Kadın peygamberler meselesi (2): İbrahim Sediyanî: Peygamberlik sadece erkeklere bahşedilen bir görev değildir

Faik Bulut Independent Türkçe için "Kadın Peygamberler" kitabının yazarı İbrahim Sediyanî ile konuştu

Kolaj: Independent Türkçe

"Kadın peygamberler meselesi" dosyasının ilk bölümde bazı görüşlerine yer verdiğimiz Yazar İbrahim Sediyanî ile meselenin ayrıntıları için röportaj yaptık.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kutsal sayılan kitaplarda peygamberlerin yakınlarında duran veya onlara akraba olan kadınlardan bahsedilir. Bu kadınlar toplum tarafından kutsanıp yüceltilirler. Ancak çok azı için "peygamber" (nebi) unvanı kullanılır. Kadın peygamberler var mıdır; tarihteki işlevleri ve konumları nedir?

Allah, toplumları doğru yola iletmek, insanlara hakkı, adaleti, erdemi ve tevhîdi öğretmek için kadın peygamberler de göndermiştir. Bu kadın peygamberler, Allah'tan aldıkları vahyi ve tevhîd öğretisini insanlara, bulundukları toplumlara tebliğ etmiş, peygamberlik vazifesini en güzel şekilde ifâ etmişlerdir.

"Kadın Peygamberler" adlı 3 ciltlik ve 1019 sayfalık kitabımda; bu peygamberlerin tamamının hayatlarını, biyografilerini, kimliklerini, yaşadıkları coğrafyayı ve etnik / kavmî aidiyetlerini, sosyal sınıflarını, şirke karşı verdikleri tevhîd mücadelesini ve akıbetlerini en ince ayrıntısına kadar oldukça detaylı ve geniş bir şekilde okuyabilirsiniz.
 

Kadın Peygamberler tartışmasına  katılan Sediyanî'nin üç ciltlik kitabı.jpg
Kadın peygamberler tartışmasına katılan Sediyanî'nin üç ciltlik kitabı

 

Örnekler verebilir misiniz?

Kutsal kitap Tevrat, kadın peygamberlerin varlığını açık bir şekilde zikreder; bunlardan "peygamber", "kadın peygamber" diyerek bahseder:

Harun'un kız kardeşi Peygamber Miryam tefini eline aldı; bütün kadınlar teflerle, oynayarak onu izlediler. Miryam onlara şu ezgiyi söyledi: 'Ezgiler sunun Rabb'e. Çünkü yüceldikçe yüceldi. Atları, atlıları denize döktü.' 

(Tevrat, Çıkış, 15:20 – 21)
 

Kadın Peygamber Debora'nın da  tasvir edildiği bir tablo.jpg
Kadın Peygamber Debora'nın da tasvir edildiği bir tablo

 

O sırada İsrail'i Lappidot'un karısı Peygamber Deborah yönetiyordu. Deborah, Efrayim'in dağlık bölgesinde, Rama ile Beytel arasındaki hurma ağacının altında oturur, kendisine gelen İsraillilerin dâvasına bakardı.

(Tevrat, Hakimler, 4:4 – 5)
 

Yahudiliğin Kadın Peygamberi Debora tasviri. Kaynak Şalom gazetesi. .jpg
Yahudiliğin Kadın Peygamberi Debora tasviri / Görsel: Şalom

 

Kâhin Hilkiya ve kralın gönderdiği adamlar Ahikam, Akbor, Şafan ve Asaya varıp tapınaktaki giysilerin nöbetçisi Xêrxwez oğlu Tikva oğlu Şallum'un karısı Peygamber Hulda'ya danıştılar. Hulda Yeruşalayim'de, İkinci Mahalle'de oturuyordu.

(Tevrat, II. Krallar, 22:14 ve II. Tarihler, 34:22)
 

Hulda, kutsal kitapta bahsedilen 7 kadın peygamberden biridir. .jpg
Hulda, kutsal kitapta bahsedilen 7 kadın peygamberden biridir

 

(…) Ve ondan sonra vaki olacak ki, bütün beşer üzerine ruhumu dökeceğim. Oğullarınız da, kızlarınız da peygamberlik edecekler.

(Tevrat, Yoel, 2:28) 
 

Hulda'nın kimliği ve peygamber olarak rolü bu kitapta anlatılıyor. .jpg
Hulda'nın kimliği ve peygamber olarak rolü bu kitapta anlatılıyor

 

Âyetlerden de açıkça gördüğünüz üzere, Allah hem erkek hem kadın peygamberler göndermektedir.

Kutsal kitap İncil'de de "kadın peygamber" nitelemesi net biçimde vardır:

Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Aşer oymağından Fenuel'in kızıydı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmaz, oruç tutup dûâ ederek gece gündüz Tanrı'ya ibadet ederdi.

(İncil, Luka, 2:36 – 37)


Gördüğünüz gibi, peygamberlik gibi yüce bir vasıf, sadece erkeklere bahşedilen bir görev değildir. Erkekler de kadınlar da peygamberlik yapıyorlar. Kadın peygamberler vardır.

Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın bazı kadınlara Cebrail'i gönderdiği, melekleri aracılığıyla o kadınlara bazı mesajlar ilettiği, hatta Allah'ın bazı kadınlarla direk konuştuğu açık biçimde yer almaktadır.

Birçok İslam âlimi ve hatta bazı İslam mezhepleri, Kur'ân'daki bu âyetlere dayanarak o kadınların peygamber olduklarına hükmetmiştir.

Hz. İbrahim (as)'in eşi Hz. Sara (as)'ya bir çocuk doğuracağının melekler tarafından müjdelendiği, Tevrat'ın yanı sıra Kur'ân'da da yer alan bir hakikattir:

İbrahim'in karısı (Sara) ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) Güldü. Ona (Sara'ya) da İshak'ı müjdeledik; İshak'ın arkasından da Yakub'u. Karısı, 'Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu çok şaşılacak bir şey' dedi. 

Melekler, 'Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye layıktır, şanı yücedir' dediler.

(Kur'ân-ı Kerim, Hûd, 71 – 73
Ayrıca bkz. Tevrat, Tekvin, 18:11)

 

Faik Bulut, Yazar İbrahim Ülger ve Yazar İbrahim Sediyanî - İzmir Fuarı-2016_.jpg
Faik Bulut, Yazar İbrahim Ülger ve Yazar İbrahim Sediyanî,İzmir Fuarı, 2016

 

Endülüslü ünlü Berberî filozof, tarihçi ve İslam âlimi İbn-i Hazm, Kur'ân'daki bu âyetlere dayanarak Hz. Sara'nın bir kadın peygamber olduğunu söylemiştir. İbn-i Hazm'a göre melekler Sara ile konuşmuşlardır.

Kur'ân'da bu açıkça anlatılıyor. Meleklerin bu konuşması kesinlikle onların peygamber olmayan biriyle konuşması değildir.

Onlar ancak peygamber olan birine hitap etmişlerdir. Dolayısıyla Sara bir kadın peygamberdir. 

Hz. Musa (as)'nın annesi Hz. Yoxebed (as)'in bir peygamber olduğu, bizzat Kur'ân-ı Kerîm'de vurgulanır.

Kur'ân'ın iki ayrı sûresinde Allah'ın Musa'nın annesine vahyettiği, Onunla konuştuğu ve kendisine âyetler gönderdiği net bir biçimde belirtilir:

Musa'nın annesine şöyle vahyettik: 'Onu emzir. Şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak. Korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız'.

(Kur'ân-ı Kerîm, Qasas, 7)
 

Kral Davud'un aşık olduğu kadın peygamber Avigail. Kaynak-Şalom gazetesi.jpg
Kral Davud'un aşık olduğu kadın peygamber Avigail / Görsel: Şalom 

 

(Allah) Buyurdu: 'Ey Musa! İstediğin sana verilmiştir. Andolsun Biz bir defa daha sana lütufta bulunmuştuk. Sen doğduğun zaman, annene de vahyedilmesi gereken şeyi vahyetmiştik:

'Onu (Musa'yı) bir sandığın içine koy ve (sandığı) suya bırak. Böylece su onu sahile bıraksın. Onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün altında yetiştirilmen için, tarafımdan sana bir sevgi bıraktım.'

(Kur'ân-ı Kerîm, Tâhâ, 36 – 39)


 Kur'ân-ı Kerîm'deki anlatımlar ışığında kıssayı okuduğumuzda, Musa'nın annesi Yoxebed'in bir kadın peygamber olduğunu net bir biçimde görmekteyiz.

Allah Yoxebed'e vahyediyor, O'na âyetler gönderiyor ve O'nunla konuşuyor. Kendisine kitap ve şeriât verilen erkek peygamberler ile bile direk konuşmayan, onlara Cebrail'i gönderip bu melek aracılığıyla mesajını ileten Allah, kadın peygamber Yoxebed ile direk konuşuyor, araya aracı koymadan mesajını direk iletiyor.
 

Dikkat ederseniz, Kur'ân'daki bu âyet-i kerîmede, "Sen doğduğun zaman, annene de vahyedilmesi gereken şeyi vahyetmiştik" diyor.

Yani "sana nasıl vahyediyorsak, annene de öyle vahyettik" buyuruyor. Dolayısıyla her ikisine gönderilen vahiy aynıdır. Peki, siz "Musa peygamber değildir" diyor musunuz?

Kur'ân-ı Kerîm'deki bu "Tâhâ" ve "Qasas" sûrelerini baz alan kimi İslam âlimleri, Yoxebed'in bir hanım peygamber olduğuna hükmetmişlerdir.

Yoxebed'e oğlu Musa'yı bir sepete koyup Nil Nehri'ne bırakması Allah tarafından vahiyle emredilmiştir. Büyük İslam âlimi İbn-i Hazm'a göre bu da Musa'nın annesi Yoxebed'in bir peygamber olduğuna işaret eder. 

İbn-i Hazm'a göre, peygamberlik için vahyin husulü yeterlidir. Bunun için illâ da bir kitap ve şeriât indirilmiş olması gerekmiyor.

Allah-û Teâlâ'nın Kur'ân-ı Kerîm'de bildirdiğine göre, Allah gerek direk olarak gerekse melekleri aracılığıyla bazı kadınlara vahyetmiş, vahiy yoluyla onlara haberler ve bilgiler iletmiştir. Bu da o kadınların peygamber olarak nitelendirilmeleri için yeterli bir kanıttır. 

Sünnî Şafiî mezhebinin Mısır'da yetişen en önemli fıkıh âlimlerinden biri olan Beycurî de, yukarıda aktardığımız Kur'ân'daki iki âyete dayanarak, Musa'nın annesi Yoxebed'in bir kadın peygamber olduğuna hükmetmiştir.
 

Miriam-Mısır'dan çıkışın kadın peygamberi_.jpg
Meryem, Mısır'dan çıkışın kadın peygamberi

 

Büyük İslam âlimi Beycurî, yalnızca Hz. Yoxebed'in değil, aynı şekilde Hz. Havva (as), Hz. Sara (as), Hz. Hacer (as), Hz. Asiye (as) ve Hz. Meryem (as)'in de kadın peygamberler olduklarına dair fetvâ vermiştir. 

Aynı görüşte olan İslam âlimlerinden biri de Mısırlı ünlü Arap muhaddis, fakih ve müfessir İbn-i Hacer'dir. O da Hz. Havva, Hz. Sara, Hz. Hacer, Hz. Yoxebed, Hz. Asiye ve Hz. Meryem'in kadın peygamberler olduklarını ifade etmiştir. 

Havva, Sara, Hacer, Yoxebed, Asiye ve Meryem'in kadın peygamberler olduklarını dile getiren İslam âlimlerinden biri de, Iraklı Arap müftü ve dînbilimci Alusî'dir. 

Kur'ân'daki anlatımda, Allah Hz. Meryem'e de vahyediyor, O'na vahiy meleği Cebrail'i gönderiyor.

Kur'ân-ı Kerîm'deki anlatımlar ışığında kıssayı okuduğumuzda, Hz. İsa (as)'nın annesi Hz. Meryem (as)'in bir kadın peygamber olduğunu net bir biçimde görmekteyiz.

Hani melekler, 'Ey Meryem! Allah seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. Ey Meryem! Rabb'ine divan dur. Secde et ve (O'nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et' demişlerdi. Bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. 

Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak diye kalemlerini (kura için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu konuda) Tartışırlarken de yanlarında değildin. Hani melekler şöyle demişti:


'Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünyada da, âhirette de itibarlı ve Allah'a çok yakın olanlardandır. O beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır.'

(Kur'ân-ı Kerim, Âl-i İmran, 42 – 46)

 

Kitapta Meryem'i de zikret. Hani O ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra onlardan yana (kendilerini gizleyen) bir perde çekilmişti.

Böylece O'na rûhumuzu (Cebrail'i) gönderdik. (Cebrail) O'na düzgün bir insan kılığında görünmüştü. 

(Meryem) Demişti ki: 'Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)'a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma).'

(Cebrail de) Demişti ki: 'Ben yalnızca Rabb'den gelen bir elçiyim. Sana tertemiz bir erkek çocuk bahşetmek için (buradayım)'.

(Kur'ân-ı Kerim, Meryem, 16 – 19
Ayrıca bkz. İncil, Luka, 1:26 – 38)

 

İncil'de geçen Meryem, hakkında çok farklı rivayetin dolaştığı figür olarak bilinir.jpg
İncil'de geçen Meryem, hakkında çok farklı rivayetin dolaştığı figür olarak bilinir

 

Kur'ân'daki "Âl-i İmran" ve "Meryem" sûreleri ışığında kıssayı okuduğumuzda, Meryem'in bir kadın peygamber olduğu çok açık bir şekilde belli olmakta.

Allah, İsa'nın annesi Meryem'e vahyediyor, Ona âyetler gönderiyor ve Onunla konuşuyor. Allah'ın Meryem'e vahy etmesi, Ona Cebrail'i göndermesi (ki peygamberlere gönderilen melektir), birçok İslam âlimi ve bazı İslam mezhepleri tarafından Hz. Meryem'in bir kadın peygamber olduğuna açık işaret olarak görülmüştür.

Örneğin büyük İslam müfessiri ve Şafiî fakihi olan Horasanlı Kürt muhaddis İmam Bağavî, Kur'ân'da yukarıda aktardığımız âyetlerde Cebrail'in Meryem'e gelmesinin ve O'na vahyetmesinin, Allah'ın Cebrail aracılığıyla diğer peygamberlere gönderdiği vahiy ile aynı olduğunu belirterek, Meryem'in bir kadın peygamber olduğuna hükmetmiştir. 

Büyük İslam âlimlerinden biri olan Iraklı Arap müftü ve dînbilimci Alusî de bu konuda İmam Bağavî ile aynı fikirdedir. 

İbn-i Hazm, Tevrat ve Kur'ân'dan örnekler vererek, Allah'ın Cebrail aracılığıyla Hz. Sara ve Hz. Meryem'e vahiy gönderdiğini, Hz. Yoxebed ile direk konuştuğunu hatırlatarak, bunların kadın peygamberler olduğunun bizzat Tevrat ve Kur'ân ile sabit olduğuna işaret etmektedir. 

İbn-i Hazm ile aynı şeyleri söyleyen büyük İslam âlimlerinden biri de Endülüslü ünlü Berberî muhaddis, müfessir, fakih, dilbilimci ve kıraat âlimi Kurtubî'dir.

Kurtubî Tevrat ve Kur'ân'daki âyetlere dayanarak Sara, Yoxebed ve Meryem'in kesin olarak kadın peygamberler olduğunu ifade etmektedir.
 

Yahudiliğin Kadın Peygamberi Ester-kendini gizleyen güzel. Kaynak, Şalom gazetesi.jpg
Yahudiliğin kadın peygamberi Ester; kendini gizleyen güzel / Görsel: Şalom

 

Hatta Kurtubî, kaleme aldığı eserlerde, İsa'nın annesi Meryem'in bir kadın peygamber olduğunu onlarca sayfalık anlatımla uzun uzun ispat etmeye çalışır. 

Gerek İbn-i Hazm olsun gerek Kurtubî, Kur'ân'da Cebrail'in Meryem'le, Meryem'in de Cebrail'le konuştuğunun, bu ikisinin sohbet ettiklerinin açık bir biçimde yer aldığına dikkat çekerek, Meryem'in peygamberliğini inkâr etmenin itikadî olarak çok sakıncalı olacağı uyarısında bulunmuşlardır. 

Endülüs İslam Medeniyeti'nin bu büyük ve çok kıymetli iki Müslüman âlimi, "Hz. Meryem, bir kadın peygamberdir. Kur'ân'da 'Meryem' sûresinde anlatılan vakıâ, sahih bir vahiyle hasıl olmuş sahih bir nübûvvettir. Allah'tan Meryem'e verilmiş bir risalettir" demişlerdir.

Allah'ın kadın peygamberler gönderdiğini kabul eden İslam mezhebi de olmuştur. Örneğin Sünnî Eşarîlik itikadının imamı İmam Eşarî, peygamberlik için "erkek olma" şartı gerekmediğini, Allah'ın insanlara kadın peygamberler de gönderdiğini kabul etmektedir.

İmam Eşarî, Allah tarafından gönderilen 6 kadın peygamberden söz eder. Bunlar; Havva, Sara, Hacer, Yoxebed, Asiye ve Meryem'dir. 

Allah Meryem'e Cebrail meleğini gönderdiğini Kur'ân'da açık açık söylemesine rağmen yine de kadınların peygamberliğini reddeden ve Meryem'in bir peygamber olmadığını savunan âlimlerin başında gelen Maturidî itikadî mezhebinin kurucu imamı Özbek müfessir ve fakih Maturidî bile, "resûl" kavramının tarifini yaparken, "Resûl, Cebrail vasıtâsıyla kendisine vahyedilen kişidir" demektedir.

Ne kadar trajikomik bir durumdur ki, Maturidî kadından peygamber olmayacağını ileri sürmekte ama Maturidî'nin kendi yaptığı "resûl" tarifine göre bile Meryem bir resûldür.

Bu da ataerkil zihniyete sahip ve kendi bağnaz ve tutucu bakış açılarını İslam'a giydirmeye çalışan Müslüman âlimlerin nasıl bir çelişki içinde debelendiklerini gösteren ibretâmiz bir durumdur. 

Ama asıl üzücü olan durum şudur ki; bugün 1, 5 milyarlık İslam dünyası, "kadın peygamberler vardır" diyen Eşarî ekolünü değil, "kadından peygamber olmaz" diyen Maturidî ekolünü resmî olarak benimsemiş ve bu görüşü kurumsallaştırmıştır. 

Böyle olduğu için, henüz çocukluk çağından başlayarak aile eğitiminden tutun okula, camiden tutun medreselere kadar bütün hayatları boyunca Müslümanlara bu şekilde öğretilmektedir:

Kadın peygamber yoktur, peygamberlerin hepsi erkektir.

İnsan hakikaten üzülüyor…

Kaldı ki, Kur'ân-ı Kerim'de "Cebrail'in indirdiğinin, kişiyi uyarıcılardan kıldığı" (Kur'ân-ı Kerim, Şuâra, 192 – 193) ve "Kur'ân'ı da Cebrail'in indirdiği" (Kur'ân-ı Kerim, Nahl, 102) açık açık belirtilmesine rağmen yine de bu kadınların peygamber olduklarını inkâr ediyorlar, kabul etmeye yanaşmıyorlar. 

Bu nasıl bir kadın düşmanlığıdır ki, Allah bu kadınların peygamber olduklarını açık biçimde gözlerine sokmasına rağmen Allah'a rağmen yine de kadına peygamberliği yakıştırmıyorlar. 

Allah-û Teâlâ, yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de, "Meryem" sûresinde, başta Hz. Meryem olmak üzere birkaç peygamberden bahsettikten sonra şöyle buyuruyor:

İşte onlar, Âdem'in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz peygamberlerdir. Kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

(Kur'ân-ı Kerim, Meryem, 58)


Allah bunu "Meryem" sûresinde demektedir ve aralarında hatta en başta Hz. Meryem olmak üzere birkaç isimden bahsettikten sonra konuyu bağlamak niyetiyle söylemektedir: 

İlgili sûrede, Hz. Zekeriya (as), Hz. Meryem (as), Hz. İbrahim (as), Hz. Musa (as), Hz. İsmail (as) ve Hz. İdris (as) kıssaları anlatıldıktan ve art arda bu şahıslardan bahsedildikten hemen sonra böyle denmektedir, "İşte onlar, Âdem'in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz peygamberlerdir" denmektedir. 

Burada Hz. Meryem'in peygamberliği açık ortadadır.

İbn-i Hazm'a göre, âyet-i kerîmedeki "ulaike" yani "onlar" ifadesiyle işaret edilenler, peygamberlerdir. Hz. Meryem de bu hitabın içinde olduğuna göre o da peygamberdir. 
 

Neden Kadın Resul yok iddialarına itiraz edenler ve benimseyenler var.jpg
Neden Kadın Resul yok iddialarına itiraz edenler ve benimseyenler var

 

İslam ilahiyatında nebî ile resûl arasında sıkça ayrım yapılır. Bunu izah edebilir misiniz?

"Kadın peygamberler var mıdır yok mudur?" tartışmasında, "yoktur" iddiâsında olanların en çok dillendirdikleri bir husus da, "nebî" ile "resûl" arasındaki ayrımdır.

Böyle bir mevzûda -ne işe yarayacaksa artık- hemen ortaya atılıp ukalaca ve bilgiçlik taslayarak "nebî" ile "resûl"ün aynı şey olmadığını, ikisi arasındaki ayrımı bilmek gerektiğini söylerler.

İyi de bildik diyelim, ne işe yarayacak?

Burada mevzûbahis olan konu, "Kadın peygamberlere kitap indirilmiş mi indirilmemiş mi?" değil ki; konu, "Kadın peygamberler var mı yok mu?"

Yani "nebî olanlar peygamber değiller" mi demek istiyorsunuz? Hakikaten maksadınız ne?

"Nebî" ile "resûl"ün aynı şey olmadığını laf salatası gibi ortaya atmaktan muradınız nedir?

Şayet nebîlerin peygamber olmadığına, sadece resûllerin peygamber olduğuna inanıyorsanız (ki hiçbiriniz böyle inanmıyor) o zaman "nebî" ile "resûl"ün aynı şey olmadığını ortaya atmanızın bir anlamı olabilir.

Fakat nebîler de peygamber olduğuna göre, bu ayrımı hatırlatmanın maksadı ne ola ki? 

Bunu yapanları bir hayli üzecek bazı bilgiler paylaşacağım:

Birçok İslam âlimi "nebî" ile "resûl" arasındaki ayrımı kabul etmemektedir.

Örneğin Sünnî Şafiîlik mezhebinin önemli hukukçularından biri olan ünlü Kürt fakih Maverdî, "Nebîler ve resûller birdir; nebî resûldür, resûl de nebîdir" ifadeleriyle bu ayrımı kabul etmediğini göstermektedir. 

Aynı şekilde Şafiî fakihi ve Mutezile kelamcısı olan Kürt âlim Qazî Abdulcabbar da "nebî" ile "resûl" kavramlarının aynı olduğuna dair fetva vermiş, aralarında hiçbir fark bulunmadığını beyan etmiştir. 

Bir diğer İslam âlimi olan ve Kâbe'de imamlık yaptığı için "İmam-ı Harameyn" olarak adlandırılmış bulunan Kürt fakih ve kelamcı Cûwênî de nübûvvetin, Allah-û Teâlâ'nın kulları arasından seçtiği birine "Sen benim resûlümsün" demesiyle meydana geldiğini belirtmekte, dolayısıyla "nebî" ile "resûl" arasında hiçbir fark olmadığını dile getirmektedir. 

Eyyubî Kürt İmparatorluğu döneminde yaşayan Diyarbekirli büyük İslam âlimi Kürt müfessir, dîn bilgini, muhaddis, fakih, tarihçi ve filozof Amidî de bu görüştedir ve aynı şeyleri söylemektedir. 

Bu görüşteki diğer bir İslam âlimi olan Kürt müfessir, fakih ve dilbilimci Teftazanî de "nebî"yi "kendisine vahyolunan şeyi tebliğ etmek üzere Allah'ın gönderdiği insan" olarak tarif ederken, hemen akabinde "resûl de öyledir" diyerek bu ikisinin aynı şey olduğunu net biçimde ortaya koymuştur. 

Yine aynı görüşte olan İslam âlimlerinden biri de Fars kelamcı ve dilbilimci İcî'dir. İcî, "Nebî, Allah-û Teâlâ'nın kendisine 'Seni resûl olarak gönderdim' veya 'Benden şunları onlara tebliğ et' gibi sözler söylediği kişidir" izahatında bulunarak, "nebî" ile "resûl" arasında fark görmediğini ortaya koymuştur. 
 

Sediyanî .jpg
İbrahim Sediyanî

 

Peygamberlerin serüvenlerini içeren "Kısas-ı Enbiya" türünden siyer ve tarih konulu kitaplar çoğunlukla "erkek bakış açısıyla" yazılmıştır.  Buna istinaden gerek Ortaçağ'daki kimi âlimler (dîn bilginleri),  gerekse günümüz bazı ilahiyatçıları ile Müslüman aydınlar, kadınlardan peygamber olup olamayacağını tartışmışlardır. Mesela Şafiî mezhebinin Eş'arî akidesinin (öğretisinin) öncüleri kadınlardan peygamber olabileceğini söylerken, Hanefîlik mezhebinin Maturidî kolu mensupları bedensel zayıflıklardan ötürü kadınlardan asla peygamber olamayacağını ileri sürerler. Bu husustaki görüşünüz nedir?

Kadından peygamber olamayacağını ileri süren ataerkil ve cinsiyetçi çevreler, savundukları bu bağnaz fikirlerini geniş halk kitlelerine kabul ettirebilmek için çeşitli argümanlar geliştirmişlerdir.

Aslında çoğu kadın düşmanlığı içeren, ipsiz ve temelsiz, ancak cahil kitlelerin veya 5-10 yaş arası çocukların inanabileceği gülünç argümanlardır bunlar.

Ancak böyle olduğu halde, bu argümanlar "Dîn" ve "Allah" adına konuşarak ortaya atıldığı için, üzülerek söylemek gerekir ki, Müslüman dünyasının genelini buna inandırabilmişlerdir.

Bugün Müslümanlar bu şekilde inanmakta, bunları "Allah'ın takdiri" bilmektedirler. Daha üzücü olan ise, inanç ve samimiyetlerinden hiçbir şüphe duymadığımız, kalpleri temiz ve niyetleri halis olan Müslüman hânımların da bu şekilde inan(dırıl)mış olması. 

Oysa dile getirilen bu argümanların hepsinde kadın düşmanlığı yapılmakta, istisnasız her bir argümanda kadınlar hem biyolojik olarak hem de duygu ve akıl olarak aşağılanmaktadır. 

"Kadın zayıftır, zorluklara ve sıkıntılara katlanamaz" argümanı, aslı astarı olmayan bir söylemdir.

Tam aksine hayat şartlarına, zorluk ve sıkıntılara karşı kadınların erkeklere nazaran çok daha fazla dayanıklı oldukları, metanetlerini daha iyi koruyabildikleri bir gerçektir. Acı, zûlüm ve baskılara dayanma konusunda dahi kadınlar erkeklerden daha üstündürler.

Kadın peygamberler Hz. Hacer (Hagar) ve Hz. Asiye (Taduxepa; Nefertiti), İslam'ın ilk şehîdi Hz. Sümeyye (sa), Hz. Muhammed'in kızı Hz. Fatımâ (sa) ve Onun da kızı Hz. Zeyneb (sa), kadın evliyâlardan Hz. Rabiâ (ra), insan gücünün ve bedeninin kaldıramayacağı, aklın dahi sınırlarını zorlayan büyük zorluklara ve sıkıntılara katlanmış, çok ağır baskı ve zûlümlere maruz kaldıkları halde bunlara karşı sabr ve sebat göstermiş, karşılaştıkları onca baskıya ve acıya rağmen mücadelelerinde asla geri adım atmamış ve pes etmemişlerdir.

Kadınların hayat şartlarına, zorluk ve sıkıntılara karşı erkeklere nazaran daha dayanıklı olduklarına, metanetlerini daha iyi koruyabildiklerine, yalnızca kadın peygamberler, kadın sahabeler ve kadın evliyâlar değil, normal tarihteki kadınların örnek duruşları da delalet etmektedir. 

Mesela Avrupa'da 19 ve 20'nci yüzyıllar boyunca erkekegemen zihniyete, kapitalist sömürü sistemine ve faşizme karşı mücadele edenler emekçi ve devrimci kadınlardır. 

20'nci yüzyıl başında Anadolu'da emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı'nda Anadolu kadınlarının destansı fedakârlığı söz konusudur.  1979'da zalim Şahlık rejimine karşı İranlı kadınların direndiler. , 

On yıllardır zûlüm, baskı, katliâm, inkâr ve asimilasyona karşı verilen özgürlük mücadelesine Kürt kadınları direnç ve metanetle öncülük etmekteler. 

Latin Amerika ülkelerindeki askerî darbelere ve askerî rejimlere karşı duranlar yine devrimci kadınlardır. 
İran'da geçtiğimiz yıl Mehsa Eminî olayında kadınlar,  molla rejimine karşı "Jın, Jiyan, Azadî / Zen, Zendegî, Azadî" (Kadın, Hayat, Özgürlük) şiârıyla destansı kadın ayaklanması başlattılar.  

Kafkasya, Keşmir, Arakan (Rohingya)'daki ve Doğu Türkistan'daki Müslüman kadınların katlandığı acılar ve sıkıntılar, "Kadın zayıftır, zorluklara ve sıkıntılara katlanamaz" söyleminin içi boşa çıkarmaktadır.

Arjantin'deki "Madres con Pañuelo Blanca" (Beyaz Başörtülü Anneler) ya da "Madres de Plaza de Mayo" (Mayıs Meydanı Anneleri) olarak anılan kadınların, Türkiye'deki "Cumartesi Anneleri" olarak anılan kadınların verdikleri mücadeleyi hangi babalar verebilir, gösterdikleri sabr ve metaneti hangi erkekler gösterebilir?

Kadınlar size (erkeklere) katlanıyorlar ya, daha ne olsun? Sizden âlâ zorluk ve sıkıntı mı olur?

Evin içinde bu kafadaki "koca"lara, evin dışında da dîn adına bu zırvaları anlatan "hoca"lara katlanan kadınlar, zaten dünya hayatındaki en büyük musibete katlanıyorlar demektir.


Devam edecek… 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU