Lübnan'daki son seçim mücadelesine dair dört soru ve yanıtları

"Bizim olan bizim, sizin olan da bizim"

Lübnan Parlamentosu, Beyrut, 14 Haziran 2023 / Fotoğraf: AP

Soru: Lübnan Parlamentosu'nda çarşamba günü yaşananlar nasıl okunabilir?

Cevap: İki seviyede okunur. Hizbullah ve müttefiklerinin cumhurbaşkanlığına kendi adaylarını seçtirmekte başarısız oldukları ve cumhurbaşkanlığını 'kemirme saldırısı' yürüttükleri.

Muhaliflerinin dediği gibi Hizbullah'ın bir gerileme yaşadığı doğru. Ancak bu, sürekli bir saldırı stratejisi kapsamında bir gerilemeydi. Bu konu genellikle rakiplerinin dikkatinden kaçıyor.

Dolayısıyla bu gerileme, diyalogla oyalama, parlamentoyu engelleme, etkili bölgesel ve Batılı güçlere şantaj ve belki de bunların ötesinde ve çok daha tehlikeli şeyleri kullanacak saldırıyı durdurmayacak.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Soru: Cumhurbaşkanlığı makamını 'kemirme saldırısı' stratejisinin anlamı nedir?

Cevap: Bir an için mezhepsel olmayan bir toplumun mezhepsel olmayan bir siyasi sisteminde yaşadığımızı varsayalım.

Bu durumda şunları söylemek doğru olmaz: Maruniler, Maruni bir cumhurbaşkanı seçilmesinde ilk söz sahibidir.

Şiilerin, Temsilciler Meclisi Başkanı'nı seçmede ilk söz hakkı vardır. Aynı şey, Sünni bir başbakanın seçiminde de Sünniler için geçerlidir.

Gerçek şu ki bizzat başkanlıkların bu mezhepsel dağılımı, mezhepsel olmayan bir sistemde genel görüşe muhalif, ülkenin istikrarına, değerlerine ve geleneklerine karşı bir kışkırtma sayılırdı.

Ancak yine mezhepsel olmayan bir sistemde, Şiilerin Lübnanlıların kendisine karşı direnmesi gereken tarafın komşusu olduğu bahanesiyle, bir silahlı direnişin var olup olmayacağına söz konusu dini grubun karar vermesi de doğru sayılmayacaktır.

Dolayısıyla böyle bir sistemde ne cumhurbaşkanlığı kadar önemli bir konuda bir dini grup tek söz sahibi ne de direniş gibi önemli ve hassas bir konuda bir diğer dini grup tek karar mercii olmayacaktır.

Aynı anlamda ama ters yönde: Yönetimin 'uzlaşıya' dayalı olması gerektiği mevcut sistem gibi bir mezhepsel sistemde, (Maruni) cumhurbaşkanının kim olacağına karar vermede Maruniler ilk söz sahibi olmalı. Hele ki (Şii) direnişinin kaderini belirleyen tek tarafın Şiiler olduğu göz önüne alındığında...

Ancak cumhurbaşkanlığı konusunda Marunilerin tek karar mercii olma hakkına itiraz edenin Şii tarafın kendisi olduğunu hatırladığımızda daha da kötü bir şeyle karşılaşıyoruz.

Bu, Şii tarafın sadece direniş konusunda değil, cumhurbaşkanlığı konusunda da karar mercii olma hakkının tanınmasının istendiğini gösteriyor.

Hizbullah yandaşları, Şiilerin direnişte olduğu gibi cumhurbaşkanlığı konusundaki hakkını da güvence altına almak için Marunilerin cumhurbaşkanı adaylarını seçmelerini, 'şantaj', 'meydan okuma', 'ateşle oynama' ve 'sivil barışa tehdit' olarak sınıflandırdılar.

Şantaj ve iftiralar, birinci Şii dini otoritenin "Tel Aviv ve Washington'un İsrail işgaliyle başaramadıklarını, siz de cumhurbaşkanlığı seçimleriyle başaramayacaksınız" sözüyle, yani 'uzlaşması' gereken 'ortağını' vatana ihanetle suçlamasıyla astronomik boyutlara ulaştı.

Tüm ağır silahlarla yapılan bu cumhurbaşkanlığını kemirme girişimi, gerçekten en önemli başkanlıklardan olan direniş başkanlığını, Temsilciler Meclisi Başkanlığı'nı ve (Maruni) cumhurbaşkanlığını aynı cebe koymak istiyor.

(Sünni) başbakanlık ise bir işleri yürütme görevine mahkum edilmiş ve Sünnilerin kendi güçlerini tüketme sürecini yürütüyor.

Bu daha çok, etkili konumları işgal eden veya etkisiz hale getiren, sahiplerini karaladıktan sonra devre dışı bırakan bir siyasi yerleşimcilik hareketine benziyor.


Soru: Peki, neden şimdi?

Cevap: (Adaylarından hiçbirinin heyecan yaratmadığı) cumhurbaşkanlığı seçimi savaşı meseleyi örtbas edilmesi zor bir yere taşıdı.

Çünkü Hizbullah için uygun bölgesel durum ve karar merciinin kılcal damarları üzerindeki fiili hakimiyeti, kendisi ile uyumlu bir cumhurbaşkanını bu makama getirememesi karşısında şok oldu.

Buna bir de Avncıların, Hizbullah'ı 2006'dan beri kendisine sundukları Hristiyan örtüsünden mahrum bırakan yeni pozisyonları eşlik etti.

Bu yüzden alenilikten, mezhepsel vurgudan daha yüksek bir düzeye geçmek, açıklarını örten dut yaprakları arasında dökülen yapraklardan vazgeçmek gerekiyordu.

Bu kararın arkasında iki Mişel deneyimi yatıyor. Birinci deneyimde zayıflığına rağmen mutabakat Mişel Süleyman'ı Hizbullah'ın müsamaha gösteremeyeceği boyutta bir bağımsızlığa sevk etmişti.

İkinci deneyimde Mişel Avn, cumhurbaşkanlığı dönemini 'uzlaşıyı' istediği gibi yorumlamaya adadı. Dolayısıyla Avn'dan sonra Süleyman'a dönmek mümkün değil. Sadece Lahud'a dönüş mümkün ve kabul edilebilir.
 


Soru: Bu mezhepsel bir okuma değil mi?

Cevap: Hayır. Bugün olan şey şu: Sanki Marunilerin cumhurbaşkanını seçmesine izin verilmeyen mezhepsel olmayan bir sisteme sahip bir ülkeymişiz gibi davranılıyor.

Ancak aynı zamanda, direnişin varlığına yalnızca Şiilerin karar vermesine izin verilen mezhepsel bir ülke gibi de davranıyoruz.

Nihai kararın Şiilerin tekelinde olduğuna itiraz edenler mezhepçidir. Cumhurbaşkanlığı konusunda karar verme önceliğinin Marunilerde olduğunu kabul edenler de mezhepçidir.

Bu mantığa göre mezhepçi olmayan, direniş konusunda karar verme hakkının Şiilerin tekelinde olduğunu, cumhurbaşkanlığı konusunda ise Marunilerin ilk söz sahibi olma haklarının olmadığını söyleyendir.

Lübnan'da yaşananların adını doğru koymak gerektiğine sıklıkla şu karşılık verilir: Bunlar mezhepsel sözler çünkü yaşadıklarımız ile söylediklerimizi ayırmamız gerekir.

Mezhepsel bir şekilde yaşıyoruz ve gerçekte bize mezhepsel bir hegemonya dayatılıyor ama mezhepsellik yokmuş gibi konuşuyoruz.

Bu, rejimlerinin mezhepsel politikalar izlediği birçok Arap ülkesinin yaşadıklarına benziyor. Muhalifleri rejimlerin bu davranışlarını mezhepçilik olarak nitelendirdiklerinde, kendileri mezhepçi olarak nitelendirilmişlerdi.

Lübnanlı felsefe profesörü Beşşar Haydar daha önce şu soruyu yöneltmişti:

Eğer bir ırk, etnik veya cinsiyet ayrımcılığı sistemi varsa, ifşa edilmeli ve kendisine direnilmelidir. Peki, mezhep ayrımcılığı yapan bir sistem karşısında neden bir sessizlik hüküm sürüyor ve kamufle ediliyor?


1975'ten önce 'siyasi Marunizmin' Müslümanlara "Bizim olan bizim, sizin olan bizim ve sizindir" şeklinde bir arada yaşama formülü önerdiğine atıfta bulunuluyordu.

Bugün kesin olan şu ki 'siyasi Şiilik' Lübnanlıların geri kalanına "Bizim olan bizim, sizin olan da bizim" formülünü önermektedir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU