Kederde ve sevinçte ağlamanın keyfi... Gözyaşları bir dil ve iletişim biçimi mi?

"Ağlama genellikle, karmaşık ve ezici duygularımızı tam olarak ifade edemediğimiz zamanlarda ortaya çıkar"

Genellikle gözyaşları herhangi bir yoruma direnir (Pikseller)

Gözyaşları çağlar boyunca mitin, dinin, şiirin ve anlatının merkezinde yer aldı ancak çok sayıda kitabın öne çıkardığı kahkaha kadar ilgi görmedi.

Ağlamaktan bahseden kitaplar, konuya genel bir bakış sağlamaya çalışan fizyolog William H. Frey tarafından yazılan "Crying: The Mystery of Tears" (1985) kitabıyla sınırlıydı.

Bilim insanı Arthur Koestler'in 1964 tarihli "The Act of Creation" kitabının önemli bir bölümü de bu konuya ayrılmıştı.

Psikoterapistlere gelince, onlar da iki kitapla konuya katkıda bulundular.

Peki ağlamanın ve gözyaşının tarihi ne?

Ağlamaya yol açan sebepler neler?

Bedeni ve zihni nasıl etkiler?


Bir isteğin gerçekleşmesi

Yazar Samuel Beckett, "Sözlerim gözyaşlarımdır" diyor ve birçok kişi için için bunun tersi de aynı derecede geçerli: gözyaşları bir dil ve iletişim biçimi.

Ağlama dili, sadece üzüntümüzü değil, taleplerimizi, sadece anlaşılma arzumuzu değil, aynı zamanda fark edilmekten kaçınma arzumuzu da ifade ettiğinde çok farklı amaçlara ulaşabilir.

"Timsah gözyaşı" denen şey tuzağa düşürmek, şaşırtmak, şantaj yapmak ve aldatmak için de kullanılabiliyor.

Yalnızken döktüğümüz gözyaşlarının bile çoğu zaman hayali bir seyircisi olur ve en derin keder anlarımızda bile gözyaşlarımızın etrafımızdakiler üzerindeki etkisinin gayet iyi farkında olabiliriz.

Ağlamak evrensel bir insanlık olgusu. Tarih boyunca ve her kültürde gözyaşı duygu olarak dökülür ve her insan mutlaka bir zaman ve yerde ağlamak zorunda kalmıştır.

Bebekler dünyanın her yerinde açlıktan ve acıdan ağlıyor. Duyguların ifade edilmesini yöneten kurallar zaman zaman ve bir yerden başka bir yere ne kadar farklılık gösterirse göstersin, yetişkinler sayısız nedenden dolayı ağlar.

Ağlamak sadece insana has bir eylem.Tıpkı Eckhart Tolle'nin dediği gibi, bir insan sadece kederden değil, sevinçten de ağlar.

Aşk gözlerinizi yaşlandıramıyorsa, o zaman bu aşk ölmüştür. Gözyaşlarını yalnız üzüntü ve depresyonla ilişkilendirmek üzücü. Çünkü bu, gözyaşlarının yalnızca bir boyutu.


Ama daha önemli bir tezahürü var, sevgide, şükranda, duada, sessizlikte ve huzurda, kendinizi tatmin hissettiğinizde, gözyaşlarınız sizin memnuniyet ve mutluluğunuzun taşması.

İsra suresi 109. ayette ağlamanın bu yönüne de işaret edilir:

Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar; Kur'an onların saygısını artırır.

Hıristiyan babaların lütuf gözyaşları olarak bildikleri şey de bunu ifade eder.


Bilim ve sanat arasında

Bazı bilim adamları, gözyaşlarının konsantre olduklarında depresyon veya ülser gibi sorunlara neden olabilen ve boşaltılması gereken kimyasallar ve proteinler içerdiğini göz önüne aldıklarında, ağlamanın idrara çıkma gibi bir boşaltım biçimi olduğunu tartıştılar.

Diğer bir grup ise Darwin'in, gözyaşlarını aşırı heyecandan aşırı ısınan veya kan çanağına dönen gözler için basit bir soğutma sistemi olarak görmekte haklı olduğunu söylediler.

Bazı psikologlar, antropologlar ve filozoflar ağlamanın sağlık ve ilerleme belirtisi olduğunu ortaya koyarken diğer bir grup, ağlamayı hayatımızdan çıkarmaya çalışmamız gerektiğini savundu.

Ancak gözyaşının daha iyi anlaşılması tıp ve psikoloji bilimlerinden değil, insanın ağlama eğilimini sergileyen sayısız şiirsel, anlatısal, dramatik, sinematik ve sanatsal temsilden gelir.

Konrad Witz'in bir öğrencisi tarafından çizilen ve 14'üncü yüzyıldan daha erken gibi bir dönemde yapılan Pieta'da, (böyle bir anlam çıkıyor ancak Pieta isimli tablo 15'inci yüzyıla ait ve Konrad Witz'in kendisi tarafından yapılmış gibi görünüyor) iki kadının Mesih'in bedenine doğru eğildiği ve üçüncüsünün ağlayarak uzağa baktığı görülüyor.
 

After_Konrad_Witz_-_Lamentation_with_Donor.jpg
Görsel: Wikimedia Commons

 

Bu tabloda ve buna benzer onlarca tabloda en çok sıkıntılı ve ıstırap çekenler kuru gözlü kadınlarmış gibi görünüyor ve ağlayan kadınlar gözlerini başka yöne çevirerek ya da yere indirirken onlar yatan bedene odaklanıyorlar.

Ağlamak, kendimizi ıstırabımızın nedeninden uzaklaştırmamıza, kendi içimize dönmemize, dünyadan uzaklaşmamıza, kendi ezici duygularımıza çekilmemize izin verir.


Ağlamanın yorumlanması

Tom Lutz, "Ağlamanın Tarihi" adlı kitabında şunları söylüyor:

Gözyaşları genellikle herhangi bir yoruma direnir ve ağlayan kişi için tamamen açık olan ağlama nedeni, onu teselli edenler tarafından anlaşılmayabilir. Tersine, gözlemcinin bariz bulduğu şey genellikle ağlayan gözler tarafından görülemez. Hepimizin kafası karışıyor veya bazen duygusal ipuçlarını yanlış anlıyoruz. Bu kadın kızgın mı veya bu adam acı mı çekiyor?


Lutz, açıklamasında, "Diğer zamanlarda duygusal fenomenleri görmezden gelebilir veya onları açıklanamaz olarak kabul edebiliriz. Ancak gözyaşlarının var olduğu açık ve etkileri çoğu zaman şüphe götürmez bir şekilde fark edilir ve duyguların iletişimi o kadar güçlüdür ki en azından onları anlamaya çalışırız. Bazı gözyaşları tartışmasız okunabilir, dizine tırmık düşen bir çocuğun gözyaşları ya da çocuğunun ölümünde bir anne babanın ağlaması gibi bunlar zekice ya da gösterişli bir yorumlama çalışması gerektirmez" ifadelerini kullandı.

Lutz, açıklamalarına şöyle devam etti:

Bu tür gözyaşlarını görür, anlar ve ne anlama geldiklerini biliriz, ancak bu durumlarda bile başkalarının gözyaşlarına verdiğimiz tepkiler bir dereceye kadar doğaçlama gibi görünür. Hatta cenazede olduğu gibi ağlamanın beklendiği durumlarda bile aynı şey geçerli. Birçok insan, ağlayan biriyle doğrudan ilgilenmeleri istendiğinde bunalmış hisseder. Ağlama genellikle, karmaşık ve ezici duygularımızı tam olarak ifade edemediğimiz ve çeşitli ve örtüşen duygularımızı net bir şekilde ifade edemediğimiz zamanlarda ortaya çıkar. Ağlarken, düşünmenin ötesinde bir duygu fazlalığı olduğunu ve ifade etme yeteneğimizin gözyaşlarının mimik dili tarafından gölgeleneceğini fark ederiz.
 

Gözyaşları karmaşık ve çelişkili arzuları ifade eder (Pikseller).jpg
Gözyaşları karmaşık ve çelişkili arzuları ifade eder (Pikseller)

 

Dikkatimizin çevrilmesi

Gözyaşları bazen zevkli veya derin, bazen de tehlikeli, gizemli veya aldatıcı olur.

Gözyaşları genellikle, örneğin depresyon gibi belirli hastalık türlerinden mustarip insanlardan gelen bir arzuya, dilek veya çağrıya işaret eder.

Gözyaşlarının altında yatan da çoğu kez, arzuyla karışan korku, umutsuzlukla karışan umut gibi, birbirine girişken duygular ya da yarışan arzular olarak görülebilir.

Yas gözyaşları, zamanı geri alma ve kaybımızı sihirli bir şekilde telafi etme arzumuzu ifade eder, bu nedenle gözyaşları karmaşık ve çelişkili arzuları yansıtır;

Bizi daha iyi hissettirdiği için ağlarız. Gözyaşlarının arındırmasıyla ilgili teori, Aristoteles'ten beri ortalıkta dolaşıyor ve gözyaşlarının bize verdiği katarsis duygusu nedeniyle kendimizi daha iyi hissettiğimizi öne sürüyor.


Lutz, "Gözyaşları, dikkatimizi düşüncelerimizden bedenlerimize kaydırmamız için bizi cesaretlendirerek bu duyguları yeniden yönlendirir. Ağlamak, dikkatimizi başka yöne çevirerek hissettiğimiz psikolojik acıyı ortadan kaldırabilir. Gözyaşlarımız, üzüntümüzü ifade ederken bile kurtuluş olabilir ve ağlamak, kendi içinde tatmin edici bir fiziksel zevk olduğu için bizi daha iyi hissettirebilir. Eski Babil'den 14'üncü yüzyıl Japonya'sına ve 18'inci yüzyıl Avrupa'sına kadar pek çok kültür bunu çok iyi biliyordu" dedi.

Bu bağlamda, gözyaşı zevki genellikle dinsel kökenliydi ve gevşek bir şekilde acı ya da üzüntüyle ilişkilendiriliyordu.

Thomas Aquinas (filozof ve ilahiyatçı) "Summa Theologiae" adlı kitabında "gözyaşlarının acıyı hafifletip hafifletmediğini" sordu ve "gözyaşlarının acıyı dindiriyorsa da bunu hazza izin verdikleri için yaptıkları" sonucuna vardı.

Mezmurlardan birinde şöyle bir ifade yer aldı:

Gözyaşlarıyla eken, sevinçle biçer.

Bu, İncil'de veya Yeni Ahit'te birçok kez tekrarlanır.

Örneğin Luka İncili'nde (Mesih'in havarilerinden biri) şöyle der:

Ne mutlu şimdi ağlayanlara, çünkü güleceksiniz.

Yuhanna İncili'nde, "Üzüleceksin ama kederin sevince dönüşecek" ifadesi yer alır.
 


Gözyaşları şarap gibi içer

Gözyaşlarının en eski yazılı kaydı, Suriye'nin kuzeybatısındaki Ugarit, Ras Şamra'da milattan önce 14'üncü yüzyıla kadar uzanan Kenan kil tabletlerinde bulundu.

Arkeologlar, birçok eski Ortadoğu kültüründe tapınılan toprak tanrısı Baal'ın ölümü hakkında üzerlerinde şiirsel anlatı bulunan birçok kil tablet buldular.

Tabletlerden biri, Baal'ın kız kardeşi bakire tanrıça Anat'ın ölüm bu haberini duyduğundaki hikayesini anlatır ve bu durumda erkek kardeşinin ağlaması doğal.

Çeviri, Anat'ın "gözyaşlarını şarap gibi içmeye başlayana kadar kendini ağlayarak doldurduğunu" gösteriyordu.

Tarihte gözyaşlarından ilk kez söz edilen bu metin, onun üzüntü gözyaşlarının sebebini, tokluk, hatta bir tür sarhoşluk hissedebileceğini açıklıyor.

Bu hikayede ağlamanın güçlü bir etkisi var çünkü Anat'ın gözyaşları Baal'ı hayata döndürür.

Mezopotamya ve Mısır tanrıları hakkında anlatılan buna benzer hikayeler de var.

Bu dönemde insanları ağlamaya teşvik eden birçok terapi ekolü ortaya çıktı ve bu okullar başarılarını hastalarını ağlatarak elde ettikleri karşılığa borçluydu.

Havan Haringen 1981'de duygusal gözyaşlarının plazmadakinden dört kat daha fazla potasyum içerdiğini keşfetti.

Fizyolog William Frey ise diğer maddelerin seviyesini ölçtü ve gözyaşlarının kanda bulunan manganez miktarının 30 katını içerdiğini buldu.

Ayrıca, kronik olarak depresyonda olan hastaların öldükten sonra beyinlerinde manganez konsantrasyonları buldu, bu da onu, gözyaşı bezinin manganezi yoğunlaştırıp uzaklaştırdığı hipotezine götürdü.

Bu da, ağlamanın ruh sağlığımızı korumamıza, depresyonu tedavi etmemize ve böylece zevk almamıza yardımcı olduğu fikrinin fizyolojik temelini ifade eder.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU