ve bir şekilde ifadeler yumuşatılıyor yahut etrafından dolaşılıyordu.

1923'e gelindiğinde cumhuriyet fiilen uygulanıyordu; ama hükümet krizi de gerekçe gösterilerek artık resmileştirilecekti.

Mecliste cumhuriyete karşı olan kimse neredeyse yoktur. Basında en sert cumhuriyet karşıtı olarak gösterilen Velid Ebuzziya gibi aydınlar dahi şu görüşü paylaşır:

Mesela bizim gibi muhafazakâr olanlar teceddüdü hakikinin ancak tekamülü (olgunlaşma) tedrici (yavaş yavaş) kaidesine tevfikan (uygun) ve teemmül (etraflıca düşünmek) ve teenni (aceleci olmayan) şartıyla husul bulabileceği kanaati katiyesindedirler.


Yani, kimse cumhuriyetin ilan edilmesine karşı değil, ama ilan şekli ve zamanı eleştiri konusudur.

Atatürk ise Nutuk'ta kimseye bilgi vermediği yahut aceleci davrandığı iddialarını yalanlamaktadır:

Gece olmuştu Çankaya'ya gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemâlettin Sami ve Hâlit Paşa'lara rastladım.

Ali Fuat Paşa Ankara'dan hareket ederken bunların Ankara'ya geldiklerini o günkü gazetede 'Bir uğurlama ve bir karşılama' başlığı altında okumuştum.

Daha kendileriyle görüşmemiştim. Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini, Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa vasıtasıyla kendilerine bildirdim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle birlikte gelmelerini söyledim.

Çankaya'ya gittiğim zaman, orada, beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey'lerle karşılaştım.

Onları da yemeğe alıkoydum. Yemek sırasında: 'Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz' dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.

 

 

Atatürk öncesinde bu isimlerin haberdar olduklarını bu yüzden net tarihi söylemediğini söyler:

Ankara'daki arkadaşlara bildirmedim onların da benimle hemfikir olduğunu biliyorum...
 

kazım karabekir.jpg
Kazım Karabekir Paşa 

 

Oysa Kazım Karabekir Paşa ve Rauf Orbay bu konuda ciddi rahatsızlık duyar ve dile getirmekten çekinmez.

Atatürk, mecliste Cumhuriyet'i teklif ettikten sonra ise şu konuşmayı yaptı:

Muhterem arkadaşlar,

Hallinde müşkilâta dûçâr olduğunuz meselenin sebep ve illeti, bütün rüfekaca taayyün etmiş olduğu kanaatindeyim. Noksan, kusur takip etmekte olduğumuz usûl ve şekildedir.  

Fi'l-hakika, mevcut Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'muza tevfîkan  bir Heyet-i Vekile teşkiline  teşebbüs ettiğimiz zaman bütün rüfekanın  her biri vekiller ve Heyet-i Vekile intihâbı mecburiyetinde bulunuyor.

Heyet-i umumiyenizin birden Heyet-i Vekile intihâbına mecbur olmanızda görülen müşkilâtın halli zamanı gelmiştir. Geçen devrede de aynı suretle müşkilâta tesâdüf  ediliyordu.  

Görülüyor ki bu  usûl bazen  birçok  teşevvüşlere bâdi oluyor. Heyet-i celîleniz bu müşkilin halline beni memur kıldınız. Ben de  bu  arz  ettiğim kanaatten mülhem  olarak düşündüğüm şekli  tespit  ettim.

 Onu  teklif  edeceğim. Teklifim mazhar-ı kabul olursa kuvvetli ve mütesanit bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Teşkilât-ı  Esasiye  Kanunu'muzun bazı noktalarını tavzîh lâzımdır.  Teklif  şudur.

 

rauf orbay.jpg
Rauf Orbay

 

Ardından kürsüye gelen mebuslardan Abdürrahman Şeref Bey şu sözleri sarf edecekti:

Eşkâli hükümetin taâdadına lüzum yok. Hâkimiyet  bilâkaydüşart  milletindir; dedikten  sonra kime sorarsanız sorunuz, bu,  cumhuriyettir. Doğan çocuğun  adıdır. Ama, bu ad, bazılarına  hoş  gelmezmiş, varsın gelmesin.


Bu teklife belki de muhalefet edecek olanların o an mecliste olmaması tartışmalara neden olan konulardandır.

Neden karşıydılar, bunu en azından TBMM kayıtlarından asla öğrenemeyeceğiz; ama karşı çıkanların çoğu konunun aceleye getirildiğini düşünüyordu.

Sonrasında muhalif görülenlerden bazıları şunları söyleyecekti:

Refet Bele:

Meşruti bir hükümdarlıkla cumhuriyet arasındaki  fark,  filanın soyundan  gelip  gelmemekten  ibaretti. Bu milletin başına bu kadar  beladan sonra birde cumhurbaşkanı seçimi derdini sarmaya ne lüzum vardı?


Rauf Orbay Bey:

29/30 Ekim gecesi, geç vakit henüz yatmıştım ki, top sesleriyle uyandım. Merakla kulak verdim. Top sesleri dinmiyordu. Yüze yaklaştığını fark edince içimden doğan bir hisle 'Mutlaka cumhuriyettir, öyle ise, memlekete hayırlı uğurlu olsun' dedim.


Muhalif görünenler, kendilerinin cumhuriyet düşmanı olmadığını göstermek için kurdukları muhalefet partisine "cumhuriyet" (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) ismini koysa da tereddütlü tavırları ilerleyen yıllarda başlarına hayli iş açacaktı.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU