Afrika'da Cumhuriyet Muhafızları'na dikkat

Dünyanın, Afrika'nın her yerinde Cumhuriyet Muhafızları'ndan yeni 'ihanetler' beklemeye hakkı var

Fotoğraf: AFP

Başkanın derin bir uykuya dalma hakkı var. Halk ondan daha ne istiyor? Onu kurtarmak için kendini ateşe attı.

Onun yolunu aydınlatmak için kendi günlerini yakıyor. Gazetecilerin ve sosyal medyadan mesaj atanların öfkelerini boş verin.

Pastanın üzerine atılıp pay kapmaktan başka bir şeyi umursamayan muhaliflerin akan salyalarını bırakın.

Yoksulluk, işsizlik ve okuma-yazma bilmeme oranlarını unutun. Perde arkasından yağmalanan ve israf edilen paralar hakkındaki konuşmaları da…

Başkanın maiyetinin uzak bankalardaki banka hesaplarını unutun. Gözaltı merkezlerindeki mahkumların inlemelerini ve özellikle de anayasayı boş verin.

O korkak bir memurdur. Başkanın makamında kalma süresini sınırlamak gibi bir hataya düşerse, çok geçmeden boyun eğip sürenin ucunu açık bırakır.

Büyükelçilerin Batı'daki liderlerine insan hakları ihlalleri, şeffaflığın yokluğu, muhalifleri ortadan kaldırmak için yargıyı kullanmakla ilgili ilettikleri notlar üzerinde çok fazla durmayın.

Demokrasi sadece kendi toprağında yaşayan bir Batı bitkisidir. Bize hastalıklarıyla, gelenek ve görenekleriyle toplumlarımızın rahminden alınan ilaçlar uygundur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Başkan uyumayı hak ediyor. Kaderi emin ellerde. Cumhuriyet Muhafızları'nın sadakatini garanti altına aldı. Muhafızların lideri rejimin kendi evladı.

Başkan ile aynı bölge, etnik köken ve gruptan. Yardımcıları özenle seçildi ve aldıkları nefesler bile sayılıyor. Muhafızlar sadece muhafız değil, vurucu bir güç.

Onlara en modern silahları temin ettik. Üyelerini Fransa, İsrail veya Wagner aracılığıyla en iyi eğitimden geçirdik. Silahlar ve sadakat, sarayı bir kaleye, kıskançların gözüne batan bir dikene çevirdi.

Üstelik özel kuvvetler de muhafızların sadece bir uzantısı ve aynı kan grubundan. Bu, radyo ve televizyon binası zapt edilemez ve bir numaralı bildiri hiçbir zaman yayınlanmayacak demektir.

Başkan aşırı bir güven duyuyor. İhanet rüzgarlarının genelde uzaktan esmediğini unutuyor.

Bıçak darbesinin her zaman en yakındaki kişiden ve en yakın yerden, cumhuriyet muhafızları veya özel kuvvetlerden geldiğini unutuyor.

Yıllarını selam vererek ve başkanını savunmak için kanını feda edeceğine yemin ederek geçiren bir adamdan geldiğini unutuyor.

Afrika'daki askeri darbe serisini izlerken aklımdan geçen bunlardı. Her zaman saatine bakan bir albay vardır.

Kendisinin kurtarıcı olduğunu düşünen, yoksulluk ve işsizlikten küresel ısınmaya kadar tüm sorunlara sihirli çözümleri olduğuna inanan, iktidar ekmeğini elde etmeye istekli aç bir albay vardır.

Iraklı bir Cumhuriyet Muhafızları komutanı hakkında duyduklarımı hatırladım. Adı General İbrahim el-Davud idi. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdurrahman Arif ona çok güveniyordu.

Cumhuriyet Muhafızları, cumhurbaşkanına tamamen sadık kalacağına defalarca yemin eden İbrahim'in elindeydi.

Arif'e kendisine yönelik hareketlenmelerin olduğu bilgisi verildiğinde komutanına duyduğu güveni saklamamış ve "İbrahim onlara derslerini verecek" demişti.  

Ancak Temmuz 1968'de sarayın kapısının girişinde sıralanmış darbecilere kapıyı açacak olanın İbrahim olduğunu bilmiyordu.

Bunlar arasında Ahmed Hasan el-Bekir'in arkadaşları Saddam Hüseyin, Salah Ömer el-Ali ve Barzan el-Tikriti de vardı.

Bir keresinde Davud'a arkadaşına neden ihanet ettiğini sormuştum; o da Abdurrahman Arif'in başkan olmasına rağmen mesainin sonunun yaklaştığından emin olmak için sürekli saatine bakan bir memur gibi davrandığını, bazı arkadaşlarının yolsuzluğuyla ilgili söylentilerin yayıldığını söyledi.

Saraya girmek için anahtar olarak Davud'a ihtiyaç duyan Baasçılar, ona savunma bakanı unvanını verdiler. Fakat ayın sonuna gelmeden ona ihanet ettiler ve sürgüne gönderdiler.

Afrika'ya geri dönelim... Birkaç yıl öncesine kadar hakim olan kanaat, Kıta'nın 1970'li ve 1990'lı yıllar arasında, yani Soğuk Savaş'ın ortasında yaygınlaşan askeri darbe yöntemini bıraktığı yönündeydi.

Gösterişli sloganlarla radyo istasyonlarını ve cumhurbaşkanlığı saraylarını işgal eden ve ardından başka bir darbe, huzursuzluk veya ayaklanmanın gürültüsü içinde devrilen askeri nesillerin deneyimlerinden öğrenilen dersler hakkında çok şey yazıldı.

Son üç yılda Batı ve Orta Afrika'da birden fazla ülkede albayların zamanına döndük. Böylece Çad'dan başlayarak Mali, Gine, Burkina Faso ve Nijer'de olup bitenleri takip ettik.

Afrika günleri zor görünüyor. Üç yıl içinde sekiz darbe yapıldı, huzursuzluklar yaşandı, paralı askerler ile IŞİD ve benzerleri ortaya çıktı.

Bu darbe fırtınası uluslararası düzeyde kritik bir zamanda yaşanıyor. Avrupa Kıtası, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının gürültüsüyle sarsılıyor.

Güvenlik Konseyi pratikte atıl bir durumda ve Ukrayna topraklarındaki çatışma özünde mutlak bir Batı-Rusya çatışması.

Ayrıca ABD-Çin ilişkileri, 50 yıl önce Henry Kissinger'ın Sovyetler Birliği'nin iştihanı dizginlemek için Çin bölgesini 'açmayı' başarmasından bu yana benzeri görülmemiş bir krize tanık oluyor.

Zayıflığın en belirgin özellikleri, 'Putin'in zaferini engellemek' için Atlantik şemsiyesi altına ve ABD cömertliğine sığınmakta acele eden Avrupa Kıtası'nda ortaya çıktı.

Fransa ne Avrupa gemisinden atlayan İngiltere'nin ne de Angela Merkel'in yokluğundan sonra Almanya'nın rolünü devralamadı.

Afrika'da Fransız Sahel bölgesindeki darbeler Fransa'nın artık eskisi gibi olmadığını ortaya koydu.

Geçmişte yaptıklarını tekrarlamak, darbeyle devrilen dost bir yöneticiyi yeniden iktidara getirmek için kuvvetlerini göndermek, artık onun için kolay değil.
 


Açık olan şu ki Fransa sömürge döneminden Kıta'ya miras kalan duyguları kontrol altına almayı başaramadı.

Birçok ülkede Afrikalıların, yöneticinin sahip olduğu en önemli kartın kendisine verilen Fransız desteği kartı olduğunu hissetmeleriyle birlikte olumsuz duygular yeniden canlandı.

Fransa'nın bu desteğinin karşılığı ise, karar vericilere 'hediyeler' dağıtmaktan çekinmeyen Fransız şirketlerine ülkelerin kapılarını açmak.

Pek çok genç, birbirini takip eden hükümetleri Fransa'nın Afrika'nın zenginliklerini ele geçirme politikasının bir maskesi gibi gördü.

Elbette Fransa tek başına sorumlu tutulamaz. Sorumluluk öncelikle anayasalarla oynayanlar, kurumları kurmayı, iş fırsatlarını, eğitim ve sağlık hizmetlerini iyileştirmeyi reddedenlerdedir.

Afrikalılar sandıktan umutlarını kestiler çünkü sandık çoğu zaman mevcut politikaların üzerini örtmenin ötesine geçmeyen sonuçlar üretiyor. Üstelik bazı hizipçi politikalar da ırksal, etnik ve bölgesel çatışmalar ateşini körüklüyor.

Afrika genç bir kıta. Bu yüzyılın ortasına kadar nüfus sayısı açısından Çin ve Hindistan ile birlikte bir dev olacak, çok büyük bir pazara dönüşecek.

Genç erkek ve kızları çağın gereklerine uygun üretime yönlendirebilecek eğitime sahip olurlarsa büyük bir fabrika da olabilir.

Topraklarının altında petrol ve gaz zenginlikleri ve daha da önemlisi Pekin ve Washington'ı cezbeden maden zenginliği yatıyor.

Kıta'da dört oyuncu var. İlki, rolü büyük olasılıkla gerileyecek gibi görünen Fransa. İkincisi, Ukrayna'daki savaş nedeniyle rolü azalabilecek olan Rusya.

Dolayısıyla yoğun rekabet diğer iki oyuncu ABD ve Çin ile sınırlı olabilir. Mevcut uluslararası durum ve Afrika'nın yaygın başarısızlığı göz önüne alındığında, dünyanın Afrika'nın her yerinde Cumhuriyet Muhafızları'ndan yeni 'ihanetler' beklemeye hakkı var.

Muhafızlar, bir başkanı devirmeye giriştiklerinde, bir de onu savunmayı reddettiklerinde bir aktördürler.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU