Esad'ın formalite ilişkileri

"Hiçbir mülteci geri dönmedi ve hizmetler iyileştirilmedi. Tam aksine rejimin kontrol ettiği bölgelerden kaçan mültecileri duyar olduk. Ancak bu sefer sığınma, güvenlik nedenleriyle değil, zorlaşan yaşam koşullarıyla bağlantılı"

Fotoğraf: AA

Aliye Mansur

Arapların Suriye’deki Esad rejimiyle normalleşme sürecinin tökezlemesi pek şaşırtıcı değil. Bu tökezlemeden şüphe edenler varsa da bunun teyidi, bizzat Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’dan geldi. Yaptığı son televizyon röportajında kendisine, rejiminin Arap Birliği’ne dönüşü sorulduğunda Esad şöyle dedi:

Doğrusu kırk yıl önce siyasi farkındalık kazandığımdan bu yana Arap-Arap ilişkileri, formalitedir.

Sonra bu dönüşün göstermelik olduğunu teyit eden şu açıklamayı ekledi:

Sorunlara bir çözüm bulunmadığı sürece bu ilişki, formalite olarak kalacak.

Esad’ın bu açık sözlerine rağmen Arap Bakanlar Düzeyindeki İrtibat Komitesi, Suriye konulu toplantısını Mısır’da gerçekleştirdi. Toplantıya Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Irak ve Lübnan dışişleri bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Suriye Rejimi Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad da katıldı. Komite, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

Komite, 1 Mayıs 2023’te yayınlanan Amman Bildirisi’nin uygulanmasını takip etmek, Suriye krizinin çözümünde ve siyasi, güvenlik ve insani düzeydeki sonuçlarının ele alınmasında Arap liderliği rolünü güçlendirmek için toplandı.

Hatırlatmak gerekirse; üç aydan fazla bir süre önce yayınlanan Amman Bildirisi’nin odak noktaları şunlardı:

Suriye’de siyasi çözüm, mültecilerin dönüşü, mültecilerin dönmesi muhtemel yerlerde hizmetlerin iyileştirilmesi, erken iyileştirme projeleri, Suriye’de uyuşturucu kaçakçılığını durdurma gerekliliği ve toplantıya katılan ülkelerin iş birliğiyle uyuşturucu üretim yerlerinin tespit edilmesi.

Hiçbir mülteci geri dönmedi ve hizmetler iyileştirilmedi. Tam aksine rejimin kontrol ettiği bölgelerden kaçan mültecileri duyar olduk. Ancak bu sefer sığınma, güvenlik nedenleriyle değil, zorlaşan yaşam koşullarıyla bağlantılı.

Peki, son üç ayda, yani Amman Bildirisi’nin yayınlanmasından bu yana gerçekte ne oldu?

Arap ülkelerine uyuşturucu sevkiyatı durmadı, hatta belki daha da arttı. Neredeyse her gün Suudi Arabistan Krallığı’na doğru giden Captagon dolu sevkiyatın bulunduğunu ya da Ürdün ordusunun Suriye’den gelen ve sadece Captagon değil, aynı zamanda patlayıcı yüklü insansız hava araçlarını düşürdüğünü duyuyoruz.

Mültecilerden hiçbiri geri dönmedi ve hizmetler iyileştirilmedi. Tam aksine rejimin kontrol ettiği bölgelerden kaçan mültecilere dair haberler alıyoruz. Ancak bu sefer sığınma sebebi, güvenlik değil, zorlaşan yaşam koşulları. Aynı şekilde rejimin kontrolündeki birden fazla bölgede talep gösterileri düzenlendi. Üstelik rejimin kalesi olan Suriye sahili bölgelerinde kendini duyurmaya başlayan gruplar ve açıklamalar da söz konusu.

Daha önce Suriye’deki kötü ekonomik ve yaşam koşullarının ‘Sezar’ adıyla bilinen yaptırım yasasından kaynaklandığı söylense de bizzat Esad, röportajında bunun ‘en büyük engel olmadığını’ ve ‘birkaç yolla’ aşıldığını dile getirdi. Daha sonra Esad rejimine bağlı ve onun yörüngesindeki basın çıktı ve başta Körfez olmak üzere Arap ülkelerinden, krizlerini aşması için Suriye’ye para gönderilmesini ve yeniden yapılanmanın başlamasını talep edip, mültecilerin dönüşü meselesine daha sonra bakılacağını söyleyerek yaptırımların aşılabileceğini teyit etti.

İzleme Komitesi yaptığı açıklamada, ‘Suriye krizinin tek çözümünün siyasi olduğunu’ belirterek, ‘Suriye’de anayasal süreç çalışmalarına yeniden başlanılmasını ve Suriye Anayasa Komisyonu’nun bir sonraki toplantısının bu yıl sona ermeden önce BM ile koordineli olarak Umman Sultanlığı’nda düzenlenmesini’ arzu ettiklerini dile getirdi.

Görünüşe göre bu, muhalefetin, Anayasa Komisyonu toplantılarının Maskat’ta yapılmasına yönelik itirazından sonra Arapların Esad’a attığı yeni bir adım. Bununla birlikte (bu toplantı yapılsa bile) bundan bir sonuç çıkması beklenmiyor. Zira söylemeye gerek bile yok ama sekiz toplantı gerçekleştirildi ve bunlar hiçbir sonuç vermedi. Ancak hatırlatmak gerekir ki bizatihi bu süreç, Suriye muhalefeti ve eski BM Elçisi Staffan de Mistura’nın suç ortaklığıyla Rusya’nın, 2254 sayılı kararı atlatma eylemidir ve de rejimin, dünyayı içinde boğmaya ahdettiği detaylardan biri olmaktan öteye geçmez.

Hiç şüphesiz Suriye’deki durumun acil biz çözüme ihtiyacı var. Nitekim Suriyelilerin bitmek bilmeyen trajedileri her geçen gün artıyor. Gelgelelim meselenin özüne yaklaşmadan, sadece Suriye krizinin sebep olduğu sonuçlar için çözüm aranırken ufukta gerçek bir çözüm görünmüyor. Arap normalleşmesinin sekteye uğraması veya yeniden başlatılması, Suriyelilerin 12 yılı aşkın bir süredir devam eden acılı yürüyüşlerini sonlandırmaya katkı sağlayan tek etken olmayacaktır. Hele de Araplar Esad’e doğru koşarken Esad’ın Araplara muzaffer olarak yaklaşmakta ısrar ettiği bir durumda... Görünüşe göre Şam’daki iktidar rejimi, Arapların yangınları söndürme ve asgari düzeyde bölgesel istikrar sağlama arzusu ile zayıflığı artık ayırt edemiyor. Halkın talepleri karşısında geri adım atmış gibi görünmek istemediği için başından beri Suriye halkıyla diyalog kurup halkın bazı isteklerini karşılamayı reddeden rejim, halen bazı Arap taleplerinin karşılanmasının bir zayıflık olarak yorumlanabileceğini düşünüyor. Bu yüzden de Arap dünyasının herhangi bir teklifine abartılı bir şekilde karşı çıkıyor.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Şarku'l Avsat'ın haberlerine ulaşmak için tıklayın.

DAHA FAZLA HABER OKU