Avrupa'da yeni mülteci kanunları, savaş karşıtı protestolar ve iklim grevleri

"Yarın sonuç ne olursa olsun: Dünya gençliği savaşlara ve doğa katliamına -yeni ve her yeri harabeye çevirecek enerji sistemine karşı ayakta: Yeter ki onurlu başlar eğilmesin!"

Kolaj: Independent Türkçe

Küresel hegemonya mücadelesinde ABD-AB-Japonya üçlüsünün Çin-Rusya ikilisine karşı aldıkları ekonomik, askeri ve siyasi tedbirlerin ayrıntılarını bir önceki makalemizde sunmuştuk.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ukrayna'daki savaşın hızlandırdığı jeopolitik oyunların çok boyutlu olumsuz sonuçları ister istemez Avrupalılara, bilhassa gençlere, emekçilere ve gurbetçi dediğimiz mültecilere yansıyabiliyor. 

Almanya'da yaşayan aktivist Ganime Gülmez'in bana ilettiği ilginç olaylara dayanarak bu konuda bilgiler vereceğim:

Mayıs ayında gerçekleşen G7 ve Avrupa Siyasi Topluluğu zirveleri, nisan ayından itibaren protesto edilmeye başlandı.

Göstericiler, "Harekete geçin, savaşları durdurun, ırkçılığı bitirin!" diyordu. 

Bu sıralarda Almanya'dan "savaş" ve "zafer" nidaları yükseliyordu.

Eşzamanlı olarak vicdani retçi Ukraynalılar da "Bu savaşı durdurun!" sloganıyla eyleme geçtiler.

Uluslararası Af Örgütü ise "İklimi korumak suç değildir!" etkinliğine katılarak protestoculara destek verdi.

Buna karşılık Avrupa Birliği (AB) İçişleri Bakanları bu konuda bir toplantı yaptı. Sansür ve yasaklama yasaları devreye sokulmaya başlandı.

Ardından iklim aktivistlerine yönelik ev baskınları düzenlenip çok sayıda protestocu tutuklandı. 
 

Protestocular, ev baskınları sonucu tutukevine götürülüp yargılanmaktalar, Almanya.jpg
Protestocular, ev baskınları sonucu tutukevine götürülüp yargılanıyorlar

 

Yapılan hukuksuzluğu gerekçelendiren Alman medyası haber-yorumlarını şu şekilde verdi: 

İklim aktivistlerine yönelik ev baskınları, halkın büyük çoğunluğu tarafından onaylanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatının bu baskın olayını kınaması ve aktivistlerin koruma altına alınması yolundaki talebi, savaş gerçekliği ortamında tehlikeli bulundu. Sağdakilerden olduğu gibi, soldaki radikaller de engellenmelidir.


19 Mayıs sabahı Japonya'da protestolar başladı. Japonya herkesin gidebileceği bir ülke değil.

İklim aktivistleri o sabahı, uzaktan da olsa sesleri birleştirmek üzere, "15 Eylül Dünya İklim Grevi" duyurusu yaparak selamladı.

Ağırlıklı olarak gençler, bu üç gün içerisinde daha önceden planladıkları eylem ağlarındaydılar.

Sonuçta binlerce avro para cezasına çarptırıldığını öğrenenler oldu.
 

Polis, iklim aktivistlerinin yollarını kesmektedir.jpg
Polis, iklim aktivistlerinin yollarını kesiyor

 

Her şeye rağmen 48. Zirve protestoları ve ardından daha önce büyütülen Almanya Lützerath Direnişi muhteşemdi, devamı gelmeliydi.

Mayıs ayındaki zirve karşıtı protestolar, Asya'dan Afrika'ya onlarca ülkeden muhalifin katılımıyla gerçekleşti.

İklim aktivistleri 10 ayrı bölgede eylem gerçekleştirdi. Bir sonraki zirve, bir sonraki grev, bir sonraki direniş için "durmak yok, hep devam" denildi.

Eylemler 15 Eylül'e kadar sürecek ve 15 Eylül Genel İklim Grevi'yle taçlandırılacak. 
 

Almanya'da kitlesel bir protesto forumu.jpg
Almanya'da kitlesel bir protesto forumu

 

Olayların, küresel ticari rekabet yaşayan ülkelerin iç piyasasına yansıyan olumsuz bir yanı da var: 

G7 zirvesinden neredeyse iki ay önce tüm Alman medyasında manşetler Rusya'ya değil de Çin'e yöneldi.

LEGO üretiminin yüzde 40'ından batarya sektörünün yüzde 60'ına dek sayısız ürünün Çin'de üretildiği anlatıldı. Çok çeşitli şirket isimleri ve oranlar dolaşmaya başladı.

Almanya'nın hangi sektörlerde Çin'den tamamen bağımsızlaşmayı hedeflediği açıklandı.

Sonrasında, dünya çapında hangi sektörleri tamamen kendi eline alabileceği konusunda fikir jimnastikleri yaptırıldı.

Hannover Teknoloji Fuarı yeni duyurular yaptı. Marketlerde kullanılmak üzere hazırlanmış, neredeyse kasiyerlerin işini dahi elinden alacak kasalı arabalar ve daha nice ürünler tanıtıldı. 

İnsanlığın üçte ikisinin henüz internet dahi kullanamamış olduğu bu dünya gerçekliğinde "Yapay Zekâ" manşetlere oturdu.

Berlin'de 192 bin özel jet uçağı rekoru-kalitesi Şansölye eşliğinde reklam edildi. Ardından da dünyanın en kaliteli elektrikli arabası tanıtıldı!
 

Almanya'da grev için duyuru afişi.jpg
Almanya'da grev için duyuru afişi

 

Ha, bu arada Almanya'da yüz binlerce işçi-emekçi yaklaşık dört ay boyunca grevlerdeydi.

Büyük marketler zincirindeki bazı marketler "iflas" tehlikesi gerekçesiyle merkezileştirildi.

Ve bu market çalışanları saat ücretlerine 2,50 avro artış yapılması için dahi greve gitmek zorunda kaldı. Tam zirve öncesi, yani 18-19 Mayıs'ta!

Keza Almanya'da Haziran ayına ilişkin tüm eylemler planlandı. Ev baskınlarına rağmen devam dendi. Bunun dışında konut sorununa yönelik; yine boş evler işgal edilmeye başlandı.

9 yıldır boş olan bir bina işgal edildi: "Hadi işgallere, bu evler artık boş kalmayacak!" kültürünü yeniden yaşatmaya başladılar.
 

Avrupa'da protesto ve gösteriler kitlesel destek görüyor.jpg
Avrupa'da protesto ve gösteriler kitlesel destek görüyor

 

İtirazlar bununla da bitmedi: Bu sefer de ABD ile Avrupa'nın Venezuela ile Küba'ya mali-ticari blokaj uygulaması protesto edildi. 

"LNG (Likid Gaz) politikası Neo Kolonializm (Yeni Sömürgecilik)" diye vurgulanarak, "ev baskınlarına inat eyleme devam" denildi.

Fransa, İsviçre ve Avusturya'da LNG terminalleri ana gündem oluverdi. Bu terminallere deniz yoluyla gelen gazlar, sözüm ona "CO2 emisyonsuz" bir sistemle enerjiye dönüştürülecek.

Ancak bu söz doğru değil. Asıl sebep savaşa bağlı olarak yeni yollar ve tekeller inşa etmek. Bu sistem oturursa her yer harabeye dönecek. 
 

Almanya'da bir protesto yürüyüşü.jpg
Almanya'da bir protesto yürüyüşü

 

Paris İklim Sözleşmesi gereğince periyodik olarak gerçekleştirilmek ve rapor edilmek zorunda olan "İklim koruma ve önlemleri" toplantısı mayıs ayında jet hızıyla gerçekleştirildi.

Basına kapalı bir toplantı yapıldı. Almanya Ekonomi ve İklim Bakanı, kendisinin de alışık olmadığı bir döngüde. Toplantıdan çıktığında iki dakikalık basın açıklaması yaptı ve kaçtı. 

O sırada Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yine bir şirket ortaklığı için buralardaydı. İklim aktivistleri tarafından o da protesto edildi. 

Uluslararası ortaklıklar, savaşın seyrine göre tekrar şekillendiriyorlar ve büyük yatırımlar-yenilikler söz konusu. 

Buna karşı çok büyük eylemler gerçekleştirilecek Avrupa çapında yukarıda adı geçen ülkelerde.  

Zaten Fransa'dan da ses geldi: 700 kadar Fransız çevreci Total Enerji'nin merkezine gidince çatışmalar çıktı. 

Üç saat süren bu eyleme, öğretim görevlileri (nükleer enerjiden gen tekniğine dek uzmanlık alanı olan ve bu gidişata karşı hep "hayır" diyen kesim), avukatlar, Uluslararası Af Örgütü temsilcileri katılım sağladılar. Ve isteyen herkese, ama herkese mikrofon verilerek konuşmalar gerçekleştirildi.
 

LNG- Doğalgaz tekeline ve salınımına karşı aktivist eylemi.jpg
LNG-doğalgaz tekeline ve salınımına karşı aktivist eylemi

 

"Hepimiz LNG'ye karşıyız!" kampanyası Avrupa'dan Avusturalya'ya dek "LNG-Yeni Kolonializm" olarak yürütülen merkezi bir kampanya: Almanya Rügen bölgesindeki LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz terminali) protestoları devam ediyor. 

Bu terminaller Latin Amerika ülkelerinden, Afrika'ya dek; sadece doğalgaz üretimi için sömürülen ve iklim krizi nedeniyle geçim kaynaklarını kaybeden insanları yok etmeye devam ediyor, edecek.

Rusya ile bir rekabet yolu olarak da bu işin nereye varacağı tahmin dahi edilemiyor. Ama bizce nereye varacağı belli: Açlık, felaketler, göçler, ölümler vs yaşanacağı muhakkaktır.  

Protestocular, özel timlerin-silahların gölgesine rağmen yürüdüler. Japonya'da da G7 protestoları sonrası protesto kampanyaları örgütlenmiş. Farkındalar dünya gerçekliğinin...
 

G7 Zirvesi'ni protesto eden savaş karşıtı Japon aktivistler.jpg
G7 Zirvesi'ni protesto eden savaş karşıtı Japon aktivistler

 

Tüm bunlar olurken Hollanda'da 1500'ü aşkın gözaltı var. Fransa'da ve Almanya'da ev baskınları oldu. Avusturya'da zaten Zirve'yi protesto eden gruplara büyük davalar açıldı.

Avusturalya'da aynısı yaşandı. Bu ortak talepleri haykıran her kesime su-gaz sıkılıyor artık.  

Sokağa inen gençlerin ortak taleplerini; "Doğalgaz uğruna Güney Küresi'ni talan ettiniz. Açlık ve felaketlerle kırılıyor insanlar. Durdurun bu katliamı. Refahı böyle sağlanan bir Batı'da yaşamak istemiyoruz…" sözleriyle ifade ediyorlar.

4 Haziran'da İtalyan protestocular, "savaş politikalarına karşı" görkemli bir yürüyüş düzenlediler. Almanya'daki protestocuların gösterileri polis zoruyla engellendi.
 

Avrupa'da polis, gösterileri şiddet yoluyla engelleme gayretinde.jpg
Avrupa'da polis, gösterileri şiddet yoluyla engelleme gayretinde

 

Çembere alınanların tuvalete gitmelerine ve su içmelerine bile izin verilmedi. Haklarında dava açıldı.

İklim krizine karşı çıkanlarla birlikte hareket eden savaş karşıtı avukatlar bu tür baskı ve zorbalıkların hepsini belgelediler. 

Ülkedeki egemen medya, adeta "terörist bunlar" algısı yaratmaya çalıştı, linç kampanyası başlattı.

Sözde "İletişim uzmanları" aynı kaynaktan beslenince, sahnelenen tiyatro her yerde aynılaştı ve buralardaki basın emekçileri de üç gün önce yeni bir kampanya başlattılar: Basın tutsak!

SDP (Sosyal Demokrat Parti) sözcüsü, yürüyüşe izin verilmemesini gerekçelendiren bir duyuru yaptı:

Taktik yapıyorlar. Yürüyüş izni istediler ancak bunun masum bir gösteri olmayacağı belli. Şehirde böyle bir kaosa sebebiyet vermek istemiyoruz...

Medya, bu duyuruyu manşetlere taşıdı.

Yürüyüşe katılmayan onlarca kurum, yüzlerce ve binlerce insan iki gün boyunca tepkilerini dillendirdiler.

Mesela SDP'nin medyaya demeçler vererek yol açtığı manipülasyona karşı, aynı partiye bağlı "Omas Gegen Recht" (aralarında 68 Kuşağı'ndan insanların da olduğu Sağa Karşı Büyükanneler) öfkeli, dirençli ve kararlı bir şekilde şöyle haykırdılar: 

Bu aşağılamalara-küçük düşürmelere, onur kırıcı uygulamalara izin vermeyeceğiz. Faşizme geçit yok. Anti-faşizme yer açma mücadelesine devam. Geri adım atmayacağız!


Keza Sol Porti Şehir Sözcüsü Jule Nagel, mahkeme süreci ile gelişmelerin her anında tutumunu açıklayarak, gayet berrak bir savunma yapmakla kalmadı, aynı zamanda bizzat eyleme de katıldı.

Bu arada Alman Yeşiller Partisi'nin gençlik kolları, "Biz anti-faşistiz" diyerek aktif tavır aldı. 

Medyanın iki gün boyunca yarattığı "teröristler sokağa iniyor" görüntüsüne karşı, binlerce insan sokağa döküldü. Böylece çok çeşitli yaşam alanı "faşizme yer yok" eylemine dönüştürüldü. 

Böyle bir atmosferde, Avrupa topraklarında yaklaşık 10 yıldır küçük küçük kurumsallaşmalar gerçekleştirip neredeyse her eyleme katılım sağlayan 68 Kuşağı'ndan 80'li yaşlarda insanlar gençliğe mesajlar ilettiler: 

Bizler de sizler gibi, dünya savaşlarının tahribatlarını gidermek, yeni bir dünya inşa etmek için yollara koyulmuştuk. Hayatımız pahasına mücadele ettik ve aklımızda gencecik halleriyle kalanlarımızı yitirdik. Şimdi siz! Telafisi mümkün olmayan bir tarihsel dönemin çocukları olarak dünyaya geldiniz. Bu mümkünatsızlığın farkındasınız. 

Bundan daha değerli bir şey olamaz. İnsan olmak, yaşadığı dünyanın farkında olmaktır ve bize dayatılanları kabul etmemektir. Şimdi siz! Hayatınız pahasına tüm yeryüzü ve tüm insanlık için mücadele etmektesiniz. Cesaretinizi kucaklıyoruz yaşlı bedenimizle ve sımsıcak kalbimizle. Size minnettarız. 

Ardınızdan gelecek olan kuşaklar için umut-hayal ettiğiniz geleceği örmekten vazgeçmediniz. Biz başaramadık, siz de başaramayabilirsiniz. Ancak kabul etmedik. Sizler de kabul etmeyeceğinizi defalarca ispatladınız.

Size minnettarız: Bu sömürü-talan çarkına hayatınız pahasına çomak soktunuz ve tüm saldırılara rağmen bu mücadeleye devam edeceğinizi ispatladınız. Yanınızdayız ve her daim arkanızdayız!


Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Almanya'da üye sayısıyla ikinci büyük sendika olan Ver.di (Birleşik Hizmetler Sendikası) Toplu İş Sözleşmesi'nin imzalandığını açıkladı. Sağlıktan ulaşıma tüm işkollarında iyi bir dayanışma ağı kuruldu.

Sağlık emekçileri sonucun buraya getirileceğini bildikleri için, zaten beş gün önce bir bildiri yayınlayıp tüm işkollarıyla paylaşmıştı.

Bu direniş, başka şekillerde sürdürülecek gibi görünüyor. Neredeyse 4 aydır sürekli grev örgütlemek ve "Değer biziz. Ücret değil onur mücadelesindeyiz!" denilerek zor olan başarıldı. 
 

Almanya'da sendika işçilerinin grevi.jpg
Almanya'da sendika işçilerinin grevi

 

Günümüz yaşam koşullarında sadece ekonomik değil, politik atmosfer de başkalaşmakta, bir göç ülkesinde bambaşka bir döngü deneyimlenmektedir. 

Demiryolları ve ulaşım sektöründe çalışan işçiler de, Ver.di sözleşmeyi henüz imzalamadan önce, 20 bölgede 2 bin kişinin katılımıyla bir uyarı grevi gerçekleştirdi ve şu açıklayı yaptı:

Amacımız 'Herkes için daha fazlası' demekti. Ve 20 ayrı bölgede gerçekleştirdiğimiz grevle bir dayanışma zinciri örmekti. Bu tür ortak deneyimlerin ardından talepleri birlikte hayata geçirme kararlılığımız yeniden artıyor.


Bütün bu işkollarında savaş-göç gerçekliğine paralel bambaşka bir çark örülüyor. Özelleştirme boyutunun her alandaki yansıması sürüyor. Sendikal mücadelede olan gruplar bunun farkındalar. 

Dışarıdan gelen üniversite mezunlarını hemen işe yerleştirme acelesiyle, bu insanlar kadrosuz ve çok düşük ücretlerle bu çarklara eklemlendiler. Oysa daha önce böyle değildi; uzun bir entegre (staj, uyarlanma) dönemi tanınırdı.

Hal böyle olunca da dil yetersizlikleri ve iş deneyimsizlikleri çalışma alanlarında büyük sorunlar yaratmakta.

Buna rağmen işçiler onları da grevlere katmaya çalışarak 17 Mayıs'ta "Kriminalizasyona hayır!" kampanyasını başlattılar ve kampanyanın kesintisiz devam edeceğini belirttiler. 

17 Mayıs akşamı Ver.di, çatısı altındaki beş sendikanın üyelerine, "Bu çabalarınız olmasaydı bu sonucu dahi elde edemezdik. İşverenler -özellikle belediyeler- asgari olarak belirlediğimiz ücret artışını onaylamaya hiç yanaşmıyor. Buna rağmen üyelerimizin çoğunluğunun onayıyla sözleşmeyi şu şekilde onayladık" açıklamasını yaptı.  

Bu açıklamaya itiraz yağdı ve "Ne kadar üye onayladı?" sorusu yöneltildi. Örgütlü işçiler sendikadan istifaları engelleme çabasında.  

Haziran 2023'te öğrenciler, kursiyerler ve stajyerler, aylık net 620 avro ve Temmuz 2023'ten Şubat 2024'e kadar olan dönemde 110 avro enflasyon tazminatı alacaklar.

Eğitim ücretleri Mart 2024'ten itibaren 150 avro artırılacak. Toplu İş Sözleşmesi'nin süresi 31 Aralık 2024 tarihine kadar geçerli.
 

Avrupa'daki yeni göçmen yasası, Türkiye'deki göçmen politikasını da etkileyecek. .jpg
Avrupa'daki yeni göçmen yasası, Türkiye'deki göçmen politikasını da etkileyecek

 

Şimdi sıra geldi Avrupa'daki mülteci meselesini ele almaya...

Çünkü G7 Zirvesi'ndeki hegemonya mücadelesine katılmak ile Ukrayna savaşına bulaşmanın Avrupa'daki mülteci sorununa olumsuz yansımaları hiç de hayra alamet değil.

Örneğin genelde tarihi kararlara imza atan Avrupa Birliği, kapsadığı ülkelerdeki iltica yasalarına unutulmaz darbeler indirmiş durumunda.  

"Mülteci Zirvesi" Almanya'nın 16 eyalet başbakanının katılımıyla gerçekleşti. İtalya'nın sürme-hapsetme politikaları burada da yasallaşırsa, bu AB nezdinde bir insan hakları katliamı olur.

Denizlerde Frontex, karalarda sınırlara çekilecek olan duvar-çit duyuruları… Bundan önceki kayıplar ile ölenlerin sayısı hâlâ belirsiz. 

Oysa G7, Ukrayna savaşı, bölgesel çatışmalar, açlık ve ölüm gibi olumsuzluklar yüzünden Afrika'da 2.5 milyon insan göç yollarında, 18 milyon insan ise sürekli gıda yardımına muhtaç...

Göç yollarını kapatmak maksadıyla Almanya, 2024'te Mali'deki üslerinden askerlerini çekme kararı aldı.

Almanya'da yürürlüğe giren yeni bir kanun, önce eyalet eyalet çıkarılıp ardından merkezileştirildi: "Oturum Şansı" yasasına aykırı bir ruhu var bu kanunun. 

Yani Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve benzerlerinin tümüyle çöpe atılması dönemine girilecek.

Savaş sebebiyle evsiz-yurtsuz kalanlar dahi sınırlarda "düzensiz göçmen" olarak tanımlandı ve soğukta donmaya terkedildi resmen. 

Bu savaşların hiçbiri tek bir ülkenin iç işlerine bağlı değildi. Son örnek: Sudan. Afrika'nın en stratejik noktası!

Şimdi bu çifte katliamın; yani hem bombalayıp hem de hayatta kalanları dahi ölüme terk etmenin hukukunu oluşturacaklar.

Savaş-göç; "büyük" ülkelerin stratejik haritaları, hepsi sağ popülizmi beslemeye yöneltildi.

"Irkçılık-milliyetçilik!", beyaz-siyah ırkçılığının revaçta olduğu günlere dönülüyor.

Aslında bu durum, 10 yıldır zaten yasallaştırılmıştı Avrupa'da. Şimdiyse farklı bir maskeyle güncelleştirilmiş oldu.

Aralarında göçmenlikle ilgili köklü kurumlar dâhil, geçinme-barınma gibi sorunlara odaklanmış çok sayıda kurumun da bulunduğu iklim akvitistleri, geçmiş aylarda Almanya'daki Lützerath Direnişi startını verdiler.

Uluslararası büyük firmalara yöneldiler, onların önünde eylemler gerçekleştirdiler. Bu kampanyalara paralelinde "Grevlerde biz de varız!" dediler...

Irkçılık-milliyetçilik maskelerine karşı "kolonyalizme (sömürgeciliğe) karşı mücadele" sürecinde, hatırı sayılır bir gençlik kitlesini tertemiz yollarda kucakladılar.  

Dijital dünyanın (sadece medya değil, genelde sanal dünyanın) yarattığı irade tutsaklığına karşı kamplar düzenlediler, kitaplar çıkardılar. Konunun uzmanları aracılığıyla bilim ve bilgi yaydılar. 

Böylece bir savaş gerçekliği içerisinde insan haklarının en temel kriterleri Avrupa çapında sağ popülist çarklara akıtılırken, gençliğin önemli bir kısmı "ırkçılık" döngüsünden kurtarılmış oldu. 

Almanya'da kamuoyunca iyi bilinen 200 kurum da itiraz sesini yükseltti:

İnsan onuru denen şey tektir. Tüm mültecilere eşit hak!


50 kurum bir bildirge yayımladı:

Mültecileri korumaktan vazgeçmek pahasına yapılacak olan bir Avrupa İltica Hukuku Reformu'na hayır! Böyle korunan bir Avrupa istemiyoruz!
 

Avrupa'daki yeni göçmen yasası ve savaş politikasına karşı çıkan kuruluşların amblemleri.jpg
Avrupa'daki yeni göçmen yasası ve savaş politikasına karşı çıkan kuruluşların amblemleri

 

Aynı kurumlar, 8-9 Haziran'da gerçekleştirilen ve AB güvenlik sınırlarıyla birlikte "düzensiz göçü" kabul etmemek için çıkarılacak "yeni yasaların" çerçevesinin çizileceği AB İçişleri Bakanları toplantısına verilmek üzere bir imza kampanyası düzenlediler. 

Bu hususta uyarı-protesto mitingleri de düzenlenecek.

Kim bu "düzensiz" göçmenler?

Suriye'den ve deprem bölgesinden kaçıp gelenler.

Deprem bölgeleri resmen bombalandı ve BM'nin yardım TIR'larının girişi dahi engellendi.

Çocuklar kollarını-bacaklarını kaybettiler. Bu insanların adı dahi olmuş düzensiz göçmen!

Bütün bu olumsuzluklara rağmen belirli kurumlar, bu mücadeleyi asla bırakmayacaklar.

Protestolarla işe koyuldular, yakın gelecekte direkt önerge ve dilekçe vermek suretiyle hukuki mücadeleyi sürdürecekler. 

Örneğin İtalya Parlamentosu'nda alınan kararlar sonrası sınırlardaki hapishanelerde kalan göçmenlerle röportajlar yapılıyor. Yunanistan'da da bu yönlü kararlar gündemde.

Almanya'da gerçekleşecek olan zirvenin gündemi: "Dönüşümlü, nefes alınabilir bir finansal aktarıma uygun bir mülteci politikası" olarak özetlenmiş.

Göçmenlerle dayanışma içerisinde olan birçok köklü kurumun tasfiyesi anlamına gelmektedir yeni mülteci politikası.

NATO üyesi AB ülkelerinde yeni parlamento kararları için görüş bildiren muhalif, aktivist ve göçmen hakları savunucusu olan ve hukuk konusunda uzman sayılan 144 kurumun eleştirisi, alınan kararların ne tür bir felakete yol açacağına işaret ediyor:

Hukuksuzluğun uluslararası düzeydeki en son sınırındayız! Jet hızıyla kat edilen-ulaşılan bu aşama karşısında dehşet içerisindeyiz. Brüksel (Avrupa Parlamentosu) dur demezse durum fecidir.


Aslında Avrupa Parlamentosu bu yönlü bir hukuku zaten işletmek istemiyor. Yani Kara göründü!

Bütün ilgili muhalif kurumlar "Geçmişte kazanılan bu yönlü tüm haklar insanlığın elinden alınacak. Biz de buna karşı mücadele etmeye devam edeceğiz…" demiş oluyor. 

Bu hukuksuzluk zincirine karşı uluslararası alanda ve fiili olarak mücadele veren 144 kurum yeni bir kampanya başlattı (İtalya'dan Fransa'ya, Almanya'dan Polonya'ya...).  

Bu kampanyaya ilişkin onlarca makale, bildirge yayınlandı. Tüm yeryüzünün bir anatomisini çıkararak faaliyet yürütüyorlar. 

Mülteci yasası hakkında PRO ASYL Avrupa Sözcüsü Karl Kopp şöyle diyor:  

Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne temel kriterler düzleminde tamamen yüz çeviren AB ülkelerinin listesi uzadıkça uzuyor. Yıllardır verdiğimiz mücadeleye, Avrupa Parlamentosu'na sunduğumuz sayısız rapor-önergeye rağmen Brüksel'den (Avrupa Parlamentosu'ndan) güçlü bir müdahale olmaksızın, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının ve mülteci korumasının geriye çark ettirildiği bu sarmalın frenlenmesi pek mümkün görünmüyor.
 

Savaşı ve iklim krizini protesto eden aktivistler. .png
Savaşı ve iklim krizini protesto eden aktivistler

 

Tüm bu yapısal değişim-dönüşüm sağlandıktan sonra da, 2025 yılında (Batı Hukuku-Adaleti Berlin 2025) ismiyle Berlin'de modern çağa uygun Tehcir Merkezi açılışı yapılacak.

Projenin ihale süreci netleşti, inşası başladı. Göç-mülteci yasalarına yönelik itiraz sesleriyle protestoların yarattığı çalkantılar durulduktan sonra açılacak.  

Göçmen yanlısı PRO ASYL kuruluşunun Hukuk Politikası Sözcüsü Wiebke Judith, Mayıs sonlarında şu açıklamayı yaptı: 

Litvanya Parlamentosu'nda alınan kararlar karşısında kurum olarak dehşete kapıldık. Bizzat AB üyesi ülkelerde, alınan bu yönlü kararlara karşı hukuki hiçbir tavır geliştirmemeye devam edilmektedir. 

Litvanya Parlamentosu'nun 'Pushback'ı (göç eden insanları sınırlarda şiddet yoluyla püskürtme) ulusal hukukta yasallaştırma kararı, Avrupa'daki mülteci koruma hukuku açısından bir başka iflasın ilanıdır.
Polonya ve Macaristan'da olduğu gibi Avrupa Konseyi tarafından ancak son zamanlarda işkence olarak sınıflandırılan bir uygulamanın resmileşmesine çok az kaldı. 

AB'de mülteci koruması pratiğindeki düşüş devam ediyor. Bu yasa değişikliği, kaçan insanların hayatlarını tehlikeye atmakla birlikte, Avrupa Hukuku ve Uluslararası Hukuku da çiğnemekte-ihlal etmekte. 

İnsan haklarını ihlal eden böyle bir yasaya müsamaha gösterilmemelidir... Böyle bir müdahale gerçekleştirilmezse bu çarkın geriye döndürülmesi imkânsız hale gelecek. 


Böylesine karamsar bir tablo karşısında yazıdaki bilgilerin canlı kaynağı olan aktivist Ganime Gülmez'in kararlı ve mücadeleci iyimserliğe vurgu yapan cümlesiyle bitirelim makaleyi:

Yarın sonuç ne olursa olsun: Dünya gençliği savaşlara ve doğa katliamına -yeni ve her yeri harabeye çevirecek enerji sistemine karşı ayakta: Yeter ki onurlu başlar eğilmesin! Başka her şey fani...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU