23 Nisan, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

Dr. Kerem Yavaşça Independent Türkçe için yazdı

23 Nisan 1920 tarihi, modern Türkiye'nin kuruluşunda çok önemli bir gelişmeye tekabül ediyor.

İstanbul'un işgale uğramasının ardından, Meclis-i Mebusan dağıtılmış ve fiili olarak artık işleyemez hale getirilmişti.

Bu şartlarda, yeni Meclis'in Millî mücadelenin komuta merkezi olan Ankara'da vakit geçirmeksizin açılması tarihi bir zorunluluk haline gelmişti.

Ancak eldeki şartlar bunun kolayca yapılmasının önünde engeldi.

Ankara'da kurulan ilk Meclis binası gerçekten de Ankara halkının elindeki-avcundaki birikimlerini ortaya koymasıyla kısa sürede bitirilerek açılmıştı.

Savaş şartlarının ağırlığı altında milli egemenliğin nişanesi olarak kabul edilen Meclis'in açılması için Ankara halkının fedakâr tutumu her zaman minnetle anılmayı hak ediyor. 

Bir bütün olarak bakıldığında, Türkiye'de siyasal hayatın en önemli kurumunun Meclis yani TBMM olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Meşruiyetin ilanından itibaren, bazı kesintiler olmakla birlikte siyasi yaşam, büyük oranda Meclis'te gerçekleşen gelişmeler çerçevesinde şekillendi.

Bu bağlamda siyasi fikirlerin, tartışmaların, gelişmelerin, olayların; daha doğrusu bir bütün olarak siyasetin tam da odağında yer aldı. 

Ne var ki, bugünkü Meclis'in siyasal hayat içindeki konumu ve prestijinin eskiye nazaran oldukça geriye gittiği su götürmez bir gerçek.

Bunun en temel sebebi ise kuşkusuz 2017 Anayasa değişiklikleri ile tesis edilen yeni hükümet sistemi. 

Esasen başkanlık sisteminin varlığı, Meclis'in öneminin azalmasını peşi sıra getirmez.

Teorik açıdan böyle bir korelasyon kurulması sorunlu olur.

Örneğin ABD'deki Senato'nun sistem içimdeki rolü çerçevesinde oldukça prestijli ve tam anlamıyla güç merkezlerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Peki Türkiye'de değişen hükümet sistemi neden TBMM'nin ve onun üyelerinin prestijini bir bütün olarak aşağı çekti?

Bu soruya verilebilecek yanıt, esasen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin denge ve denetim mekanizmalarından yoksun olmasıyla açıklanabilir.

Bunun yanı sıra, gittikçe otoriteryan özellikler çerçevesinde cisimleşen siyasal iktidarın, gücü yalnızca Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsında temerküz etme arayışı, diğer tüm siyasi kurumların öneminin yitmesine neden oldu. 

Çok değil, bundan 5 yıl kadar öncesinde, bakanların, yüksek bürokratların, etkili milletvekillerinin simaları tanınır, isimleri bilinirdi.

Şimdi ise bunun pek bir karşılığı olmadığını hepimiz günlük hayatımızda sıkça gözlemleyebiliyoruz.

Yani toparlayacak olursak, üzerinde yeterince hazırlık yapılmadan ve iyi düşünülmeden, günlük ihtiyaçlar çerçevesinde kurgulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve AK Parti iktidarının otoriter eğilimlerinin ciddi ölçüde artması günümüzdeki Meclis'in daha az bir prestije ve itibara razı olmasının temel sebepleri oldu.

Bugün TBMM'nin açılmasının 103'üncü yıl dönümünü kutlarken, bir yandan da 28. dönem seçimlerine gün sayıyoruz.

Ancak seçimlere kalan süre kısaldıkça gerilimin artmasının endişe verici olduğunu not etmekte fayda var.

Demokratik protesto hakkının ötesine geçen provokasyonlar, silahlı veya fiziksel saldırılar seçimlerin demokratik bir yarış olduğu varsayımına gölge düşürmektedir. 


Son olarak hatırlamakta fayda var. Toplumsal huzur ve barışın tesisi için siyasetçilere büyük bir rol düşüyor.

Dini değerleri siyasete alet etmek, provokasyonları veya saldırıları teşvik etmek, kimlikleri ötekileştirmek, ne kısa vadede ne de uzun vadede hiç kimseye en ufak bir fayda sağlamayacaktır.

Son bir soru sorarak bitirelim.

Toplumda huzur ve barış olmadıktan sonra, iktidarın kimde olduğunun bir önemi kalır mı?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU